Yeryüzünde yaşayan yaklaşık 2.950 yılan türünün 454'ü zehirlidir. Okyanuslar dâhil dünyanın her tarafına yayılmış olan zehirli yılanlara bahşedilen ısırma kabiliyeti, onların savunma ve avlanmasında çok önemli bir silâhtır. Yılanlar, kolsuz ve bacaksız yaratılmasına rağmen, mükemmel kabiliyetlerle donatılmıştır. İnsan, bu hayvan için bir av olmadığından, yılanın insanı ısırması daha çok insanların bu hayvanı tahrik etmesi neticesinde olur. Dünyada bir yılda meydana gelen yaklaşık üç milyon yılan ısırma vakasının yüz bini ölümle neticelenir. Bununla beraber yılanın ısırdığı binlerce kişi, ya ısırılan uzvun kangren olmasından dolayı kesilmesine veya başta böbrek yetmezliği olmak üzere birçok rahatsızlığa maruz kalır. Bilinen başlıca zehirli yılan familyaları şunlardır: viperid'ler, elapid'ler, colubrid'ler ve hydrophid'ler (deniz yılanları). Bunlar içerisinde en tesirli zehre sahip olanlar ise sırasıyla şöyledir: Hydrophis belcheri, Oxyunarus microlepidotus (Taipan), Bungarus cauruleus (Krait), Naja naja (Kobra), Ophiophagus hannah, Vipera russellii, ve Dendroaspis polylepis (Kara Mamba).
Yılan zehri, umumiyetle renksiz olmakla birlikte bazı türlerde kahverengimsi sarı da olabilir. Sözkonusu zehir, yılanın farklılaşmış tükürük bezinden üretilmektedir. Zehir bezleri, bir kanalla zehir dişlerine açılır ve üretilen zehir, buradan ava enjekte edilir. Bir ısırmada enjekte edilen zehir miktarı yılanın türüne ve en son ısırmadan sonra geçen zamana bağlıdır. Bu miktar, yılanın avını ne kadar büyük bir tehdit olarak hissettiği ile de bağlantılıdır.
Yılanın avını hareketsiz hâle getirmede kullandığı zehir, çok çeşitli ve biyolojik olarak aktif toksinler ihtiva ettiğinden kas ve böbrek gibi organ sistemlerinde muhtelif hasarlara yol açar ve kanın pıhtılaşma mekanizmasında bozukluklara sebep olur. Kan damarları ve kan hücrelerine zarar veren zehirlere hemotoksin, sinir hücrelerine ve sistemine zarar verenlere de nörotoksin adı verilir.
Nörotoksinler, tesirini daha çok çevre (periferik) sinir sistemi üzerinde gösterir. Çünkü bu toksinlerin büyük bir kısmı kan-beyin bariyerini geçemediği hâlde, sinir-kas kavşaklarının zayıflamasına ve felce sebep olur. Sinir kavşağı öncesi (presinaptik) tesirli nörotoksinler, asetilkolin salgısını engelleyerek; sinir kavşağı sonrası (postsinaptik) tesirli nörotoksinler ise asetilkolin reseptörlerini tahrip ederek zarar verir. Zehirlenmeyi müteakiben göz kasları felci, konuşma bozukluğu, yutma güçlüğü, salya akması gibi belirtiler gözlenir ve sonrasında kol kasları zayıflar, solunum kaslarında felç oluşur ve uygun tedavi verilmezse hasta ölür. Bazı zehirler böbreklere (nefrotoksik), bazıları kalbe (cardiotoksik) bazıları da mahallî dokulara (nekrotoksik) zarar vererek tesirli olur.
Ekosistemdeki besin zincirinin tek bir halkasının dahi kopması durumunda ne tür felâketlerin yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu zincir içerisinde yılanların da müstesna bir yerinin olduğu bizleri şaşırtmamalıdır. Ziraî ilâçlar ve değişik çevre zehirleriyle yılanların azaldığı ekosistemlerde, bunların avlarını teşkil eden fare ve diğer bazı kemiricilerin nasıl çoğaldıkları ve ne boyutta zarar verdikleri çok iyi bilinmektedir. Böyle önemli bir vazifesi olan yılan, bu hizmetini kendisine bahşedilen zehirle yerine getirebilmektedir. Tabiatta canlı ve cansız çevrenin oluşturduğu ve adına ekosistem denen mükemmel dengenin hiçbir unsurunun gayesiz olarak yaratılmadığı ve mükemmel bir şekilde organize edildiği aklı başındaki her insanın kabul ettiği bir hakikattir.
Fen ve tıp açısından yılan zehri
Yılanın yaratılış hikmetlerinden biri de zehrine mi gizlenmiştir? Bu sorunun cevabı, ancak yılan zehrinin incelenmesi ile verilebilir. İnsanı ısırdığında ortaya çıkan zararlarına rağmen yılan zehrinin, tıbbî açıdan önemli bir şifa kaynağı olduğu ortaya konmuştur. Yılan zehrinin kuru ağırlığının % 90'dan fazlasını proteinler teşkil eder. Türlerine göre yılan zehirlerinin yüzlerce/binlerce farklı protein ve enzimden yapıldığı, farklı canlı türleri üzerinde farklı tesir gösterdiği bilinir. Yılan zehrindeki "bungarotoksin", sinir iletiminde vazifeli asetilkolin reseptörlerinin özelliklerinin anlaşılmasını, diğer toksinler ise hücre zarlarından madde alışverişinin kontrol edildiği iyon kanallarının incelenmesini sağlamıştır.
İltihabî hâdiseler (enflamasyon) ile ilgili çalışmalarla fosfolipaz A2 (PLA2) peptitlerinin astım, allerjik rinit, akut pankreatit ve otoimmün hastalıklarla münasebeti belirlenmiştir. PLA21 venomu, PLA2 tesir mekanizmasının belirlenmesinde önemli imkânlar sağlamıştır. Zehirlerde bulunan proteinler, damar içinde pıhtı oluşumu (thrombozis), eklem iltihabı (artrit), kanser ve diğer birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Bunların çok özel moleküler hedeflere sahip olması, potansiyel yan tesirlerini de azaltır. Bu yüzden zehirler tıp araştırmacılarının ilgisini çekmiş ve yılan zehrinden birçok ilâç elde edilmiştir.
Tansiyon düşürücü olarak yılan zehri
Yılan zehirleri üzerinde yapılan bazı değişikliklerle hayat kurtarıcı yeni bileşiklerin sentezlenebileceği anlaşılmıştır. Hidrolitik (su çıkararak parçalayan) enzimler bakımından zengin olan zehir; polipeptit, nükleaz ve peptidaz karışımıdır ve yılanın avını sindirmesine yardımcı olur. Bazı enzimler ise zehrin daha da tesirli olmasını sağlar. 1949'da Bothrops türlerinden elde edilen bir enzim, damarlarda genişlemeye sebep olmuş ve tansiyon düşürücü bradikinin maddesinin üretiminde kullanılmıştır. Böylece yılan zehri kan basıncının kontrol edilmesine yönelik ilâç üretimine öncülük etmiştir. Brezilya yılanlarından elde edilen asetilkolinesteraz (ACE) enzimi inhibitörleri (baskılayıcıları) kan basıncının düşürülmesinde ve diğer kalb-damar hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bilim adamları bunun sadece bir başlangıç olduğunu, gelecekte çok daha hayret verici neticelere ulaşılabileceğini belirtmektedir.
Bağışıklık ve yılan zehri
Zehirlenmeye karşı kullanılan serumların üretimi yüz yıl öncesine dayanır. Albert Calmette, bir yılanın zehrinin tedrici olarak artan dozlarda bir hayvana uygulanması durumunda, hayvanın yılan ısırmasına karşı aşırı bağışıklık (hiperimmunize) kazanmasının mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Böylece bağışıklık kazanmış bir hayvanın serumunun diğer bir hayvanı yılan zehrine karşı koruyabildiğini göstermiştir. Bu buluş günümüzdeki modern anti-serumların üretiminin temelini oluşturmaktadır.
Hayvana verilmeden önce zehrin formaldehitle nötralizasyonu yapılır ve böylece ısırılan hayvanın acısı hafifletilir. Uygulamada çoğu defa at tercih edilir. Aşırı bağışık oluncaya kadar gittikçe artan dozlarda hayvana zehir verilir. Daha sonra kanı alınıp serumu ayrılarak geriye kalan kan, hayvana tekrar nakledilir. Ayrılan serum birçok işlemden geçirildikten sonra insanda anti-serum olarak kullanılır. Elde edilen bu anti-serum güvenilir olmakla beraber, hayvanî proteinler ihtiva eden bu serumun az da olsa yan tesirleri görülebilir. Hattâ aşırı alerjik reaksiyonun meydana getirdiği şok, kişiyi öldürebilir. Bu sebeple uygulama esnasında bu alerjik tesirleri önleyecek ilâçların hazır bulundurulması tavsiye edilir. Tek bir zehirden üretilen serum monovalent olarak bilinir ve sadece zehrin elde edildiği yılan türüne karşı tesirlidir. Bu yüzden birden fazla yılan için hazırlanmış olan karışım hâlindeki anti-serum birçok yılan zehrine karşı kullanılabilir ve bunlara polivalant adı verilir.
Yılan zehri kanser gelişimini yavaşlatabilir mi?
Yılan zehirlerinin kanser üzerine tesirlerine yönelik ilk çalışmalar, zehirde bulunan bazı bileşiklerin habis tümörlerin gelişmesini engelleyebileceğini göstermiştir. Texas A&M Üniversitesi Tabiî Toksinler Araştırma Merkezi Başkanı John Perez, yılanların zehirlerini avın biyolojik fonksiyonlarını değiştirmek için kullandıklarını ve tıbbın da aynı hedefe yönelik olarak çalıştığını belirtmektedir. Adelaide'daki Güney Avustralya Üniversitesi'nde eczacı olarak çalışan Tony Wood ve arkadaşları, yılan zehrinin damarların iç kısmını astarlayan epitelyum hücrelerinin (endotel) ayrışmasını sağlayan bir madde ihtiva ettiğini tespit etmiş ve bu maddenin kan damarlarını parçalayarak tümörlü dokuya kan akışını engellediğini ortaya koymuştur. Ancak Wood, henüz patent almadığından bu bileşiği tam olarak açıklamamıştır. Fakat aynı araştırıcı, Avustralya'da zehirli yaratıkların fazla olması sebebiyle buranın bir ilâç merkezi vazifesini üstlendiğini de düşünmektedir.
Yılanlardan elde edilen bu zehirlerin bir diğer avantajı da arızalı hedef hücrelere tesir etmesidir. Kemoterapi ve diğer tedavi teknikleri, kanser hücreleri ile sağlıklı hücreler arasında ayrım yapmadığından, faydayla beraber zarar da vermektedir. Hâlbuki yılandan elde edilen toksinler hususi hedeflere karşı özelleşmişlerdir, bu yüzden kemoterapiye göre daha avantajlıdır. Bu zehirleri hayvanlar üzerinde deneyen ve insan çalışmalarında da uygulanabilirliğini test eden Wood şunları söylemektedir: "Aslında yılanları pek sevmem; çünkü bana ölüm korkusunu hatırlatırlar. Fakat onların zehirlerine hayranım, o zehirler plâstik kaplar içinde olduğu sürece, onlar üzerinde çalışmak bana huzur verici bir meşguliyettir."
Netice itibariyle yılanlar, insanların pek az tanıdıkları ve çoğu kişinin ortak alanları paylaşmak istemedikleri tehlikeli hayvanlardır. Buna karşılık yeryüzüne yayılmış çok sayıda zehirli yılan türünden elde edilen zehirler, birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Uzmanlar bugünkü uygulamanın çok sınırlı olduğunu ve tedavi maksadıyla henüz az sayıda zehirden istifade edildiğini belirtmektedir. Yapılan araştırmalardan hareketle, bugün tedavi edilemeyen birçok hastalığın potansiyel tedavisinin yılan zehrinde gizli olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Muhtelif devayı yılan zehrine dercetmiş olan Hâlık-ı Kâinat, zehirle anti-serumunu, hastalıkla şifayı, problemle çözümü iç içe yaratmıştır. Yeter ki biz, kâinata bu nazarla bakmayı bilelim.
Yılan zehri, umumiyetle renksiz olmakla birlikte bazı türlerde kahverengimsi sarı da olabilir. Sözkonusu zehir, yılanın farklılaşmış tükürük bezinden üretilmektedir. Zehir bezleri, bir kanalla zehir dişlerine açılır ve üretilen zehir, buradan ava enjekte edilir. Bir ısırmada enjekte edilen zehir miktarı yılanın türüne ve en son ısırmadan sonra geçen zamana bağlıdır. Bu miktar, yılanın avını ne kadar büyük bir tehdit olarak hissettiği ile de bağlantılıdır.
Yılanın avını hareketsiz hâle getirmede kullandığı zehir, çok çeşitli ve biyolojik olarak aktif toksinler ihtiva ettiğinden kas ve böbrek gibi organ sistemlerinde muhtelif hasarlara yol açar ve kanın pıhtılaşma mekanizmasında bozukluklara sebep olur. Kan damarları ve kan hücrelerine zarar veren zehirlere hemotoksin, sinir hücrelerine ve sistemine zarar verenlere de nörotoksin adı verilir.
Nörotoksinler, tesirini daha çok çevre (periferik) sinir sistemi üzerinde gösterir. Çünkü bu toksinlerin büyük bir kısmı kan-beyin bariyerini geçemediği hâlde, sinir-kas kavşaklarının zayıflamasına ve felce sebep olur. Sinir kavşağı öncesi (presinaptik) tesirli nörotoksinler, asetilkolin salgısını engelleyerek; sinir kavşağı sonrası (postsinaptik) tesirli nörotoksinler ise asetilkolin reseptörlerini tahrip ederek zarar verir. Zehirlenmeyi müteakiben göz kasları felci, konuşma bozukluğu, yutma güçlüğü, salya akması gibi belirtiler gözlenir ve sonrasında kol kasları zayıflar, solunum kaslarında felç oluşur ve uygun tedavi verilmezse hasta ölür. Bazı zehirler böbreklere (nefrotoksik), bazıları kalbe (cardiotoksik) bazıları da mahallî dokulara (nekrotoksik) zarar vererek tesirli olur.
Ekosistemdeki besin zincirinin tek bir halkasının dahi kopması durumunda ne tür felâketlerin yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu zincir içerisinde yılanların da müstesna bir yerinin olduğu bizleri şaşırtmamalıdır. Ziraî ilâçlar ve değişik çevre zehirleriyle yılanların azaldığı ekosistemlerde, bunların avlarını teşkil eden fare ve diğer bazı kemiricilerin nasıl çoğaldıkları ve ne boyutta zarar verdikleri çok iyi bilinmektedir. Böyle önemli bir vazifesi olan yılan, bu hizmetini kendisine bahşedilen zehirle yerine getirebilmektedir. Tabiatta canlı ve cansız çevrenin oluşturduğu ve adına ekosistem denen mükemmel dengenin hiçbir unsurunun gayesiz olarak yaratılmadığı ve mükemmel bir şekilde organize edildiği aklı başındaki her insanın kabul ettiği bir hakikattir.
Fen ve tıp açısından yılan zehri
Yılanın yaratılış hikmetlerinden biri de zehrine mi gizlenmiştir? Bu sorunun cevabı, ancak yılan zehrinin incelenmesi ile verilebilir. İnsanı ısırdığında ortaya çıkan zararlarına rağmen yılan zehrinin, tıbbî açıdan önemli bir şifa kaynağı olduğu ortaya konmuştur. Yılan zehrinin kuru ağırlığının % 90'dan fazlasını proteinler teşkil eder. Türlerine göre yılan zehirlerinin yüzlerce/binlerce farklı protein ve enzimden yapıldığı, farklı canlı türleri üzerinde farklı tesir gösterdiği bilinir. Yılan zehrindeki "bungarotoksin", sinir iletiminde vazifeli asetilkolin reseptörlerinin özelliklerinin anlaşılmasını, diğer toksinler ise hücre zarlarından madde alışverişinin kontrol edildiği iyon kanallarının incelenmesini sağlamıştır.
İltihabî hâdiseler (enflamasyon) ile ilgili çalışmalarla fosfolipaz A2 (PLA2) peptitlerinin astım, allerjik rinit, akut pankreatit ve otoimmün hastalıklarla münasebeti belirlenmiştir. PLA21 venomu, PLA2 tesir mekanizmasının belirlenmesinde önemli imkânlar sağlamıştır. Zehirlerde bulunan proteinler, damar içinde pıhtı oluşumu (thrombozis), eklem iltihabı (artrit), kanser ve diğer birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Bunların çok özel moleküler hedeflere sahip olması, potansiyel yan tesirlerini de azaltır. Bu yüzden zehirler tıp araştırmacılarının ilgisini çekmiş ve yılan zehrinden birçok ilâç elde edilmiştir.
Tansiyon düşürücü olarak yılan zehri
Yılan zehirleri üzerinde yapılan bazı değişikliklerle hayat kurtarıcı yeni bileşiklerin sentezlenebileceği anlaşılmıştır. Hidrolitik (su çıkararak parçalayan) enzimler bakımından zengin olan zehir; polipeptit, nükleaz ve peptidaz karışımıdır ve yılanın avını sindirmesine yardımcı olur. Bazı enzimler ise zehrin daha da tesirli olmasını sağlar. 1949'da Bothrops türlerinden elde edilen bir enzim, damarlarda genişlemeye sebep olmuş ve tansiyon düşürücü bradikinin maddesinin üretiminde kullanılmıştır. Böylece yılan zehri kan basıncının kontrol edilmesine yönelik ilâç üretimine öncülük etmiştir. Brezilya yılanlarından elde edilen asetilkolinesteraz (ACE) enzimi inhibitörleri (baskılayıcıları) kan basıncının düşürülmesinde ve diğer kalb-damar hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bilim adamları bunun sadece bir başlangıç olduğunu, gelecekte çok daha hayret verici neticelere ulaşılabileceğini belirtmektedir.
Bağışıklık ve yılan zehri
Zehirlenmeye karşı kullanılan serumların üretimi yüz yıl öncesine dayanır. Albert Calmette, bir yılanın zehrinin tedrici olarak artan dozlarda bir hayvana uygulanması durumunda, hayvanın yılan ısırmasına karşı aşırı bağışıklık (hiperimmunize) kazanmasının mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Böylece bağışıklık kazanmış bir hayvanın serumunun diğer bir hayvanı yılan zehrine karşı koruyabildiğini göstermiştir. Bu buluş günümüzdeki modern anti-serumların üretiminin temelini oluşturmaktadır.
Hayvana verilmeden önce zehrin formaldehitle nötralizasyonu yapılır ve böylece ısırılan hayvanın acısı hafifletilir. Uygulamada çoğu defa at tercih edilir. Aşırı bağışık oluncaya kadar gittikçe artan dozlarda hayvana zehir verilir. Daha sonra kanı alınıp serumu ayrılarak geriye kalan kan, hayvana tekrar nakledilir. Ayrılan serum birçok işlemden geçirildikten sonra insanda anti-serum olarak kullanılır. Elde edilen bu anti-serum güvenilir olmakla beraber, hayvanî proteinler ihtiva eden bu serumun az da olsa yan tesirleri görülebilir. Hattâ aşırı alerjik reaksiyonun meydana getirdiği şok, kişiyi öldürebilir. Bu sebeple uygulama esnasında bu alerjik tesirleri önleyecek ilâçların hazır bulundurulması tavsiye edilir. Tek bir zehirden üretilen serum monovalent olarak bilinir ve sadece zehrin elde edildiği yılan türüne karşı tesirlidir. Bu yüzden birden fazla yılan için hazırlanmış olan karışım hâlindeki anti-serum birçok yılan zehrine karşı kullanılabilir ve bunlara polivalant adı verilir.
Yılan zehri kanser gelişimini yavaşlatabilir mi?
Yılan zehirlerinin kanser üzerine tesirlerine yönelik ilk çalışmalar, zehirde bulunan bazı bileşiklerin habis tümörlerin gelişmesini engelleyebileceğini göstermiştir. Texas A&M Üniversitesi Tabiî Toksinler Araştırma Merkezi Başkanı John Perez, yılanların zehirlerini avın biyolojik fonksiyonlarını değiştirmek için kullandıklarını ve tıbbın da aynı hedefe yönelik olarak çalıştığını belirtmektedir. Adelaide'daki Güney Avustralya Üniversitesi'nde eczacı olarak çalışan Tony Wood ve arkadaşları, yılan zehrinin damarların iç kısmını astarlayan epitelyum hücrelerinin (endotel) ayrışmasını sağlayan bir madde ihtiva ettiğini tespit etmiş ve bu maddenin kan damarlarını parçalayarak tümörlü dokuya kan akışını engellediğini ortaya koymuştur. Ancak Wood, henüz patent almadığından bu bileşiği tam olarak açıklamamıştır. Fakat aynı araştırıcı, Avustralya'da zehirli yaratıkların fazla olması sebebiyle buranın bir ilâç merkezi vazifesini üstlendiğini de düşünmektedir.
Yılanlardan elde edilen bu zehirlerin bir diğer avantajı da arızalı hedef hücrelere tesir etmesidir. Kemoterapi ve diğer tedavi teknikleri, kanser hücreleri ile sağlıklı hücreler arasında ayrım yapmadığından, faydayla beraber zarar da vermektedir. Hâlbuki yılandan elde edilen toksinler hususi hedeflere karşı özelleşmişlerdir, bu yüzden kemoterapiye göre daha avantajlıdır. Bu zehirleri hayvanlar üzerinde deneyen ve insan çalışmalarında da uygulanabilirliğini test eden Wood şunları söylemektedir: "Aslında yılanları pek sevmem; çünkü bana ölüm korkusunu hatırlatırlar. Fakat onların zehirlerine hayranım, o zehirler plâstik kaplar içinde olduğu sürece, onlar üzerinde çalışmak bana huzur verici bir meşguliyettir."
Netice itibariyle yılanlar, insanların pek az tanıdıkları ve çoğu kişinin ortak alanları paylaşmak istemedikleri tehlikeli hayvanlardır. Buna karşılık yeryüzüne yayılmış çok sayıda zehirli yılan türünden elde edilen zehirler, birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Uzmanlar bugünkü uygulamanın çok sınırlı olduğunu ve tedavi maksadıyla henüz az sayıda zehirden istifade edildiğini belirtmektedir. Yapılan araştırmalardan hareketle, bugün tedavi edilemeyen birçok hastalığın potansiyel tedavisinin yılan zehrinde gizli olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Muhtelif devayı yılan zehrine dercetmiş olan Hâlık-ı Kâinat, zehirle anti-serumunu, hastalıkla şifayı, problemle çözümü iç içe yaratmıştır. Yeter ki biz, kâinata bu nazarla bakmayı bilelim.