Yüreğine Adı'mı Astım...

GüLüCüKツ

Tatlım tatlım 👶🏻
V.I.P
Çağır beni, çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım!

Adım adım büyür yalnızlık, yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik!

Dur!Ne olur Sende gitme!
Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor.

Buradayım baksana karanlığın tam ortasında.

N'olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var.

Kurtulmak istiyorum ama koşamıyorum.Çaresizlik öyle bir bulaşmışki bu sokaklara takılıp düşüyorum.

Off.. bu kadar mı zor sen, bu kadar mı zor sensizlik!! Canım o kadar çok acıyor ki.. Artık bağırmak istiyorum sesimin yettiğince.
Bağıra bağıra ağlamak ve haykırmak istiyorum "Anla artık anla!! seni seviyorum" diye.

Ama olmuyor işte. Ve yine o şarkı başlıyor bir uğultu misali;

"gitme nolur gitme itirazlar elimde değil
yalnızım yalnızız yalnızlıklar elimde değil
düşerken son birkez yalana benimsin benim
yalansan yalanı severim elimde değil.."


Biliyormusun.....

"Seyirci kaldıysam bu yürek yangınlarına..Her yıla bir nefes tutar oldum..
Arta kalan küllerden..Kurşuni sevdalara bir adım var..

Lakin..

Yüreğime adım geçmiyor..

Ömür defterimden hüzün yapraklarını yırttım..


Ama..

''Yüreğine Adı'mı astım.."
 
Yağmur yağarken daha çok söylüyorum seni sevdiğimi gökyüzünden düşen her damlaya.

O damlalar çığ olup kulaklarına fısıldasın sevgimi diye. Çoğalarak, artarak her gün daha çok severek yaşıyorum seni. Sevgin hiç bitmiyor içimde, hiç azalmıyor, bugünlerde hiç acıtmıyor sevdan beni.

Seni içimin en derinlerine hapsetmişim ben. Bu yüzden zor seni unutmam, kalbimden söküp atmam. Bunu çokta istemiyorum galiba, kalbimden söküp atmam seni, biraz da öylesine yaşamak gibi.

Bomboş, duyarsız, kalpsiz yaşamak gibi bir şey. Her gün yeniden doğuruyorum sevgimi senin için, her gün yeni bir sevgiymişcesine seviyorum, yaşıyorum seni.

Mutlu ediyor beni böyle sevmek seni.
Hiç ayrılmamışsın, hep yanımdaymışsın gibi, en son gördüğüm gün seni, ilk kez gördüğüm gün gibi hatırımda.
Hep ilk kez görüyormuş gibi heyecanlanırdım seni gördüğümde. Ellerin ellerime ilk kez dokunuyormuş, ilk kez kenetleniyormuş gibi. Kalplerimiz ilk kez buluşuyormuş gibi aynı heyecanla.

Ve bilmiyorum bu nereye kadar sürecek, seni sevmek, seni ölesiye sevmek güzel.

Ama vuslat yok bu sevdada, hep özlemek, hep beklemek var, yolunu şaşırmış bir yolcunun yolunu bulmasını beklemek gibi bir şey bu. Bu yolculukta rehber ben değilim, eğer izin verilseydi buna. Hep yeni yerlere, hep yeni güzelliklere götürmek isterdim seni. Hep güzeli, hep iyiyi, hep sevdayı paylaşmak için.

Bugün yağmur yağıyor ve ben daha çok söylüyorum seni sevdiğimi...
Ne olursa olsun, kim girerse girsin aramıza, gerçek “sen”sin, gerçek “ben”im. Gerçek “biz”iz senden ve benden başka gerçek yok ikimize yarattığım dünyada. Ve hiç kimse, hiçbir kural değiştiremeyecek bunu.....

Bu gece gözyaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara... Seni arıyorum, erimekteyim...

Karanlık geceye inat ay bu akşam gökyüzünde...
 
Herkes Gibisin!!!

Ben sadece sevmeyi istedim belki de sevilmeyi.Anlatamadım…Şimdi burada oturmuş gidişinin hesaplarını yapıyorum.Her yer dağınık benim gibi.Belkide güzle düşen yapraklar gibi.Öylece kurumuş yere düşmüşüm birileri üstüme basmasın diye rüzgara yalvarıyorum ve oradan oraya sürükleniyorum.Sensiz yolumu bulamıyorum.işte Konuşamıyorum….Diye yazmışım defterime saat gidişini gösteriyor.

Senden sonra ortalığı toparladım ben bana eşlik etmedi.Öylece somurtarak oturdu köşesinde yooo ağlamadı inan ağlamadı.Sonra oturduk beste yaptım gidişine sözsüz, sözcükleri giderken yanında götürmüştün.Bana ne söyleyecek ne yazacak bir şey kalmamıştı.

Mucizelere inanmazdım senden önce giderken inancımı da götürmüşsün ya en çok o içimi acıttı.Gidişler değilde anlamsız sebepler üzüyor insanı.Gidişler bu kadar basit olmamalı diyorsun.Boşver o şarkıdaki gibi “Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin,Sen hiç SENsiz kalmadın ki”Ama eminim Bensizlikte Sensizliği aratmayacak kadar mücadelesini sürdürüyordur beyninin tüm hücrelerinde.

Aradan zaman geçti sözcükler geri geldi.Beste şarkıya dönüştü.İçimde yine yeşermeye hazır çiçekler var Gelsen dönsen dediğim zaman geride kaldı.Herşey iken Hiçbirşeysin...

Bak artık sende herkes gibisin!!!!!
 
Bu gece yollarda aradım seni, bıkmadan usanmadan yürüdüm bütün gece...her adımımı sana kavuşurum diye attım ama olmadı. Sana ulaşamadım, hüzünlendim...

Derken gökyüzüne evet gökyüzüne baktım,yine bir umut doldu bir anda içime, yıldızların arasında aradım seni ama bulamadım... Gözlerimden onlara karşılık 2 yıldız düştü sanki ben ağlarken...

Sonra sanki öyle derinden bir rüzgar estiki anlatamam. İçim titredi ve sevindim acaba seni mi getiriyor diye, ama nafile o sadece uzaklardan bana yalnızlığı getiren soğuk bir rüzgarmış... Yıkıldım..

Düşündüm yapmurları çok severdik acaba yağmurlarla gelir misin bana diye beklemeye başladım...O fırtınalarla kopan yağmurların yağmasını bekledim, seni getirirken benide o fırtına içine alıp sana kavuştursun istedim. ama sen ine yoktun, çünkü bu gece yağmur yağmadı...

Çaresizce evime, o hep hayalini kurduğumuz evimize döndüm... Belki rüyamda seninle olurum diye hemen yatıp uyumak istedim ama bu da mümkün olmadı.. Bütün gece nöbet tutar gibi ayaktaydım uyuyamadım.. Hep seni düşündüm ve seni istedim her geceki gibi...

Ne kadar düşünsem ne kadar istesem de yalnızdım yine.. Seni çok özledim.. Ne olur gel artık dayanamıyorum..

Çünkü SeNi Çok Seviyorum.....!
 
SeNi Seviyorum Sensizken BiLe..

Yine sensiz sessiz bir gecede yağmur var bu şehirde. Gözlerinin içine bakarken gülen gözlerim gecenin bu kör vaktinde boşluğu seyrediyor. Balkon demirleri arasına sıkışmış caddeyi seyrediyor. Gözlerim hala gidişini seyrederken takındığı tavrı sürdürüyor. Hala buğulu, hala telaşlı, hala çaresiz, hala başıboş... Hayat ışığının yandığı gözlerim bugünlerde oldukça sönük. Yanıyorlar sevgili, ağrıyorlar, ağlıyorlar... Yanaklarımdan yine damlalar süzülüyor. Yüzümde garip bir hüzün, karşımda gülümseyen resmin... Yanaklarım ıslak, gözlerim dolu dolu... Hani sen nasıl derdin: "doli doli"... Gözyaşlarımı yine özgür bıraktım sevgili, yağmurun yıkadığı bu şehirde, evimin balkonunda.

Sensizliği düşündüm bir an, sensiz geçen iki haftayı. Ne de acımasızmış meğer hayat. Ne kadar da çile meraklısıymış aşk. Ne çok hüzünbazmış sevenler, sevdalılar. Hiç mi özlemedin beni, hiç mi merak etmiyorsun, hiç mi düşünmüyorsun, hiç mi, hiç mi?... Sonsuzluğa uçup gitmek isterdim sevgili. Sadece seninle olacağım sonsuzluğa. Senin ve benim olmadığı sadece ve sadece bizim olduğumuz bir yere...

Yağmurun bu şehri ıslattığı gibi gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyor. Yavaş yavaş, incitmeden indiriyor damlalarını. Gözlerim yanıyor sevgili, içim kanıyor...Eskiden canım sıkıldığı zaman, kafamı dinlemek istediğimde, yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunda yürüyüşe çıkardım. Yürürdüm yürürdüm yürürdüm... Saatlerce yürürdüm. Dinlenmeden, soluklanmadan yürürdüm ve düşünürdüm. Attığım her adım içimdeki sıkıntıdan bir parça koparır gibi gelirdi bana. Artık öyle uzun yürüyüşlere çıkmıyorum. Artık insanlar arasında fazla dolaşmıyorum. Artık bu şehrin sokaklarını arşınlamıyorum. Bana bakan meraklı gözlerle göz göze gelmiyorum. Artık dışarıda bir yerlerde oturup arkadaş sohbetlerine katılmak beni sıkıyor, eskisi kadar haz vermiyor. Artık işimi de sevmiyorum, mesleğimi de... Lanet ediyorum bu şehre, bu şehrin caddelerine, sokaklarına, parklarına. Lanet ediyorum bu şehrin kokuşmuş aşklarına, aşıklarına. Lanet ediyorum bu şehrin karanlığına... Sana son kez sarıldığım, seni son kez doya doya öptüğüm, sana son kez baktığım karanlığa...

Şimdilerde hayat sıradan, monoton... İş, ev, para, faturalar, ağlayan gözler, hüzünlü bir yüz ve yalnız bir kalp. Bugünlerde kendimi ölmüş hissediyorum. Ölmüşüm ya da ağır hastayım veya bir kaza geçirmişim ağır yaralıyım. Sevenlerim, ailem başımda toplanmış çaresiz gözlerle bana bakıyorlar. Ellerinden bir şey gelmemesinin hüznüyle bakıyorlar bana. Dudaklarımdan güçlükle bir iki kelime dökülüyor. Dökülen her kelimede sen varsın sevgili. Gözlerimi zorlukla aralıyorum. Yanıbaşımdasın, ellerimi tutuyorsun. Sevgili, gelmek için ölümümü mü bekliyorsun? Eğer onu bekliyorsan biliyorsun ki o çok yakın...

Bu şehre yağmur yağıyor. Biz yürüyemiyoruz. Seninle yağmurda yürümeyi özledim sevgili. Islanmayı, başımdan aşağıya doğru hızla inen yağmur damlalarını, kazağımın vücuduma yapışmasını özledim. Seni özledim sevgili...

Yıldızsız ıssız bir gecede
Yağmur var bu şehirde
Seni seviyorum.. Sensizken bile.....!
 
"O" SeNi BeNden De Çok Sevdi..!

Gözümden akan yaşları alelacele silmeye çalıştım…

Ama o kadar çoktu ki bulaşıverdi her yere... Temizlemeye çalıştıkça daha çok
batar ya hani ortalık… Bir türlü yetişemezsin ya... Yetişemedim...

Yapış yapış bir özlem doldu ciğerlerime... Ve ben ağlaya ağlaya boşalttım
ciğerlerimi...

Kan kaybından kaybettiğim ilk ümit olmayacaktı ya bu. Varsın bunu da kaybedeyim
dedim… Bir eksik bir fazla fark etmeyecek kadar anlamsızlaşmıştı hayatım bir
anda. Birkaç cümlenin, bir dağı nasıl yıkabileceğini gözlerimle görmesem
anlamazdım.

Yüreğim kanadı...
Kanadı...
Kaldıramadı sonra, seni kaybetmeyi...
Kan kaybından ölecek son umudum olacağını biliyordu belki...
Belki, seni öldürürsem öleceğimi biliyordu...
Sustu...

Kendi kendine onarmaya çalıştı. Gücü yetmezdi oysa bilemezdi ki. Bense sadece
izledim. Nereye kadar direnecekti ve niye bunca çaba, görmek için. Şimdiye kadar
hiçbir şey için göstermediği bu direnci şaşkınlıkla izledim. Kendini
yenilemesini, parçalarını birleştirmesini ve sonra geri çekilip gülümseyerek
orada duran sana bakmasını izledim. Gözlerindeki aşkı. Gülümsemesindeki gururu
izledim...

Bana dönüp bir kez olsun bakmadı. Benden yardım istemedi ve bana isyan etmedi
ilk kez. İlk kez ne yaparsan yap, umurumda değilsin demedi...

Anladım ki çabası benim için değildi.....

"O" seni benden de çok sevdi.....
 
Bu SeNin Son Gidişinmiydi SevgiLi...??

...Bu senin son gidişin olsun sevgili, bıraktığın son acı olsun. Ve ben senin yaşayamadığın son sevda olayım...

Bu son gidişin miydi anlayamadım sevgili..Hani hep giderdin ve gelirdin ya geriye, bu da onlardan biri miydi..? Uzun zaman oldu bu sefer, söylemek ve sormak zor geliyor ama bu senin son gidişin miydi sevgili...? Küçük bir oyun oynuyor gibiyiz sanki. Ben ebe olmuşum sen saklanan...Nerelere saklandın da bulamıyorum seni. "Ah işte ordasın" dediğim yerlerden hep başkaları çıkıyor, herkes hep bir ağızdan, dalga geçer gibi, “çanak çömlek patladı” diyor,bense garip bir umutsuzlukla geri dönüyorum ağacıma, kaldığım yerden seni aramaya başlamak için.

Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Göremeyeceğimi sandığım zamanlarda birden karşıma çıkıyor, içimde yeni yangınlar bırakarak geri dönüyorsun. Kimlerin yanına dönüyorsun da uzun sürüyor sessizliklerin? Gittiğin yerlerde bana benzeyen ve tanıdık bir şeyler var mı bari.? Gülmeyi unuttuğun zamanlar, kimleri çağırıyorsun yanına..? Hüzünlerini kovan yürekli biri var mı yani..? Hani bir anda gelip de o puslu havayı dağıtan, seni içmeden sarhoş eden ve güldüren, hüzünlerini bulamayacağın yerlere saklayan biri..Sen dayanamazsın yalnızlığa. Dokunmak ve karışmak istersin. Yalnız kalmak sana acılarını hatırlatır..bir kadının teninde istemeyerek bıraktığın acıları. Yalnız kalmak sana çocukluğunun masum düşlerini hatırlatır..ağlamak istersin ama ağlayamazsın. Yalnız kalmak sana tutunamadığın sevgileri hatırlatır; çaresizliğini, yıkılmışlığını...arkanda bıraktığın, dokunmaya korktuğun özlemleri. Yalnız kalmak sana göre değil sevgili..Sen yalnızlığında kendinle karşılaşır ve ürkersin yüreğinin saatlerce sana karşıt konuşmalarından. Bu yüzden merak ediyorum ya, başkalarına da ‘hüzün kovan kuşum’ diye sesleniyor musun acaba..?

Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Hani birden için çocuklar gibi şımarmak istediğinde, parmakların telefona gider, arar ve kusardın ya, dizginleyemediğin coşkunu ve manyaklığını..hani bir tek ben anlardım ya, senin bu ani çıkışlarını, serseriliğini ve türk dil kurumunda bulunmayan hafif meşrep kelimelerini ve cümlelerini..hani kimseyle böyle konuşulmaz deyip de, sınırlarını aşardık ya gereksiz kibarlığın ve nazlanmaların..Uzun zaman oldu içimizdeki bu deliliği ve bastırılmışlığı dışa vurmayalı. Bu yüzden merak ettim, bu senin son gidişin miydi sevgili, anlayamadım....
 
Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
"Unuttum artık onu" demişsin.
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin.
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için
önce unutulmak gerek
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin.
Unutamazsın...
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Seninle biz, halâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz.
Baharsın; kokacaksın
Güneşsin; yakacaksın.
Sabah yatağım kadar rüyâ dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın
Unutamam
Unutamazsın!
Şimdilik bu kadar.
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana, gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana.

Bahar başladı nokta noktam
Ankara'da bahar, veriminde toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım
Oysa ki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var
Artık yazmalıyım.
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş ay olmuş.
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder.
Bunca uzun ayrılıksa;
İnan bana Nokta Noktam
İnsanı, herşeye küskün eder.
İnan bana... Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana
Düşünüyorum...
Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum.
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum.
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Baş örtüsüz annen.
Düşünüyorum... Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi.
Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur" derdi.
Bahar başladı Nokta Noktam.
Ankara'da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı...

Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun, unuttum
Unut diyorsun, unutmak mı???
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey herşeyim olan herşey!

Bu gece Yılbaşı...
Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar
Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar...
Bu gece yılbaşı.
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı.
Bu gece yılbaşı...
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, bilir misin ne dedi?
"Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi."
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi.
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta.
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması
Ne günlerdi o günler cancağızım
Ne günlerdi...
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı.
Ne çabuk geçti zaman.
Hey gidi Dünya hey...
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim.
Bartın'da bahar.
Elimle yapmışım
"asma köprüsünden" Kocanaz deresi
Sağda, orta okul
Okulda, çocukların sesi.
"Çakır beylerin" elma bahcesi.
Derede kayık, dümende ben.
Küreklerde sen.
Hava berrak, hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta.
Dışarıda kar yağıyor.
Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar...
 
Çünkü gitmiştin...

Soğumuştu mevsim ardından bakarken. Soğuktu dilsiz duvarlar, içine kirli su birikmiş kaldırımlar. Bulut perdelemişti mavi gökyüzünü.

Ketumdu üstelik semalar.. Vermedi ödünç bir damla yaş bile. Islak kaldırımlarda yankılandı ayak seslerin.

Ve gittin…

Yitirdim güneşimi, serin bir koyuluğa dönüştü gümüşten kumsallar. Eteklerine tutunmuştu yeşil yapraklar, ağaçları çıplak kaldı yüreğimin.

Gittin bereketini yitirdi, kurudu topraklar. Yer değiştirdi mevsimler, umutsuzca kanat çırptı börtü böcek. Gelmedi beklenen bahar…

Kışı başlattı gidişin. O kış ki, mutlak bir memnuniyetsizliği müjdeledi şeytani bir hazla insanlara.

Çünkü gitmiştin…

Yarım kalmıştı masal. Boğucu bir nem tıkamaktaydı genizlerimizi. Bir masal kahramanı gibi dalgalandırarak denizleri, silkeleyerek derin maviliği gitmiştin çünkü. Okyanuslar takıldı gözbebeklerime. Her gün bir damla alıp, her gün, her gece birer birer damlatıp. Keder damıtarak baktım uzaklara.

Ayrılığın soğuk yalnızlığı yapışıp kaldı sana hoşçakal diyen ellerimde. Gittin, evlerin camları keder buharından oluşan şekillerle kirli artık. Bacalarından kurum fışkıran kem ruhların ışıldayan gözleri karartıyor şehirleri.

Bu şehirler ki, senin gülüşünle aydınlanırdı. Şen şakrak türkülerin yankılanırdı taş duvarlarda. Sıkılı değildi yumrukları insanların. İçini titrettiğin gülüşlerini kimseden esirgemeyen sen, ardında somurtkan bakışlar bırakmıştın.

Mahzun bir yetime dönüştü Atlantis’in çocukları. Mahzun, boynu bükük ve sahipsiz... Hatırlar mısın; okşardık başlarını her önlerine eğişlerinde yanaklarını onların? Şimdi o çocuklar, çakır gözlerini her sabah ufuklara dikip, yolunu gözlüyorlar. Gördükleri her serapta sen varsın bu çölden şehirde!

Ve ben yüreğimin iç acılarının toplamını kaldıramayacak kadar bir sıkletin altında iki büklüm, ayrılıkların iç açısıyla bakıyorum denizlere.

Denizler… Hatırladın mı, kıyısında ıslıklar çala çala yürüdüğümüz o kayalıkları? Geleceğe dair hayaller kurardık hani gümüş rengi kumsalında. Sen ipince parmağınla şekiller çizerdin ve ben hayret ederdim bu kadar büyük olabilecek hayallere. Parmakların kadar uzundu görebildiğin gelecek.

Ama... Ama benden gizlemiştin gidişini. Belki de korkutmak, buruk bırakmak istememiştin yüreğimi. Şimdi senin uzağa bakışın kadar yakına bakıyor gözlerim. Bir güneş batışına bile tahammül edemiyorum bazen sensiz.

Uzadıkça sensizlik, keskin bir öfke kaplıyor içimi. Kızıyorum her şeye. Önce bulutlara haykırıyorum öfkemi. Ardından yere çeviriyorum kızgın bakışlarımı. Şarkılara, şiirlere, şairlere öfkeleniyorum sonra.

Nasıl da kandırmışlar beni bunca yıldır. Nasıl da, aldanmışım kafiyelerin arasına gizlenen hayallere!

Bir tükenişe dönüştü beklemelerim sonra. Buzdan bir camın çatlayışı gibi çatlaklar belirdi ümitlerimde. Dokunmayı bırak, bakınca bile büyüyen kanı çekilmiş kılcal damarlar gibi sardı her yanımı çatlaklar.

Yoruldum her sabah, dönüşüne dair düş görmüş olarak uyanmayı hayal etmekten. Yoruldum sensiz rüzgara savurmaktan eteğinden aldığım yaprakları. Biliyorum bilsen halimi, duysan sesimi kandıracaksın beni. Kumsal bulamasan bile boşluğa çizeceksin yine pembe panjurlu hayaller. Sonra "bak" diyeceksin, "Burası sofa.. Bu merdivenlerden çıkacak yetimler. Sonra şu odadan geçerek açılan geniş terastan yıldızlara dokunacaklar."

Ben yalanına bile razıyım artık seninle ilgili her şeyin. Bir umudun, bir güneşin… Üzerinde senden kokular kalan aynaya her bakışımda gerçeği fısıldıyor bana yansımalar.

Çünkü gitmiştin…

Puslu bir zemheri soğuğu vardı havada.

Kış sonuydu gittiğinde, şimdi yaz başı. Bu kadar tirat yaktıktan sonra ardından, halâ merhamet etmeyecek misin??

Ne yani, bir daha dönmeyecek misin??
 
Bazen o kadar yalniz hissedersin ki kendini, bir omuz ararsin basini koyacak... Oysa hiçbir omuz yoktur yakinlarda kendi omuzundan baska... Kafandaki ağirliği atmaktir tek isteğin; kafanikendiomuzunakoymaksadahadayorarboynunu,vedahadazorlasirsabahbasindikuyanivermek...

Bazen o kadar yalniz hissedersin ki kendini, bağirmak, haykirmak istersin delicesine... Oysa seni duyabilecek kadar yakin birini hissedebilsen tam o anda, fisildamak dahi yeterli olurdu birkaç sözcüğü... Vetamoanda,enyakindahiçiğliklarininulasabileceğiyerdenbileuzakta...

Bazen o kadar yalniz hissedersin ki kendini, çikmak, yürümek istersin sehrin sokaklarinda... Hiç düsünmeden, hiç hissetmeden yürümek... Adimlar aci vermeye baslar sayilari çoğaldikça, rastladiğinheryüzyabancidirçünkü...Rastladiğinheryüzuzaktir,yakinindandageçseuzağindanda...

Bazen o kadar yalniz hissedersin ki kendini, evine, odana siğinirsin ve kalemin seni çağirir olmadik bir saatte... Kelimeler yalnizliğini döker masum kağitlara, ve kağitlarda dolasan gözlerin yine islanmaya baslar kuru kuru... Sabaholduğunda,yazilariyalnizliklabirliktekilitliçekmeceleresaklamakvaktidir... Oysa gece yine gelecek, ertesi gece olmasa bile...

Bazen o kadar yalniz hissedersin ki kendini, gözyaslariniöpebilecek, omuzu omuzundan daha yakinda, dile getirilmemis fisiltilarini dahi duyabilecek ve yazilmamis kelimeleri dahi okuyabilecek birini ararsin kuru gözlerinle... Oysa ufuğu bulandiracak kadar islaktirlar hala, bakarsin da göremezsin.....!
 
Geri
Top