Tutku
Çok güçlü ve sürekli duygulanım. Ünlü ruhbilimci Georges Dwelshauvers kaynaklarımız arasında bulunan Psikoloji adlı yapıtında şöyle demektedir: "Tutkuyu açıkça tanımlamaya çalışan Ribot'yu övmek gerekir. Ribot'nun tanımı iyi olduğu için kabul edilmiştir. Ribot'nun pek güzel gösterdiği gibi tutku, duygusal yaşamın dengesini bozan sürekli bir duygulanım (teessür) durumudur. Bu dengeyi bir süre için coşku (heyecan) da bozar, ama ikisi arasındaki bu ortak ıraya (karaktere) karşın tutku coşkudan başkadır.
Tutku, süreklileşmiş ve ansallaşmış (zihnileşmiş) bir coşkudur, saplantıyı (fikri sabiti) andırır ve bir düşünce üstünde somutlaşır. Zihinsel niteliğiyle içgüdüden de ayrılır, içgüdünün toplumsallığına karşı tutku özerlikle bireyseldir, içgüdünün iradesizliğine karşı tutku genellikle iradelidir ve iradeyi kullanmaktan zevk alır. Tutku kötü bir şey midir? Tara tersine türe (adalet), sevecenlik (şefkat) ve benzerleri gibi tutkular güzeldir. Ne var ki tutku her zaman dengesizliğe, bireyi harcamaya (feda etmeye) eğilimlidir. Tutkunun ıraları ve benzediği zihinsel etkinlik biçimleri bunlardan ibarettir.
Ribot tutkuları sınıflandırmayı da denemiştir. Ama bu çok güç bir iştir. Ribot şöyle yaptı: Duygulanım eğilimlerinden yola çıktı, bireyin korunması amacını güden eğilimlerden doğan tutkuları birinci kümeye koydu. Bu eğilimlerde tutkuları doğurabilecek iki gereksinmeyi ele aldı. Bunlardan acıkma gereksinmesi oburluk tutkusunu, susama gereksinmesi ayyaşlık tutkusunu doğurur. Çözümlemeyi burada bırakmayarak ilerletmesi gerekiyordu.
Tutkuda bir düşünce bulunduğunu ileri sürdüğüne göre yemek ve içmek gibi yalın (basit) hazların hangi dönüşümlerle tutku doğurabileceğini göstermesi gerekti. Tutkuların ikinci kümesine tam anlamıyla aşk konabilirdi. Gerçekten de aşk tutkunun özel bir tipi olarak görülebilir. Aşk tutkusu sahip olmak, kıskançlık, rakiplere karşı kin vb. gibi çeşitli duygulardan oluşabilir. Görülüyor ki burada tutkunun ıralarını anlamamıza yardım edecek geniş ulamlar (kategoriler) karşısında bulunuyoruz. Sonunda, tutkuların üçüncü kümesine yaşamak isteğinin artmasından doğan tutkuları koydu ve bunları duygudaşlık (sempati), ele geçirme ya da tehlike zevki, talihe güvenme, yıkıcılık içgüdüsü gibi kaynaklardan doğmuş olmalarına göre türlere ayırdı.
Örneğin aşırı analık tutkusunu duygudaşlığa bağladı. Serüven (macera) tutkusunu tehlike zevkinden çıkardı. Yıkıcılık içgüdüsünden kin gütme tutkusunu türetti. Karışık bir tutku olan kıskançlığı ayrı bir kümeye koydu. Ribot bir tutkunun nasıl sona erdiğini de incelemiştir. Kimi tutkular bitkinlik ya da doymayla (işba) son bulur, büyük tutkuların genellikle başına gelen budur. Orta şiddetteki tutkular alışkanlık yasalarına bağlıdır. Tutkuların biçim değiştirdikleri ya da birbirlerinin yerine geçtikleri de olur.
Tutkulara ketvuran ve onları durduran güç, us (akıl) ve toplumsal sansürdür. Ne var ki usunu tutkusunun hizmetçisi yapan tutkulular da yardır. Ribot, konunun bu yanını da iyi görmüştür". Dwelshauvers'in övdüğü Fransız ruhbilimcisi Theodule Ribot da kaynaklarımızdan biri plan Psychologie des Sentiments (Duygular ruhbilimi) adlı yapıtında şöyle demektedir: "Günümüz ruhbilim yapıtlarında tutku sözcüğü hemen hemen ortadan kalkmış bulunuyor. Oysa bu sözcüğün gözardı edilemeyecek kadar yararlı bir geçmişi vardır. Şimdilerde coşku (heyecan) deyimi daha çok duygusal yaşamın temel belirtilerinde kullanılıyor, eşdeyişle duygululuğun bir türünü dile getiriyor. Tutku'ysa coşkunun bir türü kabul ediliyor."
Oysa tutkunun günlük yaşamdaki büyük öneminden ötürü coşkudan farkını, niteliğini ve oluşma koşullarını araştırıp incelemek gerekir. Tutkuyu her şeyden önce coşkudan ve delilikten ayırdetmek gerekir. Çünkü tutku, 'bu ikisinin arasındaki yolun tam ortasındadır. Coşku'yla tutku arasındaki ayrım, bir nitelik ayrımı değil. Çünkü tutkunun çıktığı kaynak coşkudur. Bir nicelik aynım da değil. Çünkü sakin coşkular ve yeğin (şiddetli) tutkular olduğu gibi bunların tersi de vardır. Üçüncü bir ayırdetme yolu kalıyor: Süre.
Tutku süreklidir, coşku duygusal yaşamının nasıl aşırı bir durumuysa tutku da süreğen (müzmin) bir durumudur; coşkuda şiddet ve tutkuda uzunluk vardır. Zihinsel yaşamda saplantı (sabit fikir) neyse duygusal yaşamda da tutku odur. Yıldırım gibi doğan tutkular olduğu gibi azar azar beliren tutkular da vardır. Birinciler duygusal yaşamın, ikinciler zihinsel yaşamın ürünüdür".
Çok güçlü ve sürekli duygulanım. Ünlü ruhbilimci Georges Dwelshauvers kaynaklarımız arasında bulunan Psikoloji adlı yapıtında şöyle demektedir: "Tutkuyu açıkça tanımlamaya çalışan Ribot'yu övmek gerekir. Ribot'nun tanımı iyi olduğu için kabul edilmiştir. Ribot'nun pek güzel gösterdiği gibi tutku, duygusal yaşamın dengesini bozan sürekli bir duygulanım (teessür) durumudur. Bu dengeyi bir süre için coşku (heyecan) da bozar, ama ikisi arasındaki bu ortak ıraya (karaktere) karşın tutku coşkudan başkadır.
Tutku, süreklileşmiş ve ansallaşmış (zihnileşmiş) bir coşkudur, saplantıyı (fikri sabiti) andırır ve bir düşünce üstünde somutlaşır. Zihinsel niteliğiyle içgüdüden de ayrılır, içgüdünün toplumsallığına karşı tutku özerlikle bireyseldir, içgüdünün iradesizliğine karşı tutku genellikle iradelidir ve iradeyi kullanmaktan zevk alır. Tutku kötü bir şey midir? Tara tersine türe (adalet), sevecenlik (şefkat) ve benzerleri gibi tutkular güzeldir. Ne var ki tutku her zaman dengesizliğe, bireyi harcamaya (feda etmeye) eğilimlidir. Tutkunun ıraları ve benzediği zihinsel etkinlik biçimleri bunlardan ibarettir.
Ribot tutkuları sınıflandırmayı da denemiştir. Ama bu çok güç bir iştir. Ribot şöyle yaptı: Duygulanım eğilimlerinden yola çıktı, bireyin korunması amacını güden eğilimlerden doğan tutkuları birinci kümeye koydu. Bu eğilimlerde tutkuları doğurabilecek iki gereksinmeyi ele aldı. Bunlardan acıkma gereksinmesi oburluk tutkusunu, susama gereksinmesi ayyaşlık tutkusunu doğurur. Çözümlemeyi burada bırakmayarak ilerletmesi gerekiyordu.
Tutkuda bir düşünce bulunduğunu ileri sürdüğüne göre yemek ve içmek gibi yalın (basit) hazların hangi dönüşümlerle tutku doğurabileceğini göstermesi gerekti. Tutkuların ikinci kümesine tam anlamıyla aşk konabilirdi. Gerçekten de aşk tutkunun özel bir tipi olarak görülebilir. Aşk tutkusu sahip olmak, kıskançlık, rakiplere karşı kin vb. gibi çeşitli duygulardan oluşabilir. Görülüyor ki burada tutkunun ıralarını anlamamıza yardım edecek geniş ulamlar (kategoriler) karşısında bulunuyoruz. Sonunda, tutkuların üçüncü kümesine yaşamak isteğinin artmasından doğan tutkuları koydu ve bunları duygudaşlık (sempati), ele geçirme ya da tehlike zevki, talihe güvenme, yıkıcılık içgüdüsü gibi kaynaklardan doğmuş olmalarına göre türlere ayırdı.
Örneğin aşırı analık tutkusunu duygudaşlığa bağladı. Serüven (macera) tutkusunu tehlike zevkinden çıkardı. Yıkıcılık içgüdüsünden kin gütme tutkusunu türetti. Karışık bir tutku olan kıskançlığı ayrı bir kümeye koydu. Ribot bir tutkunun nasıl sona erdiğini de incelemiştir. Kimi tutkular bitkinlik ya da doymayla (işba) son bulur, büyük tutkuların genellikle başına gelen budur. Orta şiddetteki tutkular alışkanlık yasalarına bağlıdır. Tutkuların biçim değiştirdikleri ya da birbirlerinin yerine geçtikleri de olur.
Tutkulara ketvuran ve onları durduran güç, us (akıl) ve toplumsal sansürdür. Ne var ki usunu tutkusunun hizmetçisi yapan tutkulular da yardır. Ribot, konunun bu yanını da iyi görmüştür". Dwelshauvers'in övdüğü Fransız ruhbilimcisi Theodule Ribot da kaynaklarımızdan biri plan Psychologie des Sentiments (Duygular ruhbilimi) adlı yapıtında şöyle demektedir: "Günümüz ruhbilim yapıtlarında tutku sözcüğü hemen hemen ortadan kalkmış bulunuyor. Oysa bu sözcüğün gözardı edilemeyecek kadar yararlı bir geçmişi vardır. Şimdilerde coşku (heyecan) deyimi daha çok duygusal yaşamın temel belirtilerinde kullanılıyor, eşdeyişle duygululuğun bir türünü dile getiriyor. Tutku'ysa coşkunun bir türü kabul ediliyor."
Oysa tutkunun günlük yaşamdaki büyük öneminden ötürü coşkudan farkını, niteliğini ve oluşma koşullarını araştırıp incelemek gerekir. Tutkuyu her şeyden önce coşkudan ve delilikten ayırdetmek gerekir. Çünkü tutku, 'bu ikisinin arasındaki yolun tam ortasındadır. Coşku'yla tutku arasındaki ayrım, bir nitelik ayrımı değil. Çünkü tutkunun çıktığı kaynak coşkudur. Bir nicelik aynım da değil. Çünkü sakin coşkular ve yeğin (şiddetli) tutkular olduğu gibi bunların tersi de vardır. Üçüncü bir ayırdetme yolu kalıyor: Süre.
Tutku süreklidir, coşku duygusal yaşamının nasıl aşırı bir durumuysa tutku da süreğen (müzmin) bir durumudur; coşkuda şiddet ve tutkuda uzunluk vardır. Zihinsel yaşamda saplantı (sabit fikir) neyse duygusal yaşamda da tutku odur. Yıldırım gibi doğan tutkular olduğu gibi azar azar beliren tutkular da vardır. Birinciler duygusal yaşamın, ikinciler zihinsel yaşamın ürünüdür".