• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Zamanın garip bir şekilde akıp gittiği, sanki bir kum saati ve 30.12.2024

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Yılın Son Günü: Düşünceler ve Anılar​

Zamanın garip bir şekilde akıp gittiği, sanki bir kum saati ve Otuz Aralık İki Bin Yirmi Dört​

Otuz Aralık İki Bin Yirmi Dört... Zamanın garip bir şekilde akıp gittiği, sanki bir kum saatinin kumu yerine yıldız tozlarının döküldüğü bir gün. Takvim yaprakları, bir yılın daha sonuna geldiğimizi, üzerlerindeki sayıların gittikçe solduğunu, yerlerini yepyeni sayılara bırakmaya hazırlandıklarını fısıldıyor. Bu yıl da bir diğerini kovalarken, arkasında hatıralar, gülüşler, gözyaşları ve derin düşünceler bıraktı. Otuz Aralık, yılın son perdesini indirirken, izleyicinin yüzünde hem bir burukluk, hem de yeni bir başlangıcın heyecanı bırakıyor.

Dışarıda hava soğuk, keskin bir bıçak gibi teni kesiyor. Rüzgar, çılgın bir şarkıcı gibi ıslık çalarak pencereleri dövüyor, sanki geçmişin melodilerini hatırlatıyor. İçeride ise sıcak bir şömine, kütüklerin dans eden alevleri eşliğinde, bir ömürlük hikayeler anlatıyor. Belki de bu alevler, o anıları, o yaşanmışlıkları temsil ediyor; bazen hüzünlü bir türkü, bazen kahkahalarla dolu bir komedi. Her bir kıvılcım, yitip giden zamanın bir fragmanı gibi...

Oturup bu otuz aralık gününü düşünürken, zihnim bir labirent gibi karmaşıklaşıyor. Bu yıl neler yaşandı? Başarılar, hayal kırıklıkları, keşifler, kayıplar... Sanki bir filmin kurgusu gibi, bazen hızlı bir aksiyon sahnesi, bazen de ağır çekimde geçen bir dram... Kahkahalarla güldüğüm anlar, gözlerimden yaşlar boşalırken kalbimin sızladığı zamanlar... Her biri, hayat denen bu tuhaf serüvenin bir parçası.

Ve işin komik yanı, tüm bu telaşenin, koşturmanın, didinmenin ardından, otuz aralık gelip çatıyor. Yıl boyunca kendimizi paralarcasına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, sanki zamanı yakalayabilecekmişiz gibi. Sonra bir bakıyoruz, yılbaşı gecesi kapıda. Sanki bir sihirbazın şapkadan tavşan çıkarması gibi. Zaman, yakalanamayan, sürekli elimizden kayıp giden bir nehir... Ve bizler, bu nehrin üzerinde yüzmeye çalışan, şaşkın yolcular...

Belki de bu yüzden otuz aralık günleri biraz tuhaf gelir. Sanki bir şeyleri eksik yapmışız, sanki zamanı iyi değerlendirmemişiz gibi. Bir yandan geçmişe bakarken, bir yandan da geleceğe dair endişeler duyarız. Bir yandan yılın yorgunluğu üzerimizde çökerken, diğer yandan yeni umutlar, beklentiler içimize doğar. İşte hayatın o tuhaf dengesi...

Bazen de kendime gülüyorum. Tüm bu derin düşünceler, felsefi sorgulamalar... Sonuçta, bir gün bitecek olan bir yılın sonuna geldik. Belki de tüm bu ciddi yüzlü haller, aslında içimizdeki o çocuksu heyecanı gizleme çabasıdır. Belki de bizler, hayatın sunduğu her şeyi sorgularken, bir yandan da o anın tadını çıkarmaya çalışan, küçük birer komedyenizdir.

Ve işte, otuz aralık ikibin yirmi dört... Yılın son günü. Belki biraz hüzünlü, belki biraz umutlu, belki biraz da komik... Ama kesin olan bir şey var: Hayat devam ediyor. Tıpkı o kum saatinin dökülen yıldız tozları gibi, zaman akıp gidiyor. Bize düşen, bu akışın içinde kendimizi kaybetmemek, anıları biriktirmek, gülmeyi ve gülümsetmeyi unutmamak. Ve belki de biraz da kendimizle dalga geçebilmek... Çünkü unutmayalım, hayatın en büyük komedyeni, bazen bizizdir... Ve perdenin sonu geldiğinde, geriye sadece bir alkış ve yeni bir başlangıç kalır.
 
Geri
Top