• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Yalnız Aşkı vardır Aşık olanın ...

Suskun

V.I.P
V.I.P
ÜLKE
Saat Çini vurdu birden: pirinççç
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
Kasketimi eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.
Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım
Karım olan karnını ve önlerini
Orospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutamadım
Kibrit çak masmavi yanardı sesin
Ormanlara ormanlara yüzünün sesi
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
Soluğu kesen ağulayan ormanlarında
Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e
Ordan da daha büyük sulara

Geceyse ay hemen tazeler minareleri
Kur'an sayfaları satılan sokaklardan
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
Ölüm uçar çocuk yüzlere
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim
Damağımda dilinin yosunlu tadı
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını
Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi

Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı
O başakta o Konya'da seni ararım
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i
Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini
Antalya'nın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşıyan sularında
Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara
Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi
Bir günler şölenlerle egemen ülkende
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya
Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
Çık gel bir kez daha çıkıntılardan
Çık gel bir kez daha bozguna uğrat



“Yalnız aşkı vardır aşık olanın...

Ve kaybetmek daha zor bulamamaktan...”

Ne güzel söylemişti Cemal Süreya. Yalnız aşkı vardır aşık olanın. E daha nesi olsun? Umutları vardır, heyecanı vardır, korkuları vardır, yüz kızarması vardır, pıt pıt atan kalbi vardır ama elinde avucunda tek aşkı vardır aslında. Sevdiğinin kokusu vardır burnunda, elleri vardır aklında, daha ne olsun ki..Birini kaybetmek bulamamaktan daha mı zor gerçekten? Galiba öyle. İnsan varlığını bilmediği birşeyi kaybedince neden üzülsün. Tadını bilmediğin yemeği canın çeker mi?

Aşk...Aşk nedir? Bir ben kaldım belki bunu irdelemeyen. Ben de biraz deşince, altından iki kırık kalp çıkıyor her seferinde. Mutlu son olan bir aşk yok, çünkü eni sonu “son” bu aşkların.

Yaşarken doyamayacağınızı sandığınız o duygulara, bir gün gelipte uzaktan yabancı kalmış buluyorsanız kendinizi, bu aşkın acımasızlığını mı, asıl tadını mı gösterir? Ya da bir daha bulamayacağınızı düşündüğünüz bir an onun gözlerinde buluyorsanız kurtuluşu, bu da aşkın aslında kalp ile değil ruh ile bağlantılı olduğunu mu gösterir?

Ve aşkların eskimesine şahit oldunuz mu siz hiç? Eskiyen aşklar, kenara atılmış oyuncaklar kadar mahsundur herzaman. Pili yok, kenarı kırık, ilk aldığınız günü anımsarsınız, pırıl pırıl pakediyle göz alıcıdır. Ama hiç hayalinizdeki gibi oynayamazsınız, ya trendir evde sürülmez, ya bebektir ağlar gülmez, ya bir ucu elinizde kalır kırılır, ya da keskin kenarı elinizi kanatır. Eni sonu eskiyen aşkı göz görür bir yere kaldırırsınız arada bakıp ağlamak için, sonra daha öteye, sonra daha öteye....

Peki ilk görüşte aşka inanır mısınız? Aşk’a değil ama tutkuya inanırım ben. Aşk sesini duyduğunda, aşk kokusunu içine çektiğinde, aşk yüzüne baktığında derin derin işlenir içine. Tutku ise bir anda gelir, deler geçer. Hangisi daha iyi ya da değil çözemedim. Ben aşk’ı, aşık olduğum kişiden daha çok sevenlerdenim. Ben aç yattığı gecelerde daha çok sevenlerdenim. Ama ben tükenenlerdenim de ayrıca. Siz tükenmek nedir bilir misiniz?

“Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur, insan bir akşam üstü anzısın yorulur.” demişti ya Atilla İlhan, öyle yorucu olabiliyor bazen aşk. İnsan aşık olmaktan, aşkı kendince yanlış yaşamaktan, yıpratılmaktan, verdikçe alınmasından, umarsızca , bencilce hep alınmasından, ama “yeter emdiğim kanını, azcık da vermeli “ denmemesinden..Yorulup kalıyor, tükeniyor işte..

Aniden gelir yorgunluk, habersiz gelir. Sabrın sonu selamet olsun diye değil, o hep yanımda olsun diye sabredenlerdenim ben , ama sabrının sonu gözükmeyenlerden. Hem o kadar uçsuz bucaksız hem o kadar derin ve hem o kadar ani.. Birden sığlaşan derin sular gibi. Bu en tehlikelisi belki. Nerede biteceğinin sinyali yok. Aşk’ta aslında sabırda yok, aşk’ta sabrın adı “ kaybetme korkusu”. Ben seversem çok sevenlerdenim, çok güvenenlerden. Ve çok ağlatılanlardan. Bu yüzden aşık olduğumu değil, aşk’ı seviyorum daha çok. O en azından aşk acısı var diyor, taa en baştan, bak yakarım diyor. Bile bile lades yapan sizsiniz. Aşk hep yalansız, dolansız.. Sizce de öyle mi? Siz nasıl yaşıyorsunuz aşkı? Ya da vazmıgeçtiniz çoktan?

Kim ne derse desin, aşk tek taraflıdır bence. İki kişi aşık olur birbirine ama her iki taraf ayrı şekilde yaşar aşkı. Herkesin aşkı kendinde yaşanır. Kimse benim gibi yaşayamazki, kimse de onun gibi yaşamamı isteyemez ki. Aşk’ta kurallar, öyle olmalılar, tezahuratlar, aşk’ta şekiller ,aşk’ta sonralar yoktur. Aşk bugün içindir. Bugün..İlerisi yoktur. Varsa da buna kimse karar veremez. Aşk her an tükenebilir de. Bu gerçekliğin farkında mı herkes? Tükenebilir hem de her an. Aşk’ta “geri çekil” ler yoktur, sokulmalar vardır.

Ve varlığa değil, yokluğa aşık olursunuz. O yokluğu bulduğunuzda o eski aşk kalmaz içiniz de..Aşk’ın en yalın hali “acı”dır aslında. Hesaplar, kitaplar, korkular, yanlışlar yoktur, kim demişler, kim ne demişler yoktur, olamaz.

Aşk bir şarkının radyoda çıktığındaki heyecanıdır yüreğinizde, aşk bir kazağa aşık olmaktır bazen kokusu var diye ayrıca koku aşkın başrol oyuncusudur bence, koklayarak seversin, burnunda ancak öyle tüter. Aşk o seviyor diye yiyemeyip boğazınıza takılan yemek, aşk uzun uzun tek başına oturup onu düşünebilmektir. Aşk birşeyleri sadece o mutlu olsun diye yapmaktır, aşk bin kişilik yeri iki kişilik görmek, yalnızca ikinizin anladığı bir dilde konuşmak, adınızı onun ağzından duyarken gözlerinizin parlamasıdır, aşk ışıkları söndürmek, sadece onu aydınlatmaktır.

Son sözü çok sevdiğim bir şiir ile yapsam hoşunuza gidermi? Cezmi Ersöz’den..

“İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...

Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...

Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...

Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...


Aşkta yarın yoktur sevgili...”


 
Geri
Top