• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Yanlış Kariyer Seçimi

  • Konuyu açan Konuyu açan e-PaCk
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

e-PaCk

Forum Gururu
Yanlış kariyer seçimlerinin 5 tipik nedeni

Üniversitede bir derste hoca “Risk nedir?” diye tek soruluk bir sınav yapar. En kısa ve en hızlı yanıtı, tek sözcük yazarak kağıdını teslim edip, birinci dakikada salondan çıkan bir öğrenci verir: “Budur!” Ve öğrenci 100 alır. (Volkan Yücel’in “Poplisans” isimli kitabından...)
Yerim ben böyle rafadan riskleri. Okulda alınan risk nedir ki, en fazla o sınavdan çakarsın; ama şanın kampüste ve kitaplarda yaşar. Ben aynı öğrenciyi mezuniyetinden bir beş yıl sonra görmek isterdim. Çünkü risklerin asıl can acıtanları iş hayatında, kariyer seçimi yapmak zorunda kalındığında karşımıza dikilirler. En basit görünen kararların, en cillop tekliflerin altında bile ne yaman tehlikeler ne hinoğluhin krizler pusuya yatıp yolumuzu gözlerler. Ekonomi, küresel çalkantılar gibi makro etkenler boyumuzu aşar. Bizim kontrol edebileceğimiz tek şey kendi aklımız ve kararlarımızdır; ama onlar da genellikle kötü alışkanlıklarımızın ve eğilimlerimizin kurbanı olurlar. Doktor, kendisine gelen hastayı muayene ettikten sonra: - Önce sigarayı bırakın, demiş... - Ben sigara içmem ki doktor... - Öyleyse size yağlı ve ağır yemekleri yasaklıyorum. - Valla kırk yılın başında yarım adana yerim o kadar. - Ya içki, kahve? - Ağzıma bile koymam... Hımmm, demiş doktor, eğer vazgeçebileceğiniz bir kötü alışkanlığınız yoksa, ben sizi kurtaramam... Ben de bu yazıda biraz doktorculuk oynamak istedim. Şimdi aşağıdaki listeyi bir inceleyin bakalım; kariyer seçimlerimizi berbat eden şu 5 tipik kötü alışkanlıktan veya eğilimden sizde de var mı? Eğer varsa, gündemin popüler ifadesiyle, onları zamanı geldiğinde gereğini yapmak üzere bir yere not edin. İleride yaş kariyer tahtasına basmamak adına uyanık olun... 1- Geçiyordum uğradım mı, uyusun da büyüsün mü? Bazılarını her sene yeni bir pozisyonda veya farklı bir şirkette görürsünüz. Bu kişiler, ofis âlemlerinin yörükleri, göçebe elemanlarıdır. Daha yerlerini ısıtmadan, pılıyı pırtıyı toplayıp başka bir yere zıplarlar. Mekân değiştirmekte ve yenilikte ferahlık vardır; ama pozisyonlara “geçiyordum uğradım” muamelesi yapmanın sonu da hiç hayırlı değildir. Daha ilk yıllarında rotasyonların çemberinden geçen bu arkadaşlar sonunda, her şeyi ucundan kıyısından bilen, ama hiçbir alanda uzmanlaşamayan kişiler hâline gelirler. Birbirleriyle tutarlı olsa bile, dolaşılan pozisyon ve şirket sayısı önemlidir. Bazıları ise tam tersi, bir noktaya kazık çakıp yıllarca aynı işi yaparlar; ne başka alanları öğrenme arzuları vardır ne de kendilerini geliştirme motivasyonları. Kariyerlerini “uyusun da büyüsün ninni” ile avutanların başlarına gelebilecekleri uzun uzun anlatmaya gerek yok. Özetle; siz yenilik sevmezseniz, yenilikler de sizi sevmez… 2- Duygusal hisler... Sık rastlanan kötü alışkanlıklardan birisi de, aşırı hassas profesyonelimizin, beklediği terfiyi, zammı veya primi alamadığını öğrendikten bir saat sonra, yarı dargın yarı kindar bir öfkeye kapılıp işi bırakması, yani “histifa” etmesidir... İşyerinde hoşunuza gitmeyen şeyler olabilir, hatta olmalıdır. Bu sizin, herkesin üzerine basıp geçebildiği bir paspas olmadığınızı ve bazı şeyleri iyileştirmeye çalıştığınızı gösterir. Ama yeterince düşünmeden, plan yapmadan ve başka bir iş bulmadan istifa etmek de akıllıca değildir. Siz tepkinizi, olumlu ve ılımlı bir dozda gösterin. Gerekiyorsa, iş değiştirmek için çalışmalarınızı başlatın. Bu arada da şu felsefeyi hayata geçirmeyi deneyin: İşyerinde ve hayatta dilimizin ucuna çöreklenen keskin sözleri yutmak ve bazı şeyleri unutmak daha iyi olabilir. Tıpkı ünlü aktris Ingrid Bergman’ın dediği gibi, “Mutluluk ve başarı için iyi sağlık ve kötü bir hafıza gerekir.” 3- Ya beni de götür, ya sen de gitme! Bir yönetici sizi işe alır, veya kariyerleriniz bir şekilde kesişir. Sonra süper uyumlu çalışmaya başlarsınız. Bu dönemde iş hayatınız, hani nasıl derler, “tadından yenmez.” Ama her güzel şey bir gün sona erer, ermelidir de... Müdürünüz terfi eder veya başka bir şirketten teklif alır ve gider. Gelişmiş bir ülkeye göçmen olarak kabul edilen kişilerin yaptığı gibi de, gider gitmez sizi yanına almanın yollarını arar. Siz de zaten o sırada benzer hayaller kurmaktasınızdır. Davetin ucu görünür görünmez soluğu yeni mekânda, eski yöneticinizin yanı başında alırsınız. Bir dakka yahu, öyle apar topar nereye gidiyorsunuz? Geçmişe mazi derler, her kariyer kendi bacağından asılır ve en önemlisi, çalışma hayatı tek başına çıktığınız bir yolculuktur. Yaptığınız iş, sektörünüz, şirket, iş arkadaşlarınız, hatta işyerinin evinize uzaklığı gibi ilk bakışta gözden kaçan bir faktör bile, en az yöneticinizle yakaladığınız uyum kadar önemlidir. Eski yöneticilerinizden gelen teklifleri düşünmeden geri çevirin demiyorum; ama “kariyer müriti” olmanın risklerine de dikkat edin. Örneğin, ya bu parlak ve hareketli yöneticimiz iki vakit sonra sizinle hiç ilgisi olmayan bir yere kaçarsa ne yapacaksınız? Aynı düzeni ve keyfi başka bir şirkette bulma olasılığı hayli zayıftır ve eski yöneticisinin kuyruğuna takılanlar genellikle hayal kırıklığıyla karşılaşırlar. 4- Başarısızlığa terfi etmek. Başarısızlık ve terfi kelimeleri yan yana yazılınca sırıtıyor diye düşünüyorsanız, hatırım için bir kez daha düşünün. Günümüz iş hayatının en popüler yanılgılarının başında şu şablon var: Kariyerine yeni başlayan kişi önce bir dolu angarya iş yapar. On sene içinde yönetici pozisyonuna terfi eder. Ondan sonra da ellerini sıcak işlerden soğuk işlere sokmaz, üstünü kirletmez. Operasyonun beyni olarak kariyerine devam eder. Külliyen ve şiddetle itirazım var. İlerlemek, illâ yöneticiliğe terfi etmek demek değildir. Uzmanlık, en az yöneticilik kadar, bazen ondan da değerli bir niteliktir. İsterseniz hemen bugün ufak bir araştırma yapın. Bazı bilişim, teknoloji, hukuk veya danışmanlık pozisyonlarındaki uzmanların maaşlarını, bir orta kademe yöneticinin kazancıyla karşılaştırın. Yine de biliyorum ki, bu dur ihtarıma rağmen, çoğu kişi aldıkları ilk yöneticilik teklifine balıklama atlayacaklar. Teklif almak ve terfi etmek insanı onurlandırır; ama siz gelin, karar vermeden önce şu aşağıdaki sorulara bir göz atın. Bir şey kaybetmezsiniz... Sizin için ideal görev, tek başınıza sakin bir ortamda çalışabildiğiniz ve sonunda hatasız bir iş çıkardığınız pozisyon mudur? Bir karar vermeden önce mümkün olduğunca geniş çapta ve derinlikte bilgi toplamayı ister misiniz? Sizin için ilkeler ve sonuçtan herkesin memnun olması, hızlı karar vermekten daha mı önemlidir? Gerekirse, bilgi toplamak ve konuyu enine boyuna tartabilmek uğruna, bir kararı geciktirmeyi seçer, hatta kararsız kalmayı tercih eder misiniz? Arkadaşlarınızın, yöneticilerinizin size bir konuda danışması ve sizin görüşünüzü alması hoşunuza gider mi? Az kişinin yetkin olduğu alanlarda okumayı ve araştırmayı sever misiniz? Olayları yorumlamaktan ve kimsenin fark etmediği, “ıvır zıvır” diye dudak büktüğü ayrıntıları yakalamaktan hoşlanır mısınız? Yukardakilere “Evet” diyorsanız, kariyer seçimlerinizi bir kez daha çapraz sorguya almanızı öneririm. Sizin profiliniz uzmanlığa daha çok uyuyor gibi. Unutmayın; eğer önerilen pozisyon kişiliğinize uymuyorsa, terfi sizin için ödül değil gizli bir cezadır. 5- Hıh! Yetenek de neymiş? En berbat alışkanlıklardan birisinin sorumlusu da “Acı yoksa kazanç da yoktur” felsefesidir. Kişiler, yaptıkları iş, yeteneklerine ne kadar aykırı olursa olsun, kendilerini işe gömüp, yıllarca nefes almadan çalışırlarsa başarının garanti olduğunu düşünürler. Son zamanlarda bu inanış öyle yaygınlaştı ki, insanlar, cinsel performanslarından çok haftada kaç saat çalıştıklarıyla ilgili yalan söyler oldular. Geçenlerde okuduğum, daha doğrusu içindeki fikirlere ancak kırk sayfa dayanabildiğim kötü ötesi bir kitap aynen şöyle yazıyordu: “Yetenek diye bir şey yoktur. İsteyen herkes herhangi bir konuda en iyi olmayı başarabilir. Örneğin, çok iyi bir ressam olabilirsin. İhtiyacın olan tek şey beynindeki resim yapma merkezini herekete geçirmektir... Normal olan herkes istediği her şeyi yapabilecek donanıma sahiptir.” (Ne hikmetse, bu kitabın yazarı kendisini “Dünyanın en akıllı insanı” ilân etmiş...) Oh ne güzel! İster Mozart ol, istersen Picasso. Beğenmediysen Einstein verelim. Spora meraklıysan, stoklarımızda Michael Jordan da bulunur. Biliyorsunuz beynimiz, yerleri, koordinatları milimine kadar belli olan boy boy, çeşit çeşit “merkez”lerden ibarettir: Resim merkezi, atletik beceriler merkezi, müzik merkezi vb. İsteyen istediği merkezi “harekete geçirerek,” gönlüne uyan beceriyi indirir ve çalıştırır! Hadi aşka geldim, bir tane de ben ekleyeyim: Aptallık Merkezi... Aman ha! Olur da böyle abuk şeyler okur veya duyarsanız, akıl sağlığınız için hemen o ortamı terk edin, kanalı değiştirin. Böyle kişisel gelişim üfürükçülerine kanmayın. Siz siz olun, azmi, hırsı, inancı veya çok çalışmayı yeteneğin önüne ve yerine koymayın. “Hedefin ne olursa olsun, yeterince çalışırsan bir gün mutlaka onu elde edersin,” veya “Burnun sürtülmeden bir yere gelemezsin,” türünden ucuz tavsiyelere güvenip kendinizi, yeteneklerinize ve kişiliğinize uymayan yerlerde harcamayın. Yoksa maazallah emeklerinizin üstüne bir bardak soğuk su içmek, değerli zamanınızın, sifonu çekilmiş gibi akıp gitmesini seyretmek zorunda kalırsınız. O anlarda devreye girerek sizi kurtaracak bir “son pişmanlık” veya “saatleri geriye sarma” merkezi de bulamazsınız...
 
Geri
Top