Çanakkale Şehitlerini Anma Günü / 18 Mart

MEHMET AKİF'İN ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ TASVİRİ

Çanakkale tefekkürünü en iyi şekilde yapabilen Mehmet Akif olmuştur. Bu bakımdan Akif in Çanakkale Kahramanları üzerine yazdığı şiirin üzerine başka söz olamaz. Bu ifadelerden daha iyi ve daha cazibi henüz yazılamamıştır.
1914 Aralık. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların İngiliz, Fransız ve Rus müstemlekelerindeki Müslüman esirleri bilinçlendirmek amacıyla Harbiye Nezareti'ne bağlı Teşkilât-ı Mahsusa'nın kurduğu bir heyet içinde Berlin'e gitmişti. Almanlar bu esirlere Berlin'de bir de cami yaptırmıştı.

Almanlar, Müslümanların lideri olan Osmanlılara bu esirlere karşı iyi davrandığını ve esirlere ise Halifenin kendileriyle birlik olduğunu göstermek istiyor ve dolayısıyla onları kazanmak peşinde idi. Akif, Berlin'deki bu Müslüman esirlerle üç ay ilgilendikten sonra 1915 Mart ayı içinde İstanbul'a dönmüştür.
Bu defa İstanbul'da üç ay kalıp yine Enver Paşa'nın ekibi tarafından kurulan bir heyete dahil olarak Arap kabilelerinin 1. Dünya Savaşı'nda devlete sadık kalmalarını sağlamak için Arabistan'ın Necid bölgesine gitmiştir. Mayıs ayı ortalarında Başkent Riyad'da da gerekli görüşmeler yapılmıştır. 4.5 ay sonra Ekim başında İstanbul'a dönülmüştür.

Mehmet Akif in gövdesi ayakları üzerinde seyahat yapsa da aklı ve gönlü hep Çanakkale'de idi. 18 Mart Zaferi, o Almanya'dayken kazanılmıştı. Arabistan çöllerine yaptığı seyahat esnasında ise kara savaşları devam ediyordu. En kanlısı da kuzeyde 25 Nisan-20 Mayıs ve 6 Ağustos-22 Ağustos arası Arıburnu ve Anafartalar bölgeleri savaşları idi. Güney bölgesinde 25 nisan, 9 Mayıs, 5 Haziran, î 3 Temmuz arasında cereyan eden savaşlardı. Bu itibarla Akif, çok endişeli idi. Eli kalbinde her gün "Çanakkale'den ne haber var?" diye sık sık sorardı.

Görebildiğim kaynaklarda hep bir gün ve bir telgraf, gecenin karanlığında Akif in gönlüne bir güneş gibi doğmuştu. Ama tarih yoktur. Şu kadar ki Akif in Ekim ayı başında İstanbul'a geldiği tarihi açıkça yazılıdır. Bana göre Mayıs ayı ortalarında Arabistan'a gitti. Seyahat 4-5 ay sürdü. Ekim başında İstanbul'a geldi. O halde heyete gelen telgrafta bildirilen Zafer, Anafartalar Zaferidir. Böylece M. Akif, Mehmetçiğin cephede kazandığı zaferi edebiyatımızda abideleştirmiştir. Bu şiire göre Akif, bedenen başka yerde olsa da kalp gözüyle Çanakkale'yi görmeseydi böyle bir şiiri yazamazdı. Şimdi Akif in bu eserinin dizelerini yazacağım; toplam 86 dize ancak biz buraya sadece 40 dizesini yazacağız.

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Sizin İçin Gene Bir şey Yaptım Diyemem
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir savrulur enkâz-ı beşer
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak
Böyle alçakça bir istilâdan veba bile utanır
Hangi kuvvet onu, hâşâ edecek kahrına /Esir/
Çünkü te'sîs-i İlâhî O metîn istihkâm
Âsım'ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar,
O, rükû olmazsa, dünyada eğilmez başlar.
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bin hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor "Tevhidi"
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni târihe desem sığmazsın.
'Bu taşındır' diyerek Kâbeyi diksem başına
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyla
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecramıyla
Ebr-i nî sânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecri ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribî, akşamları sarsam yarana,
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.


Sondan bu iki dize var ya, Çanakkale Şehitlerine böyle övgü yağdıran ve yücelten bu ifadelerin hiçbir surette benzeri gösterilememiştir ve yazılamamıştır. Beşer bundan fazlasını yazamaz ve hatta belki de düşünemez bile. Söz buna derler, böyle olur ve olsa olsa bu kadar yazılabilir.

Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın,
Sen ki, asara gömülsen taşacaksın... Heyhat!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden Makber / Kabir isteme benden
Sana âgûşunu açmış duruyor peygamber.Çünkü Peygamber kucağım açmış bekliyor.


Değerlendirme:

Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bu korkunç savaşın, bu zamana kadar tarihte misli görülmemiştir. Benzeri olmaz. Yüzlerce gemi küçücük o Gelibolu Yarımadası'na saldırıp, kara ordularını Marmara'ya indirmek istiyorlar. Bu ne utanmaz bir siper ve yığınak ki, muharebe gemilerinden sema bile görünmüyor. Gösterdiği vahşetle kendini belli eden bu Avrupalı; Yırtıcı, merhametsiz, sırtlan yığınları gibi kafeslerinden boşanıp saldırıyorlar. Bütün kıtaların insanları, beşeriyetin bütün cinsleri, hepsi burada. Bu bir tufan ve bir felâket!

Dünyanın her tarafından gelmişler; Avustralyalısı ve Kanadalısı yanyana birlikte saldırıyorlar. Her şeyleri de farklı; yüzleri, dilleri, renkleri.. Kimi Hintli, kimi yamyam veya Afrikalı ya da başka bir belâ. Ama hepsinin ortak yönü vahşet! Ah o asaletine övgüler yağdırılan yirminci asır Avrupalısı yok mu? İşte onu temsil eden, o sefil varlıklar, Mehmetçiğin karşısına durup aylarca hırslarını, garezlerini kustular; bizim bilediğimiz iç yüzlerini hayasızca ortaya döktüler. Onlar dönek, yalancı, utanmaz bir sahtekârdılar. Bu savaş onların gerçek yüzünü ortaya çıkarmış oluyor.

Kullandıkları silahlar da çok korkunç. Siperlerin tepesine düşen bombalar, arslan Mehmetçiğin göğsünde patlayıp, sönüyor. Yerin altında yüzlerce lâğım açılmakta ve patlatılmakta ve yüzlerce adamı öldürmekte. Gökler yere ölüm indiriyor ve yerler göğe ölü püskürtüyor. 'Bu ne müthiş bir tipi' Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak vadilere sağanak sağnak yağmaktadır. Zırhların arkasına saklanmış olan alçaklar, yıldırım yayılımı halinde tufanlar ve alevden seller saçarak etrafı yakıp yıkıyor. Sürüyle dolaşan uçaklar, aşağıdaki korumasız açık göğüslere yangınlar gönderiyorlar. Tüfekten çok top ve mermiden çok gülle var. Fakat şu kahraman orduya bak ki, onları ciddiye almıyor ve o dehşetli silahlara ve bütün tehditlere aldırmayarak gülüyor.

Korunmak için çelik siperler istemediği gibi, sinip saklanmayı düşünmüyor bile. Çünkü onun göğsündeki imanı, kat kat kaleler gibi muhkem ve o iman zapt edilemez ve o imanın sahibi korkutulamaz. Hiçbir kuvvet o imana boyun eğdiremez ve bu imkânsızdır. Çünkü o, Allah yapısı ve Allah vergisidir.
İnsan eseri olan o sağlam, müstahkem kaleler bile alınabilir. Ancak, Mehmetçiğin göğsü ilâhi bir yapıdır. O yapı Allah'ın dinini Kıyamete kadar
koruyacaktır. Onun göğsü ilâhi bir serhattir. Allahü Tealâ Hazretleri bu serhad için"O, benim en güzel ve eşsiz bir eserimdir, onu çiğnetme" diye emretmiştir. Yani dinin özü olan Mehmetçiğin kalbindeki iman cevheri ve İslâm dininin özü ve aslı olan O değeri Mehmetçik çiğnetmedi, yılmadı, dönmedi ve milletinin namusunu korudu. Hep koruyacak ve hiçbir zaman çiğnetmeyecek.

Görüyorsunuz ya işte bak! Dağlar ve her yer şehitlerle dolu. Allah'ın hu/urundan başka hiçbir yerde eğilmeyen başlar, pak alınlarından vurulmuş ve yaralanmış niceleri yatıyor. Ya Rabbi! Senin yüce dininin bayrağı için, her biri bir güneş olan nice kahramanlar, kendilerini feda etmiş, vurulmuş yatıyor.
Ey bu vatan toprağı için vurulup şehit olan asker! Cennetteki ecdadın gelip seni temiz alnından öpse değer mi değer. Sen çok büyüksün ki Allah'ın birliği inancının felsefesini canını hiçe sayıp, ölümden korkmayarak kurtardın. Sen bu hizmetinle İslâm tarihinin en büyük savaşı olan Bedir Savaşı gazilerine benziyorsun. Onların dengisin. Bu itibarla seni nereye gömebiliriz? Senin için kim mezar yapabilir? Sen mezar değil tarihe bile sığmazsın. Senin yaptıklarını hiçbir kitaba sığdıranlayız.

Öyle ki, sen mezarda yatarken, Kabe'yi baş ucuna taşın olarak diksem, ruhumun içinden gelen bütün bilgileri taşına yazsam, gökyüzünün bütün yıldızlarını getirip kanayan mezarının üzerine örtsem... Mor bulutlardan türbene tavan yapsam ve yedi kandilli süreyyayı oraya taksam... Sen bu binlerce ışık saçan avizenin altında kanına bürünmüş uzanırken, gece mehtabını yanına getirsem ve türbedarın gibi sabaha kadar bekletsem... Gündüzleri güneşi sana avize etsem ve akşamları kızıl ufkun tüllerini yarana sarsam; yine de sana, senin hizmetine karşılık bir şey yaptığımı söyleyemem.

Çünkü sen öyle bir kahramansın ki, son Haçlı Seferlerinin hücumlarını durdurdun. Ceddin Selâhattin ve Kılıç Arslan gibi yiğitliğine cihanı hayran ettin. Felâketler ve ümitsizlik, Müslümanları kuşatmış boğuyorken yetiştin ve o demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın. Sen ki, asırlara, tarihlere gömülsen, taşacak bir büyüklüğün ve kahramanlığın sahibisin. Bu ufuklar sana yetmez ve bu feza seni almaz.

Bunun için Ey şehit oğlu şehit! Baban da deden de şehit olmuştu. İşte şimdi sen de şehitsin. O halde benden mezar isteme. Sana mezar gerekmiyor. Ruhun yedi cennette dolaşıyor. Hem Peygamber cennette, kucağını açmış seni bekliyor.
Koş; bir daha, bir daha koş!
 
ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA VERDİĞİMİZ KAYIPLAR HAKKINDA:


GENELKURMAY YAYINLARI

Genelkurmay Ataşe Başkanlığı Stratejik Kurul üyelerinden Em. Kur. Albay Talat ÖZDOĞAN, Genelkurmay Başkanhğı'nın yayınladığı Çanakkale Muharebeleri 75.Yıl Armağanı adlı hacimli eserde "Çanakkale'de Türk Kahramanlığı" başlıklı yazısında Çanakkale Savaşlarına Türk Ordusu 700.000 kişi ile katıldığını yazıyor.50 Tarihçi Yılmaz ÖZTUNA'nın tespiti de 700.000 askerdir. "Gene adı geçen yayında tarih uzmanı Em. Top. Albay Rauf AT AKAN ise 1915 "Nisan sonunda asker alma bölgesinden Gelibolu'ya 20.000 er gönderilmiş51 ve Mayıs ayında ise 24.300 er daha ilave edilmiş; 10.000 er de hazır bulunduruluyormuştu.52 Temmuz ayında kayıp sayısı 124.000'i bulunca bu defa söz konusu kayıpları karşılamak üzere 101.000 er daha ikmal edilmiş ve 20.000 de gönderilmek üzere araç beklemekteymişti. "53" Böylece Çanakkale savaşlarına toplam gelen yedek asker sayısı 175.300 ü bulmuştur. Savaşan 17 Tümenin mevcudu ise 350.009 kişi. Toplam mevcut 525.309 "54" Yalnız 700.000 sayısını göz önüne alırsak : O zaman Çanakkale Savaşlarına katılan asker sayımız 600.000'nin üzerinde olur. İngilizler 5000.000'le katıldı ve yarısını kayıp verdi. Buna göre Türk şehit sayısı da 250.000 den aşağı olamaz. Zira karşı taraf çok üstün ateş gücü ile saldırıyor ve sizde onun üzerine gidiyorsunuz. Ve onlar 500.000 askerlerinin yarısını kaybediyor ve siz 50 ve 100.000'lerde kalıyorsunuz. Bu hem savaş mantığına ve hem de tarihi kayıtlara uygun geldiği söylenemez.
Hülasa bunlarla birlikte George H. Cassar'ın Çanakkale ve Fransızlar adlı eserinde demektedir ki: "Osmanlı İmparatorluğunda resmi kayıtlar titizlikle tutulmuyordu. Onun için bazı otoriteler kayıpların 350.000 kişiye yaklaştığını açıklamaktan çekinmemişlerdir." Sanders'in kayıpları titizlikle tespit edip Harbiye Nezaretine ulaştırdığı da şüphelidir. Kendi hatıratında da konuyla ilgili kesin bir açıklık yoktur.

JAMES'IN TESPİTLERİ

Gelibolu Seferi, sekiz buçuk ay sürdü. İki tarafın da kayıplarını, sıhhatli bir şekilde tahmin etmek son derece güçtür.
Bir ker Türk kayıpları pek gelişigüzel tutulmuş olup, resmî rakamları olan 86.692 ölü ile 164.617 yaralı ve hastaların, hakiki kayıplarından adamakıllı eksik olduğu
muhakkaktır. James, hatta yer ve isim vermeden bir Türk kaynağı kayıplarını 470.000 gibi büyük bir rakamla ifade eder, Fakat bunu: 200 - 250.000 değil; 300.000 civarında tahmin etmek daha makûldür. İngiliz ve dominyon kayıpları da 198.340 ile 215.000 arasında hatırı sayılı değişiklikler arzeder. Fransız zayiatı ile boğularak kaza sonucu ölümler dahil olmak üzere; toplam müttefik kayıpları muhtemelen 256.000 idi. Bunlardan 46.000'i harekât esnasında ölmüş veya hayatlarını aldıkları yaralar yüzünden kaybetmişlerdir. Elhasıl Türklerin savaşa katılan asker sayısı: 500.000. Ölü: 55.177, yaralı: 100.177, kayıp: 10.067., hastalıktan ölen: 21.498, hastalık nedeniyle askerliği terk: 64.440, Toplam zayiat: 251.309. Fransızların savaşa katılan asker sayısı: 79.000. Kayıpları: 47.000. İngilizlerin savaşa katılan asker sayısı: 410.000. Kayıpları: 205.000 olarak gösterilmektedir. Mamafih, bu ve benzeri sayıların gerçeği yansıttığı söylenemez.

ALAN MOOREHEAD'IN TESPİTLERİ:

İtilâf Devletleri toplam 489.000 askerle katıldılar ve toplam : 252.000 kayıp verdiler. Türkler ise yaklaşık 500.000 askerle katıldılar ve toplam 251.000 kayıp verdiler. Burada İngiliz ve Fransızların kayıpları hakkında hemen yerli ve yabancı kaynaklar: Sayılar itibariyle pek farklılık arzetmez. Yalnız Türk zayiatı hakkında aralarında epeyce farklılıklar olan sayılar verilmesi kafaları hep karıştıra gelmiştir. Hele yabancılar Türkler 500.000 / BEŞYÜZBİN / askerle katıldı derken: Türk kaynakları bu sayının 310.000 / ÜÇYÜZONBİN / olduğunu söylemesi akıl almaz bir sayı farkı olarak görülür. Şehit ve kayıpları ise; 250 - 251 - 252.000'lerden birden 57 ve 180 veya 211.000 gösterilmesi yanlışları belgeler. Bir kere 250 - 300.000'den aşağı olamaz. Çünkü karşı taraf en modern silahlarla üzerine geliyor ve 5.000 - 10.000 kişi ölüyor ve sizde 500 - 1.000 kişi zayiat olacak. Olmaz. Elhasıl kayıplar genelde eşit sayıda olmuştur. Çünkü Türkler iptidai silahlarla olsa bile, mevziide ve geleni görüyor. Çoğu kere. Karşı tarafın silahları modern ve deniz bombardımanı desteği var ama: O da çoğu kere körü körüne ve düzensiz ve disiplinsiz savaşıyor. Burada eldeki imkanlar değerlendirilince; kayıpların eşit miktarda olduğu söylenebilir.

ÇANAKKALE SAVAŞLARININ KESİN KAYIP LİSTESİ HAZIRLANAMAZ

Çanakkale Savaşlarında verilen kayıpların tespitini yapabilmek için bizzat savaşın cereyanı sırasında teferruatlı malûmatın kroki, istatistik, cetvel ve sairelerin elde bulunması şarttır. Burada kanaatim o ki, I. Cihan Savaşında, savaş durumunu gösteren cetvellerin bize tam olarak ulaştığı söylenemez. Yani bazı uzmanlara göre savaşın ilk günlerine mahsus bilgileri kapsayan cetvellerden ötesi, berisi hırpalanmış belgeler ve cetveller bizim elimize geçmemiştir. Özellikle I. Cihan Harbinden önceki Harp Tarihinin esasını teşkil eden Harp Ceridelerinin kıymeti I. Cihan Savaşından önce pek bilinmemiş ve bu sebeple Balkan Savaşında, savaşan birliklerin durumu günü gününe yazılıp ciddi bir şekilde ceridelerde-zabıtlarda saklanmamış ve en nihayet verilen ve alınan emirler lalettayin tertipsiz ve sırasız olarak bir defterden başka bir şey kalmamıştır. Ne acı ki, bunlardan ders alınmadan ve hazırlanmaya imkân bulunamadan I. Cihan ve Çanakkale Savaşlarına girmişiz. Sonra bu işlere bakacak şube de lâvedilmiş ve tekrarı ise 1332 de kurulmuştur. Bir de savaş içinde küçük kıt'aların kayıpları belki hiç ciddiye alınmamış ve ilâve cidden çok müşkül bir iş olan bu husus bilhassa heyecanlı ve buhranlı anacan, babacan günleri savaşlarında ziyâdece mühemmel kalmıştı. Yani ihmal edilmişti. Buraya şunu da eklemek lâzımdır: Gelibolu Yarımadası Savaşlarında özellikle Tümen ve Alaylardan aşağı kıtaat savaşlarında subay kayıpları çok fazla olduğundan ve bu defa sarp arazi içinde kayıp ceridelerini tutacak okur yazarın kalmamış olması ve Çanakkale Savaşları sonrası sağ kalan subaylar ise hemen diğer cephelere şevki ile savaşların uzun yıllar sürmesi ve oralarda şehit olmaları sebebiyle Gelibolu Yarımadasında cereyan eden o müthiş savaşın kayıpları hakkında bize bilgi verecek kaynaklar iyice azalmış oluyordu. Bu itibarla kayıplar hakkında söz konusu bilgilerin bize tam olarak ulaştıkları söylenemez.
Bu savaşlar o kadar şiddetli geçti ki, müdafaanın ruhu neferin ve yanlarındaki küçük zabitan ve çavuş rütbesindeki kişilerin iman kuvvetinde idi. Yani kimsenin sağ ve solundaki ahvalden haberdâr olması mümkün olamayan bu muharebelerde, düşman eline düşen esirlerden hiçbir neferin özellikle'25 Nisan - 6 Mayıs Savaşlarında geriye döndüğüne pek rastlanmamıştır".
Hülâsa, zayiat müthişti. 29/30 Haziran Muharebeleri hariç olarak Seddülbahir Cephesinde toplam 99.855 şehit, yaralı ve kayıp vardı. Subay kaybı pek büyüktü. Özellikle 7. Tümenin Taburlarından savaş boyunca 72-75 Subay kaybı olmuştur. Önce 4 km. sonra 6 km. ye çıkan bu cephede 70 günde verilen bu kayıp korkunçtu. Bunun sebebi ise tarafeynin şiddet ve asabiyet ve sonra gayet dar ve her tarafı ateşe maruz bir noktaya külliyetli kalabalığın toplan-masıdır. Binaenaleyh, en sakin günlerde dahi 150/400 asker kaybımız oluyordu

ŞEHİT KELİMESİNİN ANLAMI:

Şehitlik ifadesi ve şehitlik mefhumu İslâmî bir değerdir. Hizmet karşılığında insanlara verilen bir payedir. İslâmda hizmet ise niyete bağlıdır. Niyet halis ve lekesiz olmazsa hizmetin bir değeri olmaz. İşte Çanakkale Savaşlarına gelebilmek için gece 02.00'de Askerlik Şubesinin önünde sıra beklerken heyecandan ölenler Çanakkale Şehidi'dir. İşte, o savaştan sonra her türlü zayiat ilk kaynaklarda şehit olarak değerlendirilmiş ve toplam kaybın 250.000'in üzerinde olması sebebiyle 250.000 şehit sayısı ile ifade edilmiştir ki yerinde ve güzel bir tarihe mal olmuştur. Gerçekten de mezkûr sayının üzerinde kaybımızın olduğu, görüldüğü üzere bütün kaynaklar ittifak halindedir.
Elhasıl, Allah yolunda ölen veya öldürülen kimseler şehittir. Kelimenin çoğulu Şühedâ, Türkçede yardımcı fiilde "şehid" olmak veya "şehid düşmek" şeklinde söylenir.

Şehid veya şehâdet kelimeleri hukukî anlamda şehid veya şahidlik anlamında kullanılır. Bu itibarla "Allah yolunda: Yani Allah ve milleti için hiç karşılıksız maddî ve manevî çalışmaları sırasında ölerek veya öldürülerek "çok yüksek manevî mertebelere ve ilâhî lütûflara nail olan bahtiyarlara" Şehid denilmesi onların gasil ve nakillerinde meleklerin hazır bulunup, onları görmesinden dolayı veya bizzat şehidlerin Allah katında diri olarak birçok ilâhî nimetleri görebilmeleridir. İşte bu bahtiyar insanlara şehid denmesi bu sebeptendir. Yani her şeye ayan ve beyan şahittirler, görürler. "Siz şehidlere ölü demeyiniz. Onlar diridir. Ama siz bilip anlayamazsınız."

Hülâsa, Türk Milleti 1000 yıldır: içten ve dıştan gelen son derece ağır tehdit ve terör olaylarına karşı samimiyetle hürriyet-barış ve Tevhid inancı için seve seve kanını sebil etmiş ve sayısız şehid vermiştir. Yani Tevhid-Hürriyet ve İstiklâl uğruna en çok şehid veren Millet: TÜRK Ulusu olmuştur. Onun için İstiklâl marşı şairimizin Türk vatanı için; "Toprağı sıksan şühedâ fışkıracak" şehidlerimiz için de "Bastığın yerleri toprak diyerek basma, Tanı. Düşün altında binlerce Çanakkale'de yüzbinlerce / kefensiz yatanı" ifadeleri, bu tarihî gerçeğin mübalağasız bir tespitinden ibarettir


KAYNAK: Yalniz-kurt.com
 
ÇANAKKALE DESTANI

Altı asır dünyaya nizam veren bu millet, bitab düşmüştü. Trablusgarp’tan, Balkanlar’dan çekilmiştik. Ricat, onur-gurur kırıcıydı ama mecburduk buna... Düşman kaviydi..talih zebundu... dost vefasızdı...

Batılı; “Başka milletlerin, müdafaadan ümidi kestiği anda, Türk milletinin taarruzu başlar!” diyor. İşte Çanakkale savaşları, bunun destanıdır.

Bu destanda; cephaneliğin infilak etmesiyle gözlerinden olan Memiş’in; komutanın: “Vah evladım vah! Gözlerinden mi oldun?” demesine karşılık: “Üzülme paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini gördükten sonra bu hale geldi!” şeklindeki cevabı vardır.

Bu destanda; Fransız zırhlısı Büve’nin 610 mürettebatının denize saçıldığı anda; İngiliz zırhlısı Oşin’ın, sudaki karıncalar gibi çabalayan düşman askerlerini toplaması için ateş kesen Türk topçusunun civanmertliği vardır.

Bu destanda; İntepe bayırında, bölüğünün tamamen bitmesine rağmen bir mehmetçiğin, sabaha kadar dişini sıkması ve sabahleyin takviye gelen bölük komutanına : “Akşam, batarya imamları “şehitliği” anlatmasalardı, vallahi dayanamazdık!” Demesi vardır.

Bu destanda; yolunu şaşırıp, merkebiyle düşman içine düşen, dipçik darbeleri altında mendilini çıkarıp: “Beni komutanınıza götürün diyerek”, Anzak komutan karşısında da : “Bizim komutanın size selamı var! Bunlar düşman amma deniz suyu da içemezler! Dedi. Size tatlı su yolladı!” hilesini yapıp mukabilinde çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak Türk zekasının sembolü olan Saka Hüseyinler vardır.

Bu destanda; birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30 yardımcısıyla, 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik kalesi burçlarından indirip Hamidiye tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş imalat-ı harbiye ustası Ramazan ağalar vardır.

Bu destanda Rumeli Mecidiyesi tabyasında 20 dakikalık baygınlıktan sonra 276 kilogramlık üç mermiyi peyderpey atıp İngilizlerin Oşin Zırhlısına boğazı dar eden ; Cevat Paşa’nın “Dile benden ne dilersen evladım” demesine karşılık “Bir şey istemem kumandanım diyen, Paşanın ısrarıyla “Tek tayınla doymuyorum komutanım” deyip “Çift tayın” alan ; fakat bir süre sonra “ Herkes tek tayın yerken bu ikinci tayın boğazımdan geçmiyor.” diyerek tayını reddeden diğergam ruhlu “KOCA SEYYİT”ler vardır.

Bu destanda; cephanesi bitmiş geri çekilen askerlere; “Düşmandan kaçılmaz! Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen Anafartalar, Conkbayırı muharebelerinin kahramanı “Mustafa Kemal”ler vardır.

Ve yine bu destanda, Atatürk’ün Nutuk’ta anlattığı:

“Siperler arasıdaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak...Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor.İkinciler onların yerine geçiyor...Fakat, ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?...Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor, sarsılmak yok... Okumak bilenlerin elinde Kur’an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Emin olunuz ki, Çanakkale Savaşlarını kazanan bu yüksek ruhtur.” Dediği bu ruhu taşıyan Anadolu yiğitleri vardır.



Bu zaferimizin ardından şehitlerimizi rahmetle anıyor, onlara layık olma azminde olduğumuzu ifade ediyoruz
 
Bir 57. Alay Vardı ki!!!

57. Alay, Çanakkale Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen Anzak Çıkarmasını durdurmak amacıyla 25 Nisan 1915 sabahı harekete geçen ve imha edilen Osmanlı alayıdır.
19. Fırka'ya bağlı üç alaydan (72, 77 ve 57) biri olarak Tekirdağ Yarkışla mevkiinde 1 Şubat 1915 tarihinde kurulan[kaynak belirtilmeli] 57. Alay'ın alay komutanı, Hüseyin Avni Bey (Arıburun)'dir.

22 Şubat 1915 tarihinde 19. Fırka Komutanı Yarbay Mustafa Kemal tarafından törenle sancağı verilen 57. Alay, 23 Şubat 1915 tarihinde Çanakkale'ye doğru yola çıkarak, 25 Şubat 1915 tarihinde eski adı Maydos olan Eceabat'a vardı. 19. Fırka'nın bağlı olduğu 5. Ordu Komutanlığı'nın Enver Paşa tarafından kurulmasından sonra 57. Alay, genel ihtiyat (yedek) olarak 26 Mart 1915'te Bigalı Köyü'ne intikal etti. Bu tarihten, 24 Nisan 1915 tarihine kadar bizzat Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni tarafından sürekli eğitime tabi tutulan 57. Alay Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde tatbikatlar yaptı.

Bigalı Köyü'nde eğitim ve tatbikat faaliyetlerini yürüttüğü sırada 57. Alay'ın birkaç kez 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istenmişse de Mustafa Kemal'in çıkartmanın yapılacağı yere en yakın noktalardan biri olmasından ötürü Bigalı Köyü'nde kalma yönünde ısrarcı olmuş ve bunda da başarılı olmuştur. Böylece 57. Alay, Bigalı Köyü'nde kalmış, 25 Nisan 1915 sabahı, kendisine bu yönde bir emir gelmemiş olmasına rağmen Mustafa Kemal'in kişisel inisiyatifiyle düşman çıkartmasını haber alır almaz Conkbayırı'na doğru hareket etmiştir. 57. Alay'ın, Conkbayırı'na hareket eden 3 taburu ve bir dağ bataryasını oluşturan yaklaşık 650 subay ve asker, Conkbayırı'na varıldığı anda bizzat Mustafa Kemal'in yönetiminde kendisinden yaklaşık 4-6 kat daha büyük bir düşman gücüne karşı taarruza geçmiştir.

57. Alay'ın sancağı şu anda Avustralya'da Melbourne müzesinde sergilenmektedir. Sergilenen bayrak Kurtuluş savaşında düşman eline geçen ve sergilenen Türk sancağıdır. Müzede bayrağın altında şunlar yazılıdır:

"Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiş, ama esir edilmemiştir. Çünkü, Türk Ordusu'nun milli geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık örneği olarak karşınızda duran bu Türk alay sancağını selamlamadan geçmeyin."
2drym8p.webp
 
Sabah yazdım.. Çalıştığım için telefonuma not etmiştim..
Paylaşmak istedim..


OĞLUNUZ ŞEHİT OLDU VATAN SAĞOLSUN!!
Anasının Kuzusuydu Hepsi,
Daha Çocuktular analarının yüreğinde.
Şanla şerefle uğurlandılar cepheye..
Ama gözyaşları yeter mi bu hasrete
Şehitlik güzelde, yürekler dayanmaz bu mateme
Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı
Binlerce askerin şehit olduğu o gün..
Kapılar çaldı telaşlı telaşlı..
Hissetti anaların yüreği..
Bilirlerki gelen haber cepheden..
Binbir dualarla açıldı kapılar ama nafile..
O an hüzün ve şeref dolu cümleler döküldü dudaklardan, titreye titreye..
Oğlunuz Şehit oldu VATAN SAĞOLSUN..!!


ZeyNoO
18.03.2011/09: 07
 
Kalemine yüreğine sağlık Zeyno. Nice canlar yandı "vatan sağolsun" diyerek. Bir tane zengin yok mu ülkede ya sadece fakirler mi seviyor bu ülkeyi. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Basında şehit haberleri ara sayfalarda birkaç satır yazı ile yer alırken hafta içinde tüm gazetelerin ön sayfasına bir bakın. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız...
 
Çok haklısın hemde binlerce kez.. Hatta şehit haberleri bi günlüğüne olsa bile haberlerde zor yer alırken,
Bu haftaya baktığımda, İbrahim tatlısesin vurulması bile günlerce yer tuttu basında.. Şehitlerimizden daha değerli tutuldu..
Devlet İbrahim tatlıses'le daha çok ilgilendi.. Şehitlerimiz'le kim ilgilendiki.. Hatta şehit olup olmadıklarını bile tartıştılar yer geldiğinde..
 



1owvi0.webp


Hepsinin önünde saygi ve minnetle egiliyoruz..

Ruhlari SAD, kabirleri NUR, mekanlari CENNET olsun..



11lj03a.webp


Bu Ülkeye adam gibi adam degil
ATAM gibi adam gerekli..

 
1914 – 1918 yılları arasında dünyanın başına gelen en büyük felaketlerden biri bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı’dır. Bu savaşa müttefiklerimizle birlikte Osmanlı Devleti olarak biz de katıldık. Bu savaş içinde kazandığımız Çanakkale Zaferi, düşmanın gücü karşısında Türk’ün yılmaz direncini göstermesi ve yurdunu korumanın kutsal mücadele destanını oluşturması açısından çok önemlidir.

IfoUkJH.webp

Düşman grubunu oluşturan İtilâf Devletleri ( İngiltere, Fransa, Rusya ) Boğazları ve
Marmara kıyılarını ele geçirdikten sonra, İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni çökertmek ve savaş dışı bırakarak böylece zor durumda bulunan Rusya’ya yardım etmek düşüncesindeydi.

Daha önce Çanakkale Boğazı önüne gelmiş olan İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan güçlü bir donanma, Türk mevzilerini yoğun bir top ateşine tuttuktan sonra Boğazı geçme girişiminde bulundu. ( 18 Mart 1915 ) Ama Türk topçularının olağanüstü yetenekleri ve Nusret mayın gemisinin Boğaz’ı ustaca mayınlaması düşmanlar için felaket oldu. Topçu ateşi ve mayınlar nedeniyle düşman gemilerinin bir bölümü battı, bir bölümü de savaşamayacak derecede ağır yaralar aldı. Bunun üzerine Çanakkale Boğazı’nın denizden geçilemeyeceğini anlayan düşmanlar , Mart 1915’te Gelibolu Yarımadası’na asker çıkararak , burayı işgâl edip böylece Çanakkale Boğazı’nı denetimleri altına Burada Mustafa Kemal komutasındaki 19. Kolordu , kendisinden kat kat güçlü düşman kuvvetlerine karşı Anafartalar , Arıburnu ve Conkbayırı’nda yaptığı kahramanca direnişle destanlar yarattı. Büyük komutan Mustafa Kemal’in bu savaşları Türk Zaferi olarak tarihe yazdırmadaki büyük payı yadsınamaz. Böylece Gelibolu Yarımadası’nın düşman eline geçmesini önledi. Düşman donanmasının Çanakkale
Boğazı’nı geçip, İstanbul’u alma tehlikesi de ortadan kalkmış oldu.

İngilizler, Çanakkale Boğazı’nı geçme plânlarını uygulayamayacaklarını anlamışlardı.Bu nedenle Gelibolu Yarımadası’nı boşalttılar. ( 1916 )

Çanakkale’de denizde ve karada kazanılan zafer, Rusya’nın etkisiz kalmasına ve bunun sonucu olarak da savaştan çekilmesine yol açmıştır.

Çanakkale Zaferi, Mustafa Kemal adıyla birlikte Türklerin yurtseverliğini kahramanlığını direnişini destanlaştıran bir abide olarak tarihe geçmiştir. Bu büyük zaferi bizlere kazandıran başta Mustafa Kemal ve öteki komutanlarımız ile Mehmetçiklerimizi bir kez daha saygıyla anıyoruz.
 
Geri
Top