Yazılı kompozisyon Türleri

Suskun

V.I.P
V.I.P
Yazılı kompozisyon Türleri​
1)Olay Yazıları

*Hilaye
*Roman
*Tiyatro
*Senaryo
*Masal
*Fabl
*Hatıra
*Günlük
*Gezi yazısı
*Haber
*Röportaj

2)DÜŞÜNCE YAZILARI

*Makale
*Fıkra
*Sohbet
*Deneme
*Eleştiri

3)ARAŞTIRMA VE İNCELEME YAZILARI

*İnceleme
*Hayat Hİkayesi
*Monografi
*Portre
*Rapor
*Bildiri
*Tutanak
*Fezleke

4)MEKTUP TÜRÜ YAZILAR

*Mektup

-özel mektup
-iş mektubu
-resmi mektup
-edebi mektup
-açık mektup

*Dilekçe
*Davetiye
*Özgeçmiş
*İlan ve Reklam

5)MANZUM YAZILAR

*Şiir



OLAY YAZILARI :

Hikaye (Öykü)


Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara hikâye (öykü) denir.
Hikâyelerde esas itibariyle bir asıl olay bulunur. Bazen bu asıl olayı tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanır. Hikâyelerde belli bir zaman diliminde ve sınırlı bir mekânda yaşanan olay (veya olaylar) anlatıldığı için çevrenin ve kahramanların tanıtımına pek yer verilmez.
Manzum tarzda yazılan hikâyeler de vardır. Mehmet Âkif ve Tevfik Fikret bu tarzın başarılı edipleri arasındadırlar.

Roman


İnsanların başlarından geçen veya geçmesi mümkün olan olayların yer ve zaman belirtilerek etraflıca anlatıldığı, uzun edebî yazılara roman denir.
Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar bulunur. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir. Kahramanların ve çevrenin tanıtımına hikâyelerde pek yer verilmezken romanlarda kahramanların ve çevrenin tanıtımı yeri geldikçe değişik bölümlerde birbirini tamamlayacak şekilde yer alır. Romanı okuyup bitiren bir kişi yazarın anlattığı kahramanları, olayı ve çevreyi göz önünde canlandırabilir.
Romanlar işledikleri konulara ve üslûplarına göre tarihî roman, macera romanı, polisiye roman, töre romanı, psikolojik roman, nehir roman gibi çeşit*lere ayrılabilir.
Hikâye ve romanlarda gerçeğe uygunluk aranır.


Tiyatro


Hikâye veya romana konu olabilecek olayların seyirciye sahnede temsilî olarak da gösterilebilmesi için sahne tekniğine uygun olarak yazılan edebî yazılara tiyatro denir. Tiyatro terimi; sahne eserinin oynandığı yer ve sahne eserini oynama sanatının adı olarak da kullanılır.
Tiyatronun oluşmasında eser (senaryo), oyuncular, sahne ve seyirci unsurları her zaman dikkate alınır. Tiyatro hem göz hem kulağa hitap ettiği için diğer türlere göre daha etkilidir.
Tiyatro eserleri genellikle, sahnede oynanmak üzere yazılırlar, ancak oynanmak için değil de okunmak için yazılan tiyatro eserleri de vardır.
Klâsik tiyatroda üç (zamanda, mekânda, olayda) birlik kuralına uymak esastı. Ancak günümüzün teknik imkânları sayesinde tiyatro sahnesinde canlandırılamayacak bir olay hemen hemen yok gibidir.
Tiyatro (oyun) terimi daha çok genel anlamda kullanılır. Tiyatro için, konusuna ve sahnede sunuluş biçimine göre trajedi, komedi, dram, monolog ve müzikli tiyatrolar (opera, operet, opera komik, vodvil, bale) gibi özel adlandırmalar da kullanılır.


SENARYO
Senaryo, bir filme konu olacak olayın, hikâyenin, romanın sinema tekniğine göre sahnelere bölünerek açıklamalar ve diyaloglar tarzında hikâye edildiği yazılardır. Senaryo, sesli filmler çekilmeye başlandıktan sonra ortaya çıkan ve teknik imkânların sinemada her geçen gün daha fazla kullanılmasıyla gittikçe önem kazanan bir türdür. Senaryolar filmlerin çekilmesine temel oluştururlar. “İyi bir senaryodan kötü bir film yapılabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir film asla yapılamaz.” (Rene Clair)
Senaryo; süje, eşel ve tretman denen aşamalardan geçtikten sonra senaryo hâline gelir. Filme çekilecek konu sinemaya göre önce özet şekilde kabataslak yazılır (Süje). Sonra konu içindeki olayların birbirleriyle bağlantısı bir plân dahilinde kurulur. Buna şema da denir (Eşel). Daha sonra ayrıntılar dahil edilerek konu genişletilir, karakterler çizilir ve konuşmalar yazılır (Tretman). Bu aşamada sinematoğrafik hikâye kurgusu ve işlenişi bakımından filmlik bir şekil alır. Son olarak senaryo yazarı kendisini eleştirel bir gözle filmin tenkidini yapan seyirci yerine kor ve sinema tekniğinin inceliklerini de hesaba katarak senaryosuna son şeklini verir.


Masal

Olağanüstü kişilerin (veya kahramanların) başlarından geçen olağanüstü olayların yer ve
zaman belirtilmeden anlatıldığı yazılara masal denir. Masallar, halk masalları ve sanat masalları olarak ikiye ayrılabilir: Halk masalları toplumun değer yargılarını, anlayışını, kültürünü, dünya görüşünü yansıtan anonim ürünlerdir. Sanat masalları ise (toplumda görülen aksaklıkları yermek, bir düşünceyi ortaya koymak gibi) belli bir amaca yönelik olarak yazılan masallardır.

Fabl

Sonunda bir ahlâk dersi vermek amacıyla kaleme alınan, konusu bitkiler, hayvanlar veya cansız varlıklar arasında geçtiği düşünülen ve genellikle manzum olan edebî yazılara fabl denir. Kişilerin veya topumun aksayan yönleri fabl aracılığıyla düzeltilmeye çalışılır. Hayalî varlıklar ve olaylar gerçeğe ne kadar yakın olursa fabl o derecede etkili ve başarılı olur. Teşhis ve intak sanatlarından yararlanılarak anlatıma canlılık ve güzellik katılır.
Fablin sonunda kıssadan hisse alınabilecek bir dersin verilmesi onu masaldan ayıran özelliklerin başında gelir.
Hint filozofu Beydeba’nın Kelile ve Dimne’si ile La Fontaine’in Fabller’i bu türün başarılı örneklerindendir. Orhan Veli’nin La Fontaine’in Masalları adıyla manzum olarak Türkçeye kazandırdığı çalışma da anılmaya değerdir.
 
Hatıra (Anı)


Toplum hayatında önemli görevler üstlenmiş, toplumu ilgilendiren önemli olayları bizzat yaşamış veya bu olaylara şahit olmuş kişilerin bu olayları duyurmak için sanat değeri taşıyan bir üslûpla yazdıkları yazılara hatıra denir.

Hatıralarda dürüstlük, samimiyet, doğruluk ve tarafsızlık ön plânda olmalıdır. Ancak hatıralar –çoğunlukla- yazanın kendi bakış açısına göre anlatıldığı için aynı olaylar hakkında farklı kimseler tarafından yazılan hatıralar arasında bazı farklılıklar olabilir. Bu sebeple hatıralar -her ne kadar- yaşanmış olaylarla ilgili olsalar da tarihî bir belge olarak doğrudan kullanılamazlar.

Hatıra ile günlük birbirine karıştırılmamalıdır. Günlük adından anlaşıla*cağı üzere yaşanırken, günü gününe yazılır. Hatıralar ise aradan zaman geçtikten sonra yazılır. Hatıra yazarı gerçekleri dile getirmek ve tarafsız olmak anlayışıyla anlattığı döneme ait çeşitli belgelerden, mektuplardan, dergilerden, gazetelerden de yararlanabilir.

Hatıra yazılarını ilginç yapan yönlerden biri de tarihe, topluma, sanata... yön veren insanların özel bilgiler vermiş olmasıdır.

Günlük


Bir kimsenin düzenli olarak, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o günkü anlayışlarını, düşüncelerini, üstüne tarih atarak kaleme aldığı kısa yazılara günlük veya günce denir.

Günlük, bir anlamda günü gününe yazılan hatıralar olarak değerlendirilebilir. Okuyucular dikkate alınmadan yazılan günlükler, özeldir. Duyguların, düşüncelerin yoğun olduğu anlarda sıcağı sıcağına yazılan günlüklerin anlatımı geliştirmede önemli bir yararı vardır.

Günlükler bir deftere yazılabileceği gibi daha kullanışlı olması bakı*mından bir ajandaya da yazılabilir.

Gezi Yazısı (Seyahatname)


Gezi yazısı, yurt içine veya yurt dışına yapılan gezilerde gezilip görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç yönlerinin kaleme alındığı edebî yazıdır.

Gezi yazılarında gezginin dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî güzellikler, farklı kültürler gibi konular güncel olaylarla da bütünleştirilerek edebî bir üslûpla anlatılır.

Günümüzün (ulaşım, haberleşme, radyo, televizyon, bilgisayar, internet VCD gibi) teknik imkânları gezi yazılarının önemini ve ilginçliğini kısmen de olsa azaltmakla birlikte tarihî değeri olan seyahatnameler hâlâ önemini koru*maktadır.

Haber


Haber, bilinen bir zamana ait olayı en kısa sürede muhatabına ileten, geniş bir kitleyi ilgilendiren ve değeri ilgilendirdiği kişi sayısıyla ölçülen yazıdır. Bütün basın dünyasının bildiği Lord Northcliffe’in “Bir köpek, bir adamı ısırırsa bu bir haber değildir; fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir.” sözü haberin ne demek olduğunu veciz bir şekilde ifade eden cümle olarak sıkça kullanılır.

Gazetelerin çıkış sebebi haber verme olduğu için haber, gazetenin ruhu ve temel unsurudur. Dolayısıyla habersiz, gazete olmaz. Fakat radyo, televizyon ve internetin yaygınlaşması gazetecilerin haberi bir an önce verme işini zora sokmuştur. Çünkü gazetedeki en yeni haber bir gün öncesine aittir. Bu yüzden günümüzde gazeteler, bol fotoğraflı, ayrıntılı ve yorumlu haber vermeye yönelmişlerdir.

Haber; gazetede, televizyonda, radyoda veya internette nerede yayınlanırsa yayınlansın sağlam kaynaklardan alınmalı, doğru olmalı, çoğunluğu ilgilendirmeli, özgün olmalı, kişilerin özel hayatına, hürriyetine zarar vermemelidir. Tam bir haberde (gazetecilikte 5 N ilkesi olarak da bilinen) şu beş sorunun cevabı olmalıdır: Ne (veya kim)? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Niçin?

Haberde giriş ve gövde olmak üzere iki bölüm bulunur. Giriş bölümünde birkaç cümle ile olayın kısa bir özeti verilir, haberin ayrıntıları gövde bölümünde yer alır. Okuyucu, seyirci veya dinleyici ilgisini çeken haberlere yöneleceği için haber başlıkları ve bu başlıkların haber metniyle uyumu son derece önemlidir.

Bağlı olduğu basın yayın organları için haber toplayan ve bunları yazan kişilere muhabir denir. İyi bir muhabir, “çabuk ve sessiz hareket eder; kesin sualler sorar; olayları, hareketleri, tepkileri az çok önceden sezinler; günün haberlerini bilir, gazete ve dergileri dikkatle okur, belli başlı yayınları izler; iyi eğitim görmüştür; geniş bilgilidir. Ukalâ değil, uyanıktır; terbiyesiz değil, ısrar eder; sır yoldaşı değil, inandırma yeteneği vardır; falcı değil, ileriyi görür; çekingen değil, dikkatlidir; miskin değil, terbiyelidir; münakaşacı değil, azimlidir.”

Röportaj


Röportaj, gazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek, o yerin özelliklerini, orada gördüklerini kişisel düşünceleriyle birleştirip imkânlar ölçüsünde fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır. Radyo veya televizyon habercisinin bir araştırma veya soruşturma sonucunda hazırlamış olduğu programa da röportaj denir.

Röportajda esas olan, bir araştırma veya soruşturma sonucunda elde edilen bilgilerin kamuya duyurulmasıdır. Bu yönüyle haberin genişletilmiş biçimi olarak düşünülebilir. Ancak haberde yorum son plândayken, röportajda öne çıkar. Röportajı yapan, kişisel görüşlerini, yorumlarını ve haberlerini bir anlamda belgelemek için fotoğraflardan veya video görüntülerinden yararlanır.

Röportaj; bir yerin, bölgenin veya topluluğun özelliklerini tanıtmak amacıyla yapılabileceği gibi bir alanın uzmanı olan (veya olmayan) kişilerin herhangi bir konudaki düşüncelerini öğrenmek ve bunları kamuya duyurmak amacıyla da yapılabilir. Ancak böyle bir durumda röportajdan bir yarar gözetilecekse soruyu veya konuyu uzmanına sormak gerekir.
 
DÜŞÜNCE YAZILARI:
Makale


Herhangi bir konuda bilgi vermek, bir gerçeği ortaya koymak, bir tezi kanıtlamak veya bir düşünceyi savunmak amacıyla kaleme alınan ve temel ögesi fikir olan yazılara makale denir.

Makaleler, gazetelerde veya dergilerde yayınlanır. Gazete makaleleri çoğunlukla günlük olaylarla ilgili olur ve gazetenin siyasî anlayışını da yansıtır. Gazetenin ilk sayfasında yayınlanan baş makalede (veya baş yazı) baş muharrir (veya baş yazar), aktüel konuyla ilgili olarak ortaya attığı fikrini okuyucularına ispatlamaya çalışır, onların da kendisi gibi düşünmesini amaçlar.

Dergilerde yayınlanan bilimsel makalelerin aktüel olma şartı yoktur. Bilim adamlarının kendi alanlarıyla ilgili olarak yaptıkları araştırmalar ve bu araştırmalardan elde ettikleri sonuçlar bilimsel bir üslûpla yazılır. Makaleler; bilim, fen, spor, politika, ekonomi, kültür, sanat gibi çeşitli konularda yazıldığı için her makalenin edebî özellik göstermesi beklenmez. Önemli olan ortaya atılan fikrin ispatıdır.

Bilimsel makalelerin yayınladığı hakemli dergiler, dergiye gönderilecek makaleler için yayın ilkeleri ve bazı standartlar belirleyebilirler.

Fıkra


Bir yazarın herhangi bir konu hakkındaki kişisel görüş, anlayış ve düşüncelerini kanıtlama gereği duymadan hoş bir üslûpla yazdığı, kısa fikir yazılarına fıkra denir.

Gazete fıkrası (edebî fıkra) ve mizahî fıkra olmak üzere iki çeşit fıkra vardır. Gazete fıkraları, genellikle gazetenin belli bir köşesinde yazarı için ayrılan yerde bir köşe başlığı altında yayınlanır. Gazete fıkralarında seçilen konu, çoğunluğu ilgilendirmeli ve aktüel olmalıdır. Sürekli olarak aynı konuları işleyen bir yazı okuyucuyu sıkar.

Fıkra yazarı tarafsız olmalı, herkesin anlayabileceği açık bir üslûpla az ve öz yazmalı, yazısını etkili bir sonuçla bitirmelidir. Fıkra yazarları bu niteliklerde iyi bir fıkra yazabilmek için bol bol fıkra okurlar, yurt ve dünya basınını yakından takip ederler; politika, kültür, sanat, ekonomi, turizm gibi etkinlikleri yakından izlerler, kendilerini sürekli olarak geliştirirler.

Mizahî fıkralar ise kendi içlerinde Nasrettin Hoca Fıkraları, Bektaşî fıkraları, Kayserili fıkraları, Karadenizli fıkraları, doktor fıkraları gibi başlıklarda gruplandırılabilir. Bu tür fıkraların bir kısmında güldürürken düşündürme ön plâna çıkar.

Sohbet


Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, muhatabıyla konuşuyormuş hissini verecek bir üslûpla makale plânında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.

Sohbet, makaleden üslûp yönüyle ayrılır. Çoğunlukla, günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.


Deneme

Bir yazarın kendi isteğine göre seçtiği herhangi bir konuda kesin yargılara varmadan, kişisel düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara deneme denir.

Deneme yazarı okuyucuyu hesaba katmaz. Konusunu dilediği şekilde seçer, dilediği tarzda işler. Diğer fikir yazılarından farklı olarak denemelerde aşk, dostluk, iyilik, güzellik, ahlâk, sevinç, kültür, yiğitlik gibi daha çok soyut konuların işlendiği görülür. Deneme, tek bir yazı olabildiği gibi bir çok konuları işleyen yazıların bir araya toplandığı bir kitap biçiminde de olabilir.

Eleştiri


Eleştiri, bir sanat veya düşünce eserinin (şiirin, tiyatronun, hikâyenin, romanın, resmin, heykelin, filmin...) zayıf ve güçlü yönleri göz önünde bulundurularak gerçek değerini belirleme amacıyla yapılan inceleme sonucunun anlatıldığı yazıdır. Eleştiriye konu olan eser yalın bir dille tanıtılır.

Eleştirmen eserin gerçek değerini, güçlü ve zayıf yönlerini, özünü ve önemini belirtir; yeni eserler için sanatçılara kılavuzluk eder. Hem sanatçıya hem de okuyucuya karşı sorumluluğu olan eleştirmen, aynı zamanda okuyucu (veya izleyici) ile sanatçıyı birbirine yaklaştırır. Bir şiirin eleştirisini yapan kişi şair olmayabilir, ama bu türün bütün özelliklerini çok iyi bilmeli, başka örneklerle karşılaştırarak şiirin gerçek değerini taraf tutmadan, peşin hükümlerde bulunmadan belirleyebilmelidir.

Eleştirmen hangi sanat eserini eleştirecekse o sanat dalının gerektirdiği birikime sahip olmalıdır. Bu birikim; o alana ait geniş bilgiye ve kültüre sahip olmakla, dünün ve bugünün sanat meselelerini çok iyi bilmekle, başka milletlerin de önemli sanat eserlerini ve sanatçılarını etraflıca tanımakla sağlanabilir. Bu yüzden, eleştiri yazmak kolay bir iş değildir.

“Edebî eserlerin okuyucu üzerinde bıraktığı tesirlerden, intibalardan yola çıkılarak yapılan tenkitlere izlenimci (empresyonist) tenkit; edebî eserle*rin muhteva, yapı ve üslûpları üzerinde tarafsız olarak yapılan tenkitlere de ilmî (bilimsel) tenkit denir.”
 
ARAŞTIRMA VE İNCELEME YAZILARI:

İnceleme


Bir eserin, bir yazının, bir sorunun veya bir olayın özelliklerinin, ayrıntılarının araştırılarak sözlü veya yazılı olarak ifadesine inceleme (tahlil) denir. İnceleme, sözlü de yapılabileceği için hem konuşma hem yazma kuralları iyi bilinmeli ve uygulanmalıdır.

İnceleme hemen her konuda yapılabilir. Ancak edebiyat alanında ve edipler hakkında yapılan incelemelere daha çok rastlanmaktadır.

“Eserin türü, incelemelerin biçimini de değiştir. Bu bakımdan edebî eserlerin incelenmesi, eserin türüne göre ayarlanmalıdır. Gerçek edebiyat, edebî metnin bizzat kendisi olduğu için öğrencinin doğrudan doğruya metinle karşılaşması, metinden doğru ve somut bir fikir edinmesi gerekir. Fakat hiçbir metin, belirli ölçülere göre okunmadıkça, istenilen sonucu, sırlarını vermez.”[1]

İnceleme yaparken metni daha iyi kavrayabilmek, inceliklerini tespit edebilmek için (türe göre değişmekle birlikte) metne; konu nedir, ana düşünce nedir, ana düşünceler hangi

yardımcı düşüncelerle nasıl açılmıştır, tema nedir, hangi sanat anlayışıyla yazılmıştır, sanatçının üslûbu nasıldır, dil ve anlatım özellikleri nelerdir gibi bazı sorular sorularak metnin diğerlerinden ayrılan özellikleri tespit edilir.

İncelenecek metnin türüne göre inceleme şeklinde farklılıklar olur. Bu farklılıkları görmek, incelemede hangi ayrıntılara yer verildiğini bilmek ve farklı bakış açıları kazanmak için bu türle yazılmış eserlerin okunmasında yarar vardır. Mehmet Kaplan’ın Şiir Tahlilleri I- II, Hikâye Tahlilleri ve Tip Tahlilleri bu türün seçkin örnekleri arasındadır.

Bir romanın incelenmesinde hangi ölçütlerin kullanılabileceği aşağıda örneklenmiştir:

1. Yerleştirme (lokalizasyon):
Romanın adı; yazarının ve yayımlayanın adı; hangi tarihte yazılmış, hangi tarihte yayınlanmıştır, romancının kaçıncı romanıdır; diğerleri arasındaki yeri nedir?

2. Romanın türü.

3. Romancının o roman hakkındaki fikri ve genel olarak roman fikri nedir?

4. Romanın ana fikri: Ana fikir bir cümle ile anlatılmalıdır.

5. Romanın kendi bölümlerine ve merhalelerine göre geniş özeti. (Tip tasvirleri, karakteri belli eden kelimeler aynen alınmalı, sahifeleri işaret edilmelidir.)

6. Romanın kahramanları ayrı ayrı ele alındıktan sonra haklarında toplu bir hükme varılmalıdır. Kahramanların kahraman, paraya düşkün, vb... kimseler oldukları belirtilmeli, romancının bu karakterdeki kimseleri hangi etkiler altında ortaya koyduğu araştırılmalıdır.

7. Romancının psikolojisi incelenmelidir. Kahramanların ruh hâlleri belirtilmeli; ilgi çekici noktalar yakalanmalı; anahtar rolü oynayan cümleler gösterilmelidir.

8. Muhit ve dekor: Romandakiler bir muhit ve dekor içinde yaşarlar. Yazarın tabiatı, dekoru nasıl işlediği.

9. Romancının romanında ileri sürdüğü düşünceler, hayat görüşü.

10. Yazarın kitabı yazmaktan gayesi; bu gayeye ne derece varabildiği; yazarın yetişme tarzının, hayat görüşünün, kişilik ve üslûbunun bu gayenin gerçekleşmesinde ne derece etkisi bulunduğu incelenmelidir.

11. Romanda iki üslûp vardır: a) Romancının, b) Kahramanların üslûbu.

Bunları ayırmak gerekir. Metin incelemelerinde gösterilen üslûp tetkiki burada da uygulanmalıdır. Yazarın üslûbu, kahramanların üslûbu hakkında fikir vermek için kitaptan sınıfça okunacak parçalar seçilmelidir.

12. En sonunda incelemeler özetlenmeli, inceleyenin kitabı sevip sevmediği; sebebi, kanısını destekleyen örnekler verilmelidir.”

Hayat Hİkayesi




Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret vb. alanlarda haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına hayat hikâyesi (biyografi) denir.

Ünlü bir kişinin hayat hikâyesini yazacak kimse, geniş bir araştırma yapar. Şayet kişi sağ ise ona hayatıyla, çalışmalarıyla, eserleriyle ilgili sorular sorar ve aldığı cevapları not eder (veya kaydeder.); bunlardan yazısında yararlanır. Kişi hayatta değilse, onun hayatını (varsa belgeleriyle birlikte) etraflıca araştırır. Nasıl ünlü olduğunu, nasıl başarılı olduğunu; (varsa) eserlerini dikkatlice inceler. Bütün bu veriler ışığında kronolojik olarak veya kendine özgü bir üslûpla hayat hikayesini yazar.

Ünlü kişilerin hayatlarını konu alan, bunları roman tarzında işleyen edebî yazılara biyografik roman denir.



Otobiyografi

Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir. Otobiyografide doğumdan itibaren otobiyografinin yazıldığı ana kadar yaşananlardan anlatmaya değer olanlar yazılır. Edebiyat, sanat, siyaset, spor vb. alanlarda ünlü bir kişi; diğer insanlarca bilinmeyen yönlerini, başarısını nelere borçlu olduğunu ve nasıl kazandığını anlatmak amacıyla otobiyografisini yazar. Otobiyografi her ne kadar öznel bir anlayışla kaleme alınsa da gerçekler göz ardı edilmemelidir.

Monografi



Ünlü bir kimsenin hayatını, kişiliğini, eserlerini, başarılarını ayrıntılarıyla ele alan veya bilimsel bir alanda özel bir konu ya da sorun üzerine yazılan inceleme yazısına monografi (tek yazı) denir. Monografide herhangi bir yer, bir eser, bir yazar, tarihî bir olay, bilimsel bir alana ait bir sorun özel bir görüşle veya bakış açısıyla değerlendirilebileceği gibi bir konu üzerinde derinlemesine bir inceleme de yapılabilir.

Portre


Bir kimseyi karakteristik özellikleriyle okuyucuya tanıtmak amacıyla yazılan edebî yazılara portre denir. Kişinin sadece dış görünüşünün (boyunun, yüzünün, giyinişinin, hareketlerinin...) anlatıldığı portreye fizikî portre; iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, fikirlerinin, zayıf taraflarının ... anlatıldığı portreye ruhî portre (tinsel, moral portre) denir. Çoğu zaman fizikî portre ile ruhî portre iç içe verilir.

Fizikî portre; kişiyi diğer insanlardan ayıran dış özellikleri iyi bir gözlemle belirlendikten sonra, uygun sıfatlar kullanılarak özgün bir şekilde yazılır.

İç dünyanın anlatıldığı ruhî portrede ise; kişinin ahlâkı, alışkanlıkları, düşünceleri ilginç bir üslûpla yazılır. Portreye konu kolan kişiye ait, düşünceleri ve anlayışları daha etkili olarak ortaya koymak için onun sözlerine de yer verilebilir.

Romanda olay kahramanları değişik bölümlerde (yeri geldikçe) gerek dış görünüşleriyle gerekse karakter özellikleriyle okuyucuya tanıtılır. Okuyucunun roman kahramanlarını hayâlinde canlandırması sağlanır. Bu yönüyle portre bölümlerine, romanlarda daha çok rastlanabileceği gibi bağımsız bir edebî tür olarak yazılmış portreler de vardır.

Portre örneği

ATATÜRK


Atatürk her şart içinde kendisini empoze edenlerdendi. Bakışında, jestlerinde, ellerinin hareketinde, kımıldanışlarında ve yüzünün çizgilerinde bütün bir dinamizm vardı. Bu dinamizm etrafını bir çeşit sessiz sarsıntı ile dolduruyordu. Öyle ki birkaç dakikalık bir konuşmadan sonra bu mütevazi ve rahat adamın, bu öğreticinin anında bir uçtan öbür uca geçebileceğini, meselâ en rahat ve kahkahalı bir sohbeti keserek en çetin bir kararı verebileceğini ve daha gücü bu kararı verdikten sonra yine aynı noktaya döneceğini düşünebilirsiniz. En iyisi istim üzerinde bir harp gemisi gibi çevik, harekete hazır bir dinamizm diyelim.

A. H. Tanpınar, Beş Şehir’den

Rapor


Herhangi bir konuyu, olayı veya durumu incelenmekle görevlendirilen kişi veya kişilerin, yaptıkları araştırmanın sonuçlarını ilgili yere bildirmek üzere yazdıkları inceleme yazısına rapor denir. Bir kişinin hazırladığı rapora kişisel rapor; bir komisyon tarafından hazırlanan rapora da ortak rapor denir.

Raporlar, konunun uzmanları veya ilgilileri tarafından hazırlanır. Deney raporu, öğrenci raporu, sağlık raporu, bilirkişi raporu, polis raporu, hava raporu, hakem raporu, iskân raporu, kaza raporu, jüri raporu, yarışma raporu, tez raporu, müfettiş raporu, inceleme komisyonu raporu, bütçe raporu, öğretmen raporu gibi konularına göre adlandırılan raporlar hemen her alanda ve her eser üzerinde hazırlanabilir. Rapor konusu çok çeşitli ve birbirinden ayrı özellikler gösterdiği için her alana uyacak ortak bir rapor formu hazırlanamayabilir. Ancak hemen her raporda göz önünde bulundurulması gereken veya aranılan nitelikler şöyle sıralanabilir:

1. Öncelikle rapor hazırlayan kişi veya kişilerin o konunun uzmanı olması veya o konu ile yakından ilgili bulunması gerekir.

2. Yazılması gereken raporun konusunun iyi kavranmış olması gerekir.

3. Hazırlanacak raporun sağlıklı ve güvenilir olabilmesi için o konu ile ilgili kaynakları iyi tanımak gerekir.

4. Raporda kullanılacak kaynaklardan elde edilen malzemenin etkili, çarpıcı, inandırıcı ve doyurucu bir nitelikte olması gerekir.

5. Rapor hazırlanırken objektif davranmak esastır.

6. Bilimsel çalışmaları değerlendirirken raporların bilimsel ölçüler içinde hazırlanması gerekir.

7. Raporda ileriye sürülen olumlu veya olumsuz görüşlerin kesin deliller ile somut bir biçimde açıklanması gerekir.

8. Raporlar, belli bir plân çerçevesinde hazırlanmalıdır. Önce raporun niteliği tanıtılmalı, olumlu veya olumsuz yönleri nedenler ve niçinleri ile tartışılmalı, sonunda varılan yargı açıkça belirtilmelidir.

9. Raporlar, gereksiz ayrıntıya girmeden özlü bir biçimde sınırlandırılmalıdır.

10. Raporlar, açık ve net bir ifade tarzı ile kaleme alınmalıdır. Cümleler düzgün olmalı, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek ifadelerden kaçınılmalıdır.



Bildiri


Bilim, fikir ve sanat adamlarının kendi alanlarıyla ilgili bir konuda bir yenilik getirmek, özgün bir buluşu ortaya koymak ve akademik amaçlı bir toplantıda bunu sunmak üzere, ilmî bir üslûpla hazırladıkları bilimsel yazıya bildiri (tebliğ) denir.

“Bildiride her şeyden önce aranan nitelik, bilimsel bir yenilik getirmiş olması ve orijinal bir konuyu ele almasıdır. Bunun yanında bildiri, bilinen bir konuya yenilik getirme, değişik görüş ve düşüncelerle yeni tezler ortaya koyma, bu tezleri bilimsel delillerle doğrulama veya bir önceki tezi çürütme gibi özellikleri de bünyesinde taşır.”

Akademik toplantılarda, az çok o konunun uzmanlarından oluşan dinleyiciler önünde okunan bildirilerde konuya ait terimler fazlasıyla yer alabilir. Genellikle, yayımlanmaya uygun tarzda hazırlanan bildiriler sunulurken metne bağlı kalınır. Bu metinler toplantıyı düzenleyen birimlerce (genellikle) yayımlanır.

Bilimsel niteliğin ön plânda olduğu bildirilerin yabancı dillerde hazırlanması ve sunulması da mümkündür.

Uyarı: Konferansla bildirinin birbirine karıştırılmamasına dikkat edilmelidir.

Tutanak


Kelimenin birkaç değişik anlamı vardır: “1. Meclis, kurul mahkeme gibi yerlerde söylenen sözlerin olduğu gibi yazıya geçirilmesi, zabıt, zabıtname. 2. İlgililerce imzalanmış, bir durumu anlatan yazı, zabıt varakası. 3. Birçok kimsenin imzaladığı rapor, mazbata”

Değişik amaçlarla düzenlenen toplantılarda yapılan konuşmaların olduğu gibi yazıya geçirilmesi ve bu yazılanların yetkililerce imzalanmasıyla resmiyet kazanan yazılara tutanak denir. Bu tarzdaki tutanaklar, genellikle zabıt kâtipleri tarafından yazılır.

Bir olayın veya bir durumun nasıl olduğunu ifade eden ve ilgili (veya yetkili) kimseler tarafından imzalanan belgelere de tutanak adı verilir.

Bir toplantı tutanağı hazırlanırken; önce toplantının hangi tarihte, ne zaman ve nerede nasıl başlatıldığı belirtilir. Toplantılarda önceden belirlenmiş ve ilgililere duyurulmuş gündem maddeleri sırasıyla tartışılır ve o konuyla ilgili karar verilir. Tutanağını yazan kişi, toplantıda söz alanların düşüncelerini (veya beyanlarını) açık ve öz olarak aynen yazar. Toplantının bitiminde ilgililer tutanağın altını imzalarlar.

Olay tutanakları yazılırken olayın ne olduğu, nerede, ne zaman ve nasıl cereyan ettiği, olaya kimlerin ne şekilde karıştığı (varsa tanıkların ifadeleriyle birlikte) yazılır ve ilgilerce imzalanır.

Tutanaklar, yalın ve açık bir üslûpla, sanat yapma kaygısından uzak, kişisel görüş ve yorumlara yer verilmeden aynen yazılır.

Fezleke


Sözlük anlamıyla, tahkikat evrakı, bir kararın kısaca yazılması, özet demek olan fezleke; özetlenmiş inceleme ve sonuç raporudur. “Daha çok hukukî ve idarî soruşturmalardan sonra karar verme yetkisine sahip makâmlara sunulmak üzere hazırlanan ve olayın özeti ile inceleme elemanının karara esas teşkil edecek görüşünü içeren yazı türüdür. İnceleme görevi verilenlerce, konunun çok yönlü ve doğruları gün ışığına çıkarıcı bilgi ve belgelerin toplanıp değerlendirilmesinden sonra, adil bir karara dayanak olacak temel konuların özetlendiği bu yazılarda, anlaşılabilirlik ve tarafsızlık özel bir önem taşır. İnceleme konusuyla ilgili bütün hukukî ve idarî deliller toplanmış, incelenmiş ve mümkünse karşılaştırılarak teyit edilmiş olarak hazırlanan bu yazılar, mekân, zaman ve çevre unsurlarını da ilgili oldukları ölçüde içermelidir.”
 
MEKTUP TÜRÜ YAZILAR:​

Mektup


Birbirinden ayrı yerlerde bulunan kişi veya kurumlar arasında özel veya resmî haberleşmeyi sağlayan yazı türüne mektup denir.

Mektuplar konularına ve yazılış üslûplarına göre;

1. Özel mektuplar,

2. İş mektupları,

3. Resmî mektuplar,

4. Edebî mektuplar,

5. Açık mektup


gibi çeşitlere ayrılırlar. (Manzum olarak yazılan mektuplar da vardır.)

Özel Mektuplar

Birbirinden uzakta bulunan yakın akraba veya arkadaşların haberleşmek, bir olayı aktarmak, bilgi vermek, ortak düşünceleri paylaşmak gibi çeşitli amaçlarla yazdıkları ve sadece yazanla okuyanı ilgilendiren mektuplar, özel mektuplardır. Özel mektupları, konularına göre alt başlıklar hâlinde adlandırmak da mümkündür: Aile mektupları veya sağlık mektupları (eşe, dosta, yakın akrabaya yazılanlar), tebrik mektupları (herhangi bir başarı, nikâh, nişan, düğün, bayram, yılbaşı gibi sebeplerle yazılanlar), teşekkür mektupları (iyilik veya yardım görme gibi sebeplerle yazılanlar), davet mektupları (davetiyeler) (nişan, düğün, gezi vs. sebeplerle yazılanlar), taziye mektupları, özür mektupları vs. gibi. Bu türdeki mektupların gizliliği vardır ve bu gizlilik kanunla korunmuştur.Özel mektuplarda konu sınırlaması olmamakla birlikte birbirlerine mektup yazanlar muhataplarının ilgi alanlarını bildikleri için bu durumu gözetirler. Kitap okumaktan hoşlanan birine, yeni çıkan bilgisayar programlarından bahsetmek uygun olmaz.

Özel mektuplar çizgisiz beyaz kağıda el yazıyla mürekkepli bir kalemle vakit ayırarak ve özenle yazılır. Muhataba duyulan saygı ve verilen önem mektubun tertibinde kendisini göstermelidir. Bu tarz mektuplarda (kitabın başında verdiğimiz sayfa düzenine dikkat edilerek) sağ üst köşeye yer adı yazıldıktan sonra virgül konur ve tarih atılır. Sonra muhataba uygun (Sevgili kardeşim, Canım anneciğim, Değerli dostum... gibi) bir hitap ifadesi yazılır. Mektubun yazılış amacı giriş bölümünde verildikten sonra gelişme bölümünde bunlar açılır. Hâl hatır sorma, selâm ve iyi dilekler mektubun sonuç bölümünde yer alır. Mektubu yazan kişi imzasını mektubun sonuna sağ alt köşeye atar. Birinci sayfada bitmeyen mektuplar için kağıdın arka yüzüne yazılmaz, ikinci bir kâğıt kullanılır. Zarf açıldığında hitap üste gelecek şekilde katlanan mektup, uygun bir zarfa konur. Zarfın sol üst köşesine veya zarf kapağına gönderenin adı ve açık adresi yazılır. Alıcının adı ve açık adresi zarfın ortasından itibaren (otomasyon sistemiyle dağıtımda kolaylık sağlamak için) altta en az 1,5 cm boşluk kalacak şekilde posta kodu ihmal edilmeden yazılır.

İş Mektupları



Özel kişilerle ticarî kurumlar veya ticarî kurumlarının kendi aralarında sipariş, satış, alacak verecek, bilgi isteme, müracaat gibi konularla ilgili olarak yazdıkları mektuba iş mektubu denir.

Bu mektuplar herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır bir dille, gereksiz ayrıntılara girmeden, sayfa düzeni ölçüleri göz önünde bulundurularak ve aşağıda tarif edilen şekil özelliklerine dikkat edilerek, daktiloyla (veya bilgisayarla) yazılmalıdır:

İş mektuplarına mektubu yazan kişinin, kurumun (veya ticarethanenin) adı (veya ticarî unvanı) ve adresi yazılarak başlanır. (Kurumun özel başlıklı (antetli) kâğıt kullanması hâlinde bu bilgiler zaten kâğıdın üstünde olacaktır.) Sağ üst köşeye tarih atılır. Uygun bir aralık bırakıldıktan sonra mektup yazılan kurumun (özel veya tüzel kişinin) adı ve adresi yazılır. Bir veya iki satır boşluktan sonra doğrudan, isteğin yazılmasına geçilir. Saygı sözüyle mektup tamamlanır. Mektubu yazan sağ alt köşeye adını yazar ve imzalar.

Resmi Mektuplar


Resmî kurumların ve tüzel kişilik taşıyan kuruluşların birbirlerine yazdıkları resmî yazılara ve vatandaşların dilekçeyle bildirdikleri isteklerine verilen yazılı cevaplara resmî mektup denir. (Aşağıda, üzerinde durduğumuz dilekçeler de resmî mektup sayılabilir.)

Resmî mektuplar, biçim yönüyle iş mektuplarına benzerler. Resmî mektuplar; başlık, metin ve son kısım diye üç bölüme ayrılır.* Başlıkta gönderen makam, dosya numarası, tarih, konu, adres ve ilgiler bulunur. Bütün resmî yazıların metin kısmına, doğrudan doğruya işten söz edilmek suretiyle adres veya ilgi satırının iki aralık altından başlanır. Hiçbir saygı kelimesi kullanılmaz. Yazıların sonunda; ast kademelere yazılanlar için rica ederim; üst kademelere yazılanlar için arz ederim; aynı seviyedeki makamlara yazılanlar için arz ederim kelimeleri kullanılır. Aynı yazının ast ve üst makamlara yazılması durumunda arz ve rica ederim ifadesi kullanılır. Altı satır aralık bırakıldıktan sonra sağ tarafa imza atılır. İmzanın altına yazıyı imzalayanın adı ve soyadı yazılır. (soyadı büyük harflerle) Bunun altına makam adı, küçük harflerle yazılır, gerekirse kısaltma kullanılabilir.

Edebi Mektuplar



Edebî mektuplar de esas itibariyle özel mektuptur. Ancak yazarları, içerikleri ve anlatım şekilleriyle, içinde özel hususların az olmasıyla, özel mektuplar içinde ayrı bir yer tutarlar. Bu tarz mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür. Tanınmış yazarlar birbirlerine yazdıkları mektuplarla fikir ve sanat olaylarını, eserleri tartışırlar.

Hikâye ve roman türlerinde kahramanların hayatlarını, ruh hâllerini, duygularını, düşüncelerini, anlayışlarını daha etkili anlatmak için zaman zaman mektuplar araç olarak kullanılmıştır. Hatta kahramanların birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşan romanlar da vardır

Açık Mektup



Herhangi bir düşüncenin (veya anlayışın) gazete (dergi, televizyon, internet) aracılığıyla halka duyurulması amacıyla yayımlanan mektuplara açık mektup denir. Açık mektupta işlenen konu, sadece yazanı değil geniş kitleleri de ilgilendiren bir konu olmalıdır.

Dilekçe



Dilekçe, bir isteği bildirmek, bir şikâyeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek amacıyla resmî veya özel kurumlara/kuruluşlara yazılan resmî yazıdır. Her Türk vatandaşının resmî kurumlara dilekçe verme hakkı vardır ve bu hak anayasanın teminatı altındadır.

Dilekçe yazarken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:

1. Dilekçe çizgisiz beyaz kâğıda (A4) yazılır. Teksir kâğıdı, çizgili kâğıt veya yarım kâğıt kullanılmaz. Dilekçe metni genellikle kısa olur. Ancak bazı özel durumlarda kâğıdın ön yüzü yeterli olmazsa kağıdın arka yüzüne yazılmaz ikinci bir kâğıt kullanılır.

2. Dilekçe bilgisayarla, daktiloyla veya (mavi yada siyah mürekkepli) dolma kalemle yazılır. Tükenmez kalemle veya kurşun kalemle dilekçe yazılmaz.

3. Dilekçe metni fazla uzun olmayacağı için yazı, sayfaya bakışım kuralı dikkate alınarak güzel bir kompozisyonla yerleştirilmelidir. (Yukarıda kâğıdın dörtte biri kadar, sol tarafta en az 3 cm ve sağ tarafta 1 cm boşluk bırakılmalıdır.)

4. Dilekçeye sorunla ilgilenecek kuruma (veya makama) hitapla başlanır. Hitaplar kurumun idarî yapısına uygun olmalı ve eksiksiz yazılmalıdır: Ankara Valiliğine, Meram Kaymakamlığına, Kayseri Büyük Şehir Belediyesi Başkanlığına, Selçuk Üniversitesi Rektörlüğüne, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığına, Sarayönü Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğüne gibi.

Dilekçe büyük bir kurumda bir alt birimi ilgilendiriyorsa hitapta bu belirtilebilir:

T.C.

MİLLî EĞİTİM BAKANLIĞI

PERSONEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE,

ANKARA

Hitap, satırı ortalayacak şekilde yukarıdaki örnekte olduğu gibi yazılmalıdır. Makamın bulunduğu yer adı, büyük harflerle hitabın altına sağ tarafa yazılır. Kurum ve kuruluş adlarına getirilen eklerin kesme işaretiyle ayrılmadığına ve hitaptan sonra virgül kullanıldığına dikkat ediniz.

5. Hitaptan sonra paragraftan itibaren dilekçenin metnine geçilir. Kısa bir tanıtımdan sonra dilek (istek, sorun veya durum) yazılır. Dilekçede ciddî, resmî ve saygılı bir üslûp kullanılır. Yapılması istenen, talep edilen her neyse, en kısa şekilde fakat tam olarak açıkça ifade edilir. Gereksiz ayrıntılara ve kişiselliğe yer verilmez.

İsteğin yasalara uygun olmasına dikkat edilir.

Dilekçe metni (durumu bilgilerinize arz ederim, gereğini arz ederim, tensiplerinize arz ederim...gibi) arz cümlesiyle tamamlanır. Üst makama arz, ast makamdan rica edilir. Bu sebeple üst makamdan bir istekte bulunurken rica ederim denmez.

6. Dilekçe metni tamamlandıktan sonra sağ tarafa (veya sağ üst köşeye) tarih atılır. Tarihin altına dilekçeyi verenin adı soyadı yazılır ve imzalanır. Bir dilekçede sadece bir kişinin imzası olacağı, imzasız dilekçelerin geçersiz olduğu ve imzanın okunabilecek nitelikte olması gerektiği unutulmamalıdır.

7. Dilekçe imzalandıktan sonra sol tarafa açık adres yazılır. Dilekçeyle birlikte verilen ekler varsa bunlar adresi yazdıktan sonra ekler başlığı altında numara verilerek sıralanır. Evrakın kaybolmaması için (varsa) ekler mutlaka belirtilmelidir.

Yukarıda sıralanan niteliklere uymayan dilekçelerin işleme konulmayabileceğini unutmayınız.

Dilekçenin hangi makamda olduğunu takip edebilmek için ilgili kurumca dilekçeye verilen kayıt numarası (gelen evrak defterindeki sıra numarası) alınmalıdır.

Posta yoluyla ilgili kurumlara gönderilecek dilekçeler en azından taahhütlü posta ile yollanmalıdır.



Davetiye


Toplantı, konferans, seminer, gezi, nişan, düğün ve açılış gibi tören ve etkinliklere katılması istenen kişilere bu etkinliği duyurma ve davet amacıyla yazılan kısa yazılardır. Davetiyeler genellikle özel olarak hazırlanmış davetiye kartlarına matbaada bastırılır ve seçilen kartın davetin niteliğine uygun olmasına özen gösterilir.

Bir davetiye metninde kimin, kimi, nereye, ne zaman, niçin çağırdığı eksiksiz olarak yer almalıdır. Adresin özellikle açık yazılmasına dikkat edilmelidir. (Varsa, telefon numarasını yazmakta yarar vardır.) Davetin türüne göre özel olarak belirtilmesi gereken hususlar varsa bunlar da belirtilmelidir: Davetiyenin kaç kişilik olduğu, çocuk getirilip getirmeyeceği, özel kıyafet giyilip giyilmeyeceği, yemeğin olup olmadığı, ulaşım imkânı, programın süresi, davete cevap istenip istenmediği gibi. (LCV kısaltmasının açılımı; lütfen cevap veriniz şeklindedir.)

Davet edilen kişiye programda (açılış yapmak, nikâh şahitliği yapmak, oturum başkanlığı yapmak gibi) özel bir görev verilecekse bu durumun belirtilmesi şarttır.

Davet; toplantı veya resmî bir programla ilgiliyse davetiyeye gündem yazılabilir

Özgeçmiş


Herhangi bir kurum veya kuruluş tarafından özel bir amaçla istenen ve kişinin hayatını, yeteneğini, iş yapma gücünü ortaya koyan (belgeleyen) tanıtım yazısına öz geçmiş denir.

Öz geçmiş, genellikle bir işe başvuru sırasında adaylar hakkında ön bilgiler edinmek üzere işveren konumundaki kişi veya kurumlarca istenmektedir. Bazen de personelin tanıtımı için hazırlanan kataloglarda veya web sayfalarında kullanılmak üzere öz geçmiş istenmektedir.

Başvurulan işin niteliğine göre istenen bilgilerde bazı farklılıklar olmakla birlikte öz geçmişte, kimlik bilgileri, eğitim durumu, iş deneyimi ve kişisel başarılar gibi bilgiler yer alır. Bazı kurumlar, öğrenmek istedikleri bilgileri içeren hazır formlar kullanmaktadırlar. Hazır formların kullanılmadığı yerlerde öz geçmiş yazılırken, özellikle belirtilmesi gerekenler dikkate alınır ve kişinin kendi üslûbuna göre yazılır. Verilen bilgiler kadar bilgilerin sunuluş biçiminin de önemli olduğu unutulmaz; bir başkasının öz geçmişine bakarak aynı üslûpla öz geçmiş yazılmaz.

Öz geçmiş yazarken öz geçmiş isteğinde bulunan kurumun (kuruluşun veya kişinin) amacı bilinmeli ve sadece bu amaca yarayacak bilgiler kısa, açık, doğru ve abartısız bir üslûpla yazılmalıdır. Öz geçmişte yer alan bilgilerin belgelendirilebilir olmasına özen gösterilmelidir. İsteniyorsa (son zamanlarda çekilmiş) bir fotoğraf da öz geçmişe eklenebilir.

Öz geçmiş, sayfa düzenine, imlâya ve noktalamaya da dikkat edilerek sağlam cümlelerle özenle hazırlanmalıdır. Bu özen, her hâliyle ilgilerce hissedilmelidir. Öz geçmişin kişinin doğru ve olumlu tanınabilmesi bakımından ilk adım olduğu unutulmamalıdır.

İlan ve Reklam


Belli bir hedef kitleyi ilgili oldukları konuda bilgilendirmek amacıyla el ilânı, gazete, dergi, radyo, televizyon veya internet aracılığıyla duyurmaya yarayan açık, kısa yazılara ilân (duyuru) denir.

İlânlar, konunun niteliğine göre özel veya resmî olabilir. İlân ister resmî ister özel olsun kısa, açık, anlaşılır ve dikkat çekici olmalıdır. Özel ilânlar; toplantı, satılık eşya, gayrimenkûl, iş, eleman ihtiyacı, kayıp, ölüm vb. gibi konularda daha çok verilir. Resmî ilânlar ise (çoğunlukla) resmî kurumların personel veya malzeme ihtiyacını karşılamak, bazı kararları, ihaleleri duyurmak amacıyla verilir.

Reklâm

Firmaların ürettikleri malı pazarlamak amacıyla dergi, gazete, duvar afişleri, radyo, televizyon, internet gibi araçları kullanarak yaptıkları kısa tanıtımlardır. Reklâmdan amaç bir ürünün çok satılmasını sağlamak olduğu için reklâmlar; doğru olmalı, müşteriyi yanıltmamalı, dikkat çekici olmalı, kısa fakat ilginç olmalıdır. Reklâmcılık, günümüzde pek çok bilim dallarından yararlanan ve geliri çok olan bir iş kolu hâlini almıştır.

Şiir


Edebî eserler içinde en fazla yazılan ve okunan türlerdendir. Neredeyse hemen her şairin kendine göre bir şiir anlayışı olduğu için herkesin kabul edebileceği bir şiir tanımı yapmak zordur. Şairlerin bir kısmı şiiri felsefî boyutuyla değerlendirirken, bazıları şiirde anlam aramanın gereksizliği üzerinde durur, bazıları şiiri amaca ulaşmak için bir araç olarak görür. Şiiri, insanda güzel duygular uyandıran, onu bir ruh hâlinden başka bir rûh haline götüren; ölçülü, kafiyeli (veya serbest) sanatlı sözler olarak tanımlamak mümkündür. Ölçülü, kafiyeli fakat edep sınırları aşan anlatımları şiir tanımına dahil etmek yanlış olur.

Hakkında güzel sözler söylenebilecek hemen her olay, her eşya, her düşünce, duygu ve hayâl ... şiire konu olabilir. Bu bakımdan şiirin konusunu sınırlamak zordur. Şiirler genellikle biçim özellikleri ve konularına göre (gazel, kaside, mesnevi, rubai, şarkı, türkü, koşma –güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt-, mani, ninni, destan vb. gibi) farklı isimlerle adlandırılırlar. Şiirin klâsik anlayışla konularına göre beşe ayrılması gelenek hâlini almıştır:

1. Lirik şiir: Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren sevinç veya acı gibi ortak duyguların veya aşk, ayrılık, özlem gibi bireysel duyguların coşkulu bir tarzda işlendiği şiirlere lirik şiir denir. Eski Yunan edebiyatında bu tarz şiirler lir denen bir sazla söylendiği için böyle adlandırılmıştır. Bizim edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir.

2. Kahramanlık şiirleri :
Bir milletin hayatında önemli izler bırakan (büyük göçler, savaşlar, doğal afetler vb. gibi) olaylarla, yiğitlik, kahramanlık, mertlik, yurt sevgisi gibi konuların destan havası içinde işlendiği şiirlere kahramanlık şiirleri (epik şiir) denir.

3. Öğretici şiirler:
Bilim, sanat, felsefe, din, ahlâk gibi alanların kurallarını, temel ilkeleri öğretmek ve öğüt vermek amacıyla yazılan şiirlere öğretici şiir (didaktik şiir) denir.

4. Dramatik şiir:
Heyecan veya üzüntü veren konuların tiyatro (dram, trajedi, komedi) tarzında işlendiği şiirlere dramatik şiir denir.

5. Pastoral şiir:
Tabiat güzelliklerini, çoban ve kır hayatını işleyen şiirlere pastoral şiir denir. Bunlar içinde doğrudan doğruya kır hayatının güzelliğini işleyen kısa şiirler idil; birkaç çobanın kır hayatı, aşk vb. konular üzerinde karşılıklı konuşmaları tarzında yazılanlara eglog denir. (Eglog, Türk edebiyatında hemen hemen hiç kullanılmamıştır.)
 
Geri
Top