Anadolu’da Selçuklular döneminden başlayarak günümüze kadar Türk müziği farklı gelişme alanları göstermiştir. Bu alanlar, aydın kesimin kentlerde geliştirdiği klasik müzik, Anadolu insanının yüzyıllar boyu dolaysız söylemi olarak gelişen Türk Halk müziği, dinsel müzik ve mehter müziğidir. Çağdaş müziğin temelini oluşturan Batı’daki çokseslilik ise Türkiye'de müzik türü olarak ancak Cumhuriyet sonrasında benimsenmiştir. Özellikle son yıllarda büyük gelişmeler kaydeden pop, rock ve caz müzik ise ülkede sevilerek dinlenen diğer müzik türleridir.
Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulmasıyla halk müziğini Batı’nın çoksesli düzeni içinde işleme çalışmaları da ağırlık kazanmıştır. Cumhuriyet'in ilk besteci kuşağını oluşturan Cemal Reşit Rey, Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi sanatçılar, Batı'nın değişik konservatuarlarında yetişmiş, farklı müzik akımlarının etkisinde kalmış olmalarına rağmen Türkiye'de çoksesli müziğin yerleşmesi ve ulusal bir okul kurulması için çalışmışlardır. Nitekim ilk kuşak besteci öğretmenlerinin yolundan giden daha sonraki kuşaklar bir yandan halk müziğine dayanan, öte yandan batılı akımlardan kaynaklanan Türk beste ekolünü yaratmışlardır. Aralarında önemli üslup ve anlayış farkı bulunmasına rağmen ilk kuşak bestecilerin ortak özelliği halk müziğinden yararlanmaları, yapıtlarında yerel motifler ve folklorik ezgilere yer vermeleridir. Türk folkloru üzerine araştırmalar ve derlemeler yapan Adnan Saygun, izlenimciliği ulusalcı bir tutuma dönüştürmüş, yabancı ülkelerde verdiği konferans ve konserlerle Türk müziğinin tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Yapıtları pek çok ülkede çalınan Ahmed Adnan Saygun'un, Paris ve New York'ta seslendirilen "Yunus Emre Oratoryosu" dünya çapında tanınmıştır.
Ülkede çoksesli müziğin yaygınlaşmasında, en eski senfonik topluluk olan "Ahmet Adnan Saygun Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası"nın payı büyüktür. Yurt çapında verdiği sayısız konserler ile çoksesli müziği yayma ve sevdirmede öncülük eden bu orkestra; Almanya, ABD, Fransa, İspanya, İtalya, Güney Kore gibi daha pek çok ülkede verdiği yurtdışı konserleri ile de Çoksesli Türk müziğinin dünyaca tanınmasını sağlamıştır. İstanbul, İzmir, Antalya ve Çukurova Devlet Senfoni Orkestraları da bugün gerek yurtiçi gerekse yurtdışı konser turneleriyle etkinliklerini sürdürmektedir.
Devlet orkestraları dışında Bilkent Senfoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Akbank Oda Orkestrası önemli özel orkestralar arasında yer almaktadır.
Çoksesli müzik alanında yabancı toplulukları yöneten, yurtiçi ve yurtdışında plak dolduran Hikmet Şimşek,Gürer Aykal, Rengim Gökmen ve Betin Güneş gibi ödüllü orkestra şeflerinin yanısıra, üstün yetenekli çocuklar için çıkarılan yasa ile yurtdışında eğitim gören dünyaca ünlü müzisyenler de yetişmiştir. İdil Biret (piyano), Suna Kan (keman), Güher ve Besteci, Süher Pekinel Kardeşler (piyano), İsmail Aşan (keman), Fazıl Say (piyano) ve Gülşen Tatu (flüt) uluslararası yarışmalarda ödül kazanan ve plak dolduran ünlü Türk müzisyenlerinden bazılarıdır.
Çoksesli Türk Müziği
Atatürk'ün önderliğinde müzik çalışma ve gösterilerinde çağdaş müzik ile Türk Halk müziğinin esas alındığı ve uluslararası müzik teknik ve araçlarının kullanıldığı Batı müziğine yöneliş hareketi başlamıştır. Çoksesli müziğin kuramına ilişkin kitaplar yayınlanmış, Türk Halk müziği ve kaynakları konusunda araştırmalar yapılmıştır. Gerek yurtdışına gönderilen öğrenciler, gerekse yurtdışından getirtilen Joseph Marx, Paul Hindermith, Carl Ebert ve Béla Bartok gibi uzmanlarla temel kurumların oluşturulmasına başlanmıştır.Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulmasıyla halk müziğini Batı’nın çoksesli düzeni içinde işleme çalışmaları da ağırlık kazanmıştır. Cumhuriyet'in ilk besteci kuşağını oluşturan Cemal Reşit Rey, Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi sanatçılar, Batı'nın değişik konservatuarlarında yetişmiş, farklı müzik akımlarının etkisinde kalmış olmalarına rağmen Türkiye'de çoksesli müziğin yerleşmesi ve ulusal bir okul kurulması için çalışmışlardır. Nitekim ilk kuşak besteci öğretmenlerinin yolundan giden daha sonraki kuşaklar bir yandan halk müziğine dayanan, öte yandan batılı akımlardan kaynaklanan Türk beste ekolünü yaratmışlardır. Aralarında önemli üslup ve anlayış farkı bulunmasına rağmen ilk kuşak bestecilerin ortak özelliği halk müziğinden yararlanmaları, yapıtlarında yerel motifler ve folklorik ezgilere yer vermeleridir. Türk folkloru üzerine araştırmalar ve derlemeler yapan Adnan Saygun, izlenimciliği ulusalcı bir tutuma dönüştürmüş, yabancı ülkelerde verdiği konferans ve konserlerle Türk müziğinin tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Yapıtları pek çok ülkede çalınan Ahmed Adnan Saygun'un, Paris ve New York'ta seslendirilen "Yunus Emre Oratoryosu" dünya çapında tanınmıştır.
Ülkede çoksesli müziğin yaygınlaşmasında, en eski senfonik topluluk olan "Ahmet Adnan Saygun Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası"nın payı büyüktür. Yurt çapında verdiği sayısız konserler ile çoksesli müziği yayma ve sevdirmede öncülük eden bu orkestra; Almanya, ABD, Fransa, İspanya, İtalya, Güney Kore gibi daha pek çok ülkede verdiği yurtdışı konserleri ile de Çoksesli Türk müziğinin dünyaca tanınmasını sağlamıştır. İstanbul, İzmir, Antalya ve Çukurova Devlet Senfoni Orkestraları da bugün gerek yurtiçi gerekse yurtdışı konser turneleriyle etkinliklerini sürdürmektedir.
Devlet orkestraları dışında Bilkent Senfoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Akbank Oda Orkestrası önemli özel orkestralar arasında yer almaktadır.
Çoksesli müzik alanında yabancı toplulukları yöneten, yurtiçi ve yurtdışında plak dolduran Hikmet Şimşek,Gürer Aykal, Rengim Gökmen ve Betin Güneş gibi ödüllü orkestra şeflerinin yanısıra, üstün yetenekli çocuklar için çıkarılan yasa ile yurtdışında eğitim gören dünyaca ünlü müzisyenler de yetişmiştir. İdil Biret (piyano), Suna Kan (keman), Güher ve Besteci, Süher Pekinel Kardeşler (piyano), İsmail Aşan (keman), Fazıl Say (piyano) ve Gülşen Tatu (flüt) uluslararası yarışmalarda ödül kazanan ve plak dolduran ünlü Türk müzisyenlerinden bazılarıdır.