İran’ın incisi sayılan İsfahan kentini geride bırakıp doğuya doğru yol almaya başlıyoruz. Bir zaman sonra etrafta bitki adına tüm belirtiler yok oluyor ve keskin bir çöl coğrafyasının içine daldığımızı görüyorum. Karşımızdan gelen birkaç araç dışında hiçbir hayat belirtisine rastlamıyoruz. Bu durum dört-beş saat devam ediyor. Derken nihayet birkaç kilometre ötemizde bir yaşam belirtisine dair işaretler başgöstermeye başlıyor. İranlıların bir zamanlar “Çölün incisi” dedikleri Yezd kenti, son yıllarda UNESCO’nun “Dünyanın en eski 2. yerleşim yeri” saptamasıyla bir kez daha gündeme gelmişti. Ülkedeki farklı etnik gruplar arasında yaşam tarzları ve inançlarıyla öne çıkan Yezidiler ile onların inanç şekli olan Zerdüştlük inancına sahip insanların yaşadığı Yezd kenti, Doğu seferine çıkan insanların mutlaka mola verip gezdikten sonra yollarına devam ettikleri tarihi bir çöl kenti. Biz de bu geleneği bozmuyoruz ve aracımızı çevre yolundan çevirip kentin göbeğine sürüyoruz.
Marco Polo bile 13. yüzyılda 14 yıl süren büyülü Çin yolculuğuna çıktığında, Yezd’i ziyaretinin ardından bu tarihi kent için “eyaletin en asil ve güzel şehri” diye hatıratlarına not düşmüş. Her iki taraftan da sıcak çöllerle sarılmış olan bu tarihi kent, çölün sıcak ve kurak havasına ve yüzlerce yıl devam eden istilalara direnerek günümüze kadar gelmeyi başarmış.
Yezd kenti ve burada yaşayan Zerdüştlerin hayat görüşleri ve özellikle ölülerine yaptıkları muamele tüm dünyanın ilgisini çekecek cinsten. İşte bu özelliklerini yakından görmek için kentin 15 kilometre dışında, yüksek bir tepede bulunan ve yerlilerin Sessizlik Kuleleri (Dakhma) dedikleri Zerdüşt mezarlarını görmek gerekiyor. Mezar dediysem de sizin aklınıza bildiğiniz toprak altındaki mezar gelmesin. Buradaki mezarlarda hiç ceset bulunmuyor. Şimdi siz doğal olarak “Ceset olmayan yerde mezar olur mu?” diye düşünebilrsiniz ama konu Zerdüştlük inancı ise sorunun cevabı evet oluyor. Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’ya göre ölü bedenleri toprağa gömmek beslendiğimiz toprağı kirletmek anlamına geliyor, Hinduizm’deki gibi yakılması ise soluduğumuz havayı kirletiyor, suya zaten bırakılması söz konusu değil. Bu nedenlerle daha 30 yıl öncesine kadar Zerdüştler ölülerini yüksek bir tepeye çıkarıp silindir şeklinde ve üstü açık bir yapının içinde ortalığa bırakıyorlardı. Bir süre sonra kokuyu alan kartal, akbaba ve bilumum leş yiyen yırtıcı kuşlar gelip cesedi paramparça ederek mideye indiriyorlar ve böylece ölüler, toprağı, suyu ve havayı kirletmemiş oluyor. İran’da toplam 5 olan bu Sessizlik Kulelerinin ikisi Yezd’de, ikisi Kirman’da ve diğeri de İsfahan’da bulunuyor. Ancak İran devriminden sonra Zerdüştlerin binlerce yıllık bu geleneği yasaklar zincirine katılmış ve bu uygulamaya 1980’den sonra son verilmiş.
Ülkemizde Hindistanlıların ineğe taptıkları yönünde yanlış bir kanı olduğu gibi Zerdüştlerin de ateşe taptıkları hep söylenegelse de aslında durum pek öyle değil. Onlar ateşe tapmıyor; sadece sevgi, incelik ve sıcaklık sembolü olarak gördükleri ateşi kutsal kabul ediyorlar. Ateş, tanrının ışığı sayıldığından, kutsal mekânlarda daima yakılıyor ve her türlü dua ve tapınmalar ateşin önünde gerçekleştiriliyor. Bu ayinlerdeki en önemli öğreti doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş. Bu nedenle İran hapishanelerinde Zerdüştlere çok nadiren rastlandığı söyleniyor. Yine Zerdüştlük inancına göre en büyük ibadet, kuru bir çöl parçasını ekili bir toprak haline getirip, insanların yararlanmasına sunmak. Zerdüşt dininde maddi dünyanın Cennetten daha değerli olduğuna inanılıyor. Çünkü, kötülüğün gücüne karşı verilecek savaş ancak bu dünyada yapılabilir. Bu anlamda Zerdüştlük (mecusîlik) dünyevî bir din. Bu nedenle ateşi, toprağı ve suyu bir cesedin çürümesiyle kirletmek günah sayılıyor. Bunun için ölümden sonra cesedin, sessizlik kuleleri adı verilen yüksek dağlardaki özel kulelerde yırtıcı hayvanlara terk edilmesi gerekiyor.
Günümüzde Zerdüştlerin büyük bir kısmı Bombay’da yaşıyor ve onlara İran’dan gittikleri için “parsiler” deniyor. Parsiler, Müslümanların İran ‘ı fethetmelerinden sonra bu ülkeye göç etmiş. 19. yüzyılın ilk yarısında kendi aralarında çok iyi örgütlenerek ticaretle uğraşmışlar ve böylece ticaret ve imalatta önemli bir yer kazanmışlar. Hinduizmden farklı olarak kendi özel kastlarını da yaratmışlar ve Yezd’deki Zerdüştlerden farklı olarak çok seçkin bir ekonomik güce ulaşmışlar. Hatta Hindistan’ın en büyük şirketi olan TATA’nın sahiplerinin de İran kökenli Zerdüştler olduğu biliniyor. Günümüzün en ünlü Zerdüştleri arasında ise ünlü rock grubu Quenn’in solisti Freddy Mercury ve dünyaca ünlü orkestra şefi Zubin Mehta sayılıyor.[/CENTER]
Marco Polo bile 13. yüzyılda 14 yıl süren büyülü Çin yolculuğuna çıktığında, Yezd’i ziyaretinin ardından bu tarihi kent için “eyaletin en asil ve güzel şehri” diye hatıratlarına not düşmüş. Her iki taraftan da sıcak çöllerle sarılmış olan bu tarihi kent, çölün sıcak ve kurak havasına ve yüzlerce yıl devam eden istilalara direnerek günümüze kadar gelmeyi başarmış.
KAYBOLMAK HİSSİNE KAPILIRSINIZ
Kente adımınızı attığınız anda çöl iklimiyle uyumlu, tek ya da iki katlı, kiremit rengi, özgün mimarili yapılarla karşılandık. Aracımızı hemen bir kenara park edip kendimizi kentin tarihi sokaklarına salıverdik. Toprak rengi yapılar, irili ufaklı kubbeler, eğri büğrü sokakların arasında kaybolma hissine kapılmak hiç de zor değil. Çoğu cul-de-sac (çıkmaz sokak) olan yollar daralıp genişleyerek bir süre sonra labirente dönüşüyor ve tekrar çıkış yolunu bulmak uzun zaman alıyor. Neyse ki Emir Çakmak Meydanı’nda bulunan Moğol Hanı Abu Said zamanında 1375’te yapılan Mescid Camisi’nin her iki yanında bulunan İran’ın en yüksek minareleri her kaybolduğumuzda bize yön gösteriyor ve sonunda tüm yollar bizi kent merkezine ulaştırıyor. Yemyeşil bir parkın içindeki bu tarihi yapının yüksek minarelerinden birinin yüksek bir bölümüne çıkıp kenti seyre dalıyoruz. Çölün ortasında etrafı surlarla çevrili ve çölle aynı renkte olan şehir, şiir kıvamında bir görüntüyü bizden esirgemiyor. Meydandaki yeşil alan, akşamüstleri Yezdlilerin üzerine serildikleri bir parka dönüşüyor.ATEŞ 1100 YILDIR YANIYOR
Bir zamanlar Marko Polo’nun da gezip çok beğendiği, tarihi İpek Yolu ticareti döneminde önemli bir ticaret ve geçiş noktası olan kent Arap istilasından kaçan ve kendilerine korunaklı bir yer arayan Zerdüştlerin yüzyıllar önce gelip saklandıkları güvenli bir yer olmuş. Binlerce yıldır da İran’daki Zerdüşt topluluğuna ev sahipliği yapıyor. İran’da 20 bin, Hindistan’da 90 bin Zerdüşt’ün yaşadığı söyleniyor. Özellikle İran devriminden sonra bu bölgede yaşayan Zerdüştlere büyük baskıların yapıldığı anlatılıyor. Genç bir Zerdüşt’ün peşine takılıp onların en önemli tapınaklarına dağru dar sokaklarda yol alıyoruz. Ataşgah, Yezd içindeki önemli ve en eski Zerdüşt tapınaklarından birisi. 1100 yıldır yandığına inanılan ateşin ve tapınağın bakımı için bir Zerdüşt rahibi görevlendirilmiş. Nefesini kutsal ateşe vermemek için ağzını beyaz bir kumaşla örtmüş. Güler yüzle bizleri karşılıyor. Bu tarihi tapınağın duvarlarında Zerdüştlük öğretilerinden bölümler yazıyor. Bunlar içinde en dikkat çekici olanı ise “İyi düşün, iyi konuş, iyi yap” öğretisiydi.Yezd kenti ve burada yaşayan Zerdüştlerin hayat görüşleri ve özellikle ölülerine yaptıkları muamele tüm dünyanın ilgisini çekecek cinsten. İşte bu özelliklerini yakından görmek için kentin 15 kilometre dışında, yüksek bir tepede bulunan ve yerlilerin Sessizlik Kuleleri (Dakhma) dedikleri Zerdüşt mezarlarını görmek gerekiyor. Mezar dediysem de sizin aklınıza bildiğiniz toprak altındaki mezar gelmesin. Buradaki mezarlarda hiç ceset bulunmuyor. Şimdi siz doğal olarak “Ceset olmayan yerde mezar olur mu?” diye düşünebilrsiniz ama konu Zerdüştlük inancı ise sorunun cevabı evet oluyor. Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’ya göre ölü bedenleri toprağa gömmek beslendiğimiz toprağı kirletmek anlamına geliyor, Hinduizm’deki gibi yakılması ise soluduğumuz havayı kirletiyor, suya zaten bırakılması söz konusu değil. Bu nedenlerle daha 30 yıl öncesine kadar Zerdüştler ölülerini yüksek bir tepeye çıkarıp silindir şeklinde ve üstü açık bir yapının içinde ortalığa bırakıyorlardı. Bir süre sonra kokuyu alan kartal, akbaba ve bilumum leş yiyen yırtıcı kuşlar gelip cesedi paramparça ederek mideye indiriyorlar ve böylece ölüler, toprağı, suyu ve havayı kirletmemiş oluyor. İran’da toplam 5 olan bu Sessizlik Kulelerinin ikisi Yezd’de, ikisi Kirman’da ve diğeri de İsfahan’da bulunuyor. Ancak İran devriminden sonra Zerdüştlerin binlerce yıllık bu geleneği yasaklar zincirine katılmış ve bu uygulamaya 1980’den sonra son verilmiş.
ZERDÜŞTLÜK ANADOLU’DA BAŞLAMIŞ
Yezd’in çevresindeki bir başka yüksek tepede bulunan ve “Çek Çek” denilen yer dünyadaki tüm Zerdüştlerin önemli bir hac mekânı. Zerdüştler, her yıl dünyanın dört bir yanından hac için Çek Çek’e geliyor. Köyün tepelerindeki binlerce yıllık kaya tapınağında sürekli yanan 3 ateş var. 15-19 Ağustos arasında dört gün dört gece süren ayin törenlerinde beyazlar içindeki Zerdüştler bu tapınakta şarkılar söyleyip, tütsüler yakıyor. (Bir anda aklıma bizim Akdeniz’in güzelim koyu Çıralı ve Olimpos’taki binlerce yıldır yanan taşları bu Zerdüştler görse acaba bizim orası da hac merkezi olur da biz de biraz nasiplenebilir miyiz diye düşünmeden edemiyorum!) Çok eski bir inanç olan Zerdüştlüğün M.Ö. 7 .yüzyılda ortaya çıktığı ve Anadolu’dan başlayıp, Doğu Çin kıyılarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada etkili olduğu belirtiliyor. Ancak İslamiyet’in bu bölgelere yayılmasıyla önemini kaybetmeye başlmış. M.S. 8. yüzyıla kadar, tüm İran’ın Zerdüşt olduğu söyleniyor. En ünlü Pers kralı Darius’un bile Zerdüşt olduğu söylenir.Ülkemizde Hindistanlıların ineğe taptıkları yönünde yanlış bir kanı olduğu gibi Zerdüştlerin de ateşe taptıkları hep söylenegelse de aslında durum pek öyle değil. Onlar ateşe tapmıyor; sadece sevgi, incelik ve sıcaklık sembolü olarak gördükleri ateşi kutsal kabul ediyorlar. Ateş, tanrının ışığı sayıldığından, kutsal mekânlarda daima yakılıyor ve her türlü dua ve tapınmalar ateşin önünde gerçekleştiriliyor. Bu ayinlerdeki en önemli öğreti doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş. Bu nedenle İran hapishanelerinde Zerdüştlere çok nadiren rastlandığı söyleniyor. Yine Zerdüştlük inancına göre en büyük ibadet, kuru bir çöl parçasını ekili bir toprak haline getirip, insanların yararlanmasına sunmak. Zerdüşt dininde maddi dünyanın Cennetten daha değerli olduğuna inanılıyor. Çünkü, kötülüğün gücüne karşı verilecek savaş ancak bu dünyada yapılabilir. Bu anlamda Zerdüştlük (mecusîlik) dünyevî bir din. Bu nedenle ateşi, toprağı ve suyu bir cesedin çürümesiyle kirletmek günah sayılıyor. Bunun için ölümden sonra cesedin, sessizlik kuleleri adı verilen yüksek dağlardaki özel kulelerde yırtıcı hayvanlara terk edilmesi gerekiyor.
Günümüzde Zerdüştlerin büyük bir kısmı Bombay’da yaşıyor ve onlara İran’dan gittikleri için “parsiler” deniyor. Parsiler, Müslümanların İran ‘ı fethetmelerinden sonra bu ülkeye göç etmiş. 19. yüzyılın ilk yarısında kendi aralarında çok iyi örgütlenerek ticaretle uğraşmışlar ve böylece ticaret ve imalatta önemli bir yer kazanmışlar. Hinduizmden farklı olarak kendi özel kastlarını da yaratmışlar ve Yezd’deki Zerdüştlerden farklı olarak çok seçkin bir ekonomik güce ulaşmışlar. Hatta Hindistan’ın en büyük şirketi olan TATA’nın sahiplerinin de İran kökenli Zerdüştler olduğu biliniyor. Günümüzün en ünlü Zerdüştleri arasında ise ünlü rock grubu Quenn’in solisti Freddy Mercury ve dünyaca ünlü orkestra şefi Zubin Mehta sayılıyor.[/CENTER]