Güneşli bir sabah, Pıtırcık köyünün yemyeşil otlakları üzerinde, Dikidak ve Tıkırtık adında iki afacan at yaşıyordu. Bu iki at, diğer atlar gibi sakin sakin otlamak yerine, sürekli oyunlar oynar, birbirlerine muziplikler yaparlardı. Dikidak, uzun bacaklı, kahverengi tüylü, kocaman gözlü bir at iken, Tıkırtık, kısa bacaklı, beyaz tüylü, küçük kulaklı bir attı.
Bir sabah, Dikidak heyecanla Tıkırtık'ı uyandırdı: "Tıkırtık! Tıkırtık! Kalksana, bugün çok gizemli bir şey buldum!"
Tıkırtık, gözlerini ovuşturarak "Ne buldun yine Dikidak? Yoksa yine o yaramaz sincaplardan biri mi?" dedi.
"Hayır, hayır! Daha ilginç bir şey! Biliyorsun, geçen gün Bay Havuç'un meşhur havuç tarlasını görmüştük. İşte, tarlanın olduğu yerde şimdi kocaman bir delik var!"
Tıkırtık şaşkınlıkla yerinden fırladı: "Ne! Havuç tarlası mı kayboldu? Yoksa havuçları yiyen bir canavar mı var?"
Merakları iyice artan iki at, koşturarak tarlanın olduğu yere gittiler. Gerçekten de, yemyeşil otlakta kocaman, yuvarlak bir delik açılmıştı. Etrafta ne bir havuç, ne de bir iz vardı.
Dikidak, etrafı koklayarak: "Bence bu işin içinde bir gariplik var. Hadi, şu deliğe bir bakalım!" dedi.
Tıkırtık biraz korksa da arkadaşını yalnız bırakmak istemedi. İki at, kocaman deliğin içine doğru atladılar. Düştükleri yer, rengarenk, kaygan bir tüneldi. Her yer gökkuşağı renklerinde parlıyor, garip sesler çıkarıyordu.
"Dikidak, bu da nesi böyle? Yoksa uzaylılar mı havuçları kaçırdı?" diye sordu Tıkırtık, biraz korkarak.
Dikidak, kahkahalarla güldü: "Belki de havuç canavarlarıdır! Hızlı koşalım da bizi yakalamasınlar!"
İki at, tünelde koşmaya başladılar. Tünel gittikçe daralıyor, dönüp dolaşıyordu. Sonunda, tünelin sonuna ulaştıklarında, kendilerini bambaşka bir yerde buldular. Burası, dev gibi havuçların, havada dans ettiği, rengarenk çiçeklerin her yeri sardığı, komik mi komik bir yerdi.
"Vay canına! Bu nasıl bir yer böyle?" dedi Tıkırtık, gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Dikidak, etraftaki havuçları görünce, dayanamadı ve bir tanesini kapıp ısırdı. Tam o sırada, dev bir havuç ağacı konuşmaya başladı: "Hoş geldiniz atlar! Ben Havuç Ağacı Hugo. Siz de benim sihirli havuç tarlamı ziyaret etmeye geldiniz, değil mi?"
Tıkırtık, şaşkınlıkla: "Sihirli havuç tarlası mı? O zaman biz yanlış yere düşmedik!" dedi.
Havuç Ağacı Hugo, gülümsedi: "Doğru yerdesiniz! Bu havuçlar, sihirli havuçlardır. Her biri, bir dileği gerçekleştirir. Siz ne dilerseniz, onu yaparlar."
İki at, şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra, Tıkırtık, aklına gelen ilk şeyi söyledi: "Ben, dünyanın en hızlı atı olmak istiyorum!"
Havuç Ağacı Hugo, bir havuçu Tıkırtık'a uzattı. Tıkırtık, havuçu yediği anda, bacakları uzadı, rüzgar hızında koşmaya başladı.
Sıra Dikidak'a geldi. O da, "Ben de, bütün atları güldürecek bir komedyen olmak istiyorum!" dedi.
Havuç Ağacı Hugo, Dikidak'a bir havuç daha verdi. Dikidak, havuçu yediği anda, ağzından komik sesler çıkmaya, at gibi şakalar yapmaya başladı. Etraftaki bütün havuçlar kahkahalarla gülmeye başladılar.
İki at, çok eğlendikten sonra, Havuç Ağacı Hugo'ya teşekkür ettiler. Tünelden geri dönerek, Pıtırcık köyüne geri döndüler.
O günden sonra, Tıkırtık dünyanın en hızlı atı oldu, Dikidak da bütün atları güldüren en komik komedyen oldu. Herkes, onların macerasını hayretle dinledi. Bazen, Tıkırtık hızlı koşarak, Dikidak da komik şakalar yaparak, eski havuç tarlasının yerini ziyarete giderlerdi. Kim bilir, belki bir gün, o sihirli havuç tarlasını bir daha bulurlardı...
Ve böylece, Dikidak ve Tıkırtık'ın macerası, uzun yıllar boyunca anlatılmaya devam etti. Herkes, onların komik hallerine gülüyor, sihirli havuç tarlasının gizemine hayran kalıyordu.
Bir sabah, Dikidak heyecanla Tıkırtık'ı uyandırdı: "Tıkırtık! Tıkırtık! Kalksana, bugün çok gizemli bir şey buldum!"
Tıkırtık, gözlerini ovuşturarak "Ne buldun yine Dikidak? Yoksa yine o yaramaz sincaplardan biri mi?" dedi.
"Hayır, hayır! Daha ilginç bir şey! Biliyorsun, geçen gün Bay Havuç'un meşhur havuç tarlasını görmüştük. İşte, tarlanın olduğu yerde şimdi kocaman bir delik var!"
Tıkırtık şaşkınlıkla yerinden fırladı: "Ne! Havuç tarlası mı kayboldu? Yoksa havuçları yiyen bir canavar mı var?"
Merakları iyice artan iki at, koşturarak tarlanın olduğu yere gittiler. Gerçekten de, yemyeşil otlakta kocaman, yuvarlak bir delik açılmıştı. Etrafta ne bir havuç, ne de bir iz vardı.
Dikidak, etrafı koklayarak: "Bence bu işin içinde bir gariplik var. Hadi, şu deliğe bir bakalım!" dedi.
Tıkırtık biraz korksa da arkadaşını yalnız bırakmak istemedi. İki at, kocaman deliğin içine doğru atladılar. Düştükleri yer, rengarenk, kaygan bir tüneldi. Her yer gökkuşağı renklerinde parlıyor, garip sesler çıkarıyordu.
"Dikidak, bu da nesi böyle? Yoksa uzaylılar mı havuçları kaçırdı?" diye sordu Tıkırtık, biraz korkarak.
Dikidak, kahkahalarla güldü: "Belki de havuç canavarlarıdır! Hızlı koşalım da bizi yakalamasınlar!"
İki at, tünelde koşmaya başladılar. Tünel gittikçe daralıyor, dönüp dolaşıyordu. Sonunda, tünelin sonuna ulaştıklarında, kendilerini bambaşka bir yerde buldular. Burası, dev gibi havuçların, havada dans ettiği, rengarenk çiçeklerin her yeri sardığı, komik mi komik bir yerdi.
"Vay canına! Bu nasıl bir yer böyle?" dedi Tıkırtık, gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Dikidak, etraftaki havuçları görünce, dayanamadı ve bir tanesini kapıp ısırdı. Tam o sırada, dev bir havuç ağacı konuşmaya başladı: "Hoş geldiniz atlar! Ben Havuç Ağacı Hugo. Siz de benim sihirli havuç tarlamı ziyaret etmeye geldiniz, değil mi?"
Tıkırtık, şaşkınlıkla: "Sihirli havuç tarlası mı? O zaman biz yanlış yere düşmedik!" dedi.
Havuç Ağacı Hugo, gülümsedi: "Doğru yerdesiniz! Bu havuçlar, sihirli havuçlardır. Her biri, bir dileği gerçekleştirir. Siz ne dilerseniz, onu yaparlar."
İki at, şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra, Tıkırtık, aklına gelen ilk şeyi söyledi: "Ben, dünyanın en hızlı atı olmak istiyorum!"
Havuç Ağacı Hugo, bir havuçu Tıkırtık'a uzattı. Tıkırtık, havuçu yediği anda, bacakları uzadı, rüzgar hızında koşmaya başladı.
Sıra Dikidak'a geldi. O da, "Ben de, bütün atları güldürecek bir komedyen olmak istiyorum!" dedi.
Havuç Ağacı Hugo, Dikidak'a bir havuç daha verdi. Dikidak, havuçu yediği anda, ağzından komik sesler çıkmaya, at gibi şakalar yapmaya başladı. Etraftaki bütün havuçlar kahkahalarla gülmeye başladılar.
İki at, çok eğlendikten sonra, Havuç Ağacı Hugo'ya teşekkür ettiler. Tünelden geri dönerek, Pıtırcık köyüne geri döndüler.
O günden sonra, Tıkırtık dünyanın en hızlı atı oldu, Dikidak da bütün atları güldüren en komik komedyen oldu. Herkes, onların macerasını hayretle dinledi. Bazen, Tıkırtık hızlı koşarak, Dikidak da komik şakalar yaparak, eski havuç tarlasının yerini ziyarete giderlerdi. Kim bilir, belki bir gün, o sihirli havuç tarlasını bir daha bulurlardı...
Ve böylece, Dikidak ve Tıkırtık'ın macerası, uzun yıllar boyunca anlatılmaya devam etti. Herkes, onların komik hallerine gülüyor, sihirli havuç tarlasının gizemine hayran kalıyordu.