Tarih Bilimi Nedir ?Tarihin Tasnifi (Sınıflandırılması)

Suskun

V.I.P
V.I.P
TANIMI: İnsan topluluklarının geçmişteki

Yaşayışlarını,( klan, boy, göçebe, yerleşik, sosyal, ekonomik ve sanatsal durumları )

Uğraşılarını, (tarım, ticaret, hayvancılık, denizcilik )

Birbirleriyle olan ilişkilerini,

Oluşturdukları kültür ve uygarlıkları,

Yer ve zaman göstererek

Neden- sonuç ilişkisi içerisinde

Belgelere dayanarak

Objektif bir biçimde

inceleyen ve anlatan sosyal bir bilim dalıdır.



Tarih Anlatımında Yer ve Zamanın Önemi

1) Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın gerçek olup olmadığını anlarız.

2) Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman içindeki nüfusu, o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.



Sebep-Sonuç İlişkisinin Önemi

Bütün olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her olay kendisinden önceki olayın sonucu, kendisinden sonraki olayın sebebidir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız.



Tarihin Konusu

Bütün yönleriyle insanlığın geçmişidir. İnsanların yaşayışları, gelenekleri, düşünceleri, dini - siyasi ve kültürel yapıları, ekonomik gelişimleri, savaş ve barışları, geçirdikleri evreler... Kısaca insana ait her şey tarihin konusudur.



TARİHİ OLAY

Kısa zaman aralığında oluşan gelişmelerdir. (tarih içinde ortaya çıkan, oluşan, ilgiyi çeken veya çekebilecek nitelikteki kısa süreli olarak ortaya çıkan anlık her türlü iş ve etkinliktir ). (İnsanı ilgilendiren sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel ve dini her alanda ortaya çıkan şeylere olay denir.

Örnek: Malazgirt Savaşı, Kavimler göçü, Talas Savaşı gibi…

Tarihi Olayların Özellikleri

Konusu insandır.
Tarih geçmişte yaşanan olaylardır.
Tarih olaylarının incelenebilmesi için olayla ilgili belgelerin bulunması gereklidir.
Olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisi tarihi olayların kesintisiz olarak devam etmesini sağlar. Her tarihi olay, kendinden önceki olayların sonucu, kendinden sonraki olayların da nedenidir.
Tarihi olayların belli bir kanun ve kuralı yoktur. Her olayın kendine özgü nedeni ve sonuçları vardır. Tarih olaylarının maddi ve manevi çeşitli sebepleri vardır. Bir nedene bağlı olarak açıklanamaz.
Tarih olayları belli bir yer ve zamanda meydana gelmiştir.
Her türlü belgeden yararlanılarak objektif olarak açıklanmalıdır.
Birçok insanı etkilemiş olmalıdır.
Tarihi olaylar tekrar etmez. Bu nedenle deney ve gözlem yöntemiyle incelenmez.
Diğer bilimlerle yakın ilişki içinde aydınlatılır.
Olaylar dönemin özelliklerini yansıtır.
Tarih olayların sonuçları hakkındaki yargılar ve bilgiler, bulunan yeni belgelerle değişebilir.
Tarihi olaylar, sonuçları itibariyle geniş coğrafyalar ve insan kitleleri üzerinde hissedilir. Tarihi olayı, günlük olaydan ayıran en önemli özellik budur.

Hiç kimse tarihin mutlak doğru bilgisine ulaştığını iddia edemez. Çünkü bulunacak her yeni belge, mevcut bilgileri tamamlayabilir, daha anlaşılır hale getirebilir veya tamamen değiştirebilir.



TARİHİ OLGU: Uzun sürede etkinliği anlaşılan gelişmelerdir. (tarih içinde birtakım olayların dayandığı neden veya bu nedenlerin yol açtığı sonuçtur. Olayların sonuçlarına bağlı olarak ortaya çıkan uzun süreli gelişmelere denir). (Oluşum sürecinde veya başka bir durumun belirtisi olarak gözlemlenen gelişmelere olgu denir. )

Örnek: Anadolu’nun Türkleşmesi, Feodalitenin yaygınlaşması, İslamiyet’in Türkler arasında yayılması gibi.

Örnek: Atatürk’ün Samsun'a çıkması tarihi olay, Türk inkılâbının yaşanması tarihi olgudur. Fransız Devrimi bir olaydır; devrim bir olgudur.

Tarih Felsefesi: Günümüzdeki sorunların ya da gelişmelerin çözümünde ve yönlendirilmesinde, geçmişin (tarihin) yorumlanarak kullanılmasıdır.

TARİHİN AMACI:
İnsanlığın zaman içinde geçirdiği olay ve olguları anlamak ve geçmişin tecrübesinin yorumlayarak geleceğe hazırlanmaktır.

TARİH ÖĞRENMENİN YARARLARI

1. İnsanların düşünme yeteneklerini geliştirir.

2. İnsanların kültür seviyelerini yükseltir.

3. Manevi değerlerin yükselmesini sağlar.

4. İnsanda aile, ülke ve millet sevgisini güçlendirir.

5. Devletlerarası ilişkileri düzenler.

6. Tarih insanlığın hafızasıdır. Bu birikimle ilgilenmek, insanın kendisini tanımasını sağlar.

7. Geçmişteki olayları değerlendiren insanlar, geleceklerine çok daha iyi yön verirler.

8. Tarihini bilen ve ona sahip çıkan biri, inanlığın gelişim sürecinde kendi toplumunun yerini belirler.

9. Olaylara geniş açıdan bakarak, yapıcı, hoşgörülü ve yararlı olmayı öğretir.

10. İnsan, aile, millet ve vatan sevgisinin yanında barış içinde yaşama fikrini güçlendirir.

11. Diğer insan, toplum ya da milletlerle ilişkilerde temel değerlerin oluşmasında katkıda bulunur.
 
Tarih Biliminin Doğuşu

İnsanlar günümüzde çok değişik ve çeşitli sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler. Bu sorunlara çözüm ararken kendi*lerinden önceki insanların da bu sorunlarla karşı*laşmış olabileceğini düşünerek onların tecrübelerine yönelmek basit manada tarihin doğmasına ne*den olmuştur. Bunun yanında geçmiş dönemde yaşanan olayların merak edilmesi de bu bilimin doğmasında etkili olmuştur.

İlk tarih kitapları MÖ V.yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanmıştır. İlk tarih yazıcılığı ise Hititlerin tuttukları yıllıklara (Anal) kadar uzanmaktadır.

Tarih yazıcılığı şu aşamaları geçirmiştir

1. Hikâyeci (Nakilci, Rivayetçi ve Belgesiz) Tarih

01. Tarih biliminin başlangıcıdır. İlk tarihi eserler bu anlayışla yazılmıştır. Bu tarih yazım türü, tarihçiler tarafından XVIII. yüzyıla kadar kullanılmıştır.

02. Fazla bilgi verilmesi amaçlanmaz.

03. Olayları hikâye yoluyla anlatır.

04. Efsanelerle dolu olup bir anlamda masal türünden bilgiler verir.

05. Neden- sonuç ilişkisine önem vermez.

06. Yorum yapmaz. Olduğu gibi aktarılır.

07. Belge yoktur

08. Yer ve zaman genellikle belirtilir.

09. Güvenirliliği az olan bir tarih şeklidir.

10. En önemli temsilcisi Herodot'tur. (M.Ö. V. Yüzyılda yazdığı eseri “Historia”)

11. Yunan düşünür ve Edebiyatçısı olan Homeros'un llyada ve Odessa Destanları bu anlayışla yazılmıştır.


2. Kronik Tarih:

01. Olayları oluş sırasına göre inceleyen tarih yazım türüdür.

02. Her yılın olayları aralarında herhangi bir bağlantı gözetilmeden kronolojik olarak sıralanır (Yoruma yer vermez. Neden- sonuç ilişkisi incelenmez. )

03. Hititlerdeki Yıllıklar bu tarza örnek olarak gösterilebilir.

04. Bu türün en güzel örneği Anadolu'da yaşamış Hititlerin Tanrılarına hesap vermek amacıyla hazırladıkları Anal(Yıllık)lardır.

Tarih yazıcılığı Hitit krallarının tutturduğu yıllıklarla (anal) başlar.


3. Öğretici (Pragmatik, Faydacı) Tarih:


01. Tarihe mal olmuş olay ve kahramanlar esas alınarak yazılmış olan tarihtir. Olayların kahramanlarını ön plana çıkarır.

02. Olayların tekrar edeceğini vurgular

03. Abartılı anlatımı benimser.

04. Topluma ve gelecek kuşaklara öğüt verir. Ders alınması amaçlanır.

05. Yalnızca başarılara (olayların olumlu yönlerine ) yer verir.

06. Tarihten ders alınması, toplumun ahlak ve karakterinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.

07. Amacı ahlaki ve milli duyguları aşılayabilmek, toplumun zor günlerinde kendisine olan güven duygusu artırmaktı.


4. Sosyal Tarih:

01. Öğretici tarihin duygusal yönlerine yer vermeyen, öğüt ve nasihati amaç edinmeyen yazım türüdür.

02. Olayların hissi yönlerini dikkate almadan açıklayan tarih anlayışıdır. Ayrıntılara inilmez.

03. Olayları siyasi, sosyal ve kültürel açıdan ele alarak toplumların her türlü faaliyetlerini inceleyen tarih anlatım şeklidir.

04. Bu tür yazım şeklinde olayların neden ve sonuçları maddi esaslara dayandırılmaya çalışılır.


5. Bilimsel (Araştırıcı veya Neden-Nasılcı) Tarih:

01. Olayların yer ve zamana göre neden-sonuç ilişkisi içerisinde incelenmesidir. (Neden- sonuç ilişkisi ön plandadır. Yer ve zaman kavramına önem verir. )

02. Objektif yorumlar yapması en önemli özelliğidir.

03. Olayları oluştuğu dönemin şartlarına göre açıklar.

04. Olayda etkisi olan bütün nedenler, günümüzdeki teknik gelişmelerden de yararlanılarak araştırılır.

Günümüzde bu yazım türü kullanılmaktadır.
 
Tarih Bilimi Sınıflandırması

Başlangıcından günümüze kadar geçen zaman içinde tarih bir bütündür. Ancak çok uzun bir zaman dilimini kapsayan tarihi, bir bütün halinde incelemek ve öğrenmek zordur. Bundan dolayı “araştırmayı, incelemeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi kolaylaştırmak için” tarih; zamana, mekâna ve konularına göre sınıflandırmaya tâbi tutulmuş ve bölümlere ayrılmıştır.


1) Zamana Göre Sınıflandırma ( Uzunluğuna Taksim ) : Kronolojik sıraya göre çağlara veya yüzyıllara ayrılarak incelenir. Yalnızca belli bir dönemi, çağı ya da zaman aralığında oluşan olayları anlatır.

Örnek: İlkçağ Tarihi, Fatih Dönemi, XIX. Yüzyıl Tarihi vs


2) Mekâna Göre Sınıflandırma ( Coğrafi Taksim ) : Yalnızca belli bir bölge ya da coğrafi alanın tarihini anlatır. Zaman ve konu sınırlaması yoktur.

Örnek: Bursa Tarihi, Asya Tarihi, Çin Tarihi, Avrupa Tarihi, Türkiye Tarihi vs.


3) Konuya Göre Sınıflandırma ( Derinliğine Tasnif ) : İnsanların faaliyet gösterdikleri alanların araştırılması amacıyla yapılmış sınıflandırmadır. Yalnızca belli bir konuyu anlatır. Yer ve zaman sınırlaması yoktur. Böylece toplumların siyasi, dini, ekonomik, sosyal vb. yönleri ayrı ayrı incelenir.

Örnek: Felsefe Tarihi, Siyasi Tarih, Kültür Tarihi, Ekonomi Tarihi vs.


NOT: Tarih türleri, yalnız yere, zamana ya da konularına göre ayrılmayabilir. Bazen, yer ve zaman, bazen de zaman ve konu bir arada olabilir.

Ortaçağ Avrupa Tarihi

XVIII. yüzyılda İstanbul.

Yakınçağ’da Avrupa'nın Ekonomik yapısı... gibi.

Zamana, mekâna ve konuya göre yapılan sınıflandırma tarihin incelenmesini kolaylaştırmakla birlikte bütünlüğü bozmaktadır. Çünkü diğer dönemlerden bağımsız bir tarihi dönem, diğer bilimsel gelişmelerden, dini olaylardan ekonomik faaliyetlerden etkilenmemiş bir siyasi olay yoktur. Bu nedenle sınıflandırma sonunda elde edilen bilgilerin bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerekir
 
Tarih Biliminin Yöntemi

Tarih, diğer bilim dallarında olduğu gibi ancak kendi bilimsel özellik ve yöntemini geliştirmesi sayesinde bağımsız bir bilim dalı olarak gelişmiştir. İnsanlığın geçmişi hakkında doğru bilgiye ulaşmak tarih biliminin en önemli amacıdır. Bu nedenle tarihten günümüze kalan izlerin, kalıntıların ve belgelerin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bir olayı araştıran araştırmacı: Kaynak (belge) bulur, Kaynakları sınıflandırır (Tasnif) , İçeriği hakkında bilgi sahibi olur (Tahlil), Kaynak eleştirisi yapar (Tenkit) ,Kaynaklar arasında bağlantı kurar (Terkib) ,Tarafsız (objektif) değerlendirme yapar.

Tarihi olaylar, aynı özelliklerle tekrar etmez. Bu nedenle tarih bilimi deney ve gözlem metodunu kullanamaz.

Tarihi olayları araştıran bir tarihçi sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular

I. KAYNAK ARAMA (Belge Bulma) : Önce olayla ilgili kaynaklar aranır.


Geçmişten kalan ve tarihi bir olay hakkında bilgi veren her türlü malzemeye kaynak (belge) denir.

Bir malzemenin kaynak olarak nitelendirilebilmesi için:

1. İçinde bulunduğu devirde veya bu devre yakın bir zamanda yazılması,

2. Devrinin kaynaklarından yararlanarak oluşturulmuş olması gereklidir.

Kaynaklar iki gurupta incelenir:

A- Kapsadıkları Bilginin Değerine Göre Kaynaklar

1. Ana Kaynaklar (Birinci el kaynaklar): Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır.


2. İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır.

B- Bilgi Veren Kaynağın Cinsine Göre Kaynaklar


1. Sözlü Kaynaklar: Bunlar; tarihsel öyküler, şiirler, söylenceler, destanlar, menkıbeler, fıkra ve atasözleridir.

2. Yazılı, Sesli ve Görüntülü Kaynaklar: Bunlar, korundukları yerlere göre üç gruba ayrılır:

a) Arşiv Malzemeleri: Fermanlar, beratlar, kanunnameler, ilâmlar gibi resmî mühür ve imza taşıyan yazılı belgelerdir. Ayrıca; resim ve fotoğraflar, filmler, plâklar, video ve teyp kasetleri, bilgisayar disketleri ile görüntülü ve sesli belgeler de arşivlerde saklanır.

b) Kütüphane Malzemeleri: Şecereler, takvimler ve yıllıklar, vakayinameler, yaşam öyküleri (biyografi), hatıralar, seyahatnameler, gazete ve dergi gibi süreli yayınlardan oluşan malzemelerdir.

c) Müzelik Malzemeler: Kitabeler, abideler, heykeller, mezar taşları ve lâhitler, madalyalar, paralar, insan iskeletleri, ev eşyaları, aletler, silâhlar ile arkeolojik ve etnografik malzemelerdir.

Ayrıca kaynakları YAZILI ve YAZISIZ kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz:

Yazılı Kaynaklar: Fermanlar, Antlaşma metinleri, paralar, kitabeler… vs.

Yazısız kaynaklar: Destanlar, atasözleri gibi sözlü belgelerin yanında, kullanılan araç-gereçler, giyim eşyaları, barınaklar ve iskeletlerdir. )

Bu tür belgeler özellikle tarih öncesi dönemleri açıklamada büyük öneme sahiptir.



II. VERİLERİ TASNİF, TAHLİL VE TENKİT ETME

a) Tasnif(Sınıflandırma): Tasnif, sınıflandırma demektir. Tarihsel kaynaklardan verilerin elde edilmesinden sonra bunların tasnif edilmesi gerekir. Elde edilen bilgiler zamana, mekâna ve konuya göre tasnif edilir. Verilerin sınıflandırılması ve mantıklı bir düzen içerisinde sıralanmasıyla, eserin bölümleri oluşturulur. Bu bölümlerin de kendine göre alt başlıkları olacaktır. Böylece hazırlanmakta olan yapıtın plânı ortaya çıkar.Sınıflandırma işlemi verilerin önemine, güvenirliliğine veya kronolojik sıraya göre yapılabilir.

b) Tahlil(Analiz=İnceleme: Çözümleme) : Elde edilen verilerdeki bilgiler değerlendirilir. Bilgilerin inceleme konusu hakkında yeterli olup olmadığı kontrol edilir. Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi? Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir.

c) Tenkit(Eleştiri): Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir.

Eleştiri, dış eleştiri ve iç eleştiri olmak üzere iki şekilde yapılır.

Dış Eleştiri: Bir kaynağın adı, türü, sahte veya orijinal olup olmadığı, yazılış tarihi, yazarının belirlenmesi gibi kaynağın dış özelliklerine ilişkin yapılan eleştiridir.

İç Eleştiri: Kaynakta verilen bilgilerin güvenirliğini ve değerini ortaya koymak için yapılan eleştiridir.

Kaynak Eleştirmesi: Kaynakların birbirleriyle karşılaştırılarak kontrol edilmesine "Kaynak Eleştirisi" denir.

Bu eleştirinin amacı:

01. Doğruyu yanlıştan ayırmak,

02. Sağlıklı yorumlar yapabilmektir

III. SENTEZ (BİRLEŞTİRME)

Kaynaklardan elde edilen bilgiler düzenlenerek yazılması aşamasıdır. Elde edilen bilgilerin bir araya getirilmesine sentez denir. Bu yolla elde edilen bilgiler kullanılarak yeni tarihi hükümlere varılabilir.

Çözümleme ve tenkit yoluyla olaylara ait birtakım güvenilir bilgiler elde edildikten sonra, birleştirme aşamasına gelinmiş olunur. Birleştirme; çok sayıdaki kaynaktan elde edilen bilgilerin özümsenip yeni bir sonuca ve yargıya ulaşılmasıdır. Birleştirme, araştırmanın en önemli aşaması sayılır.

Atatürk'ün "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur. Yazan, yapana sadık kalmazsa hakikat, içinden çıkılmaz bir hâl alır." sözü, bu aşamada ne kadar titiz ve tarafsız olmanın gerekliliğini anlatır.

Tarihi Olaylar İncelenirken Uyulması Gereken Kurallar

(Araştırma ve Belgelerin Değerlendirilmesinde Dikkat Edilecek Özellikler)

1- Olayın üzerinden belli bir zaman geçmelidir. Böylece olayların sonuçları daha belirgin hale gelmeli ve olayda rolü olan kişiler objektif olarak değerlendirilmelidir.

2- Olayın meydana geldiği yerde araştırma yapılmalıdır. Örneğin Osmanlı ve Bizans kültürleri için İstanbul’da araştırma yapılması gibi.

3- Belgeler doğru olarak değerlendirilmeli ve objektif olarak açıklanmalıdır.

Objektifliğin sağlanması için şunlara uyulmalıdır:

a) Olayın üzerinden belli bir süre geçmelidir.

b) Olay, geçtiği günün değer yargıları içinde incelenmeli günümüzün değer yargıları ile yorumlanmamalıdır. Geçmişte meydana gelen olaylar, olayın geçtiği dönemdeki gelişmişlik düzeyi ve değer yargılarıyla açıklanmalıdır. Günümüz değer yargılarıyla ve ideolojileriyle yapılacak değerlendirmeler yanlış sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Olaylar yorumlanırken tarafsız olunmalı ve olayın geçtiği günün şartları daima dikkate alınmalıdır

c) Kaynak taraması yapılmalıdır.

d) Olaylarda rolü olan kişilerin değerlendirilmesi, olayın geçtiği zamanın şartlarının bilinmesine bağlıdır.

4- Olaylar birbirlerini etkiledikleri için olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurulmalıdır.

5- Olayla ilgili değişik belgelerden yararlanılmalıdır. Böylece daha objektif değerlendirmeler yapılabilir.

6- Tarihi olaylarla ilgili kural koymak, genelleme yapmak mümkün değildir.

7- Günümüzdeki olaylarda, geçmişteki yaşanmış olayların katkısı düşünülmelidir.

8- Tarihi olaylar meydana geldiği dönem ve toplumun kültürünü yansıtır, o dönemi karakterize eder.

Birleştirme yapacak bir tarihçide şu özelliklerin bulunması gerekir:

a) Olayları, neden - sonuç ilişkisi içerisinde ortaya koyarken onlara etki eden sosyal, psikolojik ve doğal etkenleri kavrayabilmelidir.

b) Yıpranmış ve eksik olan belgeleri düzeltip tamamlamayı bilmelidir.

c) Olayların incelenip aydınlatılmasında tarafsız olmalıdır.

d) Belgelere dayanarak gerektiğinde bilimsel genellemelere ve sonuçlara varabilmelidir. Birleştirmeye ulaşarak bilimsel bir yapıt oluşturmakta olan tarihçinin anlatımı, akıcı ve anlaşılır olmalıdır.
 
Tarİhe Yardimci Bİlİmler

Tarih, insan faaliyetlerini incelerken diğer fen ve sosyal bilimlerle işbirliği yapar. Her bilim gibi tarih da diğer bilimlerden yardım almak zorundadır. Ancak tarihte yer ve zaman kavramının vazgeçilmez olması, yardımcı bilimlerden Coğrafya ve Kronolojiyi daha öncelikli konuma getirmiştir.

1. COĞRAFYA: Yer ve İklim bilimidir. Tarihi olayların geçtiği yere coğrafi çevre denir. Bu unsur belirlenirken de coğrafya biliminden yararlanılır. Olayların geçtiği yerin özelliklerini, insanların ekonomik ve sosyal durumlarını incelerken mutlaka coğrafya bilimiyle birlikte çalışılır. Coğrafi konum, çoğu kez olayların neden ve sonuçlarında birinci derecede etkendir. İnsanların sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimlerinde de coğrafi şartların büyük etkisi vardır. Özellikle beşeri coğrafya bu konuda yardımcı olur. Beslenme ve üretim şekillerinin incelenmesinde ekonomik coğrafyanın katkıları büyüktür.

2. KRONOLOJİ: Takvim ve Zaman bilimidir. Olayların gerçekleştiği zamanın tam ve doğru tespit edilmesi, sağlıklı sonuçlar elde edilmesi ve gerçekçi yorumların yapılabilmesi açısından çok önemlidir. Ayrıca olayların birbirleri ile bağlantılarının ve aralarındaki neden- sonuç ilişkilerinin tespiti de, olayların zamanlarının bilinmesine bağlıdır.

3. ARKEOLOJİ: Kazı bilimidir. Toprak ya da su altında kalmış ve insanlar tarafından yapılmış araç, gereç, eşya ve bina kalıntılarının bulunması, çıkarılması ve incelenip açıklanması arkeolojinin konusudur.

Özellikle tarih öncesi olarak adlandırılan yazısız dönemlerin aydınlatılmasında en önemli bilgi kaynağı arkeoloji bilimidir.

4. PALEOGRAFYA: Yazı bilimidir. Geçmişte kullanılan tüm yazı çeşitlerini inceler. Yazılı belgelerin çözümünde önemli bir bilim dalıdır.

Mısır tarihi için -> Hiyeroglifleri,

Mezopotamya tarihi için —> Çivi yazısını,

Orta Asya Türk tarihi için —> Orhun, Uygur ve Çin alfabelerini,

Osmanlı, İran ve Arap araştırmaları için -> Arap alfabesini,

Slav milletleri için -» Cyril alfabesini,

Avrupa milletleri için -> Latin alfabesini bilmek gereklidir.

Mesela, Osmanlı dönemi için yapılacak araştırmalarda değişik yazı türlerinin bilinmesi şart*tır. Nesih, sülüs, divani, rik'a, ta'lik, siyakat gibi yazı türleri vardır. Her birinin kullanılış yerleri farklıdır. Bu yazıların okunması öğrenilmeden, hiçbir zaman ciddi bir tarihi araştırma yapılması mümkün değildir.

5. FİLOLOJİ: Dil bilimidir. Yazılı belgelerin okunması kadar, o dilin özelliklerinin de bilinmesi zorunludur. Geçmişte ve günümüzde kullanılan dillerin de bilinmesi filolojinin konusudur.

6. DİPLOMATİK: Siyaset Bilimi. Siyasi belgeleri ve antlaşmaları inceleyen, açıklayan ve yorumlayan bilim dalıdır.

Hükümdar tarafından gönderilen emirlere ferman, bir vazifenin verilmesi gibi belgelere berat, iki devlet arasında karşılıklı olarak yapılan belgeye muahede denilir. Devletlerarasındaki resmi yazışmaları inceler.

Tarihsiz belgelerin değerlendirilmesi, sahte belgelerin hakikilerinden ayırt edilmesi gibi konular hep diplomatik ilminin kapsamına girer.

7. EPİGRAFYA: Kitabeler bilimi. Yazılı anıtları ( abideler, yazıtlar, kale kitabeleri) inceler ve yorumlar.

8. SOSYOLOJİ: Toplum bilimi. Toplum halindeki insanı, toplumlar arası ilişkileri, insanların oluşturduğu tüm sosyal kurumları inceler.

9. ANTROPOLOJİ: İnsan bilimi. İnsanların gelişim süreçlerini, fiziki ve sosyal yapılarını inceler

a) Fiziksel Antropoloji: İnsan ırklarını inceler. İnsan ırklarını, belli bir sitem doğrultusunda kalıtsal ve yapısal özellikleri dikkate alarak gruplar.

b) Sosyal (Kültürel ) Antropoloji: Toplumların kültürlerini ve bu kültürlerin oluşumunda sosyal yapının etkilerini inceleyen bilimdir.

Farklı toplumların birbirleri ile olan kültürel etkileşiminde özellikle sosyal antropoloji’den yararlanılır.

10. NÜMİZMATİK: Para bilimidir. Meskûkât (sikke bilimi) adıyla da kullanılır. Madeni para ve madalyaları inceler. Nümizmatik bilimi incelediği eski bir para ile o devletle ilgili;

a) Bağımsızlık durumu

b) Ekonomik yapısı

c) Hükümdarların sırası

d) Sanatları

e) Bilimsel, kültürel özellikleri

f) Teknolojik gelişimi

g) Yazı ve dilleri

h) Basıldığı merkezleri

i) Yaklaşık olarak yayılma alanı

j) Hangi madenin kıymetli olduğu gibi konularda bilgileri ortaya çıkarır.

11. MÜHÜR BİLİMİ (SİCİLOGRAFİ): Resmi belge ya da yazışmalardaki mühürlerin doğruluğunu, dolayısıyla belgelerin geçerli olup olmadığını inceler.

12. ETNOGRAFYA: Folklor-Kültür (Halk) bilimi. İnsan topluluklarının öz kültürlerini inceler. Toplumların örf, adet ve geleneklerini inceler.

13. ETNOLOJİ: Birden fazla sayıdaki toplumların gelenek ve göre*neklerini kıyaslamalar yaparak inceleyen bilimdir.

14. ARKEOMETRİ: Arkeolojik buluntuların tespit ve tarihlendirilmesinde fen ve matematiksel ölçme yöntemleri kullanan bilim dalıdır.

15. FELSEFE: Doğru ve bilinçli düşünmeyi, olaylar arasında bağlantı kurup sentez yapmayı sağlayan bilim dalıdır.

16. HERALDİK: Arma bilimi

17. TOPONOMİ: Yer adları bilimi

18. ANTROPONOMİ: İnsan adları bilimi

19. TOPOLOJİ: Yerel diller bilimi

20. EKOLOJİ: Çevre bilimi

21. KİMYA: Tarih öncesi devirlerin aydınlatılmasında kullanılan kalıntıların yıllarını belirlemede kimyasal metotlardan da yararlanılır. Bu metotlardan bir tanesi de karbon 14 metodudur.

22. ŞECERE: Devletlerin tarihinde etkili olan kişilerin soy geçmişle*rini araştırır.

23. PALEANTROPOLOJİ: Günümüzde görülmeyen insan türüne ait fosilleşmiş kalıntıları inceler.
 
TAKVİMLERİN OLUŞUMU

Zaman: Genel olarak olay ve olguların geçtiği, geçmekte olduğu ve geçeceği süreye denir.

Takvim, zaman ölçü birimidir. Takvim; zamanı, Dünya ve Ay'ın hareketlerine göre gün, ay, hafta, yıl gibi belirli bölümlere ayırma sistemidir. Zaman ölçü birimleri olarak astronomik olaylar (yıl- ay - gün) temel alınmıştır.

NOT: İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak Güneşi ve Ay'ı kullanmışlardır.

Toplumlar; ekonomik, coğrafi ve kültürel değerlerinden ve ihtiyaçlarından esinlenerek ve bu ölçü birimlerini kullanarak farklı takvimler oluşturmuşlardır.

Takvimler, toplumlara göre fazla ve çeşitli olsa da temel olarak iki gurupta incelenir:

1. Güneş yılını esas alan takvimler: Dünyanın güneş etrafındaki bir tam dönüş süresini ( 365 gün, 6 saat) bir yıl olarak kabul eden takvimlerdir.

6 saatlik fark Miladi Takvimde 4 yılda bir, 1gün kabul edilir ve Şubat ayına eklenir. Şubat ayı o yıl 29 gün çeker, bu yıla da artık yıl denmektedir.

İlk defa Mısır'da kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan miladi takvimin temelidir.

2. Ay yılını esas alan takvimler: Ayın Dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere AY TAKVİMİ diyoruz.

İlk defa Mezopotamya'da Sümerler tarafından kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan Hicri takvimin temelidir.

Farklı takvim türleri, genellikle takvim başlangıçlarının farklılığından kaynaklanmıştır. Toplumlar, kendileri için önemli gördükleri dini, siyasi, sosyal ya da ekonomik olayları takvim başlangıcı olarak benimsemişlerdir. Örnek: Romalılar Roma'nın kuruluşunu, Müslümanlar Hicreti, Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu gibi...

TÜRKLERİN KULLANDIKLARI TAKVİMLER

1) Oniki Hayvanlı Türk Takvimi:

On iki Hayvanlı Takvim 'in Türkler 'e özgü olması, Türkler 'in çok eski dönemlerden itibaren astronomi bilimi ile yakından ilgilendiklerini gösterir.

a)İslam'dan önceki Türklerin kullandıkları bilinen ilk takvimdir.

b)Güneş yılını esas alır. Buna göre bir yıl, 365 gün, 5 saatten biraz fazladır.

c) Her yıla bir hayvan adı verilmiş, 12 yıl bir dönem kabul edilmiş, aylar; birinci ay, ikinci ay... olarak adlandırılmıştır.

d)Bu takvimde yılbaşı 22 Aralık’tır.

e)Bu takvimde tarih başlangıcı yoktur.

f) Bu takvimi Türklerin yanı sıra Moğollar, Çinliler, Hintliler ve Tibetliler de kullanmışlardır. Halen Orta Asya’da bazı topluluklar tarafından kullanılmaktadır.


2) Hicri Takvim:

a)Ay yılını esas alır. (Ay'ın Dünya çevresindeki yörüngesinde bir dönüşü 29,5 gündür. Bu nedenle hicrî takvimde aylar 29 ilâ 30 gün çekmektedir. Ay'ın Dünya çevresinde on iki dönüşü, bir ay yılı olmaktadır. Bir ay yılı ise 354 gündür. Hicrî yıl, milâdî yıldan 11 gün daha kısadır.)

b)Hicrî takvim, Hz. Ömer zamanında düzenlenip kullanılmaya başlanmıştır.

c) Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göçü (622) kabul edilmiştir. Bu nedenle Miladi Takvim ile Hicri Takvim arasında 622 yıllık bir fark bulunmaktadır.

d)Hz. Ömer zamanında düzenlenerek uygulanmaya konulmuştur.

e)Hicri- Kameri olarak da adlandırılan bu takvim, Türkler 'in İslamiyet'i benimsemesinden sonra, bir çok İslam ülkesinde kullanıldığı gibi Müslüman Türkler tarafında da benimsenmiştir..

f) Türkiye Cumhuriyeti'nin batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda yaptığı inkılaplar sonucunda 25 Aralık 1925'te yürürlükten (uygulama tarihi:1 Ocak 1926) kaldırılmıştır.

g)Günümüzde sadece dini günlerin, gecelerin ve ayların belirlenmesinde kullanılmaktadır.


3) Celali Takvimi:

a)Güneş yılını esas almıştır.

b)Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde eski İran takvimi esas alınarak hazırlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu Takvime, Takvim–i Melikşahi de denilmiştir. (B.Selçuklularda Sultan Melikşah'ın isteği ile Nizamülmülk tarafından Ömer Hayyam’ın başkanlığında bir komisyona hazırlatılmıştır.)

c) Hicri takvimin kullanımına devam edilmiş, Celali takvim yalnızca ekonomik işlerin düzenlenmesinde kullanılmıştır.

d)Başlangıç tarihi olarak 1079 yılı alınmıştır.(Hicri 471 yılının ramazan ayının 9.gününden (Miladi 15 Mart 1079) itibaren uygulanmaya başlanmıştır.)

e)Büyük Selçukluların dışında Ekber Şah zamanında (1556–1603) Hindistan'da kurulan Babürlüler de kullanmıştır.

f) Babür İmparatorluğu tarafından da kullanılmıştır.

g)Nevruz (21 Mart) yılbaşı olarak kabul edilmiştir.

h)Melikşah’ın ölümünden sonra terk edilen bu takvimden yarararlanılarak gregoryen takvimi oluşturulmuştur.

i) Osmanlı’daki devletin resmi takvimi demek olan müneccimbaşı takvimleri de celali takvimi düzeninde hazırlanmıştır.


4) Rumi (Malî) Takvim:

a)Güneş yılını esas almıştır.

b)Başlangıç olarak hicri takvimde olduğu gibi Hz. Muhammed 'in Mekke'den Medine'ye göçü (622) kabul edilmiştir.

c) Hicri- Şemsi olarak ta adlandırılan bu takvim Osmanlı Devleti'nin I. Mahmut zamanında batı ile ekonomik ilişkilerini düzenlemeye yönelik olarak (Hicri 1089, miladi 1678 ) kullanılmaya başlanmıştır. Hicri 1255/miladi 1839’da ise bütün resmi ve mali işlemler Rumi takvime bağlanmıştır. 1870 yılına kadar mali tarihin yanına hicri tarih de konmuş ve bu şekilde uygulanmıştır. Ancak hicri takvim ile miladi takvim arasındaki 11 günlük farktan dolayı, bu iki takvimin kullanılmasında çeşitli problemler ortaya çıkmıştır. 1870 yılında çıkarılan bir kanunla Gregoryen takvimine geçildi. Rumi 16 Şubat 1332 ,1 Mart 1333 (1 Mart 1917 ) olarak kabul edildi. Böylece 13 günlük fark giderilmiş oldu.

d)Mart ayı başlangıç kabul edilmiş, 1926' da resmi işlerden, 1982'de de ekonomik işlerden kaldırılmıştır.


5) Miladi Takvim:

a)Güneş yılını esas almıştır.

b)İlk şekli Mısırlılar tarafından oluşturulmuş, Roma İmparatorlarından jul Sezar zamanında MÖ. 46'da geliştirilmiş, 1582'de Papa XIII. Gregoryen tarafından bugünkü şekle getirilmiştir.

c) Bşlangıç Hz. İsa’nın doğumu’dur. Bu tarih sıfır sayılarak öncesine MÖ, sonrasına da MS denilmiştir.

d)1 Ocak 1926'dan itibaren Türkiye'de tamamen yürürlüğe girmiştir. (Ülkemizde 1 Mart 1926'da milâdî takvim kabul edilmiştir. Rumî takvim ise bütçe ayarlamalarında kullanılmıştır. 1983 yılında malî yılbaşının Ocak ayının birinci gününe alınmasıyla da tamamen kullanımdan kaldırılmıştır. 26 Aralık 1925 tarihinde çıkarılan bir yasayla diğer bütün takvimler yürürlükten kaldırılarak yerine, bugün kullandığımız milâdî takvim kabul edilmiştir.).

e)Böylece Türkiye, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanlarda Avrupa devletleri ile ilişkilerini geliştirmeye ve çağdaşlaşmaya yönelik önemli bir adım atmıştır.

f) Günümüzde dünya devletlerinin birçoğu bu takvimi benimsemiştir.

Hicri Takvimle Miladi Takvim Arasındaki Farklar Nelerdir?1) Hicri Takvim AY yılını, Miladi Takvim GÜNEŞ yılını esas alır. Bu yüzden ikisi arasında 11 gün fark vardır.2) Başlangıç tarihleri farklıdır. Hicri Takvimde başlangıç tarihi Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği tarih olan 622 yılıdır. Miladi Takvimde ise başlangıç Hz. İsa'nın doğum tarihi 0 yılıdır.
 

ZAMANIN BELİRGİNLİĞİ


İncelenen olayların tarihi binyıl, yüzyıl ya da yıl olarak saptanır. Eğer yıl verilmemişse, o olayın tarihi belirgin değildir. Yılı belli olmayan olayın ayı, günü hatta saati bile verilse o olayın zamanı belirgin olmaz. Tarihlerde aranılacak sıra; yıl (sırasıyla yıl, yüzyıl, binyıl), ay, gün ve varsa saattir.

1. Cumhuriyet 1923'te ilen edildi.

2. Kırım Savaşı XIX. yüzyılda yapıldı.

3. İlkyazı MÖ. IV. Bin yılda bulundu.

4. Atatürk Samsun'a Mayıs 1919'da çıktı.

5. Saltanat 1 Kasım 1922'de kaldırıldı.

6. Son Osmanlı Meclisi 12 Ocak 'ta açıldı.

Yukarıda verilen örneklerden 6'nın zamanı yıl verilmediği için belirgin değildir. Diğerlerinin belirginlik sırası ise; 5, 4, 1, 2, 3 tür.

Tarihi olayların oluş zamanının daha belir*gin olması için önce yılın, ayın ve günün belli olma*sı şarttır. Mesela 29 Mayıs 1453, İstanbul’un Fethi.

YÜZYIL KAVRAMI

100 yıllık zamana asır veya yüzyıl denir. Tarihi olayların zamanı belirtilirken takvimlerin başlangıcı esas alınarak önce ya da sonra kelime*leri kullanılır. Miladi takvime göre Hz. İsa'nın doğumu 0 kabul edilmiş ve önceki tarihler M.Ö (Milattan Önce), sonraki tarihler M.S. (Milattan Sonra) olarak adlandırılmıştır.

Milattan sonraki tarihler günümüze doğru artarak gelirken, milattan önceki tarihler günümüzden artarak uzaklaşır.

Uzun zaman aralıklarını daha iyi incelemek için binyıl, yüzyıl, yarı yüzyıl ve çeyrek yüzyıl gibi bölümlemeler yapılmıştır.

Mesela, M.Ö 970 yılı için M.Ö birinci bin deni*lir.

Milattan önce II. yüzyıl, Hz. İsa'nın doğu*mundan önceki 200–101 yıllarını kapsar.

Milattan önce doğan Büyük İskender'in ya*şam yılları 356–323 olarak ifade edilir.

Milattan sonra doğan Mimar Sinan'ın ya*şam yılları 1490–1588 olarak ifade edilir.

Milattan önce 2100 tarihi M.Ö 2000 tarihe göre günümüzden yüzyıl daha geridedir.

M.S 1700 yılı. M.S 1600 yılına göre bir yüzyıl daha yakındır.


M.S. 1453 yılı
M. S XV. yüzyılın ikinci yarısı ya da üçüncü çeyreğidir.


M.Ö 1453 yılı
M.Ö. XV. yüzyılın birinci yarısı ya da ikinci çeyreğidir.
 
Geri
Top