Sultan Alaaddin'in Ayçiçek Hatun'dan olma oğlu Celaleddin, ehil ellerde yetişir. Sadece silahşör ve komutan değil, ilim ehlidir. Bir zamanlar Hazar'dan Umman'a, İran'dan Moğolistan'a uzanan muhteşem imparatorluğun biricik varisidir. Lakin ninesi Terken Sultan'ın telkinleri ile Kıpçak anadan doğma Uzlak Şah (henüz bebedir) veliahd ilan edilir. Derken bir Moğol fitnesidir çıkar ve koca İmparatorluk kar gibi erir. Yanisi şu ki, Celaleddin yokluğu da, varlığı da, dostluğu da, ihaneti de bilir, kısa sürede çok şey öğrenir.
Sultan Alaaddin, neden sonra oğlunu dinlemeye karar verir, eski gücünden çok şey kaybetse de meydana çıkar ve Celaleddin'in sağ kanattaki inanılmaz başarısı ile Cuci'yi yenmeyi başarırlar. Cuci hava kararınca kuru otları ateşe verir, ancak ortalığı dumana boğarak kaçar. Lakin Devletabad civarında mağlup olur ve fena dağılırlar. Sultan, Cengiz'in eline geçmemek için sürekli kaçar ve Kuzgun Denizi'ndeki (Hazar) Abiskund adasına saklanarak sefil bir hayat yaşar. Bir zamanlar haralarında 600 bin cins atı olan sultanın yürümekten ayakları kanar. Gelgelelim etrafındaki dalkavuklardan kurtulunca hatalarını görmeye başlar, çok tövbe eder, çok ağlar. Son günlerinde hayatının en doğru kararlarından birini verir, Celaleddin'i tekrar veliaht yapar. Yapar ama "ba'de harab-il Basra..."
Vefat ettiğinde ona bir kefen bile bulamaz, sadık adamı Çavuş Şemseddin'in libaslarına sararlar. Nesevi'nin ifadesiyle koca Asya'nın hakimi, ülkesinden kendine iki zralık bir mezar yeri ayıramaz.
Bu sultan başka!
Bu arada Moğollar iyice şımarır halkı sahraya dizer, üzerlerinde ok talimi yaparlar. Eğer karşı koysalar, kaçsalar en az yarısı kurtulur ama anlaşılmaz bir şekilde teslim olurlar. Adamlar karşılarında bıçak bileyler, bizimkiler paşa paşa sıralarını bekler, seslerini çıkarmazlar.
Celaleddin Harzemşah, öncelikle bu tavırla savaşır ve Oğuzlar'dan oluşan bir kuvvetle umulmadık yerlerde ortaya çıkar. Hepi topu 70 kadar süvarisi vardır ama büyük işler yapar. Çocukluğunun geçtiği Gazne'de kahraman gibi karşılanır ve bir anda 7 bin kişilik bir ordu toplar. Asya'yı Cengiz'e dar eder, Moğol tepelemekten yorulurlar.
Celaleddin, Moğolların klasik hilelerini bilir, kalabalık görünmek için yedek atlar üzerine iliştirilen keçe maketleri yutmaz. Nitekim adı yenilmeze çıkan Noyan'ı yener, rezil edip Cengiz'e yollar.
Cengiz, Celaleddin'i ciddiye alır, nitekim onu bizzat yönettiği orduyla Sind Nehri kıyılarında sıkıştırır. Kanlı Kağan, Celaleddin'i canlı olarak ele geçirmeyi çok arzular. Ama yiğidimiz etrafındaki uğruları biçe biçe yol açar ve yüksek bir yere çıkar. Önünde nehir, arkasında düşman... Celaleddin en yapılmayacak işi yapar, bayrağını mızrağına takar, bir o yana, bir bu yana sallar ve kendini coşkun sulara atar. Cengiz onu hayran hayran izler ve yanındakilere dönüp "bununla" der, "çok işimiz var!"
Gücüne güç katar
Sultan Celaleddin, Hindistan'da üç yıl adam toplar, hele Atabeg Sa'd bin Zengi'nin kızıyla evlenince gücüne güç katar. Devleti silbaştan ayağa kaldırır, Tebriz'i alarak karargah merkezi yapar. Moğolları defalarca yener, bu arada Kafkaslara da el atar. Gürcülerin Müslümanlar'a eziyet ettiğini öğrenince ani bir kararla üzerlerine varır ve bayrağını Tiflis burçlarına çakar.
Doğrusu hem Eyyubiler hem de Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad, Moğol tehlikesinin farkındadırlar. Nitekim Celaleddin'e haber yollar, ortak hareket etme teklifinde bulunurlar. Ancak Celaleddin, (kendini Büyük Selçukluların varisi gördüğünden olsa gerek) onları emri altına almaya kalkar. Hele Erzurum hakimi Cihanşah bağlılıklarını sununca hepten cesaretlenir ve gidip Ahlat'ı alır. İşte Türk tarihinde sıkça rastladığımız kardeş kavgalarından biri böyle başlar. Asya'da Moğollar cirit atarken 40'ar bin kişilik iki ordu Yassıçimen'de (Erzincan civarlarında) birbirleriyle savaşırlar. Celaleddin, itaatini istediği Alaaddin'e yenilir ve Harzemşah diye bir şey kalmaz. Selçuklularla, Moğollar komşu olurlar. Alaaddin Keykubad, Abbasi halifesinin sözünü dinler, gider Eyyubilerle el sıkışır, manalı bir ittifak yaparlar.
Peki ya sonra?
Celaleddin için yeni bir ordu toplamak zor değildir, nitekim yanında kalan elli yüz adamıyla El-Cezire'ye (Cizre) doğru yola çıkar. Ancak Dicle köprüsünü (Hısn-ı keyfa) geçer geçmez, Moğolların baskınına uğrarlar. Maiyeti öldürülmesine rağmen bir kez daha kurtulmayı başarır, yayan yapıldak Meyyafarikin (Silvan civarları) dağlarına çıkar. Hindistan'dan, Gürcistan'a kadar Asya'da savaşmadık yöre, yenmedik komutan bırakmayan Celaleddin, bir göçebeye rastlar. Belki kendini tanıtmasa mesele yoktur ama adını söyleyince adamda şafak atar. Sultan multan dinlemez, Ahlat'ta kaybettiği biricik kardeşinin intikamını almaya kalkar. Hançerini Celaleddin gibi bir cihangirin yüreğine sokar. Harzemşahlar'dan sonra Asya'daki Türkler batıya yönelir, Anadolu'ya büyük bir Türk göçü başlar.
Dönelim doğuya... Cengiz'in Ölümünden sonra oğulları Ulusu (ülkeye öyle derler) dörde böler, çocukları ve torunları yeni yeni devletler (Kubilay Hanlığı, Ilhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altınordu) kurarlar. Teşkilatları İdikut Uygurları'yla, Öngütler'in elinden geçtiği için bir süre sonra Türkleşir ve İslamlaşırlar.
Sultan Alaaddin, neden sonra oğlunu dinlemeye karar verir, eski gücünden çok şey kaybetse de meydana çıkar ve Celaleddin'in sağ kanattaki inanılmaz başarısı ile Cuci'yi yenmeyi başarırlar. Cuci hava kararınca kuru otları ateşe verir, ancak ortalığı dumana boğarak kaçar. Lakin Devletabad civarında mağlup olur ve fena dağılırlar. Sultan, Cengiz'in eline geçmemek için sürekli kaçar ve Kuzgun Denizi'ndeki (Hazar) Abiskund adasına saklanarak sefil bir hayat yaşar. Bir zamanlar haralarında 600 bin cins atı olan sultanın yürümekten ayakları kanar. Gelgelelim etrafındaki dalkavuklardan kurtulunca hatalarını görmeye başlar, çok tövbe eder, çok ağlar. Son günlerinde hayatının en doğru kararlarından birini verir, Celaleddin'i tekrar veliaht yapar. Yapar ama "ba'de harab-il Basra..."
Vefat ettiğinde ona bir kefen bile bulamaz, sadık adamı Çavuş Şemseddin'in libaslarına sararlar. Nesevi'nin ifadesiyle koca Asya'nın hakimi, ülkesinden kendine iki zralık bir mezar yeri ayıramaz.
Bu sultan başka!
Bu arada Moğollar iyice şımarır halkı sahraya dizer, üzerlerinde ok talimi yaparlar. Eğer karşı koysalar, kaçsalar en az yarısı kurtulur ama anlaşılmaz bir şekilde teslim olurlar. Adamlar karşılarında bıçak bileyler, bizimkiler paşa paşa sıralarını bekler, seslerini çıkarmazlar.
Celaleddin Harzemşah, öncelikle bu tavırla savaşır ve Oğuzlar'dan oluşan bir kuvvetle umulmadık yerlerde ortaya çıkar. Hepi topu 70 kadar süvarisi vardır ama büyük işler yapar. Çocukluğunun geçtiği Gazne'de kahraman gibi karşılanır ve bir anda 7 bin kişilik bir ordu toplar. Asya'yı Cengiz'e dar eder, Moğol tepelemekten yorulurlar.
Celaleddin, Moğolların klasik hilelerini bilir, kalabalık görünmek için yedek atlar üzerine iliştirilen keçe maketleri yutmaz. Nitekim adı yenilmeze çıkan Noyan'ı yener, rezil edip Cengiz'e yollar.
Cengiz, Celaleddin'i ciddiye alır, nitekim onu bizzat yönettiği orduyla Sind Nehri kıyılarında sıkıştırır. Kanlı Kağan, Celaleddin'i canlı olarak ele geçirmeyi çok arzular. Ama yiğidimiz etrafındaki uğruları biçe biçe yol açar ve yüksek bir yere çıkar. Önünde nehir, arkasında düşman... Celaleddin en yapılmayacak işi yapar, bayrağını mızrağına takar, bir o yana, bir bu yana sallar ve kendini coşkun sulara atar. Cengiz onu hayran hayran izler ve yanındakilere dönüp "bununla" der, "çok işimiz var!"
Gücüne güç katar
Sultan Celaleddin, Hindistan'da üç yıl adam toplar, hele Atabeg Sa'd bin Zengi'nin kızıyla evlenince gücüne güç katar. Devleti silbaştan ayağa kaldırır, Tebriz'i alarak karargah merkezi yapar. Moğolları defalarca yener, bu arada Kafkaslara da el atar. Gürcülerin Müslümanlar'a eziyet ettiğini öğrenince ani bir kararla üzerlerine varır ve bayrağını Tiflis burçlarına çakar.
Doğrusu hem Eyyubiler hem de Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad, Moğol tehlikesinin farkındadırlar. Nitekim Celaleddin'e haber yollar, ortak hareket etme teklifinde bulunurlar. Ancak Celaleddin, (kendini Büyük Selçukluların varisi gördüğünden olsa gerek) onları emri altına almaya kalkar. Hele Erzurum hakimi Cihanşah bağlılıklarını sununca hepten cesaretlenir ve gidip Ahlat'ı alır. İşte Türk tarihinde sıkça rastladığımız kardeş kavgalarından biri böyle başlar. Asya'da Moğollar cirit atarken 40'ar bin kişilik iki ordu Yassıçimen'de (Erzincan civarlarında) birbirleriyle savaşırlar. Celaleddin, itaatini istediği Alaaddin'e yenilir ve Harzemşah diye bir şey kalmaz. Selçuklularla, Moğollar komşu olurlar. Alaaddin Keykubad, Abbasi halifesinin sözünü dinler, gider Eyyubilerle el sıkışır, manalı bir ittifak yaparlar.
Peki ya sonra?
Celaleddin için yeni bir ordu toplamak zor değildir, nitekim yanında kalan elli yüz adamıyla El-Cezire'ye (Cizre) doğru yola çıkar. Ancak Dicle köprüsünü (Hısn-ı keyfa) geçer geçmez, Moğolların baskınına uğrarlar. Maiyeti öldürülmesine rağmen bir kez daha kurtulmayı başarır, yayan yapıldak Meyyafarikin (Silvan civarları) dağlarına çıkar. Hindistan'dan, Gürcistan'a kadar Asya'da savaşmadık yöre, yenmedik komutan bırakmayan Celaleddin, bir göçebeye rastlar. Belki kendini tanıtmasa mesele yoktur ama adını söyleyince adamda şafak atar. Sultan multan dinlemez, Ahlat'ta kaybettiği biricik kardeşinin intikamını almaya kalkar. Hançerini Celaleddin gibi bir cihangirin yüreğine sokar. Harzemşahlar'dan sonra Asya'daki Türkler batıya yönelir, Anadolu'ya büyük bir Türk göçü başlar.
Dönelim doğuya... Cengiz'in Ölümünden sonra oğulları Ulusu (ülkeye öyle derler) dörde böler, çocukları ve torunları yeni yeni devletler (Kubilay Hanlığı, Ilhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altınordu) kurarlar. Teşkilatları İdikut Uygurları'yla, Öngütler'in elinden geçtiği için bir süre sonra Türkleşir ve İslamlaşırlar.