Zeytin Ağacının Hüzünlü Yolculuğu

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Ege'nin sessiz bir köşesinde, taş evlerin arasına sıkışmış bir vadide, tek başına yükselen yaşlı bir zeytin ağacı vardı. Köylüler ona "Gölgelerin Bekçisi" derdi. Gövdesi yarılmış, dalları gökyüzüne çatallanmıştı; her bir çizgisi, yüzyılların hikâyesini taşıyordu. Toprak, köklerine sımsıkı sarılmıştı, sanki onu terk etmekten korkuyordu.​


Bir Zamanlar...

Ağaç, ilk filizlendiği günü hatırlıyordu: Toprak ananın sıcaklığı, yağmurun ilk dokunuşu... Yüzyıllar boyunca, köyün çocukları dallarında gülüşmüş, sevdalılar gövdesine isimlerini kazımıştı. Yaz gecelerinde, yaşlı nineler gölgesinde bulgur savurur, erkekler hasadın bereketini şarkılarla kutlardı. Zeytinleri, sabun kokulu elleriyle toplayan Leyla, ağacın en sevdiği insandı. Onun torunu Mehmet, her sabah dallara tırmanır, kuş yuvalarına ekmek kırıntısı bırakırdı.

Rüzgârın Yönü Değişti

Zaman, köyü yavaşça kemirdi. Önce gençler şehre göçtü. Sonra savaşın gölgesi düştü topraklara. Askerler, ağacın altında çadır kurdu. Kurşun izleri, gövdede derin yaralar açtı. Leyla'nın torunu Mehmet, bir sabah cepheye uğurlandı. Geri dönmedi. Köy, sessizliğe gömüldü. Yağmur azaldı, toprak çatladı. Zeytinler küçüldü, dallar seyreldi.

Yalnızlığın Ağırlığı

Köy boşaldıkça, ağaç kendi sesini dinler oldu: Rüzgârın iniltisi, kuruyan yaprakların fısıltısı... Bir kış gecesi, fırtına solgun dallarından birini kopardı. Yaralı gövdesinden, sakız gibi bir gözyaşı sızdı. Artık tek dostu, geceleri dallarına tüneyen bir baykuştu. Baykuş, ölüm habercisiydi belki de.
Yıllar sonra, köye bir yabancı geldi. Gri saçlarına karışan bir adam, ağacın önünde durdu. Elleri titreyerek, gövdedeki yarığa dokundu. Mehmet'ti bu. Tek bacağı tahtaydı, gözlerinde savaşın pusu... Eğildi, köklerin dibine küçük bir şişe gömdü: İçinde, cepheden getirdiği toprak ve Leyla'nın saçları vardı. "Affet beni," diye fısıldadı. Ağaç, bir damla yaş döktü; toprak, tuzlu bir sızıyla ıslandı.

Tohum Umuttur

Mehmet, ertesi sabah gitti. Ama arkasında, ağacın dibine bıraktığı bir zeytin çekirdeği kaldı. Yağmurlar başladığında, o çekirdek filizlendi. Minik yapraklar, güneşe uzandı. Yaşlı ağaç, titreyen dallarıyla onu gölgeledi. Artık hüznü yalnız taşımıyordu. Yeni hayat, eskinin yükünü hafifletmişti.
Gölgelerin Bekçisi, hâlâ orada. Belki bir gün o da toprağa karışacak. Ama kökleri, hikâyesini yeni filizlere fısıldayacak: "Acı, insanlığın ortak dilidir. Ama umut, bir tohum kadar dirençlidir."

Yeni Hayat, Eski Fırtınalar

Filizlenen zeytin fidanı, toprağın nazik kollarında büyüdükçe, yaşlı ağacın gölgesinde bir sır keşfetti: Dünya, hüzün ve neşenin aynı gökyüzü altında dans ettiği bir yerdi. Yaşlı Bekçi, dallarını fidanın üzerine eğerek onu kavurucu yaz güneşinden korudu. Geceleri ise rüzgârın dilini öğretti: "Her uğultu, geçmişin bir çığlığıdır. Dinlemeyi bilene..."
Ama köyün sessizliği bir kez daha bozuldu. Uzak şehirlerden gelen insanlar, vadiye beton binalar dikmeye başladı. Makinelerin gürültüsü, baykuşun şarkısını bastırdı. Bir sabah, iş makineleri yaşlı ağacın yanı başına kadar ilerledi. Köklerinin üzerine çizilen kırmızı çizgiler, ölüm ilanı gibiydi. Fidan titredi. Yaşlı Bekçi ise dallarını gökyüzüne kaldırdı, sanki "Hayır!" diye haykırıyordu.

İsyan ve Fedakârlık

Köylülerden geriye kalan son birkaç yaşlı, ağacın etrafında halka oldu. Ellerinde tırnaklarıyla kazıdıkları toprak ve eski fotoğraflar vardı. "Bu ağaç, bizim çocukluğumuz!" diye direndiler. Mehmet’in bıraktığı fidanı gösterdiler: "Bu da geleceğimiz..."
Ama para, çoğu zaman hatıralardan güçlüydü. Bir gece, işçiler gizlice geldi. Yaşlı ağacı kesmek için bıçaklarını bileledi. Tam ilk darbeyi vuracakken, gökyüzünde aniden bir çığlık yankılandı. Baykuş, dalından fırlayıp adamların yüzüne kanat çırptı. Havada bir toz bulutu oluştu, rüzgârın sesi çığlığa dönüştü. İşçiler, korkudan geri çekildi. O geceden sonra köye "Cinli Vadi" dediler. Kimse yaşlı ağaca dokunmadı.

Zamanın Sınavı

Yıllar geçti. Fidan, genç bir ağaç oldu. Gövdesi hâlâ narin, yaprakları hâlä titrek... Yaşlı Bekçi ise yavaşça ömrünü tamamlıyordu. Dallarından biri daha kurudu, kabuğu döküldü. Ama her düşen yaprak, fidanın dibine bir örtü oldu. "Ölüm bile besler," diye fısıldadı yaşlı ağaç son bir ders verircesine.

Bir ilkbahar sabahı, genç ağaç ilk çiçeklerini açtı. Minik beyaz tomurcuklar, arıları davet etti. Ama sevinç uzun sürmedi. O yaz, tarihin en kurak mevsimi geldi. Dereler kurudu, toprak çatlaklarla yarıldı. Genç ağacın yaprakları buruştu. Yaşlı Bekçi, son kalan suyu köklerinden çekip, toprağın derinliklerine iletti. "Al," dedi, "benim payımı da ye..."

Son Dans

Yaşlı ağacın son gecesi, ay dolunaydı. Baykuş, dallarına tünemiş, sessizce bekliyordu. Genç ağaç, rüzgârla gönderdiği hışırtılarla vedalaştı: "Gitme."

Yaşlı Bekçi, son bir gayretle tüm dallarını hareketlendirdi. Yaprakları, ay ışığında gümüş bir tül gibi parlıyordu. Sonra usulca, köklerini topraktan çözdü. Sanki doğruluyor, gökyüzüne uzanıyormuş gibi... Bir ışık hüzmesi, gövdesini sarıp sarmaladı. Ve tek bir toz bulutuna dönüşerek dağıldı. Geriye, içi oyuk bir kütük ve dibinde parlayan bir zeytin çekirdeği kaldı.

Yeni Bekçi

Ertesi sabah, genç ağaçta tuhaf bir his uyandı. Kökleri, yaşlı ağacın bıraktığı boşluğa doğru uzamaya başladı. Toprağın altında, onlarca yıllık bir şebeke keşfetti: Su kanalları, taşlaşmış yapraklar, ve derinde, Mehmet’in gömdüğü şişe... Yaşlı ağacın son armağanıydı bu. Artık o, vadinin yeni Bekçisi’ydi.

Günlerden bir gün, uzak şehirlerde büyümüş bir kız çocuğu, dedesinin eski fotoğraflarını karıştırırken sararmış bir not buldu: "Mehmet’in ağacı, Ege’deki cinli vadide..." Merakla yola düştü. Genç ağacın yanına oturduğunda, gövdede bir çentik gördü. İçi, kristalimsi bir gözyaşıyla doluydu. Kız, cebinden bir kırmızı kurdele çıkarıp dala bağladı. "Ben de bir hikâye bırakıyorum," dedi. Rüzgâr, kurdeleyi öptü.

Gölgelerin Bekçisi öldü, ama gölgeler asla... Her gece, baykuş genç ağacın dallarında nöbet tutuyor. Mehmet’in çekirdeği şimdi bir orman rüyası görüyor: Kökler, taşları bile kucaklar. Çünkü hüzün, toprağa düşen her damla yaşla birlikte, bir umuda gebedir. Ve insanlar unutsa bile, ağaçlar asla vazgeçmez.
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top