İnsan o ulvi alemden, bu sufli aleme garip gelmiştir ve hayvani nefsin işleriyle uğraşır olmuştur. Onun menfaatına koşar, zararını engeller.Ona bağlanmış ve bedene tutulmuştur. Bu yüzden de, bu dar ve zor dünyada tutsak kalmıştır.
Bu cismi uyku bastırdığı zaman,ruh kendi saltanatına yükselip iki türlü yarar bulmuştur. İlki; bu minnet ve rezalet aleminde çektiği gurbet zahmetlerinden tamamıyla kurtulup, bedenin işleriyle uğraşmaktan azad olmuştur. O yüksek alemde karşılaştığı diğer ruhlarla zevk ve huzur içinde, kendi ezeli başlangıcı ve ebedi sonu üzerinde sohbet etmekte öz vatanından emin ve mesrur olmuştur. İkinci fayda şudur ki;o ulvi ruh, kendi vatanına yükselip ilk akıldan bazı sırlara müttali olarak, berzah aleminde mahpus olduysa o vasıtayla nice manalar yakalamıştır. Ki, şehadet aleminde benzerleriyle izaha kavuşmuştur. Vak’anın tam ifadesi şudur ki; geçmiş işlerin uyarıcılığı ve gelecek hallerin müjdesi, doğru bir rüya halinde malum olmuştur. Eğer uyuyanın ruhu, berzahtan geçip akl-ı kül ile karşılaştı ise, o vasıtasız müşahede ile bir çok ilhamlara nâil olmuş ve onun uykusu bir gündüz uyanıklığı gibi olup murâkabe ile sırların keşf edildiği deryaya dalmıştır.
İnsan bedeni uyku sırasında çakılmış bir tahta gibi olur ki, o ruhu ondan kurtarıp başka yerlere götürürler. Ta ki, bu yönlere ayrılmış mekandan, yönleri olmayan bir yerin ve bu alem içinde başka bir alemin var olduğunu görsün de aklı başına gelsin,o alemden geldiğini ve yine bedenin ölümünde o aleme geri döneceğini anlasın. Böylece, bu aşağılık aleme meyletmeyip, o yüksek vatanın sevgisi ve hasretiyle dolsun. O vatana yükselmek için Allah’a yönelsin ve onu beklesin. Yine nefsiyle savaşarak müşâhede kazansın ki, marifet mertebesine ulaşsın ve Allah sevgisinin o üstün devletine nâil olsun. Ve uyku halinde, hatta ölüm anında bile alem-i berzâhta kalmayıp,melekût alemine geçsin. Dostluk ve huzur meclislerinin saâdetine kavuşsun.
Bir kâmil ziyaretçilerinin çokluğundan rahatsız olup, ”dostlar izninizle birkaç saat yalnız kalayım”diyerek hırkasını başına çekip yatar, uyur. Fakat gönül gözü açık olan kâmil zâtın cismi,hakikatte uykuda değildir. Ve ruhu kendi alemine yükselip Mevlâ’nın huzurunda huşu ile boyun eğer. İlk ve son yeri olan akl-ı kül’e kavuşur.
Kaynak:Mârifetnâme
Bu cismi uyku bastırdığı zaman,ruh kendi saltanatına yükselip iki türlü yarar bulmuştur. İlki; bu minnet ve rezalet aleminde çektiği gurbet zahmetlerinden tamamıyla kurtulup, bedenin işleriyle uğraşmaktan azad olmuştur. O yüksek alemde karşılaştığı diğer ruhlarla zevk ve huzur içinde, kendi ezeli başlangıcı ve ebedi sonu üzerinde sohbet etmekte öz vatanından emin ve mesrur olmuştur. İkinci fayda şudur ki;o ulvi ruh, kendi vatanına yükselip ilk akıldan bazı sırlara müttali olarak, berzah aleminde mahpus olduysa o vasıtayla nice manalar yakalamıştır. Ki, şehadet aleminde benzerleriyle izaha kavuşmuştur. Vak’anın tam ifadesi şudur ki; geçmiş işlerin uyarıcılığı ve gelecek hallerin müjdesi, doğru bir rüya halinde malum olmuştur. Eğer uyuyanın ruhu, berzahtan geçip akl-ı kül ile karşılaştı ise, o vasıtasız müşahede ile bir çok ilhamlara nâil olmuş ve onun uykusu bir gündüz uyanıklığı gibi olup murâkabe ile sırların keşf edildiği deryaya dalmıştır.
İnsan bedeni uyku sırasında çakılmış bir tahta gibi olur ki, o ruhu ondan kurtarıp başka yerlere götürürler. Ta ki, bu yönlere ayrılmış mekandan, yönleri olmayan bir yerin ve bu alem içinde başka bir alemin var olduğunu görsün de aklı başına gelsin,o alemden geldiğini ve yine bedenin ölümünde o aleme geri döneceğini anlasın. Böylece, bu aşağılık aleme meyletmeyip, o yüksek vatanın sevgisi ve hasretiyle dolsun. O vatana yükselmek için Allah’a yönelsin ve onu beklesin. Yine nefsiyle savaşarak müşâhede kazansın ki, marifet mertebesine ulaşsın ve Allah sevgisinin o üstün devletine nâil olsun. Ve uyku halinde, hatta ölüm anında bile alem-i berzâhta kalmayıp,melekût alemine geçsin. Dostluk ve huzur meclislerinin saâdetine kavuşsun.
Bir kâmil ziyaretçilerinin çokluğundan rahatsız olup, ”dostlar izninizle birkaç saat yalnız kalayım”diyerek hırkasını başına çekip yatar, uyur. Fakat gönül gözü açık olan kâmil zâtın cismi,hakikatte uykuda değildir. Ve ruhu kendi alemine yükselip Mevlâ’nın huzurunda huşu ile boyun eğer. İlk ve son yeri olan akl-ı kül’e kavuşur.
Kaynak:Mârifetnâme