HERŞEY BU KUTUYLA BAŞLADI !!
"Zeytinyağlı Yiyemem Aman" diyen bir türkümüz var. Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan, ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. O dönemi yaşayanlar ABD’nin gönderdiği içeriği belirsiz “süt tozlarının!!” okul çağındaki çocuklara zorla içirildiğini anlatırlar.
ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını o dönemlerde keşfetmiştir. Sadece mısırözü yağı değildi mesele…Soya fasulyesi üretiminde de dünya birincisi olan ABD, Türkiye’ye soya yağı ihracatına da başladı. Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası da ABD’nin yardımıyla kuruldu. Yine aynı dönemde Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırıldı. Bu arada “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar” gibi yalan propagandalardan da geri kalınmadı. Hâlbuki zeytinyağı, dumanlaşma derecesi en yüksek olan (en zor yanan) sıvı yağlardan birisidir. Bırakın zeytinin yağını, sabunu bile unutturuldu bu millete.
ABD o dönemlerden beri gıdayı bir silah olarak görmektedir. Strateji şudur; “Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!” İnsanların size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir. Geleneksel tohum yerine tek üretimlik hibrid buğday ve mısır tohumculuğu, kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim 3 kat arttı! Fakat üretim artışına sebep olan hibrid tohumlar, genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO), toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler, sadece toprağı değil insanı da hastalandırıyordu.
Mısırdan elde edilen margarinle başlamıştı ABD’nin gıdamıza müdahalesi… Mısır nişastasından elde edilen sanayi tipi şeker; yani mısır şurubu ile devam ediyor.
Tesadüf müdür bilinmez? Tam da ABD tarafından ülkemizde ilk margarin fabrikasının kurulduğu o dönemlerde; “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman. Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman…” diyen bir türkü dillerde dolaşmaya başlar. Kimyasal işlemden geçerek “transyağ” haline gelen margarine mahkûm edilen halk, zeytinyağı ve tereyağı gibi doğal ve sağlıklı yağları, zararlı olduğunu düşünerek mutfaklarından çıkarmıştır. Doğal pamuktan yapılan basma fistan giyen kadınlar ise, tam da o günlerde naylon giysilerle tanışmaya başlamıştır…
Zeytinyağlı yeyin, basma fistan giyin.
Gökşin Balım
"Zeytinyağlı Yiyemem Aman" diyen bir türkümüz var. Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan, ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. O dönemi yaşayanlar ABD’nin gönderdiği içeriği belirsiz “süt tozlarının!!” okul çağındaki çocuklara zorla içirildiğini anlatırlar.
ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını o dönemlerde keşfetmiştir. Sadece mısırözü yağı değildi mesele…Soya fasulyesi üretiminde de dünya birincisi olan ABD, Türkiye’ye soya yağı ihracatına da başladı. Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası da ABD’nin yardımıyla kuruldu. Yine aynı dönemde Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırıldı. Bu arada “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar” gibi yalan propagandalardan da geri kalınmadı. Hâlbuki zeytinyağı, dumanlaşma derecesi en yüksek olan (en zor yanan) sıvı yağlardan birisidir. Bırakın zeytinin yağını, sabunu bile unutturuldu bu millete.
ABD o dönemlerden beri gıdayı bir silah olarak görmektedir. Strateji şudur; “Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!” İnsanların size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir. Geleneksel tohum yerine tek üretimlik hibrid buğday ve mısır tohumculuğu, kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim 3 kat arttı! Fakat üretim artışına sebep olan hibrid tohumlar, genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO), toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler, sadece toprağı değil insanı da hastalandırıyordu.
Mısırdan elde edilen margarinle başlamıştı ABD’nin gıdamıza müdahalesi… Mısır nişastasından elde edilen sanayi tipi şeker; yani mısır şurubu ile devam ediyor.
Tesadüf müdür bilinmez? Tam da ABD tarafından ülkemizde ilk margarin fabrikasının kurulduğu o dönemlerde; “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman. Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman…” diyen bir türkü dillerde dolaşmaya başlar. Kimyasal işlemden geçerek “transyağ” haline gelen margarine mahkûm edilen halk, zeytinyağı ve tereyağı gibi doğal ve sağlıklı yağları, zararlı olduğunu düşünerek mutfaklarından çıkarmıştır. Doğal pamuktan yapılan basma fistan giyen kadınlar ise, tam da o günlerde naylon giysilerle tanışmaya başlamıştır…
Zeytinyağlı yeyin, basma fistan giyin.
Gökşin Balım