Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik
Devletin ceza hukuku alanındaki faaliyetleri dolaylı veya dolaysız olarak insana yönelik olduğundan bu faaliyetlerde insanın özellikleri, davranış biçimleri, bireyin toplumla olan ilişkileri ve kişinin çizdiği suçlu psikolojisinin, suçu işlemiş olduğu objektif ve sübjektif nedenlerin dikkate alınması gerekir. İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını değerlendiren ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh halinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara, insan doğasına belli bir hukukî değer vermektedir. Modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesine etki eden nedenleri, failin kişiliğini ve fiilin işleniş biçimini de göz önünde bulundurarak cezalandırmak yoluna gitmektedir.Suçun işlenmesinde etkili olan nedenlerden bir kısmının o suçun daha ağır veya daha hafif sayılmasını gerektirdiğinin kanun tarafından kabulü halinde "suçu etkileyen haller"in (circostanze del reato) varlığından sözedilir. "Suçu etkileyen haller" suçun kurucu unsurlarından (elemento costitutivo del reato) farklı olup suçun varlığı veya yokluğu üzerinde etkili olmazlar. Bu haller, kurucu unsurlarıyla var olan bir suçun kanun gereği veya yargıcın takdirine bağlı olarak bu halleri taşımayan suça (suçun basit haline) nazaran daha ağır veya daha hafif sayılmasını ve dolayısıyla karşılığındaki cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren "ağırlatıcı veya hafifletici nedenler"dir. Bu nedenler, suçun kanuni tanımında belirlenen tipik fiilin dışında kalan ve ona eklenen özel fiili unsurlar veya failin psikolojik durumudur.
Haksız tahrik, suçun kurucu unsurlarından olmadığı gibi, kusur yeteneğini ortadan kaldıran bir neden de değildir. Haksız tahrik, kusurun "irade" (isteme) unsuru üzerinde etkili olan bir faktördür. Haksız tahrik en yalın tanımıyla, failin kendi kusuru olmaksızın başkalarının haksız hareketleri sonucunda kapıldığı hiddet veya elemin tesiriyle bir "tepki suçu" (delitti reattivi) işlemesi, işlediği tepki suçunun cezasının da bu nedenle bir miktar indirilmesidir.
Bilindiği üzere 1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK), 1889 İtalyan (Zanardelli) Ceza Kanunu esas alınarak hazırlanmış ve bu kanunda yer alan bir çok kuruma ve bu arada haksız tahrik kurumuna da yer verilmişti. Haksız tahrik kurumu, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m. 29'da bazı değişikliklerle yeniden düzenlenmiştir. Çalışmamızda haksız tahrik kurumunun 5237 sayılı TCK açısından nasıl uygulanacağını ele almaya çalışacağız. Yeni Kanun'un bir çok hükmü gibi haksız tahrik hükmü de TCK uygulaması boyunca yerleşmiş içtihat ve doktrin görüşleri de dikkate alınarak ve fakat kanunilik ilkesi ihlal edilmeyerek değerlendirilecektir.
765 sayılı TCK m.51'de ve 5237 sayılı TCK m. 29'da düzenlenmiş olan "haksız tahrik" kurumu özünde aynı olmasına rağmen yeni kanunda temel fark, gerekçede açıklandığı gibi, kurumun doğru uygulanması ve özellikle töre ve namus saiki ile işlenen adam öldürme suçlarında tahrik indiriminin uygulanmamasıdır. Bu amacın sağlanabilmesi için eski metinde geçen "haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap veya şedit elem" ifadesi yeni kanunda "haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elem" şeklinde değiştirilmiştir. Hiddet ile gazap aynı anlama geldiğinden kurumun psikolojik esasında bir değişiklik olduğu söylenemez. Ancak kanunun gerekçesinde "haksız tahrik" ifadesi yerine "haksız bir fiil" denilmekle "töre cinayetleri"nde tahrik indiriminin engellenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Aşağıda bu değişikliğin tutarlı ve yerinde olup olmadığını tartışacağız. Yeni düzenlemede bir başka değişiklik ise "ağır ve hafif tahrik" ayrımının kaldırılarak, hakime tahrikin derecesini tespit etme ve buna göre cezadan belli bir oranda indirim yapma yönünde geniş bir takdir yetkisinin verilmiş olmasıdır.
I. HAKSIZ TAHRİK KAVRAMI
1. Tahrik ve Haksız Tahrik
Tahrik; kımıldatma, kımıldama, oynatma, yola çıkartma, hareket ettirme, bir kimseyi kötü bir iş yapması için ileri sürme, kışkırtma, etki yapma, körükleme olarak açıklanmıştır. Yargıtay, TCK m. 51'de geçen "tahrik" terimi yerine bazı kararlarında "kışkırtma" terimini de kullanmaktaydı.13 5237 sayılı TCK m. 29'da geçen "hiddet ve elem" kavramları ise beraber kullanılmalarına rağmen iki farklı psikolojik durumu ifade eden iki ayrı kavramdır. Hiddet; öfke, kızgınlık, sinirlenme anlamındayken elem; acı, üzüntü, dert, keder anlamındadır.
Tahrik kurumu ele alınırken failin fiilinin yanı sıra mağdurun hareketleri de önemlidir; zira suçun işlenmesinde dolayısıyla kurumun merkezinde mağdurun hareketleri vardır. Tahrikin söz konusu olabilmesi için mağdurdan kaynaklanan haksız hareketler nedeniyle failin öfke veya üzüntüye kapılması ve tepki olarak bir suç işlemiş olması gerekir. Failin kendi duygularının etkisiyle üzülmesi, öfkelenmesi sonucunda suç işlemesi durumunda bu duygularının hukuken değeri yoktur. Haksız tahrikin özü, haksız bir hareketin doğurduğu hiddet veya elemin etkisi altındaki failin davranışlarını denetleme yeteneğinin azalması ve kendini tepki suçu işlemekten alıkoyamaması nedeniyle cezasının indirilmesidir. Fail, mağdurdan kaynaklanan haksız harekete tepkisini, mağdur aleyhine suç işleyerek göstermektedir.
2. Heyecan Türü Olarak Hiddet ve Elem
Haksız tahrikin kusurluluğa etki etme nedeni, mağdurun haksız hareketinin failde hiddet veya elem doğurması ve bu duyguyu denetleyemeyen failin tepki suçu işlemiş olmasıdır. Failin suç işlemesine neden olan hiddet veya üzüntü ile mağdurun haksız hareketleri arasındaki nedensellik bağı dikkate alınmaktadır. Hiddet veya şiddetli elemin etkisindeki failin isnat yeteneği bu anda da tamdır fakat içinde bulunduğu bu psikolojik duruma hukukî bir değer verildiği için bu psikolojik durum, suça etki eden ve failin cezasının azaltılmasını sağlayan failin sübjektif durumundan kaynaklı kişisel bir hafifletici nedendir. Bunun temel nedeni ise kendisine yöneltilen tahrik edici fiil nedeniyle kapıldığı hiddet veya şiddetli elemden ötürü, davranışlarını denetleyememesi, bu olağandışı, yoğun duygunun etkisiyle dinginliğini (sükûnetini/sakinliğini) koruyamayarak tepki göstermiş olmasıdır. Kanun, failin kapıldığı herhangi bir hiddet veya eleme değil, ancak tahrikçinin haksız hareketlerinin neden olduğu hiddet veya şiddetli eleme hukuken değer tanımıştır. Öte yandan olayda failin hem hiddet hem elem duymuş olması gerekmez, bu iki duygu bir arada olabileceği gibi sadece birinin varlığı da yeterlidir. Kanun, hiddetin şiddetli olmasını aramazken elemin varlığı halinde bu duygunun şiddetli olmasını aramıştır.
3. Modern Ceza Hukukunda Failin Kişiliği
Hukukun diğer dallarında (failden çok) fiil önem taşımaktayken ceza hukukunun esas konusu, kişiliğine sahip bulunan insanın hareketleridir. Ceza kanunları failin kızgınlık, öfke, ruhsal çöküntü gibi psişik durumlarının suç işlemekte önemli bir neden olduğu gerçeğinden hareketle, onun bu psikolojik durumlarına belli bir hukuksal değer atfederek failin bu sıra dışı ruh halini "suçu etkileyen haller" arasında düzenleme yoluna gitmiştir. Kendisine yöneltilen haksız hareketler sonucunda dinginliğini koruması gerekirken bunu yapamayarak duygusal çöküntüye kapılan, duyduğu öfke veya üzüntü nedeniyle suç işleyen failin bu etkilenmesine hukukî bir değer tanımak çağdaş ceza adaletinin gereği sayılmıştır.
Bir fiilin suç teşkil edebilmesi için faille işlediği fiil arasında bulunması gereken "kusurluluk" suçta aranan manevî unsur olarak, insan medeniyetinin kaydettiği önemli bir ilerlemedir. Ceza hukuku açısından kusurluluk, failin fiili ile olan psişik, manevî ilişkisidir.Kusurluluk, kişinin ceza (isnat) yeteneği olsun ya da olmasın, bir fiil açısından bilinç ve irade ile hareket etmesidir. Böylece failin cezalandırılabilmesi için fiilin kendisi tarafından işlenmiş olmasının ve neticeyle fiili arasında nedensellik ilişkisini sıra fiili bilerek ve isteyerek işlemiş olması koşulu da aranmaktadır. Failin psişiğine verilen önem nedeniyle çağdaş ceza kanunlarında, failin kusurluluğuna etki ederek onun kusurluluğunu ve kınanabilirliğini azaltan veya tamamen kaldıran nedenlere yer verilmiştir. Haksız tahrik, failin kusurluluğunu kaldırmayan fakat onun kusurluluğunu azaltan ve cezayı hafifleten bir nedendir.
II. HAKSIZ TAHRİKİN ESASI VE YAPISI
1. Haksız Tahrikin Psikolojik Esası
Ceza kanunlarını ihlâl eden ve "fail" (autore) olarak nitelenen birey, bu davranışlarının cezaî sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Haksız tahrikin söz konusu olduğu bir olayda ise fail, tahrikçinin haksız hareketleri sonucunda duyduğu hiddet veya şiddetli elemin psikolojisinde meydana getirdiği zaaf nedeniyle kendini denetleyemeyerek tahrikçiye karşı suç işlemektedir. Fail, tahrik karşısında sakin kalamayıp tepki suçu işlediği için kınanmakta ve sorumlu tutulmakta fakat kusurluluğunun daha az olduğu kabul edilmektedir.
Haksız tahrik kurumunun psikolojik esası, modern ceza hukukunda failin kişiliğinin dikkate alınması ile yakından ilgilidir. Failin duyguları, faili suç işlemeye yönelten psikolojik durumu önemsenmektedir. Ancak, haksız tahrik kurumu, failin herhangi bir duygusuna değil, sadece hiddet veya şiddetli eleme hukuken değer verilmesidir. Öte yandan herhangi bir hiddet veya eleme değil, ancak mağdurun haksız hareketlerinin neden olduğu hiddet veya eleme hukuken değer verilmektedir.
2. Haksız Tahrikin Hukukî Esası
Haksız tahrik kurumunun hukukî değerlendirmesini inceleyen teoriler, mağdurdan kaynaklanan haksız hareketleri veya failin psikolojik durumunu hareket noktası olarak ele almalarına göre objektif ve sübjektif teori diye ayrılmaktadır. Objektif teori, faile yöneltilen tahrikin haksızlığından yola çıkarak tahrik fiiline ilişkin hususları öne çıkarırken; subjektif teori ise tahrik fiilinin failde yarattığı hiddet ve elemi dikkate alarak psikolojik-bireysel bir çözümlemeden hareket ederek faile ilişkin hususları önemsemektedir.
Objektif teorinin tahrik fiiline, sübjektif teorinin ise failin psişiğine değer veren açıklamalarını bağdaştırmaya çalışan karma teori ise iki görüşü bağdaştırarak hem faile yöneltilen tahrik fillini hem de failin kapıldığı hiddet veya elemi suça neden olan ve cezayı azaltan etkenler olarak değerlendirmektedir. Hem fiile hem de faile ilişkin hususların birlikte değerlendirilmesi kurumun amacına daha uygun düştüğünden, karma teori daha tutarlıdır. Zira haksız tahrik kurumu hem faili harekete geçiren tahrik fiilinin hem de failin kapıldığı hiddet veya elemin bir araya gelmesi ile uygulama bulabilir.
3. Haksız Tahrikin Suç Bakımından Genel Kural Oluşu
Haksız tahrikin etkisiyle işlenen suçların sıklıkla adam öldürme ve müessir fiil suçları olması nedeniyle sadece bu tür suçlarda haksız tahrikin uygulanmasının kabul edilmesi ileri sürülmüşse de haksız tahrikin genel bir kural olması veya sadece özel kısımda bazı suçlarda uygulanması, failin duyduğu gazap veya eleme ne zaman hukukî değer tanınacağına ilişkin bir cezalandırma politikasıdır. Haksız tahrik kurumuna yer veren bir ceza hukuku sisteminin bu kurumu genel bir kural olarak düzenlemesi daha isabetlidir, çünkü tahrikin etkisiyle fail herhangi bir tepki suçu işleyebilir. Hiddet veya elem haline sadece belli suçlarda hukukî değer tanıyarak tahrik kurumunu sınırlandırmak bir cezalandırma politikası olsa da tahrikin psikolojik ve hukuksal esaslarıyla bağdaşmaz.
Tahrik halinde fail herhangi bir tepki suçu işleyebileceğinden, birçok suç açısından tahrikin uygulanması olanaklıdır. Failin işlediği tepki suçu icraî, ihmalî olabileceği gibi; müteselsil suç, tekerrür suçu ya da mütemadî suç olabilir. İştirak halinde işlenen suçlarda ise tahrik indirimi faillerin tümüne değil, ancak tahrikin etkisi ile suça iştirak etmiş olanlara uygulanabilecektir32 çünkü haksız tahrik, şahsi bir hafifletici nedendir, ancak tahrik edilmiş olan fail indirimden yararlanabilir.
4. Haksız Tahrikin Fail Bakımından Genel Kural Oluşu
Haksız tahrikin fail (kişi) bakımından genel kural oluşu, haksız tahrik neticesinde suç işleyen fail ile mağdur arasındaki münasebeti kanunun nazara almaması, tahrik indiriminin tüm faillere uygulanabilmesi demektir. Örneğin TCK m. 82'ye göre adam öldürme suçunun nitelikli hallerinde (suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeşler ya da kamu görevlisi aleyhine işlenmesi halinde) failin cezası suçun basit haline oranla daha ağır olup ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. M. 86'da ise kasten yaralama suçunun bu sayılan kişiler aleyhine işlenmesi halinde ceza ağırlaştırılmaktadır. Bu nedenle anaya, babaya, eşe karşı işlenen suçlarda faille mağdur arasındaki ilişkiden ötürü ceza önce artırılacak; tahrikin varlığı halinde ise artırılmış olan ceza indirilecektir. Bu düzenleme tutarlıdır zira faili tahrik edebilecek hareketler onunla evlilik veya yakın akrabalık bağı bulunan kişilerden de gelebilir. Tepki suçu kim tarafından işlenirse işlensin, koşulları varsa haksız tahrik hükmü uygulanacaktır.