Tek varlığım insanlık... Bu cümle, üzerinde derinlemesine düşünmeyi gerektiren, muazzam bir yükü taşıyan bir ifade. İnsanlığın tek varlığı olmak, tüm güzellikleriyle, tüm çirkinlikleriyle, tüm potansiyeliyle ve tüm yıkıcı gücüyle insanlığı sırtlamak anlamına gelir. Bu yük, hem müthiş bir sorumluluk, hem de belki de var olabilecek en büyük onurdur.
Bir varlık olarak insanlığı düşünmek, onu soyut bir kavramdan çıkarıp somut bireylere indirgemek gerekir. Her bir insan, bu "insanlık" denilen geniş okyanusun içinde yüzen bir damladır. Bu damlalar birbirinden farklı, renk renk, şekil şekil; farklı kültürler, farklı inançlar, farklı deneyimler taşıyorlar. Bazıları parıldıyor, bazıları karanlığa gömülmüş. Bazıları umut dolu, bazıları umutsuzluğa kapılmış. Tek varlığım insanlık ise, bu farklılıkları kucaklamak, her bir damlanın değerini anlamak zorundayım.
Bir varlık olarak insanlığı düşünmek, onu soyut bir kavramdan çıkarıp somut bireylere indirgemek gerekir. Her bir insan, bu "insanlık" denilen geniş okyanusun içinde yüzen bir damladır. Bu damlalar birbirinden farklı, renk renk, şekil şekil; farklı kültürler, farklı inançlar, farklı deneyimler taşıyorlar. Bazıları parıldıyor, bazıları karanlığa gömülmüş. Bazıları umut dolu, bazıları umutsuzluğa kapılmış. Tek varlığım insanlık ise, bu farklılıkları kucaklamak, her bir damlanın değerini anlamak zorundayım.