Dağların Kralı Aslan

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Dağların Kralı Aslan

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalabalık ormanların ardında yükselen görkemli dağlarda yaşayan bir aslan varmış. Bu aslan, sadece gücü ve cesaretiyle değil, aynı zamanda bilgeliği ve adaletiyle de tanınan, dağların kralıymış. Adı Arslan'mış. Dağların zirvesinde, bulutlara değen bir mağarada yaşar, tüm canlılara huzur ve güven sağlarmış.

Arslan, sadece hayvanların değil, insanların da saygısını kazanmış bir liderdi. Köylüler, onun adını anarken saygıyla eğilir, dağlarda yaşayan diğer hayvanlar ise onun koruması altında huzurla yaşarlarmış. Ancak bir gün, bu huzur bozuldu.

Bir bahar sabahı, dağların eteklerinde yaşayan küçük bir tavşan, nefes nefese Arslan'ın mağarasına geldi. "Kralım! Kralım!" diye bağırdı. "Dağların öteki tarafından gelen yabancı bir hayvan, ormanı karıştırıyor. Herkesi korkutuyor, yiyeceklerimizi çalıyor!"

Arslan, tavşanı sakinleştirdi ve "Kim bu yabancı? Neden böyle davranıyor?" diye sordu. Tavşan, "Onu tam olarak görmedim, ama ayak izleri çok büyük. Ve geceleri uluyor, sanki bir canavar gibi!" dedi.

Arslan, bu gizemli yabancıyı bulmaya karar verdi. Yanına en güvendiği dostlarından biri olan akıllı tilki Kurnaz'ı aldı ve yola koyuldu.

Dağların öteki tarafına gitmek kolay değildi. Sarp kayalıklar, derin vadiler ve sisli ormanlar vardı. Arslan ve Kurnaz, günlerce yürüdüler. Yolda karşılaştıkları hayvanlara yabancıyı sordular. Kimse onu tam olarak görmemişti, ama herkes ondan korkuyordu.

Bir gece, kamp kurduklarında, uzaktan bir uluma sesi duydular. Kurnaz, "Bu ses, bir kurt sesi gibi ama daha derin ve ürkütücü," dedi. Arslan, "Yarın sabah, sesin geldiği yöne gideceğiz," diye karar verdi.

Ertesi gün, sesin geldiği yöne doğru ilerlerken, bir mağaranın önünde durdular. Mağaranın girişinde büyük ayak izleri vardı. Arslan, mağaraya doğru kükredi: "Kimsin sen? Neden dağlarımızı ve ormanlarımızı rahatsız ediyorsun?"

Mağaradan yavaşça çıkan, kocaman bir kurt değil, yalnız ve korkmuş bir köpekti. Adı Karabaş'mış. Karabaş, "Beni kovdular," diye ağlamaya başladı. "Eskiden bir köyde yaşıyordum, ama insanlar beni sevmedi. Yiyecek bulmak için dağlara geldim. Açlıktan ve yalnızlıktan korkuyorum."

Arslan, Karabaş'ın hikayesini dinledi ve ona acıdı. "Seni anlıyorum," dedi. "Ama korkutarak ve çalarak değil, dostlukla yiyecek bulmalısın. Bizimle gel, sana yardım edelim."

Arslan, Karabaş'ı dağların zirvesine götürdü ve ona yiyecek, barınak sağladı. Kurnaz, Karabaş'a ormanın kurallarını öğretti. Zamanla, Karabaş dağlara alıştı ve diğer hayvanlarla dost oldu. Artık kimseyi korkutmuyor, herkesle paylaşıyordu.

Dağlar ve ormanlar yeniden huzura kavuştu. Arslan, adaleti ve merhameti sayesinde herkesin güvenini kazandı. Karabaş ise yeni bir aile buldu ve bir daha asla yalnız hissetmedi.

Ve böylece, dağların kralı Arslan, sadece gücüyle değil, yüreğiyle de herkesin kalbini fethetti. Dağlar, ormanlar ve tüm canlılar, onun liderliğinde mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler.

Masal burada biter, ama Arslan'ın hikayesi, dağların rüzgarında hala fısıldanır...
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top