Turkche'yi anlamak için hangi dilleri bilmek gerekir?
Gençler "vicdan yapıyor", "tavır yapıyor"... Türkçe benim namusum, Türkçe benim vatanım, Türkçe benim bayrağım diyenler, Turkcheyle aranız nasıl?
Belki de hepiniz durumun farkındasınız. Hatta bu yazıyı okurken sen kime ne anlatıyorsun diyenleriniz bile olabilir.
Haklısınız ama ben bir kez daha durumun ne kadar vahim olduğunu hatırlatmak istedim. Dilimizdeki nobranlaşma, yozlaşma kimin suçu?
Hatayı dilbilimcilerde mi aramak gerekiyor, yoksa kendimizde mi? Yabancı bir kelime ya da nece olduğu belirsiz bir kelime kullanınca entelektüel(!) mi oluyoruz? Türkçeye sahip çıkamayan gençler, gelecekte nasıl bir anadil kurgulayacak? Neyse, isterseniz mevcut duruma şöyle bir göz atalım Öyle düşünelim.
Coffee Shoplarda kahve içmeye, Gross Marketlerden alışveriş yapmaya, Beauty Centrelarda güzelleşmeye ve de Reality Showlara focus olmaya çoktan alıştık. Globalleşiyoruz, dedik iftihar ettik. İftihar ettik etmesine de diğer yandan da Türkçemizin öz suyuyla yoğrulmuş, köylüsünden kentlisine herkes tarafından anlaşılan sözcükleri sırf doğu asıllı diye dilden atıp, batıdan gelen her kelimeye kapılarımızı ardına kadar açarak dilimize ihânet etmiş olmadık mı?
Bugün, bu söylediklerimiz teyit eder mahiyette gelişmeler yok değil. Türkiyemizin hemen her şehrinin en işlek caddelerini süsleyen mağazaların ışıklı ışıksız tabelalarına bir bakınız: VCD Wolkman, Perlina, Pierre Cardin, Crispino, Loft Colins, MV Moda Vizyon, Angle, Burger King, Big Star, Benson Jeans, Big Free, Conan Jeans, Cotton Shop, Carousel, Capitol Galleria, Carrefour, Gross Market, Shopping Center, Medya Center, Shoppin Clup, Whimpy Bar, Dominos Pizza, Galila Restaurant, Groseri Market, Little Big, Lee, LC Waikiki, Marko Deli, McDonalds, Pizza Hut, Rodi, Tifanny, Weber Jeans Ve daha yüzlercesi Söylenişinde ve yazımında zorlandığımız kelimeler.
Sonra internet dili diye bir şey girdi hayatımıza. Anlık ileti yazışmalarıyla gündeme gelen birçok kısaltma sözcük, yeni bir yazı ve konuşma dili ortaya çıkardı. Selam sözü artık internet harici yazışmalarda slm (selam), mrb (merhaba), grsz-by (görüşürüz) şeklinde kullanılıyor.
"Nasılsın?" sorusuna karşılık "Sen nasılsın?" şeklindeki soruysa İngilizcede kısaca bu anlama gelen "u?" diye yazılıyor. İnternette yazışmaya chatleşme demeyi gündelik sohbetlerimize de taşıdık. Eh, dilimiz de alıştı dedik. Adapte oluverdik.
Derken Avrupa Yakasının Türkçeyi ancak birkaç kelime ve bağlaçlar vasıtasıyla konuşabilen Selin'inin Oha falan oldum yani çıkışı gençlerin diline pelesenk oldu. Ama biz onu da pek eğlenceli bulduk. Hatta örnek aldık, türettik. Aaa, ne oluyo falan olduk. Napçaz şimdi yani" olduk. (Nazan Öncel arkasına aha, ekledi şarkısını bile yaptı). Bismillah olduk yani olduk.
Şimdi ben çok merak ediyorum, acaba okullarda özne, yüklem, gibi kavramlar hâlâ öğretilmeye devam ediyor mu? Çünkü artık özne pek kullanılmıyor, yani tekil varlığı ortadan kalktı gibi bir şey. Biz ne oluyor, ne yapıyorsak hep beraber oluyor, hep beraber yapıyoruz. Neyse ki yapmak ve olmak yardımcı fiilleri neredeyse tüm fiillerin imdadına yetişiyor. Arkadaşımız yeni bir elbise mi almış? Güle güle kullan, demek pek demode. Kısss, elbise yapmışız! ya da Vay ağabeycim ceketlenmişiz deyiveriyoruz. İyi günlerde eskit, demiş olsak bizi hiç de tiki görmeyecek arkadaşımız da, Su yapmayalım beee,diye karşılık vererek güya bizi ciddiyete davet ediyor. Hangi ciddiyet?
Ciks kıyafetlere bürünen gençlerde ne gam belirtisi var ne de huzur. Arada kalmışlık ve umursamazlık her hallerinden akıyor. Dilleri elden gidiyor vicdan yapmıyorlar. Güzel Türkçemizi Turkche yapmayın, sahip çıkın diyenlere tavır yapıyorlar.
Gençlerin bu dilini bir tepki dili ve gelip geçici görenler de var. Ana dilimizi tekrar edebiyata, konuşma ve yazı diline kavuşturmak bir özlem. Çağdaş medeniyet seviyesine sıçramak mecburiyetinde olan bir ülkede gençlere ulaşmak oldukça zor. Konuştukları dilin Turkche haline geldiği şu günlerde onlarla iletişim kurmak için hangi dilleri bilmek gerekir?
Dilde «özleşme hareketi» adı altında Türkçeyi dinamitleyen; genç kuşakların, daha dün diyebileceğimiz beyin ve duygu dünyamızın mimarları yazar ve şairlerin eserlerini okuyup, anlamalarını engelleyen bu çarpık düşüncenin sonu nereye varır? Soruyorum sizlere bugün dünyanın hangi ülkesinde, 50 yıl önce yazılmış bir eserin dili sadeleştirilmektedir? Bir İngiliz, 16ncı yüzyılda yaşamış Shakspeareini; bir Fransız 16ncı yüzyılda yaşamış Montaigneini rahatça okuyup anlarken bizim gençlerimiz maalesef Türk dilinin gelişmesine öncülük eden Ömer Seyfettini, Türk edebiyatının güçlü şairi Yahyâ Kemâl Beyatlıyı, İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Âkif Ersoyu, Reşat Nuri Güntekini, Halit Ziya Uşaklıgil'i ve daha nice söz ustalarımızı sözlük yardımı ile okumak ve anlamak zorunda bırakılmışsa burada durmak düşünmek ama çok düşünmek gerekmez mi?
Eğer kısa zamanda bu yanlışlıktan ve garabetten dönülmezse korkarım Türkçe bir karnaval dili olup çıkar. İşte, felâketler de o zaman başlar. Türkçe benim namusum, Türkçe benim vatanım, Türkçe benim bayrağım diyenler, Turkcheyle aranız nasıl?
Cem Küçük
Gençler "vicdan yapıyor", "tavır yapıyor"... Türkçe benim namusum, Türkçe benim vatanım, Türkçe benim bayrağım diyenler, Turkcheyle aranız nasıl?
Belki de hepiniz durumun farkındasınız. Hatta bu yazıyı okurken sen kime ne anlatıyorsun diyenleriniz bile olabilir.
Haklısınız ama ben bir kez daha durumun ne kadar vahim olduğunu hatırlatmak istedim. Dilimizdeki nobranlaşma, yozlaşma kimin suçu?
Hatayı dilbilimcilerde mi aramak gerekiyor, yoksa kendimizde mi? Yabancı bir kelime ya da nece olduğu belirsiz bir kelime kullanınca entelektüel(!) mi oluyoruz? Türkçeye sahip çıkamayan gençler, gelecekte nasıl bir anadil kurgulayacak? Neyse, isterseniz mevcut duruma şöyle bir göz atalım Öyle düşünelim.
Coffee Shoplarda kahve içmeye, Gross Marketlerden alışveriş yapmaya, Beauty Centrelarda güzelleşmeye ve de Reality Showlara focus olmaya çoktan alıştık. Globalleşiyoruz, dedik iftihar ettik. İftihar ettik etmesine de diğer yandan da Türkçemizin öz suyuyla yoğrulmuş, köylüsünden kentlisine herkes tarafından anlaşılan sözcükleri sırf doğu asıllı diye dilden atıp, batıdan gelen her kelimeye kapılarımızı ardına kadar açarak dilimize ihânet etmiş olmadık mı?
Bugün, bu söylediklerimiz teyit eder mahiyette gelişmeler yok değil. Türkiyemizin hemen her şehrinin en işlek caddelerini süsleyen mağazaların ışıklı ışıksız tabelalarına bir bakınız: VCD Wolkman, Perlina, Pierre Cardin, Crispino, Loft Colins, MV Moda Vizyon, Angle, Burger King, Big Star, Benson Jeans, Big Free, Conan Jeans, Cotton Shop, Carousel, Capitol Galleria, Carrefour, Gross Market, Shopping Center, Medya Center, Shoppin Clup, Whimpy Bar, Dominos Pizza, Galila Restaurant, Groseri Market, Little Big, Lee, LC Waikiki, Marko Deli, McDonalds, Pizza Hut, Rodi, Tifanny, Weber Jeans Ve daha yüzlercesi Söylenişinde ve yazımında zorlandığımız kelimeler.
Sonra internet dili diye bir şey girdi hayatımıza. Anlık ileti yazışmalarıyla gündeme gelen birçok kısaltma sözcük, yeni bir yazı ve konuşma dili ortaya çıkardı. Selam sözü artık internet harici yazışmalarda slm (selam), mrb (merhaba), grsz-by (görüşürüz) şeklinde kullanılıyor.
"Nasılsın?" sorusuna karşılık "Sen nasılsın?" şeklindeki soruysa İngilizcede kısaca bu anlama gelen "u?" diye yazılıyor. İnternette yazışmaya chatleşme demeyi gündelik sohbetlerimize de taşıdık. Eh, dilimiz de alıştı dedik. Adapte oluverdik.
Derken Avrupa Yakasının Türkçeyi ancak birkaç kelime ve bağlaçlar vasıtasıyla konuşabilen Selin'inin Oha falan oldum yani çıkışı gençlerin diline pelesenk oldu. Ama biz onu da pek eğlenceli bulduk. Hatta örnek aldık, türettik. Aaa, ne oluyo falan olduk. Napçaz şimdi yani" olduk. (Nazan Öncel arkasına aha, ekledi şarkısını bile yaptı). Bismillah olduk yani olduk.
Şimdi ben çok merak ediyorum, acaba okullarda özne, yüklem, gibi kavramlar hâlâ öğretilmeye devam ediyor mu? Çünkü artık özne pek kullanılmıyor, yani tekil varlığı ortadan kalktı gibi bir şey. Biz ne oluyor, ne yapıyorsak hep beraber oluyor, hep beraber yapıyoruz. Neyse ki yapmak ve olmak yardımcı fiilleri neredeyse tüm fiillerin imdadına yetişiyor. Arkadaşımız yeni bir elbise mi almış? Güle güle kullan, demek pek demode. Kısss, elbise yapmışız! ya da Vay ağabeycim ceketlenmişiz deyiveriyoruz. İyi günlerde eskit, demiş olsak bizi hiç de tiki görmeyecek arkadaşımız da, Su yapmayalım beee,diye karşılık vererek güya bizi ciddiyete davet ediyor. Hangi ciddiyet?
Ciks kıyafetlere bürünen gençlerde ne gam belirtisi var ne de huzur. Arada kalmışlık ve umursamazlık her hallerinden akıyor. Dilleri elden gidiyor vicdan yapmıyorlar. Güzel Türkçemizi Turkche yapmayın, sahip çıkın diyenlere tavır yapıyorlar.
Gençlerin bu dilini bir tepki dili ve gelip geçici görenler de var. Ana dilimizi tekrar edebiyata, konuşma ve yazı diline kavuşturmak bir özlem. Çağdaş medeniyet seviyesine sıçramak mecburiyetinde olan bir ülkede gençlere ulaşmak oldukça zor. Konuştukları dilin Turkche haline geldiği şu günlerde onlarla iletişim kurmak için hangi dilleri bilmek gerekir?
Dilde «özleşme hareketi» adı altında Türkçeyi dinamitleyen; genç kuşakların, daha dün diyebileceğimiz beyin ve duygu dünyamızın mimarları yazar ve şairlerin eserlerini okuyup, anlamalarını engelleyen bu çarpık düşüncenin sonu nereye varır? Soruyorum sizlere bugün dünyanın hangi ülkesinde, 50 yıl önce yazılmış bir eserin dili sadeleştirilmektedir? Bir İngiliz, 16ncı yüzyılda yaşamış Shakspeareini; bir Fransız 16ncı yüzyılda yaşamış Montaigneini rahatça okuyup anlarken bizim gençlerimiz maalesef Türk dilinin gelişmesine öncülük eden Ömer Seyfettini, Türk edebiyatının güçlü şairi Yahyâ Kemâl Beyatlıyı, İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Âkif Ersoyu, Reşat Nuri Güntekini, Halit Ziya Uşaklıgil'i ve daha nice söz ustalarımızı sözlük yardımı ile okumak ve anlamak zorunda bırakılmışsa burada durmak düşünmek ama çok düşünmek gerekmez mi?
Eğer kısa zamanda bu yanlışlıktan ve garabetten dönülmezse korkarım Türkçe bir karnaval dili olup çıkar. İşte, felâketler de o zaman başlar. Türkçe benim namusum, Türkçe benim vatanım, Türkçe benim bayrağım diyenler, Turkcheyle aranız nasıl?
Cem Küçük