ALLAHÛ TEÂLA (CC)'NIN İSMİ İLE YEMİN ETMENİN ŞARTLARI:
1) Yemin eden kimsenin akıllı ve bülûğa ermiş olması şarttır Delinin ve çocuğun yemini sahih olmaz Velev ki çocuk çok zekî olsun, farketmez
2) Müslüman olmak! Kâfirin yemini sahih olmaz Hatta bir kimse kâfir iken yemin etse, daha sonra müslüman olarak, yeminini bozsa keffâret gerekmez
3) Yeminde hürriyet şart değildir Kölenin yemini de sahihtir
4) Yeminde, ihtiyar da şart değildir Zoraki yaptırılan yemin de sahihtir Latife olsun diye yemin eden kimsenin yemini de sahihtir
5) Yemin; istisnâdan hâli olmalıdır Bir kimse sözüne (Hiç ara vermeden) "İnşaallah" veya "İllâ en yeşâallah" veya benzeri bir lâfız ilâve ederse, yemin sahih olmaz Çünkü bunlar; hükmü dilemeye bırakır, kat'iyyeti ortadan kaldırır
6) Bir sözün; kendine yemin edilen şeye dönmesi için, yemin zamanında varlığı kat'i olmalıdır Varlığı düşünülemeyen bir şeyin üzerine yemin etmek, mâhiyet ifâde etmez (Şeyh Nizamüddin ve Heyet)
ALLAHÛ TEÂLA (CC)'DAN GAYRİ İLE YAPILAN YEMİN'İN ŞARTLARI:
1) Yemin eden kimse; boşamayı veya köle azad etmeyi şart koşmuşsa, bu câizdir Çünkü cezâ; yeminin bağlanmasının şartıdır
2) Kendi üzerine yemin edilen şey; gelecekte yapılacak bir iş olmalıdır
3) Allah'ın ismi; yeminin rüknünde söylenmelidir İstisnâ belirten herhangi bir hüküm beyan edilmemelidir
4) Yeminde; şart ile cezâ arasında bir engel bulunmamalıdır
Âyet-i Kerîme'de: "Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz" buyurulmuştur Dolayısıyla önce "YEMİN-İ LAĞV" üzerinde duralım Esâsen Hanefi fûkahası; Allahû Teâla (cc) adına yapılan yemini üçe ayırmıştır
Birincisi: Yemin-i Lağv
İkincisi: Yemin-i Gâmus
Üçüncüsü: Yemin-i Mün'akide'dir (El Meydani-El Lübab fi Şerhi'l Kitab)
YEMİN-İ LAĞV: Lağv yemin; hiçbir şer'i hükmü olmayan yemindir Hz Aişe (ranha) vâlidemiz şöyle târif etmiştir: "Lağv yemin, kişinin hiçbir kasdı olmaksızın "Vallahi böyledir" veya "Vallahi böyle değildir" demesidir İbn-i Abbas (ra)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Kişi zan üzere bir şeyin olacağına yemin eder ki gerçekten böyle değildir Madem ki yemini yapan kişi; olan herhangi bir fiili zannı gâlip ile bildiğinden dolayı yapmaktadır ve bu iş hiç de onun sandığı gibi değildir Bu yemin lağv yemindir Çünkü o bu yemini kandırmak ve hile yapmak için yapmamıştır" (Muhammed Ali Sabuni-Ahkam Tefsiri)Molla Hüsrev: "Bu yemine "Lağv" denilmesine sebeb; ona itibar edilmediği içindir Zira lağv; faydası olmayan şeyin adıdır Bir kimse, faydasız birşey konuşsa "Lağv etti" denilir Yemin-i Lağv; mükellefin doğru zannederek yaptığı, hakikatte doğru olmayan yeminidir Nitekim yemin eden kimse, bardakta su görerek: "- Bardakta su vardır" diye yemin etse, fakat onun haberi yokken dökülmüş olsa, bu yemin lağv olur" (Molla Hüsrev) hükmünü zikreder Sonuç olarak mükellefin; belirli bir bilgiye (Zann-ı Galibe) dayanarak yemin etmesi, fakat verdiği hükmün yanlış çıkmasıdır Kat'iyyen aldatma ve hile kasdı mevcûd değildir İslâm ûleması; bu şekilde yemin edilmesini de, doğru bulmamıştır Fakat mükellefin niyyetinin hâlis olmasını esas alarak ve ayette geçen: "Muaheze etmez" hükmüne dayanarak, afvedileceği umulur demişlerdir
YEMİN-İ GÂMUS: Bir kimsenin yalan olduğunu bile bile ve kasden yaptığı yemindir İnsanları aldatmak için; kendisi, aksinin sâbit olduğunu bildiği halde, Allah (cc)'ın adını kullanarak yemin eden kimse "Gâmus (Büyük, Günâha sokan) yemin" yapmıştır Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse yalan yere yemin ederse, Allahû Teâla (cc) onu cehennem ateşine koyar" (İbn-i Hümam-Fethû'l Kadir) buyurduğu bilinmektedir Bunun dışında Abdullah b Amr b As (ra)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (sav) bir bedevinin büyük günâhlarla ilgili sualine cevap verirken, bunlar arasında "Yemin-i Gâmus'u" da zikretmiştir Bedevi, yemin-i gâmus'un ne olduğunu sorunca Resûlullah (sav): "- Gâmus yemin; müslümanın malını elinden almak için yapılan hileli yemine denir" buyurmuştur Hanefi fûkahası: "Gamûs yeminin keffâreti yoktur Çünkü keffâret; günahların örtülmesi için, şer'i şerifin koyduğu hududlardır Dolayısıylae keffâret; bir açıdan, ibadet hükmündedir Yalan yere (ve insanları aldatmak için) yemin eden kimsenin günâhı keffâretle örtülecek cinsten değildir Tevbe ve istiğfar etmesi gerekir" (İmam-ı Merginani) hükmünde ittifak etmiştir İmam-ı Şafii (rha): "Gâmus yeminde keffâret vardır Çünkü onu kasıdla yapmış ve Allah'ın ismi ile bağlamıştır Allahû Teâla (cc)'nın isminin hürmetini çiğneme günâhını kaldırmak için, keffâret vermesi gerekir" hükmünü zikreder İbn-i Münzir: "Bir kimse, bilerek yalan yere yemin etse (Yemin-i Gâmus), ona keffâret gerekmez İmam-ı Şafii buna katılmaz ve günâhkar olsa bile, onun keffâret vermesi gerektiğini söyler" (İbn-i Münzir-Kitabû'l İcma) diyerek; İmam-ı Şafii (rha)'nin dışında,diğer müctehidlerin, yemin-i gâmus'ta keffâret olmadığı hususunda ittifak ettiğini kaydeder! İmam-ı Kurtubi: "Fakihler, gâmus yemin hakkında ittifak etmişlerdir Fâkihlerin cumhurunun ittifak ettiklerine göre bu (Gâmus yemin); hile, yalan ve kandırma yeminidir Bu bakımdan keffâret vermek de farz değildir" hükmünü zikreder Sonuç olarak; İslâm ûleması, yalan yere yemin eden ve insanları aldatan kimsenin, büyük bir günâh işlediğinde müttefiktir
YEMİN-İ MÜN'AKİDE: Âyet-i Kerîme'de: " Fakat kalblerinizin azmettiği (Akid yaptığınız) yeminler yüzünden (sizi) muaheze eder" hükmü beyan buyurulmuştur Fûkaha: "Gerek yapmak, gerek yapmamak hususunda olsun, gelecekteki bir mesele üzerine yemin etmeye "Yemin-i Mün'akide" (Akid yapılmış yemin) denilir" (Molla Hüsrev) tarifini esas almıştır Yemin-i Mün'akide; mâhiyeti itibâriyle dört kısıma ayrılır
Birincisi: İyiliği tamamlamak üzere yapılan yemindir Emredilen bir ibâdeti yapmak veya haram kılınan birşeyi yapmamak üzere yapılan yemindir Esasen yemin etmese de; mükellef bu hususta mes'ûldür Yeminle nefsini, daha da mes'ûl duruma sokmuştur
İkincisi: Yapılması câiz olmayan şeyi yapmak veya ibâdeti terk etmek üzere yapılan yemindir Böyle bir yemin (haramı irtikap sözkonusu olduğu için) câiz değildir
Üçüncüsü: Yemini bozup-bozmamak hususunda muhayyer kalan, fakat bozması hayırlı olan kimsenin yeminidir Bu mâhiyetteki bir yemini bozmak mendubtur
Dördüncüsü: Mübâh olan birşey hakkında yapılan yemindir Bu yemini muhafaza etmek daha evlâdır Mebsut'da da böyledir (Şeyh Nizamüddin ve Heyet) Bir kimse ailesiyle ilgili bir yemin eder; bu yemin sebebiyle ailesi zarar görürse, yeminini bozarak keffâret vermesi gerekir Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Vallahi birinizin ailesi hususundaki (Ona zarar veren) yemininde ısrarı: kendisini Allah katında Allah'ın farz kıldığı keffâreti vermekten daha günâhkar yapar" (Sahih-i Müslim) buyurduğu bilinmektedir Ma'siyet üzere yapılan her yeminde; yemini bozup keffâret vermek müstehabtır Bazen insan hislerine mağlup olarak; "Falan kimseyi, insanlar içerisinde rezil-rüsvay edeceğim, hem Vallâhi, hem billâhi" diyebilir Bu çeşit bir yemin; mü'minlerin kardeşliğini tahrip edeceği için câiz değildir Ayrıca: "Vallâhi Ramazan ayında oruç yiyeceğim veya içki içeceğim" diye yemin eden bir kimse; derhal bundan derhal vazgeçmek zorundadır "Vallahi Namaz kılmayacağım" veya "Vallahi Babamla konuşmayacağım" diyen kimse için de durum aynıdır Bu gibi durumlarda yeminden vazgeçmek ve keffâret vermek gerekir (İmam-ı Merginani) Çünkü Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse yemin edip; o yeminden başkasını (yani dönmeyi) daha hayırlı görürse; derhal hayırlı olanı yapsın (Yemininden vazgeçsin, bozsun) Daha sonra yemini için keffâret versin" (İbn-i Hümam-Fethû'l Kadir) buyurduğu bilinmektedir
Kur'ân-ı Kerîm'de:"Allah, yeminlerinizin (keffâretle) çözülmesini size farz kılmıştır" (Et Tahrim Sûresi-2) hükmü beyan buyurulmuştur Dolayısıyla ibâdeti terk veya ma'siyeti (Haramı) irtikap üzere yapılan yeminin derhal bozulması gerekir Esasen mü'minler mümkün mertebe, yemin etmemeye gayret etmelidirler Feteva-ı Hindiyye'de: "Allah adı ile yemin etmek mekrûh değildir Fakat az yemin etmek, çok yemin etmekten daha evlâdır" (Şeyh Nizamüddin ve Heyet) hükmü kayıtlıdır Mecbur kalınmadığı süre içerisinde yemin etmemek esastır Dil alışkanlığı teşekkül etmişse; yeminine "İnşâallahu Teala" sözünü ilâve etmelidir Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Bir kimse yemin edip, inşâallah dese, şüphesiz ki o kimse istisna yapmıştır Bir kimse istisnâ yapsa, ona yemininden dönmek yoktur, keffâret de yoktur Lâkin ittisâl (Birbirine bitişik olması) gerekir" (Molla Hüsrev) buyurduğu bilinmektedir Bu rivayet Abdullah İbn-i Mesûd, Abdullah İbn-i Abbas ve Abdullah İbn-i Ömer (ranhüm)'den mevkûfen ve merfûan gelmiştir Bilindiği gibi her üçü de; fâkih olan sahabedendir Ancak ayrı olarak söylenirse, istisnâ meydana gelmez.