Ulubatlı Hasan ve Surların Sırrı
Evvel zaman içinde, güzel mi güzel, şirin mi şirin bir köyde, Hasan adında bir çocuk yaşarmış. Hasan, diğer çocuklardan biraz farklıydı. Hem çok cesur, hem de meraklıydı. Gözleri hep ufukta, kalbi ise macera dolu atardı. Köylerinin hemen yanı başında, gökyüzüne doğru yükselen heybetli surlar vardı. Bu surlar, köyü dış tehlikelerden koruyan güçlü birer bekçi gibiydi. Hasan, her gün surlara bakar, onların ardında ne olduğunu, kimlerin yaşadığını çok merak ederdi.Bir gün, Hasan'ın merakı dayanılmaz bir hal aldı. Surlara doğru koştu. Elini taştan örülmüş duvarlara sürdü. Taşlar soğuk ve sertti, sanki binlerce yıllık bir hikayeyi saklıyorlardı içlerinde. O an, Hasan bir karar verdi: Surların sırrını çözmeliydi!
Hasan, ertesi gün erkenden uyandı. Annesinin hazırladığı küçük bir azığı çantasına koydu ve surlara doğru yola çıktı. Surların dibinde dolaşırken, gözüne küçük bir delik ilişti. Delik, sanki özel olarak saklanmış gibiydi. Kalbi heyecanla çarpan Hasan, dikkatlice deliğin yanına yaklaştı. Delikten içeri baktığında, gözlerine inanamadı. Karşısında, gizli bir geçit uzanıyordu!
Hiç tereddüt etmeden geçide girdi. Geçit karanlıktı ve duvarlar nemliydi. Hasan, el yordamıyla ilerledi. Arada bir ürperiyor, ama merakı korkusunun önüne geçiyordu. Uzun bir süre yürüdükten sonra, geçit aydınlandı. Hasan kendini, yemyeşil bir bahçenin içinde buldu. Bahçe, sanki büyülü bir diyardan kopup gelmiş gibiydi. Her yer rengarenk çiçeklerle, meyve ağaçlarıyla doluydu.
Bahçenin ortasında, yaşlı bir adam oturuyordu. Adamın sakalları bembeyaz, gözleri ise yıldızlar gibi parlıyordu. Hasan, saygıyla yaşlı adama yaklaştı.
"Merhaba efendim," dedi. "Ben Hasan. Bu bahçenin neresi olduğunu merak ediyorum."
Yaşlı adam gülümsedi. "Hoş geldin Hasan," dedi. "Burası Surların Saklı Bahçesi. Burası, kalbi temiz ve meraklı olanlar için özel olarak saklanır."
Hasan çok şaşırmıştı. Yaşlı adamla sohbet etti, onun hikayelerini dinledi. Yaşlı adam, Hasan'a surların nasıl inşa edildiğini, içinde yaşayanların ne kadar cesur ve fedakar olduğunu anlattı. Hasan, surlara bambaşka bir gözle bakmaya başlamıştı artık. Onlar sadece taş yığınları değil, kahramanlık ve özveri abideleriydi.
Yaşlı adam, Hasan'a bir de sır verdi: "Unutma Hasan, cesaret her zaman zafer getirir. Ama asıl önemli olan, cesaretini doğru yönde kullanmaktır."
Hasan, yaşlı adamla vedalaşarak, aynı gizli geçitten geri döndü. Köyüne döndüğünde, içinde bambaşka duygular vardı. Artık surları sadece dışarıdan değil, içinden de tanıyordu. Onların sırrını öğrenmiş, kalbi cesaret ve bilgiyle dolmuştu.
Hasan, büyüdükçe daha da cesurlaştı. Köyünün ve ülkesinin zor zamanlarında, hep en ön saflarda yer aldı. Surların ona öğrettiği cesaret ve özveri derslerini hiç unutmadı. Tıpkı o surların kahramanları gibi, o da bir kahraman oldu.
Ve böylece, Ulubatlı Hasan adı, dilden dile dolaşmaya başladı. Onun cesareti ve fedakarlığı, sadece kendi köyünde değil, tüm ülkede örnek gösterildi. Çocuklar ona hayranlık duydu, yetişkinler ona saygı gösterdi. Ulubatlı Hasan, tıpkı o heybetli surlar gibi, bir kahramanlık sembolü olarak tarihe geçti.