Kassandra
Usta
TÜrk Mitolojisi’ne GÖre GÜnes, Ay Ve Yildizlar
1. GÜNES
Türk mitolojisinde günes, önceleri daha büyük bir öneme sahipti. M.S. 763 de Uygurlar "Mani" mezhebini kabul edince, yavas yavas "Ay"da büyük bir önem kazanmaga baslamisti. Bununla beraber Büyük Hun Devleti zamaninda hem günese, hem de aya, ayri ayri saygi gösterildikten sonra, kurbanlar kesildigini de biliyoruz. "Türklerde günes dogunun, ay da batinin sembolü idiler". Tabiî olarak zaman zaman, bütün bu düsünce düzenleri degise durmuslardi. Meselâ, Teleüt Türklerine ait bir efsane de, "Ay kuzeyin ve günes de, güneyin sembolü idiler". Bu yönleme, gögün en üst katinda duran "Gök kartali"nin durusuna göre yapilmisti. Söylendigine göre, "Bu kartalin sol kanadi ayi, sag kanadi da günesi örtüyordu". Bu duruma göre kartalin basinin doguya bakmasi gerekiyordu. Bu durus da, Türk mitolojisine uygun bir yönleme idi. Yine ayni efsaneye göre ay, karanliklar ve geceler diyari olan kuzeyin; günes de aydinligin hüküm sürdügü ve gündüzler diyari olan güneyin sembolü idiler.
Fakat eski Türklerde, "Günes dogunun sembolü idi". Onlara göre günesin dogdugu yön, çok önemli idi. Esasen yönlerin söylenisinde kullanilan deyimler de hep günesle ilgili idiler. Meselâ "Gün batisi" "Gün dogusu" gibi. Göktürkler, yönlerini tayin ederlerken, yüzlerini doguya, yani günesin dogdugu yöne dönerlerdi. Bunun için de doguya "Ilgerü", yani "Ileri" demislerdi. Oguz Destani'nda da, sabaha, tan agirmasina ve gün çikmasina büyük bir önem verilmisti. "Bütün hayat, o gün ve günesle basliyordu. Günes battiktan sonra ise, her sey duruyordu". Böyle bir anlayis, atli Türkler ve savas düzeninde yasayan kavimler için, normal görülmelidir. Altay bölgesinde yasayan Türk Samanlarinin kapilari da, daima doguya açiliyordu. Halbuki normal olarak Türk halklari, günes görebilmeleri için, kapilarini güneye açarlardi. Görülüyor ki, dinî ve manevî bir görevi olan Saman, bu umumî kaideyi bozuyor ve eski din düzenine uyuyordu. Gerek Yakut Türklerinde ve gerekse Altay yaratilis destanlarinda, "Cennet ile hayat agaci da dogu bölgelerinde bulunuyorlardi".
Türklerde genel olarak, "Günes-Ana" ve "Ay-Baba" deyimleri kullaniliyordu. Bu sebeple bütün masal ve efsanelerde, günesin disi ve ayin de erkek olarak rol oynadigini görüyoruz. Ön Asya kültürlerinde de, günes disi ve ay da erkekti. Tabiî olarak karsilikli tesirlerin ne zaman meydana geldigini kestirmek çok güçtür. Misir'daki Türklerin mensei ile ilgili olarak anlatilan efsanede de, "Günes, Saratan burcuna girdigi bir sirada, suyu ve topragi isitmaga basliyor. Bu sular ile balçiklar bir magarada toplaniyorlar ve magara da, onlara bir ana rahmi vazifesi görüyor. Bu balçiklardan meydana gelen Türklerin ilk atasi da, Ay-Ata adini aliyor". Burada da günes, yine anne rolünü oynar gibidir. Fakat baba ortada yoktur.
Yakut Türkleri, ay ile günesi iki ayrilmaz kardes gibi kabul ediyorlardi. Onlara göre "Günes Tanrisi" (Kün-Toyon) daha önemli idi. Yakut efsanelerinde, "Ay ile günesin aralarinda kavga ettiklerini de görüyoruz. Büyük kahramanlar ve iyi insanlar, genel olarak ay ile günesin himayesinde idiler. Kötü ruhlar ise onlarla, süresiz olarak savas halinde idiler. Bu kötü ruhlarin bazan, günesi kovalayip yakaladiklari da oluyordu. Günes tutulmasi olayi, böyle kötü ruhlarin günesi maglûp edip de, ele geçirdikleri zaman meydana geliyordu. Yakutlar, ay ve günes bayramini da ilkbaharda yaparlardi".
Altay Türklerine göre, "Büyük Tanri Ülgen, ay ile günese dokunan bir dagda otururdu. (Bazi hikayelere göre ise) Tanri Ülgen, ay ile günesin daha da ötelerinde idi. onun tahti, çok uzaklardaki yildizlar üzerinde kurulmustu. Esasen, ay ve günesi yaratan da, yine Tanri Ülgen idi. (Altay Türklerine göre), günesin kirintilarindan meydana gelmis ve insanlara daima iyilik getiren, bir Tanri da vardi. Bu Tanrinin adi, "Suyla" idi. Bu Tanri insanlari daima korur ve onlarin, gök altinda rahat ve huzur içinde yasamalarini saglardi.
"Günesin olusu" ile ilgili efsaneler:
Asagida özet olarak verecegimiz bir Altay efsanesi, yine Altay Türklerinin "Türeyis" efsaneleri ile yakindan ilgilidir. Altay türeyis efsanelerinde de, önceleri sonsuz bir denizden baska bir sey yoktu. Asagidaki efsaneye göre ise, ay ile günes bir ayna (Toli) dan baska bir sey degil idiler. Cengiz Han'in en küçük oglunun adi da "Toluy", yani "Ayna" idi. Bu inanisa göre, "Ay ile günesin kendi kendilerine, sahip olduklari bir güç veya kudretleri yoktu. Bunlar, yalnizca Tanri'nin verdigi isik ve sicakligi yansitmaktan baska, bir is yapmiyorlardi. Nihayet bir maden parçasi olan aynadan baska bir sey degil idiler. Bu sebeple, Samanlarin ayna ile fala bakmalarini, bu inanislarla ilgili görenler olmustur. Samanlara göre, dünyada ne olmus ve ne olacaksa, her sey ve her olay, bu aynaya vururdu. Tabiî olarak Saman'in elindeki ayna da, ay ile günesin bir sembolü idi. saman, elindeki bu günese bakarak falini açar ve gelecek hakkinda fikirlerini söylerdi.
Bati Sibirya kavimlerinden Ostyak'lar ise, ellerine bir ayna bile almaga lüzum görmeden günese ve üzerindeki lekelere bakarak fallarini açarlardi. Samanlar elbiselerinin üzerinde, ay ile günesin resimleri bulunan madenî plâkalar da tasirlardi. Bunlar da hep, fal açma ve sihir yapmaga yarayan, ayni zamanda ayna yerine de geçen aletlerdi. Artik bu esyalarin nevileri, Saman'in zenginligine ve büyüklügüne göre degisirdi. Yanlarinda yerli aynalar tasiyan Samanlar oldugu gibi; Çin'den getirilmis ve üzerinde, gökteki "On iki burcun" resimleri bulunan ithal mallarina sahip olan Samanlar da vardi. Günesin olusu ile ilgili Altay efsanesi söyledir:
"Ne ay, ne günes varmis, insanlar uçarlarmis,
"Uçanlar isi verir, isiklar saçarlarmis.
"Nasil olmussa bir gün, bir insan hastalanmis,
"Tanri bir sey göndermis gögün içinde yanmis.
"Aynaya benzer seyler, büyümüs büyümüsler,
"Onlarin isiklari, gökleri bürümüsler.
"Bunlar göklerde yanan, ayla günes olmuslar,
"Yeryüzünde yasayan, insana es olmuslar".
Altay Türklerinin yukaridaki efsanelerini, Kalmuk'lar biraz daha degistirerek, söyle anlatirlar:
"Insanoglu yasarmis, Tanri'nin göklerinde,
"Ne suç ne günah varmis insanin köklerinde.
"Ihtiyaç duymazlarmis, ne ay, ne de günese,
"Tanriyla yasarlarmis yokmus gerek bir ese.
"Tanri onlara kizmis, insana sekil vermis,
"Dünyaya gidin demis yeryüzüne göndermis.
"Ne isi, ne de sicak, insan saçamaz olmus,
"Tanriya günes için, insanoglu yalvarmis,
"Tanri günesle aya, buyurmus hep parlamis".
Türk mitolojisine göre, "Gökte bir günes ve bir tane de ay vardi". Kuzey-Dogu Asya ve Mogol'larina gidildikçe, onlarin mitolojisinde, günesin sayilari daha da çogalir. Bu, daha ziyade Budizm'in ve Güney Asya kültürlerinin tesiri ile meydana gelmis bir inanç olmalidir. Meselâ, Çin mitolojisine göre 10 ve Hint mitolojisine göre 7 günes vardi. Asya'nin kuzey-dogu uçlarinda yasayan iptidaî kavimler, önceleri genel olarak "Üç günes" in var olduguna inanirlardi. Bu bölgede yasayan Gold'lara ait bir efsaneyi burada vermeden geçemeyecegiz:
Yer ile gök imisler, ta ezelden akraba,
Ayla günes demisler: "Ah bunlar da ne kaba!"
Hücum edip almislar, ayla günesi gökten,
Yerde zindan yapmislar hapse koymuslar kökten.
Zalimmis yer nedense, onlari hep ezermis,
Iyi kalpli gök ise, kendini hep üzermis.
Gök hemen kirpi olmus, göklerden yere inmis,
Yerle bahse tutusmus, bahiste yeri yenmis.
Demis: "Bana bir at ver ayna gibi çok parlak,
"Yer aramis denemis, mizrak at bulamamis,
Günesle ayi vermis, daha çok tutamamis.
Günesin "sicaklik" ve ayin da "sogukluk" sembolü olmasi:
Altay Türklerinde genel olarak günes sicagin ve ay da sogugun sembolü olarak görülür. Insanlarin, gündüzleri sicaktan yanarken; geceleri de soguktan üsümeleri, bu inanisin dogmasina yol açan en önemli sebeplerinden biri olsa gerekti. Asagiya özetini çikardigimiz efsane, Altay daglarinin kuzeyinde yasayan Teleüt Türkleri tarafindan anlatilmistir:
Yeryüzünde yasarmis büyük güçlü bir hakan,
Güzel bir kizi varmis, bayilir mi her bakan.
Hakan demis: "Kizima, lâyiktir ayla günes,
"Insanoglu neyime, nasil olsun ona es!"
Almis kizini koymus, küçük bir çöpten eve,
Ayla günesi tutmus, indirmis gökten yere,
Ayin sabri kesilmis, az bakmis pencereden,
Yemekler buz kesilmis, firlamis tencereden.
Han'in sözüne kanan, günes kapidan bakmis,
Gökyüzüne uzanan, alevler evi yakmis.
Hakan demis: "Günes ay, insanlarin neyine"
"Kendini bir insan say dön kizim sen evine!"
"Günesin yaratilisini" anlatan ikinci Altay efsanesinde de Budist tesirleri görebiliyoruz. Esasen Hindulara göre de ay erkek ve günes de disi idi. bu efsane de öncekini tamamlamaktadir. Anlatista Budist tesirlerin açik olarak görülmesine ragmen hikâye, Altaylilarin inanç ve üslûplari ile erimis ve yerli bir mitoloji haline gelmistir:
Bay Tanri Oçirvani bir gün bir ates bulmus,
Atesi kilicinin, hemen ucuna koymus.
Bu atesi çevirmis, kilicinin ucunda,
Günes hemen belirmis ta göklerin burcunda.
Soguk sulara kizan, Tanri kilici vurmus,
Ay gibi topraklasan, sular gökte ay olmus.
1. GÜNES
Türk mitolojisinde günes, önceleri daha büyük bir öneme sahipti. M.S. 763 de Uygurlar "Mani" mezhebini kabul edince, yavas yavas "Ay"da büyük bir önem kazanmaga baslamisti. Bununla beraber Büyük Hun Devleti zamaninda hem günese, hem de aya, ayri ayri saygi gösterildikten sonra, kurbanlar kesildigini de biliyoruz. "Türklerde günes dogunun, ay da batinin sembolü idiler". Tabiî olarak zaman zaman, bütün bu düsünce düzenleri degise durmuslardi. Meselâ, Teleüt Türklerine ait bir efsane de, "Ay kuzeyin ve günes de, güneyin sembolü idiler". Bu yönleme, gögün en üst katinda duran "Gök kartali"nin durusuna göre yapilmisti. Söylendigine göre, "Bu kartalin sol kanadi ayi, sag kanadi da günesi örtüyordu". Bu duruma göre kartalin basinin doguya bakmasi gerekiyordu. Bu durus da, Türk mitolojisine uygun bir yönleme idi. Yine ayni efsaneye göre ay, karanliklar ve geceler diyari olan kuzeyin; günes de aydinligin hüküm sürdügü ve gündüzler diyari olan güneyin sembolü idiler.
Fakat eski Türklerde, "Günes dogunun sembolü idi". Onlara göre günesin dogdugu yön, çok önemli idi. Esasen yönlerin söylenisinde kullanilan deyimler de hep günesle ilgili idiler. Meselâ "Gün batisi" "Gün dogusu" gibi. Göktürkler, yönlerini tayin ederlerken, yüzlerini doguya, yani günesin dogdugu yöne dönerlerdi. Bunun için de doguya "Ilgerü", yani "Ileri" demislerdi. Oguz Destani'nda da, sabaha, tan agirmasina ve gün çikmasina büyük bir önem verilmisti. "Bütün hayat, o gün ve günesle basliyordu. Günes battiktan sonra ise, her sey duruyordu". Böyle bir anlayis, atli Türkler ve savas düzeninde yasayan kavimler için, normal görülmelidir. Altay bölgesinde yasayan Türk Samanlarinin kapilari da, daima doguya açiliyordu. Halbuki normal olarak Türk halklari, günes görebilmeleri için, kapilarini güneye açarlardi. Görülüyor ki, dinî ve manevî bir görevi olan Saman, bu umumî kaideyi bozuyor ve eski din düzenine uyuyordu. Gerek Yakut Türklerinde ve gerekse Altay yaratilis destanlarinda, "Cennet ile hayat agaci da dogu bölgelerinde bulunuyorlardi".
Türklerde genel olarak, "Günes-Ana" ve "Ay-Baba" deyimleri kullaniliyordu. Bu sebeple bütün masal ve efsanelerde, günesin disi ve ayin de erkek olarak rol oynadigini görüyoruz. Ön Asya kültürlerinde de, günes disi ve ay da erkekti. Tabiî olarak karsilikli tesirlerin ne zaman meydana geldigini kestirmek çok güçtür. Misir'daki Türklerin mensei ile ilgili olarak anlatilan efsanede de, "Günes, Saratan burcuna girdigi bir sirada, suyu ve topragi isitmaga basliyor. Bu sular ile balçiklar bir magarada toplaniyorlar ve magara da, onlara bir ana rahmi vazifesi görüyor. Bu balçiklardan meydana gelen Türklerin ilk atasi da, Ay-Ata adini aliyor". Burada da günes, yine anne rolünü oynar gibidir. Fakat baba ortada yoktur.
Yakut Türkleri, ay ile günesi iki ayrilmaz kardes gibi kabul ediyorlardi. Onlara göre "Günes Tanrisi" (Kün-Toyon) daha önemli idi. Yakut efsanelerinde, "Ay ile günesin aralarinda kavga ettiklerini de görüyoruz. Büyük kahramanlar ve iyi insanlar, genel olarak ay ile günesin himayesinde idiler. Kötü ruhlar ise onlarla, süresiz olarak savas halinde idiler. Bu kötü ruhlarin bazan, günesi kovalayip yakaladiklari da oluyordu. Günes tutulmasi olayi, böyle kötü ruhlarin günesi maglûp edip de, ele geçirdikleri zaman meydana geliyordu. Yakutlar, ay ve günes bayramini da ilkbaharda yaparlardi".
Altay Türklerine göre, "Büyük Tanri Ülgen, ay ile günese dokunan bir dagda otururdu. (Bazi hikayelere göre ise) Tanri Ülgen, ay ile günesin daha da ötelerinde idi. onun tahti, çok uzaklardaki yildizlar üzerinde kurulmustu. Esasen, ay ve günesi yaratan da, yine Tanri Ülgen idi. (Altay Türklerine göre), günesin kirintilarindan meydana gelmis ve insanlara daima iyilik getiren, bir Tanri da vardi. Bu Tanrinin adi, "Suyla" idi. Bu Tanri insanlari daima korur ve onlarin, gök altinda rahat ve huzur içinde yasamalarini saglardi.
"Günesin olusu" ile ilgili efsaneler:
Asagida özet olarak verecegimiz bir Altay efsanesi, yine Altay Türklerinin "Türeyis" efsaneleri ile yakindan ilgilidir. Altay türeyis efsanelerinde de, önceleri sonsuz bir denizden baska bir sey yoktu. Asagidaki efsaneye göre ise, ay ile günes bir ayna (Toli) dan baska bir sey degil idiler. Cengiz Han'in en küçük oglunun adi da "Toluy", yani "Ayna" idi. Bu inanisa göre, "Ay ile günesin kendi kendilerine, sahip olduklari bir güç veya kudretleri yoktu. Bunlar, yalnizca Tanri'nin verdigi isik ve sicakligi yansitmaktan baska, bir is yapmiyorlardi. Nihayet bir maden parçasi olan aynadan baska bir sey degil idiler. Bu sebeple, Samanlarin ayna ile fala bakmalarini, bu inanislarla ilgili görenler olmustur. Samanlara göre, dünyada ne olmus ve ne olacaksa, her sey ve her olay, bu aynaya vururdu. Tabiî olarak Saman'in elindeki ayna da, ay ile günesin bir sembolü idi. saman, elindeki bu günese bakarak falini açar ve gelecek hakkinda fikirlerini söylerdi.
Bati Sibirya kavimlerinden Ostyak'lar ise, ellerine bir ayna bile almaga lüzum görmeden günese ve üzerindeki lekelere bakarak fallarini açarlardi. Samanlar elbiselerinin üzerinde, ay ile günesin resimleri bulunan madenî plâkalar da tasirlardi. Bunlar da hep, fal açma ve sihir yapmaga yarayan, ayni zamanda ayna yerine de geçen aletlerdi. Artik bu esyalarin nevileri, Saman'in zenginligine ve büyüklügüne göre degisirdi. Yanlarinda yerli aynalar tasiyan Samanlar oldugu gibi; Çin'den getirilmis ve üzerinde, gökteki "On iki burcun" resimleri bulunan ithal mallarina sahip olan Samanlar da vardi. Günesin olusu ile ilgili Altay efsanesi söyledir:
"Ne ay, ne günes varmis, insanlar uçarlarmis,
"Uçanlar isi verir, isiklar saçarlarmis.
"Nasil olmussa bir gün, bir insan hastalanmis,
"Tanri bir sey göndermis gögün içinde yanmis.
"Aynaya benzer seyler, büyümüs büyümüsler,
"Onlarin isiklari, gökleri bürümüsler.
"Bunlar göklerde yanan, ayla günes olmuslar,
"Yeryüzünde yasayan, insana es olmuslar".
Altay Türklerinin yukaridaki efsanelerini, Kalmuk'lar biraz daha degistirerek, söyle anlatirlar:
"Insanoglu yasarmis, Tanri'nin göklerinde,
"Ne suç ne günah varmis insanin köklerinde.
"Ihtiyaç duymazlarmis, ne ay, ne de günese,
"Tanriyla yasarlarmis yokmus gerek bir ese.
"Tanri onlara kizmis, insana sekil vermis,
"Dünyaya gidin demis yeryüzüne göndermis.
"Ne isi, ne de sicak, insan saçamaz olmus,
"Tanriya günes için, insanoglu yalvarmis,
"Tanri günesle aya, buyurmus hep parlamis".
Türk mitolojisine göre, "Gökte bir günes ve bir tane de ay vardi". Kuzey-Dogu Asya ve Mogol'larina gidildikçe, onlarin mitolojisinde, günesin sayilari daha da çogalir. Bu, daha ziyade Budizm'in ve Güney Asya kültürlerinin tesiri ile meydana gelmis bir inanç olmalidir. Meselâ, Çin mitolojisine göre 10 ve Hint mitolojisine göre 7 günes vardi. Asya'nin kuzey-dogu uçlarinda yasayan iptidaî kavimler, önceleri genel olarak "Üç günes" in var olduguna inanirlardi. Bu bölgede yasayan Gold'lara ait bir efsaneyi burada vermeden geçemeyecegiz:
Yer ile gök imisler, ta ezelden akraba,
Ayla günes demisler: "Ah bunlar da ne kaba!"
Hücum edip almislar, ayla günesi gökten,
Yerde zindan yapmislar hapse koymuslar kökten.
Zalimmis yer nedense, onlari hep ezermis,
Iyi kalpli gök ise, kendini hep üzermis.
Gök hemen kirpi olmus, göklerden yere inmis,
Yerle bahse tutusmus, bahiste yeri yenmis.
Demis: "Bana bir at ver ayna gibi çok parlak,
"Yer aramis denemis, mizrak at bulamamis,
Günesle ayi vermis, daha çok tutamamis.
Günesin "sicaklik" ve ayin da "sogukluk" sembolü olmasi:
Altay Türklerinde genel olarak günes sicagin ve ay da sogugun sembolü olarak görülür. Insanlarin, gündüzleri sicaktan yanarken; geceleri de soguktan üsümeleri, bu inanisin dogmasina yol açan en önemli sebeplerinden biri olsa gerekti. Asagiya özetini çikardigimiz efsane, Altay daglarinin kuzeyinde yasayan Teleüt Türkleri tarafindan anlatilmistir:
Yeryüzünde yasarmis büyük güçlü bir hakan,
Güzel bir kizi varmis, bayilir mi her bakan.
Hakan demis: "Kizima, lâyiktir ayla günes,
"Insanoglu neyime, nasil olsun ona es!"
Almis kizini koymus, küçük bir çöpten eve,
Ayla günesi tutmus, indirmis gökten yere,
Ayin sabri kesilmis, az bakmis pencereden,
Yemekler buz kesilmis, firlamis tencereden.
Han'in sözüne kanan, günes kapidan bakmis,
Gökyüzüne uzanan, alevler evi yakmis.
Hakan demis: "Günes ay, insanlarin neyine"
"Kendini bir insan say dön kizim sen evine!"
"Günesin yaratilisini" anlatan ikinci Altay efsanesinde de Budist tesirleri görebiliyoruz. Esasen Hindulara göre de ay erkek ve günes de disi idi. bu efsane de öncekini tamamlamaktadir. Anlatista Budist tesirlerin açik olarak görülmesine ragmen hikâye, Altaylilarin inanç ve üslûplari ile erimis ve yerli bir mitoloji haline gelmistir:
Bay Tanri Oçirvani bir gün bir ates bulmus,
Atesi kilicinin, hemen ucuna koymus.
Bu atesi çevirmis, kilicinin ucunda,
Günes hemen belirmis ta göklerin burcunda.
Soguk sulara kizan, Tanri kilici vurmus,
Ay gibi topraklasan, sular gökte ay olmus.