Tadımlık Hikayeler

  • Konuyu açan Konuyu açan r0se
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

r0se

Forum Onuru
Özel üye
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.

Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.
Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak
veya çan, zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki budist rahip, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.

Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu.
Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.

Yabancı, tapınağın bahçesine döndü.
Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.
 
Delikanli yillar sonra dogdugu kasabaya döner.
Sabah uyandiginda aklina yillar önce evlenmek istedigi,kasabanin güzel kizi
gelir.Kizin güzelligi cevre kasaba ve sehirlerde bile dillerdedir ve kimler
istediyse kiz bir türlü olumlu yanit vermemistir.
Otelden cikar ve gördügü yasli adama kizi sorar.
Yasli adam az ilerde güzel bahce icinde bir ev gösterir,
kizin orada oturdugunu söyler.
Delikanli merak eder,kizin nasil biriyle evlendigini.
Bir kösede beklemeye baslar,bir müddet sonra yaslica kel pek te hos
görünmeyen bir adami yolcu eder kiz kapidan...
Üstelik zengin bir adam da degildir....

Adam gittikten sonra delikanli calar kapiyi,kendini tanitir.
Sorar niye bu adamla evlendigini kiza...

Kiz söylerim der ama bir kosulla....

Evin arkasinda büyük bir gül bahcesine götürür delikanliyi ve der ki:

Bu bahcenin en güzel gülünü bana getirirsen söyleyecegim sana niye bu
adamla evlendigimi...
Ama asla geri yürümek yok bahcede,arkana bakmak yok en güzel gülü
istiyorum sadece...

Memnuniyetle der delikanli ve girer bahceye....

Cok güzel sari bir gül durmaktadir karsisinda tam elini güle uzatmisken pembe
bir gonca görür az ötede,ilerler...

Ona uzanirken kadife kirmizi bir gül ilisir gözüne ilerde...

Derken.....Birde bakar bahcenin sonuna gelmis...

Kiza verdigi söz gelir aklina..Geri dönmek yok...

Ne yapsin..Mecburen buldugu alelade,hatta solmaya yüz tutmus bir gülü
mahcup bir sekilde götürür kiza....

Kiz gülümser gülü görünce..

''Bilmem aldin mi cevabini''der delikanliya.....

Hayat bu bahcede yürümeye benzer....
 
SENİN TAHTA PERDENE KOYDUĞUM ÇİVİ İÇİN.


BENİ AFFET(eğer varsa)

Kötü karakterli bir genç varmış.
Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. ' arkadaşların ile tartışıp
kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak' demiş.

Genç, birinci ilk günde tahta perdeye 37 çivi çakmış.
Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde
daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış.
Babasına gidip söylemiş.
Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş.
Gence bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta
perdelerden bir çivi çıkart (sök)' demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış.

Babası ona 'aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak.
Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak' demiş.
Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir.
Her kötü kelime bir yara(delik)bırakır.
Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen
kalacak(kapanmayacak).
Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir.
Seni güldürür yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur seni dinler
sana yüreğini açar' demiş

Gözler arasındaki ilişkiyi biliyor musun?
Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar,
her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar.
Buna rağmen asla birbirlerini görmezler.
Arkadaşlık bunun gibi olmalı.

Güzel Sözler
Gerçek bir arkadaş, iki gövdede yaşayan tek bir ruhtur.
ARİSTO
Arkadaşlık her zaman gölge veren bir ağaçtır.
COLERİDGE
Düşman isterseniz, dostlarınızı geçmeye çalışınız.
Dost isterseniz, bırakın, dostlarınız sizi geçsin.
LA ROCHEFOUCAULD
 
MUM ONU KENDİ RENGİNE BOYADI...

Bir gece pervaneler dernek olmuş, bir mumu nasıl bulabileceklerini
tartışıyorlardı. İçlerinden biri önerdi:

'Hepimiz birden gidip niye yorulalım ki, birimiz gidip mum bulsun, sonra gelip
bize haber versin.'

Öyle yaptılar. Seçtikleri pervane hayli gittikten sonra uzakta bir köşk gördü,
içinde de parlak yanan bir mum vardı.
Sevinçle geri dönüp arkadaşlarına mumun ne olduğunu, nasıl oldığunu bire bin
katarak anlatmaya başladı.
Yaşlı bir pervane vardı aralarında, tecrübeli güngörmüş, mumun ne olduğunu
bilen.
Habercinin bu sözlerinden sonra onu kınadı ve ' Senin mumdan haberin yok,
yanılmışsın.' dedi.

İkinci pervaneyi gönderdiler.
O da bir mum buldu ve ona şöyle bir dokunup geldi.
Sonra da ona nasıl kavuştuğunu önceki arkadaşından daha beter, ballandıra
ballandıra tasvire koyuldu.
Yaşlı pervane yine sözünü kesti:

' Azizim, bu senin anlattığın mum değil.
Sen de bilmediğin şeyleri anlatmaya çalışıyorsun.'
Son gönderilen pervane mumu görünce sarhoş oldu, sevgiliyi kucaklar gibi
kendini mumun ateşine attı.
Bütün bedeni kıpkırmızı kesildi.
Geri döndüğünde yaşlı pervane daha onu uzaktan görür görmez: ' İşte' dedi,
yalnızca o başardı mumun ne olduğunu öğrenmeyi, yalnızca o erdi hakikate.

Çünkü mum onu kendi rengine boyadı, onu onurlandırdı...
 
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır.
Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su
içecekken kaçması dikkatini çeker.
Dikkatle izler olayı.
Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır.
Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa
dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer.
O anda bilge düşünür:

-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.
—Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü
korkulardır.
Kendi içinde büyüttüğü engellerdir.
İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.

Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı
olduğunu görür.
Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin
var olduğudur.
Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer
insanlar için...

Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.
 
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

Nick adında bir demiryolu isçisinin öyküsü bu.
Nick güçlü, sağlıklı bir işçi manevra sahasında çalışıyor.
Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini iyi yapan güvenilir bir insan.
Ne var ki, kötümser biri, her şeyin kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler
geleceğinden korkar.

Bir yaz günü, tren isçileri, ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat
önceden serbest bırakılırlar.
Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun
içine giren Nick, yanlışlıkla içerden kapıyı kapatır, kendini soğutucu vagona
kilitler.
Diğer işçiler Nick 'in kendilerinden önce çıktığını düşünürler.
Nick kapıyı tekmeler, bağırır, ama kimse duymaz, duyanlar da bu tür seslerin
sürekli geldiği bir ortamda olduğu için pek kulak vermezler.
Nick burada donarak öleceğinde korkmaya başlar.
Eğer buradan çıkmazsam, burada kaskatı donacağım, diye düşünmeye başlar.
İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine girer.
Titremeye başar.
Eline geçirdiği bir kâğıda karısına ve ailesine son düşündüklerini yazar:
Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı.
Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir?

Ertesi günü soğutucu vagonun kapısını açan işiler, Nick 'in donmuş bedenini
bulurlar.
Üzerinde yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü göstermektedir.
Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun
bozuk ve çalışmıyor olmasıydı.
Vagonun içindeki ısı 18 C idi ve vagonda bol hava vardı.

Nick 'in korkusu, kendini gerçekleştiren bir kehanet oluşturmuştu.
 
Kaymakamdan başka hepimiz mevaşîyiz!

Sultan II. Abdülhamit Han zamanında bir nüfüs sayımı yapılması kararlaştırılır.
Ecnebi sefirler hakana, hazır sayım yapılırken bir de mevaşî(büyükbaş hayvan)
sayımı yapılmasını tavsiye ederler.
Hakan,insanlar ile hayvanların aynı sistem içinde ve eş zamanlı olarak
sayılmasının onur kırıcı olduğunu belirterek mevaşi sayımını daha evvel
yapılmasını uygun görür.
Bunun için vilayet ve kazalara telgraflar gönderilir.
Meğer bir kazanın kaymakamı o sırada izinde imiş.
Vekalet eden zat, alaydan yetişenlerden, kaymakamla hiç geçinemeyen cahil
bir adammış.
Mevaşî kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediği gibi araştırmaya dahi ihtiyaç
durmamış.
Onu ''üstün gayret sahibi vatandaş'' falan zannetmiş olsa gerek ki, telgraf
metnini okuduktan sonra, ''Bunun ucunda yine ya bir nişan, ya bir taltif vardır!
İhsan-ı şahaneyi bu sefer de ben kapayım,'' diye hemen cevabî telgrafı yazıp
göndermiş:

Ser-kurenâ-yı hazret-i padişahîye, maruzat-ı kemîmeleridir:
(Burada kaymakamdan başka hepimiz mevaşiyiz!)
smile.gif
 
KELEBEK

İyi kalpli yalnız bir adam birgün bir koza bulur.
Kozanın içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı.
Onunla tüm yalnızlığını, tüm sevgisini paylaşır.
Gel zaman git zaman tırtıl büyür, güzel bir kelebek olur.
Adam kelebeğine hayran, bırakamaz onu bir türlü.
Aslında kelebeğin aklında dağlar, kırlar, çiçekler vardır da kıyamaz bir türlü
adama ve sevgisine, yalnız bırakamaz onu.
Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği yerde geçirmeye hazırdır.
Ama adam bilir ki "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir."
Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne, kırlarına,
çiçeklerine doğru...


Kelebek mutlu olmasına mutludur ama hiçbir meltem, hiçbir çiçek yaprağı
adamın avucunun sıcaklığını andırmaz.
Aklında adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce...

Adam bir kelebeğe sevdalı, bakıp durur boşluğa.
Kelebekse hâlâ konacak sıcak bir avuç aramakta!
Böylece kelebek şunu anlar;
"Bazen ait olduğumuz yer orasıdır; sıcak bir avuçtur biliriz.
Ama o yerin bize ait olma ihtimali bir hiçtir."
Böylece adam şunu anlar:

"Hiçbir sevdayı yalnızca sevgiyle yaşatamazsınız."
O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek
bir dağ aramaya başlar.
Ama gücü tükenene dek arayıp da bulamayınca anlar ki
"Hiçbir dağ bir özlemi gömebileceğimiz kadar büyük değildir."
Adamsa artık sevdasını koyar avuçlarına kelebeğinin yerine.

Herkes birşeyler yaşar; iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış.
Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir,
aynı zamanda düşüncelerine de...

BIRAK SEVGİ SENİ BULSUN!!!
 
Karar vermenin bilgeligi..

Öykümüz ünlü Çin düsünürü Lao Tzu'nun zamaninda geçer..
Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatirmis hatta..

Efendim köyde bir yasli adam varmis.. Çok fakir..
Ama kral bile onu kiskanirmis.. Öyle dillere destan bir beyaz ati varmis ki..
Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamini teklif etmis ama adam
satmaya yanasmamis..

"Bu at, bir at degil benim için.. Bir dost..
İnsan dostunu satar mi" dermis hep..

Bir sabah kalkmislar ki, at yok..

Köylü ihtiyarin basina toplanmis..

"Seni ihtiyar bunak.. Bu ati sana birakmayacaklari, çalacaklari belliydi.
Krala satsaydin, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yasardin.
simdi ne paran var, ne de atin" demisler..

İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demis..
Sadece 'At kayip' deyin. Çünkü gerçek bu..
Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiginiz karar.
Atimin kaybolmasi, bir talihsizlik mi, yoksa bir sans mi, bunu henüz bilmiyoruz.
Çünkü bu olay henüz bir baslangiç. Arkasinin nasil gelecegini kimse bilemez.."

Köylüler ihtiyar bunaga kahkahalarla gülmüsler.

Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansizin dönmüs..
Meger çalinmamis, daglara gitmis kendi kendine..
Dönerken de, vadideki 12 vahsi ati pesine takip getirmis.

Köylüler, ihtiyar adamin etrafina toplanip özür dilemisler..

"Babalik" demisler.. "Sen hakli çiktin..
Atinin kaybolmasi bir talihsizlik degil adeta bir devlet kusu oldu senin için..
simdi bir at sürün var.."

"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demis ihtiyar..
Sadece atin geri döndügünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu.
Ondan ötesinin ne getirecegini henüz bilmiyoruz. Bu daha baslangiç..
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkinda nasil fikir
yürütebilirsiniz?.."

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemisler açiktan ama, içlerinden
"Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmisler..

Bir hafta geçmeden, vahsi atlari terbiye etmeye çalisan ihtiyarin tek oglu
attan düsmüs ve ayagini kirmis.
Evin geçimini temin eden ogul simdi uzun zaman yatakta kalacakmis.

Köylüler gene gelmisler ihtiyara..

"Bir kez daha hakli çiktin" demisler. "Bu atlar yüzünden tek oglun bacagini uzun
süre kullanamayacak.
Oysa sana bakacak baskasi da yok..
simdi eskisinden daha fakir, daha zavalli olacaksin" demisler..

İhtiyar "Siz erken karar verme hastaligina tutulmussunuz" diye cevap vermis.
"O kadar acele etmeyin. Oglum bacagini kirdi. Gerçek bu..
Ötesi sizin verdiginiz karar..
Ama acaba ne kadar dogru..
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacagi size
asla bildirilmez.."

Birkaç hafta sonra, düsmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldirmis.
Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çagirmis.
Köye gelen görevliler, ihtiyarin kirik bacakli oglu disinda bütün gençleri askere
almislar. Köyü matem sarmis.
Çünkü savasin kazanilmasina imkan yokmus, giden gençlerin ya ölecegini
ya esir düsüp köle diye satilacagini herkes biliyormus.

Köylüler, gene ihtiyara gelmisler..

"Gene hakli oldugun kanitlandi" demisler. "Oglunun bacagi kirik,
ama hiç degilse yaninda.
Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler.
Oglunun bacaginin kirilmasi, talihsizlik degil, sansmis meger.."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demis, ihtiyar..
Oysa ne olacagini kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var. Benim oglum yanimda, sizinkiler askerde..
Ama bunlarin hangisinin talih, hangisinin sanssizlik oldugunu sadece
Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü su nasihatla tamamlarmis, etrafina anlattiginda:

"Acele karar vermeyin.
O zaman sizin de herkesten farkiniz kalmaz.
Hayatin küçük bir parçasina bakip tamami hakkinda karar vermekten kaçinin.
Karar aklin durmasi halidir.
Karar verdiniz mi, akil düsünmeyi, dolayisi ile gelismeyi durdurur.
Buna ragmen akil insani daima karara zorlar.
Çünkü gelisme halinde olmak tehlikelidir ve insani huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi baslar.
Bir kapi kapanirken, baskasi açilir.
Bir hedefe ulasirsiniz ve daha yüksek bir hedefin hemen oracikta oldugunu
görürsünüz."
 
Eğer ben olmasaydım; ceylan aslanı göremeyecekti ve aslana yem olmayacaktı, dedi
aydınlık.

Eğer ben olmasaydım; ceylan aslana görünecekti ve aslana yem olacaktı, dedi
karanlık.

Eğer ben olmasaydım; ceylan aslanın gelişini duyamayacaktı ve aslana yem olacaktı, dedi
ses.

Eğer ben olmasaydım; ceylan ayak seslerini gizleyemeyecekti ve aslana yem olacaktı,diye içinden geçirdi sessizlik.

Bu arada bir aslan, aydınlıkta yakaladığı ceylanı, karanlıkta yiyordu. Ceylan sessizdi, aslan
kükrüyordu.
 
Geri
Top