• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Çocuk sağlığı sorunları.Havale,kekemelik,diş sorunları,ergenlik,göz tembelliği vb.

Suskun

V.I.P
V.I.P
Astımın iki ayrı özelliği vardır. Bunlardan birincisi alerjik olup olmamasıdır. Çocukluk çağı astımında % 50-80 arasında alerji saptanır. Ancak astımın asıl önemli olan astımlı çocuğun küçük ve orta çaplı bronşlarında mikrobik olmayan kronik iltihaba bağlı bir aşırı duyarlılık reaksiyonu vardır.

Bu bronş her çevresel uyarana (en sık nezle, grip gibi viral enfeksiyonlar ve ayrıca sigara dumanı, ısı değişiklikler, …) hızlı bir bronş kasılması ile cevap verir. Ancak bu iltihabı olayın mutlaka alerjik olması gerekmez. Eğer bir çocuğa yapılan alerji deri testleri veya kan testleri ile saptanmış bir alerjen varsa ve bu klinik bulgularla uyumlu ise alerjik astımdan bahsedilir. Belki “alerjik bronşit” de denilebilir ancak bu astım tanımı için kullanılacak yeterli bir terim değildir. Maalesef bir çok çocuk hekimi bunu kullanmaktadır.


8n87n56.webp

Buraya kadar anlatıldığı gibi hırıltılı nefes alıp vermesi olan bir çocuk mutlaka hekime başvurmalıdır. Bu tabiki acil bir başvuru olacaktır. İlk atak tedavi edildikten sonra 3 yaş altındaki bir çocuk için bronşiolit ön planda söz konusudur. Bu yaş grubunda eğer 3 kez ve üstünde hırıltılı nefes alma atağı olan yada bir atağı 2 haftadan fazla sürmüş olan çocuklar mutlaka bir çocuk alerji veya çocuk göğüs hastalıkları uzmanınca görülmelidir. Ancak yineleme söz konusu değilse bu hasta bir çocuk uzmanı tarafından izlenebilir. Bu yaş grubundaki hırıltılı nefes alma atakları çoğunlukla selim seyirlidir ve geçer. 3 yaş üstünde başlayan hırıltılar ise daha çok tekrarlama ve uzun süre devam eğilimindedir. Hele 6 yaş ve üstünde hırıltılı nefes alma yakınması varsa astım olasılığı en yüksek olan çocukları oluşturur. Bu nedenle 3-6 yaşa arasında başlayan hırıltılı nefes alma yakınmalarında şiddetle astım ayrılmalıdır. Tabiki aynı hırıltılı nefes almaya neden olan bir çok durum vardır ki bu nedenle çocuk alerji yada çocuk göğüs uzmanına başvuru önerilir. Çocuğun tüm hastalıkları ve gelişimi erişkinden farklı olduğu için yenidoğan döneminden 17 yaş bitimine kadar tüm çocuklar çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanınca görülmelidir. Hastalık konusunda tam bir teşhis koymak içinse çocuk alerji yada çocuk göğüs uzmanına hasta çocuk hekimi tarafında gönderilmelidir. Çünki doğru teşhis, uygun tedavi, uygun ilaç kullanım tekniği, düzenli izlem ve bunları sağlamak için yapılacak aile eğitimi hastalığın akibetini şüphesiz biçimde iyi yöne sevk edecektir.
 
Ateşli Çocuğa Duş Aldırmayın

Ateşlenen çocuğa yaptırılan soğuk duşun beyindeki ateşi yükselttiğini biliyor muydunuz? Çocuklarda görülen ateşin düşürülmesi için öncelikle çocuğun günlük elbiseleri çıkarılarak, ince bir giysiyle bırakılması gerektiği ifade edildi. Ilık su ile yıkamak veya ılık suyla ıslatılmış pamukla vücudu silmenin yararlı olabileceği ancak, soğuk duş ya da alkol uygulamasının yapılmaması gerektiğinin altı çizildi. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Kürşad Aydın, özellikle 6 ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülen yüksek ateşin, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, ateşli havaleye neden olabileceğini belirtti.

Ailelerin, çocuklarında görülen ateşlenmeyi önemsemesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Aydın, “100 çocuktan 2 ile 5’i ateşli havale geçirir. Ancak yakın akrabalarda ateşli havale görülen kişi, bebeğini önceden muayene ettirip tedbirini almalıdır” dedi.

Çocuklarda görülen ateşin düşürülmesi için öncelikle çocuğun günlük elbiseleri çıkarılarak, ince bir giysiyle bırakılması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Aydın, şunları kaydetti:

“Oda sıcaklığı 18-20 derece olmalıdır. Koltuk altı ateşi 38 derecenin üzerinde ise hemen ateş düşürücü şurup verilmelidir. Ateş düşmediği takdirde, 4-6 saat arayla yeniden ateş düşürücü şurup verilebilir. Havale için en riskli dönem olan 6 ay 3 yaş arası çocuk bulunan evlerde, ateş düşürücü şurup eksik edilmemelidir. Ilık su ile yıkamak veya ılık suyla ıslatılmış pamukla vücudu silmek yararlı olabilir. Ancak, soğuk duş, alkol uygulaması yapılmamalıdır.

Soğuk duş, vücudun dış kısımlarındaki kanın beyne akım etmesine ve beyindeki ateşin daha da yükselmesine neden olur. Bu önlemlere rağmen ateşin düşmemesi durumunda, bebek en yakın sağlık kuruluşuna götürülüp çocuk hekimine muayene ettirilmelidir.”




Çocukların Dişleri Neden Çürüyor?

Süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürümeye daha yatkınlardır, daha kolay ve hızlı çürürler.
Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olmasında fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.

Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.
Özellikle annelerin sıklıkla yaptığı bir hata da emzik ya da biberonu şeker, reçel vb. gibi gıdalara batırarak çocuklara vermeleri veya uyku aralarında şekerli süt, meyve suyu gibi gıdalara alıştırmalarıdır. Böylece beslenme düzensizliğinden dolayı dişler çürümeye yatkın hale gelir.


Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı yada ilaç henüz geliştirilemedi. Ancak, çürük sayısını azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır, bunlardan birisi; "fissür örtücü" dediğimiz malzemedir. Diş çürükleri genellikle azı ve küçükazı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan "fissür" adı verilen oluklarda başlar. Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürük başlaması önlenir. Bu işlem, 6 yaşından itibaren çıkan kalıcı azı ve küçükazı dişlerine de uygulanabilir.
Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır. Dişlere yüzeysel florür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.
Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır. Bunların yanında aşağıdaki gibi bir görüntü, hiç kimsenin çocuğunda görmek istemeyeceği ciddi estetik sorunlara yol açmaktadır.

Süt dişleri kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar.
Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmaktadır.
Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, kötü koku, çiğneme zorluğu, beslenme bozukluğu ve çirkin görüntüye yol açar. Bu dönemdeki tedavi edilmeyen diş bozuklukları, ileride diş çarpıklığı, çene gelişiminde bozukluk ve genel sağlık problemlerine (romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar) sebep olabilecektir. Dolayısıyla süt dişlerindeki çürükler, "nasıl olsa yerine yenileri gelecek" yanılgısına düşmeden tedavi edilmelidir.
Süt dişlerindeki çürükler ; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri olmasına neden olabilir . Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir.
Çocuklarda dişlerin zarar gördüğü kazalarda zaman kaybetmeden müdahalede bulunulmalıdır. Doğru tanı konması çok önemlidir. Bunun için hekiminiz size, kazanın ne zaman ve nerede olduğunu, darbenin ne taraftan geldiğini, kaza sonrası baygınlık, kusma, hafıza kaybı vb. olup olmadığını soracaktır. Verilen bilgiler doğrultusunda en doğru tedavi uygulanabilecektir.
Çocuklardaki diş yaralanmaları, bazen kalıcı dişin tamamıyla yuvasından ayrılmasına sebep olabilir. Bu durumda çıkan diş ile birlikte acilen dişhekiminize gitmelisiniz. Bu esnada diş, bir bardak sütün içinde, eğer süt mevcut değilse, temiz bir su içinde muhafaza edilmelidir.
Bebeklerde ağız bakımı
Bebeklerin, en azından ilk dört ay anne sütü ile beslenmeleri ağız çevresindeki yumuşak doku ve kas fonksiyonlarının normal gelişimini sağlayacaktır. Anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda fizyolojik başlıklı (damaklı, kesik uçlu) biberon kullanımı gerekir.
Bebekler 1 yaşından itibaren bardak ve kaşıkla beslenmeye alıştırılmalıdır.
Biberonla beslenme en fazla 2 yaşına kadar devam edebilir. Parmak emme, yalancı emzik kullanma gibi alışkanlıklara 2 – 2,5 yaşına kadar izin verilebilir. Eğer parmak emme alışkanlığı mevcutsa, bunun sebebi araştırılarak 3 – 6 yaş arasında bu alışkanlık mutlaka giderilmelidir.
Solunum problemleri, çene gelişmesi üzerine olumsuz etki eder. Burundan değil de, sadece ağızdan soluma durumu mevcutsa (bu durum uykuda daha iyi anlaşılır) muhakkak kulak burun boğaz uzmanına danışılmalıdır.
Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır?
Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur.
Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur.
Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi olur.
Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli?
Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay) mutlaka değiştirilmelidir.

Çocuğuma dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyım?

Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır
 
Televizyon ve Çocuk




Televizyon günümüzün en önemli iletişim araçları arasında yer almaktadır. Eğitici, öğretici olmasının yanı sıra, eğlendirici özelliğiyle de ilgi çekmektedir. Televizyonun etkileri nasıl ve ne derecede kullanıldığı ile ilişkilidir. Önemli olan televizyonun seyredilmemesi değildir. Anne-babanın çocuğa kısa süreli ve denetimli televizyon izletmesi, doğru ve uygun programlar seçerek çocuğu bu programları izlemesi için yönlendirmesi çok önemlidir.
Çocuğa Olumlu Televizyon İzleme Alışkanlığı Kazandırmak İçin Yapılabilecekler

* Çocuğun televizyon karşısında geçirdiği süre günde en fazla 1-2 saati aşmamalıdır. Çocuk üç yaşından küçükse izleme süresi 20 dakikayı geçmemesi daha uygundur.
* Anne-baba çocuğun televizyon izlemesi konusunda bir plan yapmalıdır. Bu planda çocukla bir günde kaç saat, bir haftada kaç gün, hangi programları izleyeceği konularında birlikte karar almalıdır.
* Televizyon planlanan programa uygun olarak açılmalı, program bittiğinde kapatılarak, çocukla program hakkında konuşulmalıdır. Bu yaklaşım çocuğun izlediklerinden daha çok faydalanmasına yardımcı olacaktır.
* Anne-baba televizyonu çocukla birlikte seyretmelidir. Çocuğu bilinçli bir televizyon izleyicisi yapmak için, programın içeriği ile ilgili bazı temel bilgileri verip, çocuğun sorduğu sorulara cevap vermelidir.
* Çocuğa izlediğinin yalnızca bir film, hikaye olduğu anlatılmalıdır. Örneğin: Süpermen'in gerçekte uçmadığı, rol gereği uçtuğu söylenmelidir.
* Anne-baba çocuğun televizyon seyredip, seyretmemesine programın ya da çizgi filmin çocuğa uygun olup, olmadığına kendileri karar vermelidir. Çocuk için uygun olmayan programı neden izlememesi gerektiği çocuğa açıklanmalıdır.
* Sürekli kanal değiştirmek küçük yaştaki çocuğun konsantrasyonunu bozduğu için anne-baba, çocuğun sürekli kanal değiştirmemesine dikkat etmeli, kendileri de bu davranışı yapmaktan kaçınmalıdır.
* Televizyon ortak seyredilebilecek bir odaya konulmalıdır. Evdeki diğer odalara televizyon (özellikle yatak odasına) konulmamasına dikkat edilmelidir. Televizyon konulan odadaki eşyalar televizyonu merkez yapmayacak şekilde düzenlenmelidir.
* Çocuğa televizyon seyrettirilmesi veya seyrettirilmemesi ödül ya da ceza olarak kullanılmamalıdır.
* Anne ev işeriyle uğraşırken çocuğu televizyondan başka uğraşlarla ilgilenmesi için yönlendirmelidir.
* Anne-baba çocuğun televizyon seyretmesi yerine, arkadaşlarıyla bir araya gelmesi, oyun oynaması, resim yapması, spor yapması, kitap okuması, şarkı söylemesi gibi ev içi ve ev dışı aktiviteleri desteklemelidir. Çocuk bu aktivitelere yönlendiğinde övülmeli, taktir edilmelidir.
* Anne-baba televizyonu, çocuğun uslu durması, ağlamaması için kullanmamalıdır.
* Anne-baba çocuğun reklamlarda görüp, istediği ancak ona uygun olmayan maddelerin neden alınamayacağını çocuğa anlatmalıdır.
* Anne-baba çocuğa ne şekilde televizyon seyretmesi gerektiği konusunda açıklama yapmalı, sürekli yüz üstü ya da çok yakından izlemesinin sağlığa zararlı olacağını anlatmalıdır.
* Anne-baba televizyon seyretme konusunda fikir birliğiyle hareket ederek, tutarlı olmalıdır.
* Anne-baba televizyon seyretmek yerine kitap okuyarak, müzik dinleyerek, spor yaparak bir hobi ile ilgilenerek, çocuğa bu konuda iyi bir örnek olmalıdır.

Uygun Olarak İzletilmeyen Televizyonun Çocuk Üzerindeki Olumsuz Etkileri

* Televizyon çocuğu şiddete yöneltebilir. Çocuk şiddeti günlük yaşamın bir parçası olarak kabullenebilir. Problem çözmede şiddeti çözüm yolu olarak kullanabilir.
* Televizyondaki programların bir çoğunda konuşma dili sıkça yanlış, argo ve yabancı kelimelere özentili olarak kullanıldığı için, çocuğun dil gelişimi olumsuz etkilenebilir.
* Çocuk televizyonu tek başına izlediğinde, televizyonun sunduğu her şeyi gerçekmiş gibi kabul edebilir. Televizyona soru soramadığı için bu durum çocuğun bir süre sonra düşünmesini, eleştirmesini engelleyebilir.
* Çocuğun aşırı televizyon izlemesi, kitap okuma, spor yapma, müzik dinleme, resim yapma, arkadaşlarıyla oyun oynama gibi olumlu faaliyetlerden, hatta yemek yemekten bile alıkoyabilir.
* Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, çevreyle ilgisini azaltabilir, konuşmasında gecikmeye neden olabilir.
* Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, yatma saatini geciktirip, çocuğun uyku problemi yaşamasına sebep olabilir.
* Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, hareketsizleşmesi sonucunda şişmanlamasına ve sürekli yorgunluk hissetmesine neden olabilir.
* Uzun süre yere yüzükoyun yatıp, dirseklerini yere dayayarak kıpırdamadan televizyon seyreden çocuk, eklem rahatsızlıklarına yakalanabilir.
* Tüketime ve para harcamaya özendiren reklamlar, çocuğun reklamda gördüğü yiyecekleri, oyuncakları istemesine neden olabilir. Bu istekler, aileye ekonomik açıdan zarar verebilir.

Çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli bir etkiye sahip olan televizyonun denetimli olarak seyrettirilmesinin olumlu, gelişi güzel seyrettirilmesinin ise olumsuz etkileri vardır. Özellikle anne-baba televizyon seyretme konusunda çocuğa iyi bir model olmalıdır. Anne-baba sürekli televizyon izleme yerine, çocukla ilgilenir, ona sevgisini gösterirse, çocukla aralarındaki bağın güçlenmesini sağlayacaktır.
 
Çocuğunuzda dikkat eksikliği var mı?

Çocuğu okula yollayan anne,baba her şey normal zannederken günün birinde okuldan bir telefon alır ve okula çağrılır. Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ, Mynet okurları için yazdı.
Ana okulunda ve büyük çoğunluklada ilkokul birinci sınıfta çocuğun öğretmeni veya rehberlik öğretmeni tarafından fark edilen dikkat eksikliği, çocuğun annesini, babasını, öğretmenini ve en çokta çocuğun kendisini etkileyen psikolojisini ve güven duygusunu bozan bir durumdur..
Çocuğu okula yollayan anne,baba her şey normal zannederken günün birinde okuldan bir telefon alır ve okula çağrılır. Okulda anneye ve babaya;çocuğun dikkat eksikliği olduğu derslere kendini veremediği,yerinde duramadığı, kelimeleri ve heceleri yazamadığı, arkadaşlarına göre yazısının çok geri olduğu vs. söylenir.
Bazen de, ebeveynlere çocuklarında dikkat eksikliğinin yanı sıra,hiperaktivitenin olduğu çocuğun yerinde duramadığı daima taşkınlık yaptığı söylenir.
Her iki durumda da; çocukların doktor ve eğitmenlerden yardım alması önerilir.Anne ve babalar bu durun karşısında şoke olurlar ve bu durumu kabullenmekte zorlanırlar. Özellikle çocukta yalnızca dikkat eksikliği varsa,çocuk hiperaktif değilse;bu durumun kabullenmesi zorlaşır. Bundan sonra ne yapılması gerekir? Bu anne babalar için en önemli soru ve sorundur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin çözümü anne babanın okuldaki öğretmeni ve uzman doktoru koordineli çalışmasına ve dayanışmasına bağlıdır. Bu üçlü gruptan birisinin ihmalkarlığı çocuğun tedavisini olumsuz etkiler.
Öncelikle; çocukta herhangi bir beyin ve sinir hastalığının olmadığı uzman bir hekim tarafından kanıtlanmalıdır. Bazı epilepsi türleri (sara hastalığı) doğumda oluşan ve fark edilemeyen beyin hasarları,bazı metobolik hastalıklar vs dikkat eksikliğine neden olur. Gerekliği görülen tüm tetkikler yapılarak çocukta dikkat eksikliğine neden olabilecek herhangi bir hastalığın olmadığı kanıtlanmalıdır. Çocukta altta yatan bir hastalığın olmadığı kanıtlandıktan sonra; çocukta ne tür bir dikkat eksikliği olduğu anlaşılmalıdır.
Çocuklarda görülen dikkat eksikliği türlerini şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Dikkat eksikliğinin ön planda olduğu tip;
2. Dikkat eksikliği hiperaktivite (aşırı hareketlilik) ile beraber görüldüğü tip
3. Dikkat eksikliği,hiperaktivite ve dürtüselliğin bir arada görüldüğü tip
Bu kavramları kısaca özetlemek gerekirse;
Dikkat eksikliği; Dikkatini ayrıntılara verememe, okul ödevlerinde,derslerde ve diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapma, dikkatin dağılması verilen işin ve görevin tamamlanmaması, dış uyaranlara dikkatin hemen dağılması, kendisiyle konuşulduğunda dinlemiyormuş gibi hissedilmesi belirtilerini içerir.

Bu çocuklarda takıntılarda çok olur.Belli eşyalara bağımlı olurlar. Tüm bunlara rağmen bu çocukların zekaları NORMAL dir. Dikkat eksikliği olan bu çocukların sezgileri genellikle çok gelişmiştir. Sıra dışı olaylardan hoşlanırlar. Düzenli ortamlara ihtiyaç duyarlar. Dikkat eksikliği olan çocuklardaki en büyük sorunlardan bir taneside ERTELEME dir. İstemedikleri olayları özellikle ders çalışmayı devamlı ertelerler.
Yukarıda çok kısa bahsettiğim belirtiler dikkat eksikliğinde sorulan belirtilerdir. Çocuğun durumunu iyi gözlemlemek, doğru tedavi ve eğitimle bu sorun kesinlikle çözülür.Doktor tavsiyesiyle ilaç tedavisi, aile ve okul işbirliği ve gerekirse özel eğitimle sorun kontrol altına alınır. Dikkat eksikliği tedavisinde en etkili yöntemlerden biride yapmaktır. Spor yapmak, enerjinin fazlasını kullanmayı,dikkati toplamayı arttırır.
Çocuklarda dikkat eksikliği olan anne babalar durumu kabullenmeli, doğru tanı koydurup,üstlerine düşen görevleri yerine getirmelidir.

Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ
 
ERGENLİK


Ergenlik yaşamın büyük değişimler içeren en zorlu dönemidir.



Çocukluktan erişkinliğe geçiş süreci olan ergenlik, buluğ ile başlayıp (erkeklerde ortalama 13, kızlarda ortalama 11 yaş) erişkinliğe kadar sürer. Erişkinliğin yaşı kültürden kültüre değişmekle birlikte, kişinin ailesinden bağımsız bir yaşam sürebildiği yaş olarak belirtilir.



Bu süreçte ergen (=genç) sürekli değişim ve büyüme içindedir. Fiziksel özelliklerdeki çok çabuk ve belirgin değişim büyüme hormonlarındaki salgılamanın yoğun artışı ile ilintilidir. Hormon değişimleri buluğdan birkaç sene önce başlar. Hypophysis cerebri'nin (pituitar bezi) anterior lob tarafından salgılanan büyüme hormonu buluğdan itibaren ortalama iki sene içinde boyu oldukça hızla uzatarak neredeyse erişkin boy seviyesine getirir. Bu büyüme kızlarda erkeklerden daha önce oluşur. Bu kızların erkeklerden daha erken cinsel olgunluğa eriştiğinin göstergesidir. Kızlar cinsel olgunluğa menstrasyon (adet görme), erkekler de meni üretimi ile girerler. Bu gelişimi yöneten ana hormonlar erkeklerde androjen, kızlarda ise östrojendir. Bu hormonlar aynı zamanda cinsel gelişim ile ilintili olan erkeklerde yüz, vücut ve pübik tüylerinin gelişmesine, ses kalınlaşmasına; kızlarda ise pübik ve vücut tüylerinin ve göğüslerin büyümesine ve kalçaların genişlemesine neden olur. Fiziksel değişiklikler fizyolojik uyum ile bağlantılıdır. Araştırmalar erken olgunlaşanların geç olgunlaşanlardan daha iyi uyum sağladığını göstermektedir.



Bu süreçte gençlerin duygudurumlarının salgılanmaya başlayan hormonlar nedeniyle oldukça karmaşık, değişken olduğu, gençlerin de kırılgan ve/veya saldırgan olduğu genel geçer bir gerçektir.



Oluşan bu fiziksel değişimler, cinsel dürtünün yükselişinde de çok önemli bir rol oynar. Ancak cinsel dürtünün doyurulmasının halen birçok kültürde tabu olması ve cinsellikle ilgili bilgilenmenin halen çok minimal olması nedeniyle, özellikle bizim gibi konservatif toplumlarda kızlarda genellikle oral fonksiyonlarda artış (çok konuşma, çok yemek yeme, sigara alışkanlığı - sigara alışkanlığındaki sosyal faktörler - v.b.), erkeklerde de genellikle saldırganlığın yükselmesi
çok yaygındır.


Ergenlik, duygudurumda da yoğun baskıların yaşandığı bir süreçtir. Ancak duygusal baskı baş edilemeyecek bir durum olmamasına rağmen kültürel yaklaşımlarla çok bağlantılıdır.



Entellektüel fonksiyonlarda ergenlikte büyük değişimler olmaz. Karmaşık problemlerin çözüm becerisi yavaş yavaş gelişir. Bu gelişim alınan öğrenimle doğru orantılıdır.



Ergenliğin bağımlı bir çocuktan bağımsız bir erişkinliğe ulaşmak için en önemli yaşam süreci

olduğu bir gerçektir.


Erikson ergenlik sürecini etkin positif ego kimliğinin son oluşum aşaması olarak görür ve böylece geleceğin, bilinçli bir yaşam planının parçasına dönüştüğünü ifade eder.




Ergenlik yaşamdaki dönüm noktasıdır. Bu dönemle, gelecek yeni bir biçim alır. Bu süreç büyüme için çok büyük önem taşıyan pozitif özalgılamayı besler.


Çoğunlukla gördüğümüz tablo bu süreçte ebeveynlerin ve öğretmenlerin hazırlıksız olduğu ve ergeni bu sürece sağlıklı biçimde bilgilendirerek hazırlayamadıklarıdır.


Bu süreçte gençler farklı düşünüp farklı hissederler. Aile dışındaki arkadaş ilişkileri sıklaşır ve yakınlaşır. Aile ilişkilerinde de değişimler yaşanır. Gençlerin gözünde aileleri artık 'en önemli' olmaktan çıkar ve aile dışındaki yaşam hızlanır. Gençlerin kendi görüşleri geliştikçe aile içi çatışmalar başlar. Bu süreçte telefon görüşmeleri gençlerin önemli bir sosyallik aracıdır. Yıllar geçip teknoloji ilerledikçe, telefonun yerini 'chat'ler ve ‘sms’ler almıştır. Tüm bunlar aileleri sinirlendirebilir; ancak unutulmamalıdır ki, bu iletişim araçları gençlerin kendilerini tanımaları ve ailelerinden farklı kişilerle sosyal ilişki içine girmeleri için çok önemli adımlardır. Bu süreçte giyim, dış görüntü ve özellikle markalar önem kazanır. Gençler, bu elemanları kendilerini arkadaşlarının içinde ifade etmek için tercih ederler.


Bu süreçte gençler gelişkin bir özkimliğe uygun davranmak yerine dış faktörlere göre hareket ederler.


Gittikçe ailelerinden bağımsız olmaya başlarlar. Bu durum, ailelerin kendilerini bir kenara itilmiş hissetmelerine neden olur. Ancak aileler kendi önemlerinin kaybolmakta olduğu korkusu ile anlayışsız, kıskanç ve kısıtlayıcı davranmak yerine, bu sürecin gençlerin kimliklerini bulmak için en doğru zaman olduğunu anlamaya çalışmalıdırlar. Her ne kadar gençler bu süreçte ailelerinin hemen

her söylediklerine karşı çıksalar da, söylenen her şeyi kaydederler. Ailelerin gençlerin bu kayıtları değerlendirip kendi doğrularını oluşturmaları için gençlere zaman tanımaları gerekir.



Gençler bu bağımsız olma uğraşları içinde sürekli yenilikleri denemek isterler, ancak bilgileri ve deneyimleri az olduğu için genelde başarıları düşüktür ve bu düşük başarı nedeniyle baskı altındadırlar. Bu baskılar gençlerin özgüvenlerinde sürekli dalgalanmalara neden olur. Bir an erişkin, akabinde çocuk gibi davranırlar. Ailelerin bu süreçte esnek davranmaları ve çocuklarını desteklemeleri zorunludur.


Gençler yenilikleri denerken zaman zaman ciddi riskler alabilir, hatta tehlikeli durumların içine girebilirler. Bu riskleri minimize etmenin en sağlıklı yolu spor, müzik, vb gibi üretken aktivitelerin devreye sokulmasıdır.


Bu süreçte ergen kendisini belirgin fizyolojik ve çevresel uyum problemleri ile baş başa kalmış bulur. Fiziksel değişim çok hızlıdır ve ergen yeni algılamalar ile baş etmek zorundadır. Dengeden uzak bu dönemde ergen, kendisini anlayamaz ve kavrayamazken bir de kendisini anlayamayan bir çevre içindedir.


Ergenlik sürecinde depresyon oldukça sık görülen bir durumdur. Genç bu baskılarla baş etmekte zorlandıkça, bedeninde ve duygudurumunda oluşan değişikliklere uyum sağlamakta zorlandıkça, tüm bunlar ailelerin kendilerini itilmiş hissetmeleri neticesinde hırçınlaşması ile birleşince depresyon kaçınılmaz olur. Ancak bu depresyonlar ne gençler ne de aileler tarafından pek anlaşılmaz.
Cinsel gelişimin başladığı ve oldukça yüksek olduğu bu süreç kültürel ve ahlaki baskılar nedeniyle bizim gibi tutucu ülkelerde genelde suçluluk duygularıyla eşleşerek erişkin yaşamda sağlıklı cinsel yaşam olasılığını ciddi biçimde düşürmektedir. Bu süreçte gençlerin sağlıklı bilgilerle donatılması fiziksel ve psikolojik sağlık için çok önemlidir. Ve bu sağlığın sadece bireysel değil toplumsal olduğu akıldan çıkartılmamalıdır.

Özellikle ebeveynler, bu süreci genelde hiç yaşanmıyormuş gibi davranarak zaten bedeni ve beyni karışık olan ergenin süreci daha da karmaşık yaşamasına neden olurlar. Birçok araştırmacı ergenliği yaşamın en kritik, en zor süreci olarak betimler. Ergenlik yaşamı belirleyen bir yol ayrımıdır. Sosyal bilimciler, toplumun ergenlik gelişim sürecinin birebir aynası olduğu yaklaşımında birleşmektedirler.



Bu süreçte aile ve toplumla yaşanan çatışmalar tamamen otorite problemine dönüşmekte ve okul başarısızlığı da otoriteye bir başkaldırı olarak listeye eklenmektedir. Konsantrasyon zorluğu, dışarıdaki yaşamın çekiciliği, yenilikleri deneme isteği, sağlıklı doyurulamayan cinsel dürtüler okul probleminin diğer önemli etkileridir.



Ergenlik döneminde kendi algılama, öncelik ve değerlerimizi geliştirmek yerine, başkalarının (erişkinlerin = otoritenin) bize öğrettiklerini öğrenmenin sonucunda erişkin dönemde kendi algı ve değerlerimiz yerine toplumun (=otoritenin) algı ve değerlerini doğru olarak kabul etmeyi öğreniriz. Böylece otonom olarak yaşamayı öğrenmek yerine boyun eğmeyi öğreniriz. Özellikle de bizim gibi ataerkil, doğu toplumlarında önce evde, sonra okulda, sonra da toplumda çocukluktan itibaren söz hakkı verilmeyen çocuk, ergen, erişkin kendisini anlayamayan, kavrayamayan, algılayamayan ve dolayısıyla ifade edemeyen bugünkü toplumu oluşturur.



Çocuğu, ergeni makine ve saat gibi çalışır yapmaya çabalayan toplum bugünkü toplumsal duyarsızlık ve algı düşüklüğünden şikayet ederken dönüp biraz da kendisine bakmayı öğrenmek zorundadır.

Ergenlik süreci büyüme, değişme, kendini ve dünyayı keşfetme dönemidir. Bu çok sancılı gibi görünen ve yaşanan süreci aslında hepsi olumlu olan bu değişimleri, gelişmeyi destekleyerek keyifli bir sürece döndürmek hiç de sanıldığı kadar zor değildir. Bu dönemde en önemli görev ebeveynlere düşmektedir. Ebeveynler gençlerden çok daha büyük korku yaşamakta, belirsizlik ve mutsuzluk içinde bocalamaktadırlar bu süreçte. Oysa bu süreç zaman zaman zorlu olsa da, genelde ciddi problemlerle sonuçlanmaz. Gençlerin oluşturduğu, yaşadığı zorluklar ne kadar zor olursa olsun, uzun süreli değildir. Önce ebeveynlerin bunu kavrayarak hatırlamaları (onlar da bir zamanlar ergendi) ve çocuklarına anlayışla yaklaşmaları zorunludur. Ebeveynler çocuklarının

gelişiminde en önemli rolü oynadıkları asla ve asla unutmamalıdırlar. Gençler bu süreçte (evlat olunan her süreçte olduğu gibi) kabul ve sevgi gördüklerini, güvenildiklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar.




Bu süreci anlayış ve sevgi ile yaşarken kurallar da asla bir kenara bırakılmamalıdır. Kurallar üzerinde ebeveynler gençlerle konuşmalı ve ortak kararlar alarak uygulanmalıdır. Bu kurallar gençlerin kendi sorumluluklarını taşımaları açısından destekleyici, yüreklendirici olmalıdır. Kuralların yerine getirilmemesi durumunda ceza sadece yoksun bırakma tarzında olmalı, aşağılayıcı

ve onur kırıcı söz ve davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Uygulanacak cezaya birlikte karar verilmesi gencin sorumluluklarının bilincine varmasında önemli bir olgudur. Ebeveynlere düşen bir başka görev ise, gençler için akıl danışabilecekleri, ilgi, sevgi ve rahatlık bulabilecekleri kişiler olmaktır. Bu ancak genç, ailesinin kendisini her fırsatta eleştirmeyeceğine, ceza vermeyeceğine,

bağırmayacağına ve nasihat etmeyeceğine emin olursa gerçekleşir. Duymak ve dinlemek çok önemli bir haslettir.



Önemli noktalardan biri de ailelerin çocuklarından sürekli müteşekkir olmalarını

beklememeleridir. Çocuklar kendileri anne-baba olmadan anne-baba olmanın ne kadar önemli ve çok keyifli, ve bir o kadar da sorumluluk gerektirdiğini fark etmeyeceklerdir.


Gençler ve ebeveynler, korkmayın, ergenlik geçici bir süreçtir. Kalıcı olan yaşamın her sürecinde

olduğu gibi edinilen öğrenimlerdir. Yaşam başarısı öğrenimlerin sağlıklı ve keyifli olmasını sağlayabilmektir.


Dr.phil. R. Meltem Kavcar-Sırmalı
 
Kekemelik

Kekemelik terimi sözel iletimi sıklıkla ve önemli ölçüde bozan konuşma kusurları anlamında kullanılmaktadır. Kekemeliğin en açık görülen özelliklerinden biri kelimelerin cümlelerin ve özellikle hecelerin tekrarıdır.
Tekrarlamalar özellikle çocuklarda normalde 4-5 yaşına kadar görülebilmektedir. Bu masum tekrarlarla kekemeliğin birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Çocuklardaki bu normal akıcılık kusurunun kekemelik haline gelmesinde ailelerin askı ve çocuğun bu konuşması üzerine toplamasıdır denmektedir.

Kekemelikte en önemli özelliklerden biri kelimelerin yada hecelerin tekrarlanmasıdır. Bazen harflerin çıkarılmasında da zorlanılabilir. Bir başka sorunda kekemelerin bütün gayretlerine rağmen hiç ses çıkaramama ile karekterize yaşanan bloklardır.

Bazen bu takılmalara eşlik eden motor hareketler olabilir. Bunlar ise basit göz kırpmalardan gözdede sarsılmalara kadar varabilir.

Kekelemeler daha çok:

- Hecenin yada kelimenin başındaki h sesinde görülür. Baştaki sessiz harf sesli harften daha zor çıkarılır.
- Cümlenin ilk kelimesinde daha çok görülür.
- Uzun kelimelerde kısa kelimelere göre daha sık görülür.
- Sessiz harften sesli harflere geçişlerde daha çok görülür.

Kekemeliği artıran durumlar:

- Telefon görüşmeleri,
- Bir isim söylerken,
- Önemli bir şey söylemek isterken,
- Zaman yetersizliğinde,
- Kekeleyen kişiyi zor anlayacağı düşünülen birileri ile konuşulduğunda
- Önemli bir şahıs ile konuşulduğunda
- Geniş bir dinleyici kitlesine konuşulduğunda

Kekemeliği değiştirme tedavisinde amaç:

Bu tedavide iki anahtar unsur vardır. Birincisi kişinin kekemeliğin daha az şiddetli olmasını öğretmek ikincisi ise kekemelik kokusunu azaltmak bu korkuya bağlı engelleyici davranışları yok edip sosyal yaşamdaki kısıtlayıcı özelliğini ortadan kaldırmaktır.

Kekemeliğin tedavisi özel eğitimle yapılmaktadır. Tek başına verilecek bir ilaç yoktur. Bazen aşırı anksiyete ve durumun oluşturduğu depressif durumları ortadan kaldırmak için ilaç kullanılabilir. Öncelikle kişinin kekemeliğinin tipi tespit edilip ona uygun bir eğitim programından geçirilen hastalar kısa bir süre içerisinde daha rahat konur hale gelmektedir. Kekemeliği tam manası ile yenemeyenler bile hiç olmazsa sosyal yaşamlarında bir miktar daha rahat olmalarını sağlayacak hale gelebilmektedirler.
 


Çocuklarda Öksürük

Çocuk öksürüğü aileleri en çok rahatsız eden hastalık belirtilerinden biridir. Çocuğu yorar, aileyi üzer ve uykuları böler.Ancak çocukta öksürüğe sebep olan birçok hastalık çok ciddi değil, sadece can sıkıcıdır.Öksürük sadece ciğerleri bakteriler, virüsler ve birtakım yabancı cisimlerin zararlı etkilerinden koruyan bir savunma mekanizmasıdır.

Öksürüğün sebebi nedir?

Normal koşullarda burundan başlayarak akciğerlere kadar uzanan solunum yolunun üst tabakası toz, bakteri, virüs ve diğer yabancı cisimleri yakalayan ince bir mukus tabakası ile kaplıdır. Çocuklarda yaklaşık olarak günde 0,5 litre mukus yapılır.Cilia adı verilen çok küçük tüy gibi yapılar bu mukusu korumaya çalışır ve solunum yollarına giren yabancı içeriği küçük süpürgeler gibi hareket ederek dışarıya atar.Çocukta solunum yolu enfeksiyonu başladığında ciliaların bu doğaltemizleme hareketleri ortadan kalkar.Solunum yolları da kendisini etkileyecek yabancı cisimlerden korunmak için daha da kalın bir mukus tabakası oluşturmaya başlar.İşte öksürük ciliaların hareketlerinin bozulduğu bu ortamda solunum yollarının temizliğini sağlamak için ortaya çıkar.Ciliaların hareketlerini yeniden düzenleyebilmek için enfeksiyon geçtikten haftalar sonrasına kadar çocukta öksürük sürebilir.

Öksürüğün sebebini bulmak bazı durumlarda zor olabilmektedir. Çocuklar çoğunlukla hastalık belirtilerini anlatamazlar, bazen muayene ile de bir şey bulunamaz ve bu durumlarda akciğer fonksiyon testleri gibi bir takım laboratuvar testleri yapmak gerekebilir.

Aileden alınacak küçük bilgiler ısrarlı öksürüklerin sebebinin bulunmasında yardımcı olacaktır.Örneğin sürekli sigara dumanına maruz kalma, evdeki toz ve akarlar gibi allerjen maddeler, evcil hayvanlar bu türlü ısrarcı öksürüklerin sebebi olabilir.

Öksürükle birlikte sarı,yeşil burun akıntısı, baş ve boğaz ağrısı, nefesin kötü kokması da varsa genellikle sinüzit düşünülür.Solunum yollarına çekirdek, fındık vs. yabancı cisim kaçması sonucu da öksürük ortaya çıkabilir.Astım, soğuk algınlığı, sigara dumanı da muhtemel öksürük sebeplerindendir.

Öksürük sesi bazen tanıda yardımcı olur. Kısa, kuru ve hırıltılı öksürük astım, bronşit veya zatürrede ortaya çıkar.Balgamlı öksürükler ise genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları ile oluşur.Boğmaca ve krup ta da kendine özgü öksürük sesi vardır.

Soğuk algınlığında veya sinüzitlerde öksürük genellikle yatarken ( mukus sürekli boğaz gerisine akmaktadır) artar.Çocuk sabah kalktığında şiddetli öksürerek ve bazen de kusarak bu mukusu temizlemeye çalışır. Israrcı öksürükler ise bronşit, zatürre veya astımda görülür, pzisyonla ilgisi yoktur, gece veya gündüz oluşabilir, egzersizle artar.Çığlık atmak, bağırmak veya gülmek ile şiddetli bir öksürük atağı oluşabilir.

Bebeklik yaşlarında zatürre ve bronşiolit hastalıkları oldukça ciddi hastalıklardır. 1 yaşın altındaki bebeklerde havayolları henüz çok küçüktür. Bazı virüsler bu küçük hava tüpleri (bronşioller) in zarar görmesine sebep olurlar.Aldıkları hava yetersiz gelmeye başlar, nefes almakta güçlük çekerler ve acil müdahaleye gereksini duyarlar.

Astım uzun süreli öksürüklerde en çok görülen sebeplerden biridir. Genellikle öksürük dışında başka belirti yoktur.Dinlemekle göğüste tipik solunum sesleri duyulur.

Ne yapmalıyız ?

Öncelikle evde kesinlikle sigara içmemelidir. sigara dumanı ciliaların hareketlerini felce uğrettığı gibi mukus salınımını da arttırır.

İkinci önlemimiz ise mukus salgısını inceltmek ve irritasyonu yumuşatmak için çocuğumuza bol su veya benzer sıvılar içirmek olmalıdır.

Üçüncü önlemimizde havayı nemlendirici cihazlar kullanmak olabilir.












Çocuklara Yatmadan Önce 1 Kaşık Bal, Öksürüğü Hafifletir ..

ABD’de yapılan bir araştırma, çocuklara yatmadan önce verilecek bir tatlı kaşığı balın öksürüğü hafifletebileceğini ortaya koydu.
Araştırmayı yapan Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorlarından Ian Paul ve arkadaşları, balın, öksürük ilacı verilmesi ya da hiç tedavi yoluna gidilmemesiyle karşılaştırılınca, en iyi seçenek olduğunu belirtti. Araştırmacılar, balın, tahriş olmuş boğazı kaplayarak yumuşatabileceğini kaydetti.
"Archives of Pediatrics and Adolescent Medicine" dergisinin bu ayki sayısında yayımlanacak araştırmayla ilgili doktor Paul, birçok ailenin bu buluşlarına güveneceklerini ve "Annelerimiz haklıymış" diyeceklerini söyledi.
Doktorlar, araştırma sırasında aileleri aracılığıyla, üst solunum yolu enfeksiyonu bulunan 105 çocuğun bir bölümüne yaşlarına uygun dozda bal tadı verilmiş öksürük şurubu, diğerlerine yalnızca bal verdi. Çalışmanın sonunda, bal verilen çocukların daha iyi uyuduğu ve öksürüklerinin azaldığı aileleri tarafından bildirildi.
Bununla birlikte doktorlar, bir yaşın altındaki çocuklara, botulizm (ender rastlanan besin zehirlemesi) riski oluşturabileceği gerekçesiyle kesinlikle bal verilmemesi uyarısında bulunuyor.











 
Havâle geçiren bebek

Havâle geçiren bebek şuurunu kaybeder, kol ve bacakları kasılır. Birkaç saniye sonra, kol ve bacaklar ile yüz adâleleri ritmik olarak seğirmeye başlar.

Havâle ekseriyetle 6 aylık ve 5 yaşındaki çocuklarda meydana gelir.

Eğer, bebeğiniz atşeli iken havale gelirse, önce bebeğinizin ateşini yavaş yavaş indirmek icap eder. Bunun için bebeğin giysileri çıkarılır ve bebeğin başına ve göğsüne serin bezler konulur, vücudu serin su ile silinir. Sünger ile silerken alkol kullanmayınız. Havale esnasında bebeğinizi küvete sokmak tehlikeli olabilir.

Eğer bebek havale esnasında kusarsa, bebeği yüzü koyun ya da yan yatırın; sırtüstü yatırmayın. Nefes alması güçleşirse çeneyi her iki tarafta alt kısmından kavrayarak ileri-geri hareket ettirmek suretiyle nefes alıp vermesine yardımcı olun.

Eğer bebeğiniz, ateşi yok iken havale geçirirse yapılacak şey ateşini düşürmek dışında, ateşli havale ile aynıdır.

Bebeğin hareket ettirmeyin ve herhangi bir hareketine mani olmayın. Soluması bir an durabilir ise de, sûni solunum yaptırmayın; bebek kendiliğinden soluk alıp vermeye başlayacaktır.

Bazen çocuk dilini ısırırsa da, ciddi bir incinme meydana gelmez. Bebeğin ağzına elinizi ya da başka bir şeyi sokmayınız. Havale birkaç dakika sonra kendiliğinden geçecektir. Havale geçtikten sonra dokturunuza haber veririniz.
 
Çocuklarda Burun Tıkanıklığının Tehlikeleri

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, ''Burun tıkanıklığı hastada psikolojik sorunlar ve çocuklarda gece yatağa çiş kaçırma gibi problemlere yol açar'' dedi.

Yorulmaz, yaptığı açıklamada vücudun kliması görevindeki burunun, koku alma görevi yanında aynı zamanda solunum sisteminin başlangıcı, akciğerlerin giriş kapısı olduğunu belirtti.

Solunumla alınan havanın burun içindeki kılcal damarlarla ısıtılıp nemlendirildiğini ve burun içindeki kıllarla tozlardan temizlendikten sonra akciğerlere girdiğini anlatan Yorulmaz, ''Aksi halde akciğerlere dış havadaki her türlü toz ve mikrop girer ve yeterince sıcak ve nemli olmayan hava boğazı, akciğerleri ve solunum borucuklarını tahriş edebilir. Burun içindeki salgı ise tutulan zararlı maddeleri ve mikropları dışarı atar'' diye konuştu.

Burunla ilgili olarak her yaşta en sık yaşanan sorunun burun tıkanıklığı olduğunu ifade eden Yorulmaz, bunun genellikle basit bir sorun olarak düşünüldüğünden önemsenmediğini söyledi.

Burun tıkanıklığının en sık nedeninin soğuk algınlığı, grip, alerji, geniz eti gibi hastalıklar olduğunu belirten Yorulmaz, burun tıkandığında akciğerlere giren temiz hava ve oksijen miktarının azaldığını, burun içindeki kirliliklerin dışarı atılmasının engellendiğini ve birtakım önemli sorunların ortaya çıktığını bildirdi.

YETERİNCE OKSİJEN ALINAMAMASI ZEKA GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR

Yorulmaz, yeterince oksijen alınamamasının baş ağrısına, çocuklarda zeka gelişiminin bozulmasına yol açtığını ifade ederek, şunları kaydetti:

''Burnu tıkanmış kişiler yedikleri besinlerin tadını alamazlar, bu nedenle iştah azalır. Burnundan soluk alamadığı için ağzından soluk almak zorunda kalan kişide ağız ve boğaz kurur ve bu kuruluk hem tahrişe hem de mikropların yerleşmesine uygun bir ortam oluşturur. Buna bağlı olarak ağız kokusu ve kronik boğaz iltihapları ortaya çıkar.

Tıkanan ve içindeki sıvıyı dışarı atamayan burundaki akıntı sinüslere girerek sinüzite, burnun arkasına doğru akarak yutakta, gırtlakta ve akciğerlerde enfeksiyonlara hatta kalp hastalıklarına yol açabilir. Burun tıkanıklığı aynı zamanda kulaktan boğazın arka kısmına açılan kanalın tıkanmasına ve bu yolla orta kulak iltihabına yol açabilir. Burun tıkandığında gece uyku uyumada sıkıntılar, uykusuzluk, uykuda nefesin durması ve horlamalar ortaya çıkar. Çocuklardaki uzun süreli burun tıkanıklıkları yüz kemiklerinin ve dişlerin gelişimini bozar. Burun tıkanıklığında ses kısıklığı, seste bozulma ve konuşma sorunlarına nende olur, genizden konuşma meydana gelir. Hastada psikolojik sorunlar ve çocuklarda gece yatağa çiş kaçırma gibi problemlere yol açar.''
 
Gıda Allerjisi

Gıda allerjisi, bazı besin maddelerine karşı vücudun gösterdiği istenmeyen bir reaksiyondur. Çocukların yaklaşık % 5’inde görülmektedir.

Hangi Gıdalar Allerjiye Yol Açar?
Tüm gıdalar alerjiye yol açabilirse de, en sık nedenler inek sütü, yumurta, balık ve kabuklu deniz ürünleri, soya, buğday, yerfıstığı gibi kabuklu yemişlerdir.

Gıda Allerjisi Kimlerde Görülebilir?

Her çocukta görülebilir. Ancak, astım, saman nezlesi gibi alerjik hastalıkları olan veya ailesinde bu tarz hastalık öyküleri olan kişiler, gıda allerjisi için daha fazla risk taşırlar. Önceden allerji yapmayan bir gıdaya zaman içinde hassasiyet gelişebilir veya yenilen miktar da allerjiden sorumlu olabilir.

Gıda Allerjisi Hangi Belirtilere Yol Açar?
Dudaklarda, ağızda, boğazda aşınma, şişlik, kızarıklık
Ciltte döküntü
Bulantı, kusma, ishal
Aksırık, burun akıntısı görülebilir.
Nefes tıkanıklığı, bilinç kapanması anafilaksi denilen ciddi alerjik reaksiyonlarda görülür.
Bebeklik çağında aşırı gaz sancısı, çok ağlama, ishal, huzursuzluk, büyüme geriliğine de yol açabilir.
Gıda Allerjisi Ne Kadar Sürer?
Gıda allerjisi 1-2 yıl içinde kaybolabilir veya ömür boyu da sürebilir.

Gıda Allerjisi Nasıl Önlenebilir?

Bebeğinizi ilk 6 ay sadece anne sütüyle besleyin. Gerekmedikçe mama veya farklı gıdalar başlamayın.
Emzirme sırasında anne, allerjen olabilecek gıdalardan kaçınmaya çalışmalı.

6 ay dolduktan sonra ek gıdaları az az, tek tek başlayın. Her yeni gıda sonrası birkaç gün bekleyerek bir sorun olup olmadığını gözleyin. Ondan sonra yeni bir deneme yapın. Sorun yaşanan gıdalardan bir süre kaçının.

Gıda Allerjisine Nasıl Tanı Konur?

Aslında anne babanın dikkatli gözlemleri çoğu zaman tanı koydurucudur. Doktorunuz da, kan veya cilt testleriyle allerjinin nedenini saptayabilir.

Gıda Allerjisi Nasıl Tedavi Edilir?

Çocuk doktoru, belirtileri yatıştıracak bazı ilaçlar önerecektir. Elbette, en iyi tedavi sorumlu gıdadan uzak durmayla sağlanacaktır. Eğer belli gıdalara allerjisi olan bir çocuğunuz varsa, gıda etiketlerini inceleme konusunda deneyim kazanmanız gerekecektir.

Dr.Nilüfer Toprakçı
 
Geri
Top