Uçsuz bucaksız, pırıl pırıl bir gökyüzünün altında, Güneş Çiçeği Vadisi uzanıyordu. Bu vadide, nehirler gibi akan dereler, şelaleler gibi coşan kaynaklar ve gökyüzüne uzanan, devasa çiçeklerden oluşan bir bahçe vardı. Vadinin ortasında ise, minik, şirin bir köy bulunuyordu; Su Damlası Köyü.
Su Damlası Köyü’nün sakinleri, nehirlerden, kaynaklardan ve gökyüzünden yağmur olarak gelen suyla hayatlarını sürdürüyorlardı. Ama son zamanlarda yağmur çok az yağıyordu. Güneş Çiçeği Vadisi'nin büyük çiçekleri solmaya, dereler kurumaya başlamıştı. Köylüler endişeliydi. En büyük korkuları, suyun tamamen tükenmesiydi.
Köylülerin en küçük üyesi, minik Pınar, her zaman meraklı ve yardımsever bir çocuktu. Pınar, köylülerin endişesini görüyor, yaşlı büyükannesinin sürekli “Suyu idareli kullanalım, çocuklar! Su, en değerli hazinemiz!” dediğini duyuyordu. Ama ne demek istediğini tam anlayamıyordu. Su, nehirlerde, derelerde bolca vardı ya!
Bir gün, Pınar, köyün kenarındaki eski, kurumuş bir kuyuya gitti. Kuyu, bir zamanlar köyün en önemli su kaynağıymış, ama yıllar içinde kurumuştu. Pınar, koyun dibinde, toza bulanmış, küçük bir şişe buldu. Şişenin üzerinde, solmuş ama hala okunaklı bir yazı vardı: “Suyun Hikayesi”.
Pınar, şişeyi dikkatlice açtı ve içindeki eski bir parşömeni okumaya başladı. Parşömen, Suyun Hikayesi’ni anlatıyordu. Suyun, gökyüzünden yağmur olarak düştüğünü, toprağın derinliklerine sızdığını, nehirleri, dereleri ve kaynakları beslediğini anlatan hikaye, suyun aslında sınırlı bir kaynak olduğunu vurguluyordu. Her damlanın değerli olduğunu, ısraf edilmemesi gerektiğini anlatıyordu. Parşömen, suyun nasıl korunacağına dair birçok ipucu da içeriyordu: kullanılmayan muslukların kapatılması, duşta suyun kısa tutulması, sulamada damlama sistemlerinin kullanılması gibi…
Pınar, okuduğu her kelimede gözleri büyüyordu. Suyun sınırlı olduğunu anlayınca çok üzüldü, ama aynı zamanda öğrenmiş olduğu şeyleri diğer köylülere anlatmak için heyecanlandı.
Köye döndüğünde, bütün köylülere Suyun Hikayesi’ni anlattı. Başlarda bazıları ona inanmadı, ama Pınar’ın samimiyeti ve parşömenin kanıtları ikna ediciydi. Köylüler, birlikte, suyu idareli kullanmak için yeni yöntemler geliştirmeye başladılar. Kullanılmayan muslukları kapattılar, duşlarda daha az su kullandılar, bahçelerini akıllıca suladılar. Hatta, eski kuyuyu temizleyip, yağmur sularını biriktirmek için yeni bir sistem kurdular.
Bir süre sonra, Güneş Çiçeği Vadisi’nde yeniden hayat belirmeye başladı. Büyük çiçekler yeniden açtı, dereler tekrar aktı. Su Damlası Köyü’nün sakinleri, suyu idareli kullanmanın önemini öğrenmiş ve bu sayede kuraklıktan kurtulmuşlardı. Minik Pınar ise, köyün en değerli kahramanı olmuştu. Çünkü o, Suyun Hikayesi’ni herkese anlatmış ve suyu korumayı öğretmişti. Ve bu hikaye, nesilden nesile aktarılarak, Su Damlası Köyü’nün, sonsuza dek suyun kıymetini bilerek yaşamasını sağladı.
Su Damlası Köyü’nün sakinleri, nehirlerden, kaynaklardan ve gökyüzünden yağmur olarak gelen suyla hayatlarını sürdürüyorlardı. Ama son zamanlarda yağmur çok az yağıyordu. Güneş Çiçeği Vadisi'nin büyük çiçekleri solmaya, dereler kurumaya başlamıştı. Köylüler endişeliydi. En büyük korkuları, suyun tamamen tükenmesiydi.
Köylülerin en küçük üyesi, minik Pınar, her zaman meraklı ve yardımsever bir çocuktu. Pınar, köylülerin endişesini görüyor, yaşlı büyükannesinin sürekli “Suyu idareli kullanalım, çocuklar! Su, en değerli hazinemiz!” dediğini duyuyordu. Ama ne demek istediğini tam anlayamıyordu. Su, nehirlerde, derelerde bolca vardı ya!
Bir gün, Pınar, köyün kenarındaki eski, kurumuş bir kuyuya gitti. Kuyu, bir zamanlar köyün en önemli su kaynağıymış, ama yıllar içinde kurumuştu. Pınar, koyun dibinde, toza bulanmış, küçük bir şişe buldu. Şişenin üzerinde, solmuş ama hala okunaklı bir yazı vardı: “Suyun Hikayesi”.
Pınar, şişeyi dikkatlice açtı ve içindeki eski bir parşömeni okumaya başladı. Parşömen, Suyun Hikayesi’ni anlatıyordu. Suyun, gökyüzünden yağmur olarak düştüğünü, toprağın derinliklerine sızdığını, nehirleri, dereleri ve kaynakları beslediğini anlatan hikaye, suyun aslında sınırlı bir kaynak olduğunu vurguluyordu. Her damlanın değerli olduğunu, ısraf edilmemesi gerektiğini anlatıyordu. Parşömen, suyun nasıl korunacağına dair birçok ipucu da içeriyordu: kullanılmayan muslukların kapatılması, duşta suyun kısa tutulması, sulamada damlama sistemlerinin kullanılması gibi…
Pınar, okuduğu her kelimede gözleri büyüyordu. Suyun sınırlı olduğunu anlayınca çok üzüldü, ama aynı zamanda öğrenmiş olduğu şeyleri diğer köylülere anlatmak için heyecanlandı.
Köye döndüğünde, bütün köylülere Suyun Hikayesi’ni anlattı. Başlarda bazıları ona inanmadı, ama Pınar’ın samimiyeti ve parşömenin kanıtları ikna ediciydi. Köylüler, birlikte, suyu idareli kullanmak için yeni yöntemler geliştirmeye başladılar. Kullanılmayan muslukları kapattılar, duşlarda daha az su kullandılar, bahçelerini akıllıca suladılar. Hatta, eski kuyuyu temizleyip, yağmur sularını biriktirmek için yeni bir sistem kurdular.
Bir süre sonra, Güneş Çiçeği Vadisi’nde yeniden hayat belirmeye başladı. Büyük çiçekler yeniden açtı, dereler tekrar aktı. Su Damlası Köyü’nün sakinleri, suyu idareli kullanmanın önemini öğrenmiş ve bu sayede kuraklıktan kurtulmuşlardı. Minik Pınar ise, köyün en değerli kahramanı olmuştu. Çünkü o, Suyun Hikayesi’ni herkese anlatmış ve suyu korumayı öğretmişti. Ve bu hikaye, nesilden nesile aktarılarak, Su Damlası Köyü’nün, sonsuza dek suyun kıymetini bilerek yaşamasını sağladı.