Temel, hayatında ilk kez araba kullanmaya karar vermiş. Köydeki tüm eş dost bir araya gelmiş, Temel'e destek olmak için. Tabii bir yandan da gülmekten kendilerini alamıyorlar. Temel, eski püskü, hurdaya çıkmış bir arabayı zor bela çalıştırmış. Motor, öksüre tıksıra, adeta can çekişerek çalışmış.
Temel, direksiyona geçmiş, elleri titreyerek vitesi kavramış. "Bismillah!" demiş ve ayağını gaz pedalına basmış. Araba bir anda ileri doğru fırlamış, Temel'in kafası koltuğa yapışmış. Köydeki herkes kahkahadan kırılmış.
Temel, arabanın kontrolünü kaybetmiş, bir sağa bir sola yalpalayarak ilerlemeye başlamış. Bir yandan da köyün içinden geçiyormuş. İlk önce bir tavuk kümesine girmiş, tavuklar ciyak ciyak bağırarak kaçışmış. Sonra bir çit direğine çarpmış, direk devrilmiş. Temel, panikle bir yandan da arabayı düzeltmeye çalışıyormuş.
Birkaç metre sonra, köyün ortasındaki çeşmeye yaklaşmış. Çeşmenin etrafında oturan teyzeler bağrışmaya başlamış. Temel, frene basmak yerine gaza daha çok basmış ve araba, çeşmenin içine dalmış. Su, şırıl şırıl akarken, araba da çeşmenin içinde çalkalanıyormuş.
Temel, arabadan çıkmaya çalışırken, kafasını çeşme musluğuna çarpmış. Başından aşağıya sular akarken, bir yandan da arabadan çıkmaya çalışıyormuş. O sırada köyün en yaşlı dedesi, bastonuna dayanarak yanına gelmiş.
Dede, şaşkınlıkla Temel'e bakmış ve şöyle demiş: "Ula Temel, ne yapaysın? Hem arabayı çeşmeye batırmışsın, hem de kafanı musluğa toslayıp duraysın?"
Temel, kafasını ovuşturarak, "Ula dede," demiş, "Ben bu arabayı bir türlü anlayamadım. Arabayı sürdükçe sanki benimle dalga geçiyor. Frene basıyorum, gidiyor; gaza basıyorum, duruyor!"
Dede, gözlerini devirerek, "Ula Temel," demiş, "Sen galiba vitesleri de karıştıraysın! O arabayla en iyisi yaya gitmek."
Temel, dedenin sözlerine hak vermiş ve ıslanmış bir şekilde arabadan inmiş. Köyün halkı gülmekten yerlere yatmış, Temel de onlara katılmış. O günden sonra Temel'e "Çeşme Sürücüsü" lakabını takmışlar. Ve Temel, uzun bir süre daha araba kullanmaya cesaret edememiş.
Temel, "Çeşme Sürücüsü" lakabıyla köyde ünlenmişti ama içinde bir ukde kalmıştı: Ehliyet almak! Kendi kendine söz vermiş, "Bu sefer o direksiyonu yeneceğim!" diyerek ehliyet sınavına hazırlanmaya karar vermişti.
Köydeki tek ehliyet hocası Dursun Hoca'ya gitmiş. Dursun Hoca, Temel'in ününü duymuş, "Ula Temel, sen arabayla çeşmeyi sulayan adamsın, nasıl ehliyet alacaksın?" demiş gülerek. Temel, kararlılıkla, "Hoca, sen merak etme, bu sefer dersime iyi çalışacağım!" diye cevap vermiş.
Dursun Hoca, Temel'e önce trafik işaretlerini öğretmiş. Temel, "Duran adam", "Giren adam", "Dönen adam" gibi işaretleri anlamakta zorlanmış. Özellikle "Yaya Geçidi" işaretini görünce, "Hoca, bu adamlar niye yürüyorlar? Araba binmek varken!" diye sormuş. Dursun Hoca, derin bir nefes alarak sabrını korumaya çalışmış.
Sonraki aşama, direksiyon dersleri olmuş. Dursun Hoca, arabayı kullanırken bir yandan da Temel'i uyarıyormuş. "Temel, yavaşla! Temel, dikkat et! Temel, sağa dönme! Yoksa bu sefer de çaya düşeriz!" Temel, hocanın uyarılarını dinlemeye çalışsa da bazen gazla freni karıştırıp, arabayı zikzaklar çizdirerek sürmüş.
Sınav günü gelmiş çatmış. Temel, heyecandan tir tir titriyormuş. Sınavdaki memur, Temel'e sorular sormaya başlamış. "Kırmızı ışıkta ne yapılır?" diye sormuş. Temel, düşünerek "Ula, kırmızı ışıkta ne yapılıyordu? Ha, buldum! Kırmızı ışıkta durulmaz, gaza basılır!" demiş. Memur, kaşlarını çatmış.
Sınavın ikinci aşaması, direksiyon sınavı olmuş. Temel, arabaya binmiş, derin bir nefes almış ve "Bismillah!" demiş. Arabayı çalıştırır çalıştırmaz, bir anda geri vitese takıp, park halindeki bir bisikleti ezmiş. Bisikletin sahibi koşarak gelmiş, "Ne yapaysın sen? Bisikletimi de hurdaya çevirmişsin!" diye bağırmış.
Sınav memuru, başını iki yana sallamış. "Temel Bey," demiş, "Siz galiba bu sınavı geçemeyeceksiniz. Bence araba kullanma işini bir daha düşünün!"
Temel, üzgün bir şekilde arabadan inmiş. "Hocam," demiş Dursun Hoca'ya, "Sanırım bu ehliyet işi bana göre değil. Ben en iyisi eşekle yolculuk yapmaya devam edeyim."
Dursun Hoca, gülerek "Ula Temel," demiş, "Senin maceran bitmez! Ama bari eşeği de çeşmeye düşürme!"
Temel, bu sefer de ehliyet macerasından eli boş dönmüş. Ama hiç yılmamış, yeni maceralara atılmaya devam etmiş. Tabii, o maceralarda da bol bol gülmeye ve güldürmeye devam etmiş
Temel, ehliyet alamayınca araba sevdasından vazgeçmemişti. "Madem araba süremem, bari büyük bir şey süreyim!" diye düşünerek, köyün otobüs şoförlüğüne göz dikmişti. Köyün tek otobüs sahibi olan Hamdi Ağabey'i ikna etmek kolay olmamıştı. Hamdi Ağabey, "Ula Temel, sen arabayla çeşmeye daldın, otobüsü nereye götüreceksin merak ediyorum," dese de Temel'in ısrarına dayanamayıp, ona bir şans vermişti.
İlk otobüs seferi, köyden şehre giden yolculuk olmuştu. Temel, otobüsün direksiyonuna geçmiş, kocaman otobüsü çalıştırmak için elinden geleni yapmıştı. Otobüs, sanki öksürük nöbetine tutulmuş gibi, bir ileri bir geri sallanarak çalışmıştı. Yolcular, birbirlerine bakarak gülmekten kendilerini alamamışlardı.
Temel, otobüsü yola çıkarmış, ama bu sefer de yolcuların başını döndürmüştü. Bir sağa, bir sola yatarak otobüsü kullanan Temel, virajları dönerken otobüsün yan yatmasına ramak kalmıştı. Bir teyze, "Ula Temel, sen bizi deniz yolculuğuna mı çıkarıyon?" diye bağırmıştı. Temel, "Yok teyze, sadece yolda biraz eğlenelim istedim," diye cevap vermişti.
Şehre yaklaşırken, trafik yoğunlaşmaya başlamıştı. Temel, trafik ışıklarını görünce paniklemişti. Kırmızı ışıkta durmak yerine gaza basmış, otobüs bir anda öndeki arabaya yapışmıştı. Önündeki arabanın sahibi, arabasından inip, "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırınca, Temel, "Ula, ben de otobüs şoförüyüm, senin arabanı da otobüs sanmıştım," diye cevap vermişti.
Bu olaydan sonra, otobüsün sahibi Hamdi Ağabey, Temel'i kovmuştu. Ama Temel, yine yılmamış, bu sefer de gurbete gitmeye karar vermişti. "Belki gurbette araba sürerim," diye düşünmüştü. Gurbette bir inşaatta çalışmaya başlamış. Bir gün, inşaatın patronu, Temel'e kamyon kullanmasını teklif etmiş. Temel, sevinçle kabul etmişti.
Kamyon, kocaman ve güçlü bir araçtı. Temel, ilk başlarda çekinse de, bir süre sonra kamyonu sürmeye alışmıştı. Ama bu sefer de farklı bir sorun ortaya çıkmıştı. Temel, kamyonu sürerken sürekli kornaya basıyordu. İnşaattaki işçiler, "Ula Temel, niye sürekli kornaya basıyorsun?" diye sorduklarında, Temel, "Ula, ben de yolu şenlendireyim diyorum," diye cevap veriyordu.
Bir gün, Temel kamyonu sürerken yanlışlıkla bir trafik levhasına çarpmıştı. Levha devrilip, yere düşmüştü. Temel, panikle kamyonu durdurmuş, ne yapacağını bilememişti. O sırada yanına bir polis gelmişti. Polis, "Sen ne yaptın? Trafik levhasını devirdin," demişti. Temel, "Ula, ben de levhayı selamlamak istiyordum," demişti. Polis, Temel'e gülmüş, "Sen ne adamsın," demişti.
Temel'in gurbet macerası da böyle geçmişti. Ama o, her zaman gülmeyi ve güldürmeyi başarmıştı. Arabayla ilgili maceraları bitse de, hayatındaki komik olaylar hiç bitmemişti.
Temel, direksiyona geçmiş, elleri titreyerek vitesi kavramış. "Bismillah!" demiş ve ayağını gaz pedalına basmış. Araba bir anda ileri doğru fırlamış, Temel'in kafası koltuğa yapışmış. Köydeki herkes kahkahadan kırılmış.
Temel, arabanın kontrolünü kaybetmiş, bir sağa bir sola yalpalayarak ilerlemeye başlamış. Bir yandan da köyün içinden geçiyormuş. İlk önce bir tavuk kümesine girmiş, tavuklar ciyak ciyak bağırarak kaçışmış. Sonra bir çit direğine çarpmış, direk devrilmiş. Temel, panikle bir yandan da arabayı düzeltmeye çalışıyormuş.
Birkaç metre sonra, köyün ortasındaki çeşmeye yaklaşmış. Çeşmenin etrafında oturan teyzeler bağrışmaya başlamış. Temel, frene basmak yerine gaza daha çok basmış ve araba, çeşmenin içine dalmış. Su, şırıl şırıl akarken, araba da çeşmenin içinde çalkalanıyormuş.
Temel, arabadan çıkmaya çalışırken, kafasını çeşme musluğuna çarpmış. Başından aşağıya sular akarken, bir yandan da arabadan çıkmaya çalışıyormuş. O sırada köyün en yaşlı dedesi, bastonuna dayanarak yanına gelmiş.
Dede, şaşkınlıkla Temel'e bakmış ve şöyle demiş: "Ula Temel, ne yapaysın? Hem arabayı çeşmeye batırmışsın, hem de kafanı musluğa toslayıp duraysın?"
Temel, kafasını ovuşturarak, "Ula dede," demiş, "Ben bu arabayı bir türlü anlayamadım. Arabayı sürdükçe sanki benimle dalga geçiyor. Frene basıyorum, gidiyor; gaza basıyorum, duruyor!"
Dede, gözlerini devirerek, "Ula Temel," demiş, "Sen galiba vitesleri de karıştıraysın! O arabayla en iyisi yaya gitmek."
Temel, dedenin sözlerine hak vermiş ve ıslanmış bir şekilde arabadan inmiş. Köyün halkı gülmekten yerlere yatmış, Temel de onlara katılmış. O günden sonra Temel'e "Çeşme Sürücüsü" lakabını takmışlar. Ve Temel, uzun bir süre daha araba kullanmaya cesaret edememiş.
Temel, "Çeşme Sürücüsü" lakabıyla köyde ünlenmişti ama içinde bir ukde kalmıştı: Ehliyet almak! Kendi kendine söz vermiş, "Bu sefer o direksiyonu yeneceğim!" diyerek ehliyet sınavına hazırlanmaya karar vermişti.
Köydeki tek ehliyet hocası Dursun Hoca'ya gitmiş. Dursun Hoca, Temel'in ününü duymuş, "Ula Temel, sen arabayla çeşmeyi sulayan adamsın, nasıl ehliyet alacaksın?" demiş gülerek. Temel, kararlılıkla, "Hoca, sen merak etme, bu sefer dersime iyi çalışacağım!" diye cevap vermiş.
Dursun Hoca, Temel'e önce trafik işaretlerini öğretmiş. Temel, "Duran adam", "Giren adam", "Dönen adam" gibi işaretleri anlamakta zorlanmış. Özellikle "Yaya Geçidi" işaretini görünce, "Hoca, bu adamlar niye yürüyorlar? Araba binmek varken!" diye sormuş. Dursun Hoca, derin bir nefes alarak sabrını korumaya çalışmış.
Sonraki aşama, direksiyon dersleri olmuş. Dursun Hoca, arabayı kullanırken bir yandan da Temel'i uyarıyormuş. "Temel, yavaşla! Temel, dikkat et! Temel, sağa dönme! Yoksa bu sefer de çaya düşeriz!" Temel, hocanın uyarılarını dinlemeye çalışsa da bazen gazla freni karıştırıp, arabayı zikzaklar çizdirerek sürmüş.
Sınav günü gelmiş çatmış. Temel, heyecandan tir tir titriyormuş. Sınavdaki memur, Temel'e sorular sormaya başlamış. "Kırmızı ışıkta ne yapılır?" diye sormuş. Temel, düşünerek "Ula, kırmızı ışıkta ne yapılıyordu? Ha, buldum! Kırmızı ışıkta durulmaz, gaza basılır!" demiş. Memur, kaşlarını çatmış.
Sınavın ikinci aşaması, direksiyon sınavı olmuş. Temel, arabaya binmiş, derin bir nefes almış ve "Bismillah!" demiş. Arabayı çalıştırır çalıştırmaz, bir anda geri vitese takıp, park halindeki bir bisikleti ezmiş. Bisikletin sahibi koşarak gelmiş, "Ne yapaysın sen? Bisikletimi de hurdaya çevirmişsin!" diye bağırmış.
Sınav memuru, başını iki yana sallamış. "Temel Bey," demiş, "Siz galiba bu sınavı geçemeyeceksiniz. Bence araba kullanma işini bir daha düşünün!"
Temel, üzgün bir şekilde arabadan inmiş. "Hocam," demiş Dursun Hoca'ya, "Sanırım bu ehliyet işi bana göre değil. Ben en iyisi eşekle yolculuk yapmaya devam edeyim."
Dursun Hoca, gülerek "Ula Temel," demiş, "Senin maceran bitmez! Ama bari eşeği de çeşmeye düşürme!"
Temel, bu sefer de ehliyet macerasından eli boş dönmüş. Ama hiç yılmamış, yeni maceralara atılmaya devam etmiş. Tabii, o maceralarda da bol bol gülmeye ve güldürmeye devam etmiş
Temel'in Araba Sürmesi Otobüs Şoförlüğü Denemesi ve Gurbet Yolculuğu)
Temel, ehliyet alamayınca araba sevdasından vazgeçmemişti. "Madem araba süremem, bari büyük bir şey süreyim!" diye düşünerek, köyün otobüs şoförlüğüne göz dikmişti. Köyün tek otobüs sahibi olan Hamdi Ağabey'i ikna etmek kolay olmamıştı. Hamdi Ağabey, "Ula Temel, sen arabayla çeşmeye daldın, otobüsü nereye götüreceksin merak ediyorum," dese de Temel'in ısrarına dayanamayıp, ona bir şans vermişti.
İlk otobüs seferi, köyden şehre giden yolculuk olmuştu. Temel, otobüsün direksiyonuna geçmiş, kocaman otobüsü çalıştırmak için elinden geleni yapmıştı. Otobüs, sanki öksürük nöbetine tutulmuş gibi, bir ileri bir geri sallanarak çalışmıştı. Yolcular, birbirlerine bakarak gülmekten kendilerini alamamışlardı.
Temel, otobüsü yola çıkarmış, ama bu sefer de yolcuların başını döndürmüştü. Bir sağa, bir sola yatarak otobüsü kullanan Temel, virajları dönerken otobüsün yan yatmasına ramak kalmıştı. Bir teyze, "Ula Temel, sen bizi deniz yolculuğuna mı çıkarıyon?" diye bağırmıştı. Temel, "Yok teyze, sadece yolda biraz eğlenelim istedim," diye cevap vermişti.
Şehre yaklaşırken, trafik yoğunlaşmaya başlamıştı. Temel, trafik ışıklarını görünce paniklemişti. Kırmızı ışıkta durmak yerine gaza basmış, otobüs bir anda öndeki arabaya yapışmıştı. Önündeki arabanın sahibi, arabasından inip, "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırınca, Temel, "Ula, ben de otobüs şoförüyüm, senin arabanı da otobüs sanmıştım," diye cevap vermişti.
Bu olaydan sonra, otobüsün sahibi Hamdi Ağabey, Temel'i kovmuştu. Ama Temel, yine yılmamış, bu sefer de gurbete gitmeye karar vermişti. "Belki gurbette araba sürerim," diye düşünmüştü. Gurbette bir inşaatta çalışmaya başlamış. Bir gün, inşaatın patronu, Temel'e kamyon kullanmasını teklif etmiş. Temel, sevinçle kabul etmişti.
Kamyon, kocaman ve güçlü bir araçtı. Temel, ilk başlarda çekinse de, bir süre sonra kamyonu sürmeye alışmıştı. Ama bu sefer de farklı bir sorun ortaya çıkmıştı. Temel, kamyonu sürerken sürekli kornaya basıyordu. İnşaattaki işçiler, "Ula Temel, niye sürekli kornaya basıyorsun?" diye sorduklarında, Temel, "Ula, ben de yolu şenlendireyim diyorum," diye cevap veriyordu.
Bir gün, Temel kamyonu sürerken yanlışlıkla bir trafik levhasına çarpmıştı. Levha devrilip, yere düşmüştü. Temel, panikle kamyonu durdurmuş, ne yapacağını bilememişti. O sırada yanına bir polis gelmişti. Polis, "Sen ne yaptın? Trafik levhasını devirdin," demişti. Temel, "Ula, ben de levhayı selamlamak istiyordum," demişti. Polis, Temel'e gülmüş, "Sen ne adamsın," demişti.
Temel'in gurbet macerası da böyle geçmişti. Ama o, her zaman gülmeyi ve güldürmeyi başarmıştı. Arabayla ilgili maceraları bitse de, hayatındaki komik olaylar hiç bitmemişti.