YÖRÜK SÖZLÜĞÜ
Türkler çeşitli dillere kelime verdiği gibi (Örneğin: Kara, yoğurt) bir çok dilden de kelimeler almıştır. Konuştuğumuz dil arı Türkçe değildir. Türkistanda ki Türk boyları (Özbek, Kazak, Kırgız gibi) ile anlaşmazlık sebebi onlarla Türkiye Türklerinin müştereken kullandığı Türkçe kelimelerin ancak üçte bir oranında olmasıdır. Türkistanda ki Türklerin konuştuğu dil içinde Rusça, Moğolca, Çince, Farsça kelime oranı çok yüksektir. Batıdan örnek verirsek 9.yy. da; Balkanlara giden ve halen Bulgaristan’ın Rodoplar bölgesinde yaşayan müslüman Pomak (Kuman) Türklerinin konuştukları dildeki kelimelerin kökenlerinin oranları: %30 Ukrayna Slavcası, %25 Kuman-Kıpçakça, %20 Oğuzca, %15 Nogayca ve %10 Arapça. Günümüz İstanbul’unda yüksek öğrenim görmüş bir Türk’ün konuştuğu dildeki kelimelerin kökenine bakarsak; %40 Türkçe, %20 Arapça, %20 Latince ve Batı dilleri (İngilizce, Fransızca, Ermenice gibi Hint Avrupa grubu, %10 Farsça ve %10 oranında Asya dilleri (Moğol, Rus ve benzeri...) ve diğer diller Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Çerkezce vb. olduğunu görürüz.
Sadece Yörüklerin veya diğer Türk boylarına göre yörüklerin daha çok kullandığı kelimelerden örnekler verilmektedir. Bir kişi bu kelimelerin %70’inin anlamını biliyor veya kullanıyorsa Yörüktür. Türkiye dışındaki Türk boylarının kelime haznesinde, sözlüklerinde bu ve benzeri sözcüklerin varlığı onlarla Yörüklerin aynı boydan olduğunun, çok önemli bir gösterge ve belgesidir. Yörük köyü veya mahallesinde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için bilemeyebilir. Ama anne ve babası yörükse o da yörüktür. Anne ve babasından biri yörük değilse, çocuğun tercih hakkı vardır. Kendini ne hissediyorsa, ne görüyorsa odur. Yörüklüğün kan bağıyla (ırsi genetikle) ilgisi olmakla beraber, benimseme, ait olma, hissetme duygusudur. Kültürel kimliktir.
- A -
Ağı; zehir
Ayaz: esintili soğuk rüzgar.
Abbacık: temiz
Alaf: ateş alevi.
Azık: yolculuk için yiyecek, kumanya
Arılık: Din adamına muska veya dua karşılığı verilen para.
Aşmak: geçmek
Aplak: yüzü geniş olan
Acar: yeni
Artık: geriye kalan, fazla
Artık yeter: dayanamıyorum, çekemiyorum.
Alay: kuş sürüsü topluluğu.
Ağız; yeni kuzulayan koyun veya buzağılayan ineğin ilk sütü.
Alıcı kuş; kuzgun
Abaru-anagız: şaşkınlık sözcüğü
Arnaç-annaç : karşıda
Aralık: dış kapı ile oda kapısı arasındaki boşluk,hol, giriş, sofa.
Atak: cesur, sosyal, girişken, girgeç.
Atik: hareketli
Ağıl: kuzuluk,hayvan damı, ahır.
Ahlat: yabani armut
Abuk sabuk konuşmak: mantıksız, rastgele konuşmak.
Akça-ağca: beyaz
Avutmak: oyalamak
Andavallı: ahmak
Anıtmak: dikilmek, hareketsiz durmak
Al: kızıl, kırmızı
Anırma: eşek sesi
Aşina: bilinen, bildik, tanıdık.
Aşırmak: geçirmek (bir şeyin üstünden)
Ağrık: un, tuz, peynir gibi yük eşyası,
Aydaş: hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk
Alınyazısı, yazı: kader
Akrabalıkla ilgili sözcükler: ana (anne), aba (abla), boba (baba), baldız, dede, elti, birice (kuma), cice (yenge), bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er, hanım, hatun, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi (amca), abi (ağabey).
Av hayvanları: dağ keçisi, dağ koyunu, geyik, tavşan, ur kekliği, turaç, bağırtlak, üveyik, lop güvercini, kaz, ördek, cırık.
Ağmak: süğmek, sarkmak, akmak, yürümek.
Aralamak: ayırmak, karışıklığı düzeltmek.
- B -
Bağır: göğüs
Büngüldemek: kaynamak, hareketli
Bükmek: çevirmek, kıvırmak, eğirmek.
Bük: köşe, dönemeç, viraj, çıkıntı, burun,
Burmak: bükmek, sıkmak,eğmek, çevirmek
Buymak: üşümek, donmak
Boğuntu: sıkıntı
Binit: binilecek taşıt, hayvan.
Belemek: bebeği beze sarmak, kundaklamak,
Böğelek: sığırı sokup huysuzlandıran sinek.
Böğü: akrep cinsi zehirli örümcek
Bayır: yamaç, yaka, barı, yokuş, yukarı,
Birhoş: acaip
Bir kez: birdefa, daha, kere.
Bayat: tazeliğini yitirmiş, kart.
Bayındır: gelişmiş, yapılaşmış, düzenli,
Bazı: bir kısmı, bir bölük, bir grup.
Bel bel bakmak: şaşırmış, ahmak gibi.
Belik: saç örgüsü
Bozkır: ağaçsız, susuz, otlu yer.
Bitmek: tükenmek, sona ermek, yeşermek.
Böğür: koltuk altı boşluğu
Beri: bu yan.
Beriki: bu taraftaki, öbürü değil.
Bört, böcü, karaböcü: kurt.
Bunca: bu kadar, böyle.
Belişmek: üleşmek, parçalamak, bölmek.
Bel: dağ geçidi
Bürümek: kaplamak, örtmek.
Bizlemek: karıştırmak.
Bilişmek: tanışıp, görüşmek
Bıçmak: biçmek, doğramak, kesmek.
Bahna: hayvanın yem yediği yer.
Budamak: ağaç dalını kesmek.
Burkulmak: kıvrılmak, dönmek.
Bürgü: böşörtüsü
Bön bön bakmak: şaşkınlık
Bellemek: toprağı kazmak
Berkitmek: sağlamlaştırmak, düzeltmek.
Boşlamak: bırakmak.
- C -
Cıbıldak: çıplak.
Cavlak: saçsız, kel,
Caka: gösteriş, fiyaka.
Cücü; kuş
Cula; siyah karga
Cıvık: akışkan, sulu, sıvı.
Civcik: serçe
Cılk: bozuk
Cırnak: tırnak
- Ç -
Çiğin: omuz
Çetrefilli: karışık, zor.
Çandır-Kırma: melez, karışık
Çimmek: yunmak, yıkanmak
Çakıldak: koyunun arka bacaklarındaki tüylere yapışık sert gübre parçaları.
Çeltek: çobanın yardımcısı
Çavmak: yabana gitmek, sıçramak,
Çerçi: seyyar satıcı.
Çabut: bez.
Çolpa: beceriksiz, sünepe.
Çekişmek: kavga etmek
Çömelmek-çövmek: diz kırıp oturmak.
Çıngı: mini ateş parçası, köz parçacıkları, kıvılcım
Çendik: kazıntı, oyuntu, boşluk.
Çöğdürmek: işemek, küçük çişini yapmak
Çiğ: pişmemiş, sabahları çayırların sisten ıslanması
Çabuk: tez, acele
Çatmak: sataşmak, bulaşmak.
Çorak: susuz
Çaşak-çarşak: yamaçlardaki oynak küçük parça taşları olan yer.
Çelermek: koyunun kendiliğinden mundar olarak ölmesi,
Çekgit: uzaklaş
Çat: birleştiği yer (su, yol gibi iki şeyin)
Çıkılamak: çıkı dürmek,bohça,kese
Çilenti: hafif ve az yağan yağmur.
- D -
Durhele, duragör: bekle
Dıkız: kuru
Debelenmek: kıvranmak, hareket etmek, el ayak oynatmak.
Dıkamak: örtmek, kapamak
Dellenmek: aklını yitirmek.
Dinç: canlı, güçlü, sağlam.
Dal: arka, sırt.
Dalamak: köpek ısırması.
Döş: bağır, göğüs.
Dölek: uygun yer, düz.
De: söyle, konuş.
Dağarcık: deri ekmek torbası.
Deve isimleri: köşşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek, kirinci, boz.
Dokunmak: rahatsız etmek, hastalandırmak, üzmek, değmek
Diğer: öbürü, öteki
Dokunaklı: üzücü, etkileyici
Dokumayla ilgili sözcükler: ıstar, argaç, kirkit, tarak, kırklık (makas), çözgü, kilim, halı, tülü, seccade
Düğlemek: bağlamak, düğüm atmak
Dene: yapmaya çalış, tahıl tanesi
Depmek, tepişmek: tekmelemek
Dirliksiz: geçimsiz
Dıkmak: katmak, koymak.
Domuşmak: büzülüp oturmak.
Davranmak: kıpırdamak
Döşek: minder.
Dürü: Kız evine, oğlan evine götürülen hediye.
Dürmek: kapatmak, toplamak
Dolamak: sarmak
Dövmek: kavgada üstün gelmek, dayak atmak
Doşan: eski yıpranmış
Diri: canlı, hareketli
Dıkım: sokum, lokma, bir parça yiyecek
Dingildemek: sallanmak.
Davranın: hazırlanın, kalkın, kıpırdayın
Dermek: biçmek, toplamak d
Dindi: yoruldu, durdu, kesildi, bitti.
Dönemeç: viraj
Dibinde: altında, yakınında, kıyısında
Diniz: sessiz, sakin
Dingin: yorgun
Dinelmek: ayakta durmak
Dibek: havan
Düzmek: ağaç parçasını yontmak
Döl almak: hayvanları yavrulatmak
Dımdızlak kalmak: herşeyini kaybetmek
Dıkmak: katmak
Dehle: sür
Dulda: gölge, siper, rüzgarsız yer
Dilmek: dilimlemek, parçalara ayırmak, kesmek
Devşirmek: toplamak
Daşmak: dışarı çıkmak, akmak
Düden: dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik
Dolak: dolama, kuşak: bele sarılan dokuma bez
Davar: keçi sürüsü
Dambaşı: evin üstü, çatı
Doğramak: kesmek, parçalamak
Ditmek: kazmak, deşmek, parçalara ayırmak,ufalamak
Denk: uygun, eşit
Denkleştirmek: tamamlamak, ayarlamak
Dürtmek: itmek
Depreşmek: ortaya çıkmak
Darılmak: dargın konuşmamak, ilişkileri kesmek
Dazlak: kel
Didişmek: inatlaşmak, tartışmak
Dubaracı: hileci