• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Vatan hainliği ve vicdan...

Vatan hainliği ve vicdan...

Nur topu değil, ateş topu gibi bir tezkeremiz oldu. Allah meraklılarına bağışlasın. Militarist şahinlerin zoruyla ve eli silahlı, sopalı faşizan-ulusalcı mahallenin baskısıyla bu canavarı kucağına alıp emzirmeye başlayan sütannesi AKP hükümeti de, pimi çekerse başına gelecekleri düşüne dursun...

Peki bizler; Türküyle, Kürdüyle, Ermenisi, Rumu, Yahudisi, Lazı, Çerkesi, göçmeni, sığınmacısı, daha niceleriyle, bu ülkenin barış içinde, huzur içinde, hakkımızı hukukumuzu koruyarak adil bir düzende yaşamaktan başka isteği olmayan insanları, yurttaşları...Bizim halimiz ne olacak? Adım adım yaratılan bu cinnet ortamında, bizler ne yapacağız, başımıza neler gelecek?

Türkiye'nin kapsamlı bir sınır ötesi operasyona girişmesinin ülkemizin kaosa sürüklenmesi anlamına geldiğini bilerek "tezkereye hayır" diyenlerin, şimdi tezkereden sonra da "Kuzey Irak'a zinhar girmeyin, ülkemizi, halkımızı ateşe atmayın" diye feryat edenlerin; PKK yardakçısı, vatan haini, terör destekçisi olarak damgalandığı şu günlerde açık konuşmanın ve susanları uyarmanın zamanıdır.

ONLAR MUKTEDİR, ŞAHİN
Önce, ilk bakışta, "yok canım, saf olma" diyeceğiniz bir tespit: Kürdüyle Türküyle, ülkemiz insanlarının ezici çoğunluğu: kan dökülmesine, savaşa, saldırganlığa, gencecik insanlarımızın, çocuklarımızın ölüme gönderilmesine, ölmesine öldürmesine ve de ölüler üzerinden siyaset yapan güç odaklarına karşıdır. Karşı olmayanlar, kandan kına yakmaya çalışan ve bekalarını şiddet ortamının sürmesinde görenler, her iki tarafın muktedirleridir, şahinleridir.

Bu gerçeğe karşın, mahut Tezkere'nin Meclis'te 507 oyla kabulü, Kürt sorununun ancak barış, diyalog, uzlaşma ile çözülebileceğini, askeri çözümün çözüm olmadığını; kanın, savaşın, terörün bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hayırlı sonuç vermeyeceğini çok iyi bilenleri bile, amiyane bir deyimle "tırstırmış" yani seslerini kısmış, geriletmiş gibi görünüyor. Kamuoyu bu yönde gelişti, milliyetçilik yükselişte, halk böyle istiyor, deniyor çaresizlikle.

ASLINDA HALK İSTEMİYOR
Hayır, halk böyle istemiyor. Şehit cenazelerinde yüreği yanık anaların, babaların feryatlarını, o acılı sahneleri reyting malzemesi yapan televizyonlar, şimşir harflerle "Gir ve Vur" gibisinden manşetler atan gazeteler, "iki oğlum daha var, onları da şehit vermeye hazırım" klişesini, acı içinde bilinçsizce tekrarlarken insanın yüreğini donduran babaların sözlerini yansıtmak için yarışanlar, bu halkın ezici çoğunluğunun "çocuklarımız ölmesin, bu savaş, bu terör bitsin" çığlıklarını duymazdan geliyorlar. Askere yolladıkları oğullarının cenazesini teslim alırken, "oğlumuzu savaşa kurban verdik, bu savaşı bitirin" diyen, kendilerine dayatılan savaşçı nefret söylemlerinden uzak durmaya çalışan ana babaların sesleri hemen bastırılıyor.

Yanılmayahm ve gerilemeyelim: Tezkereye verilmiş 507 oy, asla ve asla bu halkın gerçek duygularını, özlemlerini ifade etmiyor. O oylar, iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle siviliyle muktedirleri temsil ediyor. Meclis'e hâkim olan onlardır, kamuoyunu ellerindeki bütün olanaklarla, zaman zaman tehdit ve baskılarla ve özellikle son üç yıldır bütün şiddetiyle sürdürülmekte olan psikolojik harekâtla, içinde yaşadığımız cinnet ortamına onlar sokmuştur. Kanı, ölümü, şehitliği, bayrağı; insanların kaşıyıp uyarılması en kolay birincil aidiyet duygularını sürekli istismar ederek, hepimizi birbirimize düşman kılan onlardır.

UNUTUYORUZ AMA HATIRLAYALIM
İnsan çabuk unutan bir yaratık. Ama hatırlamaya çalışalım: Üç yılı aşkın süre önce, Mersin'de bir bayrak provokasyonu olmuştu. Türk bayrağı sözde PKK'hlarca (siz Kürt olarak okuyun) yırtılmış, yakılmıştı. Birkaç küçük çocuk bulundu suçlu olarak. Onların eline o bayrakları tutuşturan, bazı fotoğraflarda ve polis kayıtlarında görülen pardösülü orta yaşlı iki adamın kim olduğu hiç çıkmadı ortaya. Hemen ardından bir bayrak asma kampanyası başlatıldı. Oturduğum apartman dahil, kimi semtlerde bütün evlere bayrak asılması için çeşitli biçimlerde, belli ya da meçhul yerlerden uyarılar geldi... Biraz atlayarak hatırlayalım: Şemdinli olayları ve oradaki korkunç provokasyonun halk tarafından ortaya serilmesinden sonra yaşananlar. Gözlerimizin önünde cereyan eden hukuk faciası... Yine atlayarak hatırlayalım: Hrant Dink'in öldürülmesine doğru adım adım tırmanan süreç. Katillerin kahramanlaştırılması. Seçimler öncesinde yaşadığımız bunaltıcı günler. Siyasal gösteri alanına dönüştürülen şehit cenazeleri, oralarda askerleri alkışlatıp sivil hükümet üyelerini yuhalatan tahrikçiler... E-bil-diriler, Genelkurmay ültimatomları...Ankara'da bir çarşıda; kimdir, nedir, gerçekten öyle biri var mıdır kuşkusu herkesin içinde olan, geçmişi meçhul bir canlı bombaya yüklenen korkunç terör eylemi. Hemen olay mahaline geliveren Genelkurmay Başka-nı'nın, halkı soğukkanlılığa davet edip sakinleştirmek yerine, insanın kanını donduran, 'başka şehirlerde de benzeri saldırılar bekledikleri' açıklaması...Sonra yine şehit cenazeleri, yine mayınlar, cenazelerin milliyetçi ve intikamcı gösterilere dönüştürülme çabaları...Bayrağın; simgelediği birlik sembolü olmaktan çıkarılıp ideolojik-siyasal baskı ve istismar nesnesine dönüştürülmesi. (Sahi bu ülkede bayrağa saygıyı korumak için bir bayrak yasası vardı. Bayrak ancak yasayla belirtilen günlerde, belli orantı ve boyutlarda asılabilirdi. Bu yasa kaldırıldı da haberimiz mi olmadı?) Yüzlercesi arasından son bir istismar olayı: Bir kanalın açtığı şehit ailelerine yardım için Mehmetçik Vakfı'na bağış kampanyası. Bu kampanyanın yansıtıhş biçimi, stüdyo konukları, tahrikçi söylemi...

Meclis'te tezkereye çıkan 507 oy yıllardır hazırlanan böyle bir psikolojik ortamın sonucudur: Diktacı, ötekine düşman, savaşçı, militarist, faşizan bir ruh halinin insanları sardığı bir ortam bu. İşte en tehlikeli mahalle baskısı budur. Böyle bir ortamda özgürce düşünemez, özgürce davranamazsınız. İş adamları, sermaye sahipleri, hele de azınlık sermayesi ve Kürt kökenli sermaye sahipleri, psikolojik harekatın parçası olan bir bağış kampanyasına katkıda bulunmazlık edemezler. Silahlı şiddeti mücadele yöntemi olarak benimsemiş, Kürt halkı adına savaştığını söyleyip, geldiği noktada Kürt halkının da çıkarlarını berhava etmekten asla çekinmeyen bir yapının, Türk şahinleriyle sarmaş dolaş, ülkeyi, bölgeyi ateşe atmakta bizimkilerle yarıştığı böyle bir ortamda, "Irak sınırlarını ihlal etmeyin, Kuzey Irak'a girmeyin, aksine Kuzey Irak'la dost olun, sorunları birlikte çözmeye çalışın, savaşı bitirin, silah çeken olmazsa şehit de olmaz, ölü de olmaz" diyemezsiniz kolay kolay. Cinnet getirmiş ve halkı da aynı cinnetin içine sürüklemeye çalışanların, özde hiçbir yurtseverlik taşımayan, sözde kalan va-tan-millet-bayrak söylemine karşı çıktığınızda, hain ilan edilir, hedef gösterilir ve örneklerini gördüğümüz gibi gerçekten de hedef olursunuz.

Kitleler, her zaman ve her yerde, kendilerini güçsüz, amaçsız, korumasız, yenik hissettikleri, yoksulluk ve baskı altında yaşadıkları dönemlerde faşizan milliyetçi tahriklere açık olurlar, kolay kapılırlar. Nazizmin nasıl tırmandığını ve destekçisi kitleleri büyük bir yıkıma doğru nasıl sürüklediğini hatırlamamız yeter. Şimdi bir avuç da olsak, 'bir bebekten bir katil yaratan düzenin' yarattığı katillere hedef de gösterilsek, en ağır suçlamalarla karşı karşıya da kalsak, vicdanımızın sesini dinlemenin ve sorumluluklarımızı yüklenmenin zamanıdır:

'BU KAN DURSUN' FERYADI
Türk ve Kürt analar bu kan dursun istiyor, evlatlarını evlerinde görmek bağırlarına basmak istiyor. Halk, artık yeter, düşün yakamızdan, bırakın bizi özgür ve huzurlu yaşayalım, diyor. Bunları yüksek sesle söylemenin zamanıdır. Aldığı yüzde 47 oyla övünen, gerim gerim gerinip "Kuzey Irak'a girmenin bedeli ne olursa olsun ödemeye hazır olduğunu" Başbakanın ağzından ilan eden iktidar partisi, o bedelin Türk ve Kürt gençlerinin kanı, Türkiye halklarının yıkımı, mutsuzluğu olduğunu bilmiyorsa, biz onlara bunu söylemek ve ödemeye hazır olduğumuz tek bedelin barışın bedeli olduğunu hatırlatmak zorundayız.

Şimdi bu satırların yazarını ve benzer şeyler düşünüp söyleyenleri, terör yandaşlığı, PKK yandaşlığı, vatan hainliği ile suçlayacaklara Nâzım'ın 'Ben Vatan Hainiyim' şiirinden esinlenen bir çift söz: Eğer savaşsa, diktaysa, asker postalı, terör, şiddet, genç ölülerse vatan; vatan eğer kurtulamamaksa korkunç karanlığınızdan, biz vatan hainiyiz. Yazın gazetelerinize, ekranlarınıza, muhtıralarınıza, seçim nutuklarınıza, suikast silahlarınızın namlularına, kapkara kurşunlar ve puntolarla: Bu ülkenin anaları, kadınları, bizcileyin sıradan yurttaşları, gerçek insan ve yurtseverleri yolumuzda devam ediyoruz hâlâ... Sakin ve kararlı ve barışçı yöntemlerle.


OYA BAYDAR
 
Geri
Top