Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon ve Etkileri
Günümüzün en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyon, insanlara bir yandan, hem görsel hem de işitsel uyaran sunarken, bir yandan da gerçek dünyalardan sanal dünyalara kadar bir çok durumu göstermektedir. Bunların sonucu olarak da dünyaya açılan bir çeşit pencere görevini üstlenerek bir çok evde baş köşededir. Televizyonun tüm insanlar, özellikle de çocuklar üzerinde görsel ve işitsel bir materyal olarak pek çok olumsuz etkileri olduğu tartışılmaktadır. Yaşantımıza giren her yeni şey gibi televizyonun da insanlar üzerindeki etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Evrensel bir araç olan televizyonun etkileri de genellikle evrenseldir. Ancak her toplum ve kültüre göre televizyonun etkileri bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Ülkemizde de son yirmi yıl içerisinde televizyonun maddi açıdan ucuzlaması ve herkesin alabileceği bir fiyata inmesi, özel kanalların açılması, kablolu yayınların yaygınlaşması televizyonun bireyler üzerindeki etkilerinin arttığını düşündürmektedir (Atay Ve Öncü, 2006).
Türkiye’de televizyon izleme oranları giderek yükselmektedir. Özellikle de son yıllarda TV kanallarında bir furya hâlini alan dizilerin katkısıyla Türkiye’nin, televizyon izleme oranları bakımından, dünyada birinci sıraya yerleştiği görülmektedir. Daha önce günde 3.5 saat ile dünya ikincisi olan Türkiye, dizi filmlere izleyicilerin rağbet göstermesiyle birlikte 4 saat ortalamayla dünyada ilk sırada olan ABD’yi yakalamıştır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de televizyonun, okuma alışkanlığını engellediği bilinen bir gerçektir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı’nca (MEB) hazırlanan raporda da ortaya çıkmaktadır. Televizyon izleme alışkanlığının, özellikle son yıllarda okuma alışkanlığı edinmede en etkin engelleyicilerden biri olduğunun belirtildiği raporda, çeşitli dönemlerde öğrenciler arasında yapılan anket sonuçlarına da yer verilmektedir. Anketten hareketle öğrencilerin boş zamanlarının büyük bölümünü ‘evde geçirdikleri’ ifade edilen raporda ayrıca, her Japon’un yılda 25, her İsviçreli’nin 10, her Fransız’ın 7, Türkiye'de ise her 6 kişinin yılda sadece bir kitap okuduğu belirtilmektedir (http).
Televizyonun toplumsal etkisi ve yarattığı sonuçlar açısından bakıldığında; televizyona karşı tedbir alınmasının, özellikle de küçük çocukların televizyondan korunması gerektiği net olarak ortaya çıkmaktadır.
Erken Çocukluk Dönemi (0-8 yaş), gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Televizyon, çocukların bu dönemde ilgilerini çeken ve özellikle görselliğe hitap eden ilgi çekici bir uyarıcı olma niteliğindedir. Bu uyarıcının çocukları olumsuz yönde etkilememesi için uygun yönlendirmeler ve düzenlemeler yapılması gerektiği tartışılmaktadır. Gerçekte televizyon çocukların öğrenmelerine katkı vermekte midir? Yoksa, çocukları oyalayan bir elektronik bakıcı olmaktan öteye geçememekte midir? “Bakıcı” sözcüğü, çocuğun son derece pasif, sessiz ve hareketsiz olduğu, dolayısıyla çocuğun televizyon seyrettiği sürece güvenli (hareket eden, öğrenmeye çalışan okulöncesi çocuğu her zaman tehlike ile karşı karşıyadır) bir ortamda bulunmasını ifade etmektedir. Oysa ki günümüzde “Çocuk Gelişimi” alanında “Bakım” sözcüğü yalnızca çocuğun beslenme ve güvende olmasını sağlama gibi fiziksel ihtiyaçları karşılama anlamında kullanılmamaktadır. Bakım, çocuğun psiko-sosyal gelişimini de kapsayarak, bir bütünlük içinde çocuğun tüm gelişim alanlarını ele alır. Örneğin, annenin çocuğunu beslerken onunla sıcak ve güven veren bir ses tonu ile konuşması çocukta temel güven duygusu yaratacaktır. Temel güven duygusu, çocuğu motor aktiviteler için cesaretlendirecektir, cesaret bulan çocuk fiziksel aktivitelerle daha çok deneyim kazanacak ve öğrenerek, öğrenmenin keyfini yaşayacaktır. Böylesine bir bakımı elektronik bir aletin gerçekleştirmesi mümkün değildir. “Elektronik Bakıcı Televizyon” bu bakımın yalnızca küçük bir boyutunda, çocuğu oyalayarak rol almaktadır (Atay Ve Öncü, 2006).
Televizyon Ve Eğitim
Televizyonun fonksiyonlarından birisi olan; izleyiciyi eğitme fonksiyonu, ülkelerin yönetim ve yaşayış tarzlarına, ülkedeki eğitim anlayışı ve eğitim politikasına, ayrıca televizyon istasyonlarının yönetim biçimlerine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.
Televizyonla eğitim, değişik ölçütlere göre, farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflamalar açısından, televizyonun haber ve bilgi vermeye yönelik programları, “tamamlayıcı eğitim” grubunda yer almaktadır. Tv programları arasında, mesleklerle ilgili bilgi ve becerileri aktaran; bireyi belirli alanlara yöneltmeyi amaçlayan; teknolojik gelişmelere ve gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermeye yardımcı olan; bireyin ufkunu genişletmeyi amaçlayan, bireyin demokratik yaşayışta yerini almasını sağlayan, temel bilgileri aktaran ve bireyleri çeşitli konularda aydınlatan programlar, “yaygın eğitim” kapsamına girmektedirler (Aziz, 1982).
İzleyici de; bilgi, beceri, duygu, düşünüş, kanaat ve tutumlar açısından, var olanı pekiştirmeyi veya değiştirmeyi, yenilerini kazandırmayı amaçlayan programlara, “eğitim fonksiyonlarını yerine getiren” veya “eğitici” programlar denilebilir. Bu programlar, çocuk, genç ve yetişkin olmak üzere değişik yaş gruplarında, farklı cinslere, farklı meslek gruplarına, farklı yerleşim birimlerindeki izleyici kümelerine yönelik olabilir (Özgen, 1985).
Televizyonun genel yayın programları içerisindeki, belirli izleyici kümelerini, belirli amaçlar doğrultusunda eğitmeyi amaçlayan programların yanı sıra, televizyonun doğrudan doğruya örgün eğitime yönelik “eğitim programları” da söz konusudur. Bu tür programlar, öğretim programlarıyla uygunluk gösteren, okul derslerine paralel olarak hazırlanan ve örgün eğitimi destekleyici programlardır. Televizyonun eğitim amacıyla kullanılışı, doğrudan eğitim veya zenginleştirici eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim televizyonu, ya eğitimin niteliğini geliştirmeye yardımcı olması ya da yer ve görevliler açısından ekonomik destek sağlaması için kullanılmaktadır. Eğitim televizyonu anlayışından kaynaklanan uygulamalara, ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün örgün eğitim kurumlarında rastlanmaktadır. Ayrıca okullarda kapalı devre televizyon yayınlarından da yararlanılmaktadır (McQuail, 1973; Swallow, 1973; Türkoğlu, 1983; Hızal, 1983; Kupisiewicz, 1985).
Televizyon yayınları, ister genel yayın programı içerisindeki eğitici yayınlar; isterse okul programlarına paralel, okuldaki öğretimi destekleyici, tamamlayıcı ve doğrudan örgün eğitime yönelik eğitim yayınları olsun; temelde davranış değiştirmeye ve izleyici açısından öğrenmeye, televizyon açısından öğretmeye dayanmaktadırlar. Bu nedenle, söz konusu bu yayınların hazırlanması ve sunulmasında, öğrenme-öğretme kuramlarının ve bu kuramlar doğrultusunda yapılan araştırmaların sonuçlarının dikkat alınması gerekmektedir. Ayrıca, hedef-izleyici grubunun çeşitli yönleriyle tanınması ve bu yönde yapılmış psikolojik ve sosyolojik araştırma sonuçlarından haberdar olunması gerekmektedir. Ulaşılmak istenen hedeflere en uygun yöntemlerin, araç-gereçlerin seçilip kullanılmasına ilişkin bilgi ve beceriler de gerekli olmaktadır. Böylece, hedef-izleyici gruplarının yaş, cinsiyet, meslek, istek ve gereksinimlerle ilgili özelliklerine uygun, belirlenen hedefleri gerçekleştirecek yöntem, araç ve gereçlerin kullanıldığı programlar hazırlanıp sunulabilecektir. Bütün bu gereklilikler, programı hazırlayan ekibin ve özellikle program yapımcısının bir takım bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olması gerektiğini beraberinde getirmektedir (Groombridge, 1976; Jenkins, 1980; Aziz, 1982).
Çilenti ( 1980; 1982; 1984), kitle iletişim araçlarını, E. Dale’in öğrenme modeline dayanarak değerlendirmekte ve televizyonun göze ve kulağa hitap eden bir araç olarak öğrenmedeki yerini tespit etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Tv, somuttan soyuta doğru giden öğrenmelerde, Dale’in yaşantı konisinin ortaya yakın üst kısmında yer alan, diğer eğitim araç ve yöntemlerinin kullanılabildiği bir eğitim aracıdır. Öğrenilenlerin yüzde 83’ü görme, yüzde 11’i işitme yoluyla öğrenilmekte ve işitilenlerin yüzde 20’si, görülenlerin yüzde 30’u, görülüp işitilenlerin ise yüzde 50’si hatırlanabilmektedir.
Diğer kitle iletişim araçlarının özellikleriyle karşılaştırıldığında, televizyonun eğitim açısından önemli bir yere ve öneme sahip olduğu, televizyonun bireyin birden fazla duyu organına uyararak algılama, hafızada tutma ve öğrenmede kolaylık sağladığı ve bireyde öğrenme isteği uyandırdığı görülmektedir (Aziz, 1982).
Televizyonun eğitim televizyonu ve okul televizyonu olarak kullanılması yönünde, değişik ülkelerde çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalar, ülkelerin politik, sosyal ve eğitim ile ilgili koşullarına ve özelliklerine, televizyon sisteminin yönetimine ve olanaklarına bağlı olmaktadır. Söz konusu uygulamalarda, televizyonun sınırlılıklarını ve olumsuz yönlerini tamamlayıcı yöntemlerden yararlanılmakta ve televizyonla eğitim bu şekilde desteklenmektedir. Eğitim televizyonu, çeşitli öğretim kademelerine yönelik olabildiği gibi, okul öğretim programlarının tamamına veya belirli bilim dallarına, ders konularına yardımcı bir nitelikte olabilmekte; okuldan ayrı bir sistem olarak diploma veya sertifika verebilmektedir (Berwanger, 1979; Sözer, 1979; Özbilgin, 1984).
Televizyonla eğitim uygulamaları (özellikle gelişmiş ülkelerde), bireylerin, hayatın gerektirdiği temel bilgi, beceri ve alışkanlıkları kazanmalarına yardımcı olacak ve örgün eğitimle sağlanamayan temel eğitimi gerçekleştirecek şekilde kullanılmaktadır. Televizyonun bu şekilde kullanılması “fonksiyonel eğitim” olarak adlandırılmaktadır. Fonksiyonel eğitim ile ilgili uygulamalar, okuma-yazma eğitiminden mesleklerle ilgili eğitime, sağlık ile ilgili eğitimden toplum kalkınmasına ve üretime yönelik eğitime varıncaya kadar, çok çeşitli konu ve alanlarda gerçekleştirilmiştir (Topuz, 1985; Türkoğlu, 1984; Aziz, 1982).
Türkiye’de Televizyon Ve Eğitim
Türkiye’de ilk defa 1968 yılında yayına başlayan televizyonda, iletişim işlevlerinin yanı sıra yaygın ve tamamlayıcı eğitim anlayışı doğrultusunda izleyiciyi eğitme fonksiyonunu da yerine getiren programlara yer verildiği görülmektedir. Söz konusu programlar arasında, yerli yapımlarla beraber, dış kaynaklı programlar da yer almaktadır. Eğitici yayınların bir kısmı, yetişkinlere hitap eden, genel bilgi veren ve günlük yaşantıda uygulanabilecek becerileri, etkinlikleri öğreten programlardan oluşmaktadır. Bunlar; yabancı dil yayınları, trafik, çevre ve insan sağlığı, beslenme, giyim, spor, el sanatları, çocuk bakımı vb. konularla ilgili yayınlar ve köy yaşantısı ile ilgili, köyün sorunlarına yönelik programlardır. Bu programlar, değişik yıllarda, değişik süre ve oranlarda yayınlanmıştır. 1981-82 yıllarında, “Tv Okulu” adıyla yayınlanan bir program dizisi, örgün eğitim sürecine girmemiş olan yetişkinlere okuma-yazma öğretmek amacıyla yayınlanmıştır (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Köy yayınları, kadına yönelik yayınlar ve genel eğitim yayınları olarak gruplandırılan ve yetişkinlere hitap eden bu yayınların yanında çocuklara yönelik eğitici yayınlar da söz konusudur. Okul öncesi dönemdeki ve okul çağındaki çocuklara bilgi veren ve onları eğlendiren programlar, yabancı programlarla (özellikle çizgi filmlerle) desteklenerek, televizyonun ilk yayın yılından itibaren değişik oranlarda yayınlamıştır ve artarak yayınlanmaya devam etmektedir (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Türkiye’de eğitim televizyonu, okul televizyonu anlayışı doğrultusunda yayınlanan programlar, genellikle yüksek öğretim seviyesindedir. İlköğretim programlarına paralel bir biçimde, örgün eğitime ve yetişkinlerin temel eğitimine yardımcı olması amacıyla MEB tarafından hazırlanan bir program, 1970-1973 yıllarında “okul televizyonu” adıyla yayınlanmıştır. 1973 yılında, bu yayına, lise ve ortaokul seviyesinde fizik, matematik, sosyal bilgiler, fen bilgisi ve yabancı dil programları eklenmiştir. Yüksek öğretim seviyesinde, üniversiteye hazırlık kursları niteliğinde yayınlanan programlar kısa süreli olmuştur. 1976 yılında YAY-KUR yayınları başlamış ve 1978 yılında sona ermiştir. 1982-83 yılında AÖF’nin faaliyete geçmesi ile televizyonda açık öğretim yayınları da başlamıştır (Hızal, 1983; Aziz, 1982; Çilenti, 1982; Açıkalın, 1985; Özbilgin Vd, 1985).
Sonuç
Modern topluma geçişle birlikte yükselen yaşam standartları, insanı doğadan kopararak, beton mezarlara dönüşen kentlere hapsetmiştir. Dört duvar arasında doğup büyüyen, çalışan anne-babaların çocuklarını sağlıklı olarak büyütmesi, onlarla sosyallik içinde bütünleşmesi giderek büyük bir zorluğa dönüşmektedir. Bu zorluğu ortadan kaldırmanın yolu ise, dört duvar içinde hapsedilen çocuğu güvende tutmanın yolu olarak, bir kurtarıcı, bakıcı, oyalayıcı, zaman geçiştirici olarak televizyona düşmektedir. Anne-babaların çocuklarını beslemek için bile televizyondan yararlandığı görülmektedir. Televizyon izlerken, televizyonun büyüsü içinde çizgi film, reklam ve dizilere odaklanan çocuğu beslemek, çalışan ve yorgun kentli anne-babaların kolayına gelmektedir. Elbette, görünürde yaşamı kolaylaştırıcı bir araç olarak televizyon, gelecekte ortaya çıkabilecek ekran bağımlısı, antisosyal, reel yaşam ve doğadan uzak, okumaktan hoşlanmayan bireylerin yetişmesinin ana faktörü olarak, başlangıçta oldukça masum bir araç olarak evlerimizde ve sürekli açık olarak durmaktadır. Bir tuşun ucundaki sanal dünya, insanı gerçeklikten, sosyallikten alıp uzaklaştırarak kendine katmakta ve bir süre sonra tutsak almaktadır. Bu tutsaklık bile bile, isteye isteye ve gönül rızası ile gerçekleşmektedir. Daha sonra bundan şikayet etmek ve suçu çocuğa yüklemek, beyhude bir çaba olacaktır.
Modern toplumun anne-babası, televizyon denen hapisliğin bilincinde olarak, çocuk sahibi dahi olmadan önce, bu olgu üzerinde düşünmeli, bilgilenmelidir. Kamu adına sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlar, bu konuda anne-babaları bilinçlendirmeli, yüksek öğretim kurumlarında içeriği uygun olan derslerde bu konuklardan da bahsedilmelidir.
Kaynaklar
- Açıkalın, A. (1985). “Kitle İletişim Araçlarının Yüksek Öğretimde Kullanımı-Açıköğretim Fakültesi Örneği”, Kitle İletişim Araçları Ve Eğitim Sempozyumu, Ankara: A.Ü. EBF Yay.
- Atay, M. Ve E. Ç. Öncü (2006). “Elektronik Bakıcı Televizyon”, https://
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için: Giriş yapın veya üye olun., 16.02.2006.
- Aziz, A. (1975). Televizyonun yetişkin Eğitimindeki Yeri Ve Önemi, Ankara: TODAİE Yay.
- Aziz, A. (1982). Radyo Ve Televizyonla Eğitim, Ankara: A.Ü.E.F. EFAM Yay. 2.
- Berwanger, D. (1979). “Film Ve Televizyon (Uzgörüm), Yoluyla Bilgi Ve Eğitim (Çev.: E. Heper), Kurgu Dergisi, Sayı: 2, s. 145-152.
- Çilenti, K. (1980). “Çocuk Ve Kitle İletişim Araçları”, Çocuk Ve Eğitim, (Yay. Haz.: N. Koç), Ankara: TED Yay.
- Çilenti, K. (1982). “Televizyonla Eğitim İlkeleri Ve Türkiye’deki Uygulamalar”, A.Ü. EBF Dergisi, Cilt: 15, Sayı:2, s. 151-164.
- Çilenti, K. (1984). Eğitim Teknolojisi Ve Öğretim, Ankara: Özel Yayın.
- Groombridge, B. (1976). Televizyon Ve Toplum, (Çev.: A. Usluata), İstanbul: Reklam Yay.
- Hızal, A. (1983). Uzaktan Öğretim Süreçleri Ve Yazılı Gereçler, Ankara: A.Ü. EBF Yay. 122.
-
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için: Giriş yapın veya üye olun., 16.02.2006
- Jenkins, J. (1980). “Örgün Olmayan Eğitimde Film”, (Çev.: D. Gökdağ), Kurgu Dergisi, Sayı: 3, s. 352-360.
- Kupisiewicz, C. (1985). “Okul Ve Kitle İletişim Araçları”, (Çev.: L. Özbilgin), Eğitim Ve Bilim, Cilt:10, Sayı:58, s.43-44.
- McQuail, D. (1973). “Televizyon İle Eğitim”, (J. D. Halloran Vd.), Televizyonun Etkileri, (Çev.: A.Usluata), İstanbul: Reklam Yayınları.
- Özbilgin, L. (1984). İngiliz Açık Üniversitesi On Beş Yaşında, Malatya: İ.Ü. EF. (Çoğaltma).
- Özgen, M. (1985). “Radyo Ve televizyonda Eğitim Yayınları”, (Yay. Haz.: C. Kavcar), Kitle İletişim Araçları Ve Eğitim Sempozyumu, Ankara: A.Ü. E.B.F. Yay. 137, s.20-22.
- Sözer, E. (1979). “Japonya Radyo Televizyon Kurumunun Eğitim Yayınları Ve Yaygın Öğretime Katkıları, Kurgu Dergisi, Sayı: 2, s. 153-164.
- Swallow, N. (1973). Televizyonun Gerçek Gücü, (Çev.: A. Usluata), İstanbul: Reklam Yay.
- Topuz, H. (1985). “İletişim Araçlarının Eğitimde Kullanılmasında UNESCO Deneyimleri”, Kitle İletişim Araçları Ve Eğitim Sempozyumu, (Yay. Haz.: C. Kavcar), Ankara: A.Ü. E.B.F. Yay. 137, s.10-14.
- Türkoğlu, A. (1983). “Eğitim sistemimizde Televizyondan Yararlanma Olanakları”, A.Ü. EBF Dergisi, Cilt:16, Sayı:2, s. 175-192.
- Türkoğlu, A. (1984). “Alfabetizasyonda Radyo Ve Televizyonun Rolü”, A.Ü. EBF Dergisi, Cilt: 17, Sayı:1-2, s. 403-407.