• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Geçmişim Kapımı Çaldı

Arya ve Melek, Netflix'te komedi filmi izlerken battaniyeye sarılmış halde koltukta uyuya kalmışlardı. Sabahın ilk ışıkları odaya süzülürken, Arya gözlerini araladı. Uyuduğu pozisyon nedeniyle boynu sertleşmişti, hafifçe gerindi ve esnedi. Yanında Melek de aynı şekilde uyandığında boynunu ovuşturarak, "Boynum tutulmuş," dedi şikayetçi bir ses tonuyla.

Arya hafifçe gülümseyerek, "Benim de," dedi. İkisi de esneyerek battaniyeden kurtulup doğruldular. Gece boyunca koltukta uyumanın verdiği sertlik, sabahın serin havasıyla birleşince ikisini de sersemletmişti.

Melek, elini saçlarının arasından geçirdi ve uykulu gözlerle Arya'ya döndü. "Biraz açıldık mı?" diye sordu gülümseyerek. Arya başını salladı ve o sırada midesinin hafifçe guruldadığını fark etti.

Melek hafifçe gülerek, "Kahvaltıya gitsek mi? Simit Dünyası'nda kahvaltı iyi gider," dedi. Arya, bu teklifi kabul edercesine başını salladı ve birlikte hazırlanmak için ayağa kalktılar.

Kısa bir süre sonra ikisi de üzerlerini değiştirdiler ve evden çıktılar. Simit Dünyası, en sevdikleri kahvaltı yeriydi. Oradaki lezzetler hem onları mutlu ederdi hem de güzel bir sabah geçirmelerini sağlardı. Pastanenin sıcak havası ve taze simit kokusu, ikisini de rahatlatıyordu. İçeri girdiklerinde her zamanki masalarına geçtiler ve hemen siparişlerini verdiler.

Kahvaltılarını yaparken, aralarındaki sessizlik huzurluydu. Simitler, peynirler ve taze sıkılmış portakal suları masanın üzerindeydi. İkisi de yavaşça yemeklerini yiyor, sabahın tadını çıkarıyorlardı.

Bir süre sonra Melek, derin bir nefes aldı ve Arya'ya dönerek sordu, "Peki, Arya... Barış'la karşı karşıya olsan ne yapardın?"

Arya, bu soruyu beklemiyordu. Kaşlarını hafifçe çattı ve düşünmeden cevap verdi, "Onunla konuşmak istemiyorum. Beni o kadar yaraladı ki, sadece uzak durmasını istiyorum."

Melek, bu cevaba hafifçe kaşlarını kaldırdı ve Arya'ya baktı. "Arya, sana bir şey söylemem lazım," dedi, sesi biraz ciddileşmişti. Arya ona dikkatle baktı. "Dün gece kapıda kovduğum kişi Barış'tı."

Arya, şaşkınlıkla gözlerini açtı. Kalbi bir anlığına durdu sanki. "Ne?" dedi, inanamaz bir şekilde. Melek, başını sallayarak devam etti.

"Yanlış bir karar verdim, Arya," dedi Melek yumuşak bir sesle. "Geçmişinden kaçman doğru değil. Barış'la yüzleşmen gerekiyor. Bu yükü taşımaktan ancak böyle kurtulabilirsin. Onunla konuşman lazım, aksi takdirde hep bu acıyla yaşamaya devam edersin."

Arya, bu sözleri sindirmeye çalışıyordu. "Melek, ben onunla konuşmam?" dedi.

Melek, masadan kalktı ve Arya'nın dikkatini çekerek kafasıyla dışarıyı işaret etti. Arya bakışlarını dışarıya çevirdiğinde, Barış'ı gördü. Barış, Simit Dünyasının önünde duruyordu.

Arya, ani bir hareketle ayağa kalktı. "Ben buradan gitmeliyim," dedi ve kapıya yöneldi. Ancak Melek, Arya'nın kolundan tuttu ve onu durdurdu. "Hayır, Arya," dedi kararlı bir sesle. "Bu sefer kaçama geçmişinle bugün ve şimdi yüzleşmen gerekiyor. İnan bana, bu en doğrusu."

Arya, Melek'in gözlerine baktı. Gözlerinde endişe, korku ve aynı zamanda umut vardı. Melek, onun gerçekten iyiliğini istiyordu. Arya derin bir nefes aldı ve yavaşça yerine oturdu.

Melek, Arya'ya bir kez daha cesaret veren bakışlar attıktan sonra sessizce masadan kalktı ve dışarıya çıktı. Barış ise birkaç saniye tereddüt ettikten sonra içeri girdi. Yavaş adımlarla Arya'nın oturduğu masaya doğru yürüdü. Arya'nın tam karşısına oturdu, Melek'in boşalttığı sandalyeye.

Arya, Barış'ın varlığıyla içindeki tüm karmaşayı daha da derinleştirirken, bir an gözlerini yana çevirdi. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Gözyaşlarının dökülmesini engellemek için gözlerini tavana dikti, derin bir nefes aldı ama hissettiği acı tüm bedenini sarmıştı. Kendini toparlamaya çalıştı ve duygularını kontrol etmeye çalışarak elleriyle masadaki peçetenin kenarıyla oynamaya başladı.

Barış, Arya'ya uzun bir süre baktı. O kahverengi ve yeşil karışımı gözleri, Arya'nın üzerinde gezindi. Sessizce onun acısını hissettiğini belli ediyordu. "Arya," diye başladı Barış, sesinde hafif bir kırılganlık vardı. "Biliyorum, bana çok kızgınsın. Ama benimle konuşmayı kabul ettiğin için sana teşekkür ederim."

Arya hiçbir şey demedi, sadece peçetenin kenarıyla oynamaya devam etti. İçindeki öfke ve hayal kırıklığı, Barış'a cevap vermesini engelliyordu. Sessizce onun konuşmasını dinlemeye devam etti.

Barış derin bir nefes alarak devam etti. "Biliyorum, yıllar sonra böyle karşına çıkmak hiç kolay değil. Ama sende biliyorsun Arya, senle ben... Biz başkaları gibi değildik. Biz gerçektik." Barış'ın sesi hafifçe titriyordu. Arya'yı kaybetmenin acısını daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemişti.

Bu sözler Arya'yı tetikledi. Peçeteyle oynamayı bıraktı ve kafasını kaldırarak Barış'a sinirle baktı. Gözlerindeki öfke ve hayal kırıklığı Barış'ın içine işliyordu. Barış, Arya'nın ellerine uzandı, onları tutmaya çalıştı ama Arya geri çekti "Madem biz gerçektik, neden bana bu acıyı yaşattın? Neden?" dedi Arya, sesi öfkeyle doluydu.

Barış, Arya'nın gözlerinin derinliklerine bakarak bir an sustu. Ardından yavaşça konuşmaya başladı. "İnan bana, mecburdum," dedi Barış, sesinde bir çaresizlik vardı. "Seni terk etmek zorundaydım, Arya. Sana her şeyi anlatmak istedim ama yapamadım. Bilmediğin çok şeyler var. Ama bilmeni istiyorum ki, seni hiç sevmekten vazgeçmedim. Bana inanman lazım."

Arya, Barış'ın bu sözleri karşısında daha da sinirlendi. Gözleri öfkeyle doldu ve sesi yükseldi. "Sana inanmıyorum, Barış!" dedi. "Beni rahat bırak. Çık git hayatımdan, tıpkı seneler önce yaptığın gibi!" Arya, bu sözleri söylerken ayağa kalktı ve Simit Dünyası'ndan hızla dışarı çıktı.

Barış, Arya'nın peşinden koştu. Onu yakalamaya çalıştı ve dışarıda kolundan tuttu. "Arya, lütfen bana inan! Mecbur kaldım. Derin'i sevdiğim için değil, mecbur kaldığım için evlendim onunla. Lütfen bana inan!"

Arya, gözyaşlarını tutamıyordu. Gözleri dolmuş, yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Barış'a döndü ve titreyen bir sesle konuştu. "Bunu seneler önce bana anlatsaydın, belki birlikte bir çözüm bulabilirdik. Ama sen beni habersiz terk etmeyi seçtin, Barış. Şimdi de kolumu bırak ve hayatımdan çık git! Seni bir daha görmek istemiyorum!" dedi ve yürümeye devam etti.

Barış, Arya'yı bir kez daha tutmaya çalıştı, ama bu kez Melek araya girdi.

Barış'a sert bir bakış attı. "Artık gitsen iyi olur Barış," dedi, kararlı bir sesle. "Bu kadar konuştuğunuz yeter.

Barış, Melek'in bu sert tavrı karşısında duraksadı. Gözlerinde bir pişmanlık ve acı vardı. Ama ne diyeceğini bilemedi. Sessizce geriye çekildi ve Arya'nın uzaklaşmasını izledi.

Arya derin nefesler almaya çalıştı. Kendini sakinleştirmek için gözlerini kapattı ve içinden bir söz verdi: Artık Barış için gözyaşı dökmeyeceğim. O an içindeki karmaşa biraz olsun yatışmış gibi görünüyordu, ama Barış'ın varlığı zihninden tamamen silinmemişti.

Yolda yürürken, Arya'nın telefonu çaldı. Annesi Güllü arıyordu. "Ne yapıyorsunuz, kızım?" diye sordu annesi merakla.

Arya, telefonda annesine sakin bir sesle, "Yine bu gece Melek'te kalacağım, anne. Yarın sabah işten eve dönerim," dedi. Annesi bir şey demedi, ama Arya onun huzursuz olduğunu hissediyordu. Yine de bu konuşma onu fazla etkilemedi.

Melek ve Arya, kol kola girerek Melek'in evine doğru yürüdüler. Soğuk hava, içlerindeki sıkıntıyı biraz hafifletiyor gibiydi. Arya, Melek'in varlığıyla bir nebze rahatlamıştı. Ancak içindeki boşluk hâlâ dolmamıştı. Kendine ne kadar söz verse de, Barış'ı unutmak o kadar kolay değildi.

Aras, Melek'in evinin birkaç metre uzağında, arabasında oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Gözleri, karanlık sokakta yavaşça ilerleyen Arya ve Melek'i takip ediyordu. Arabasının içinde, elleriyle sımsıkı tuttuğu mektup, ona hem umut hem de bir korku kaynağı gibiydi. Arya... diye düşündü. Onu ne zamandır uzaktan izliyorum. Ne kadar zaman geçti, ama bu duygu hiç azalmadı.

Aras, yıllar boyunca Arya'yı hep koruma içgüdüsüyle sevmişti. Ona olan aşkı, bir çocuğun ilk sevgisi gibi masum başlamış, ama zamanla derinleşmişti. Arya'ya karşı duyduğu hislerin büyüklüğü onu bazen boğsa da, Aras hiçbir zaman bu duygularını açıklayacak cesareti bulamamıştı. Onun hayatına yalnızca gölgelerden dokunabiliyordu, ama şimdi bu mektupla bir adım daha öne çıkmak istiyordu. Artık daha fazla bekleyemezdi.

Arabadan sessizce indi, kapşonunu başına çekti ve dikkatlice Melek'in evine doğru ilerledi. Kapıdaki saksının yanına çömeldi, mektubu oraya dikkatlice yerleştirdi. Son bir kez mektuba baktı ve Arya'nın bu mektubu bulduğunda ne yapacağını hayal etti. Belki onu tanırdı, belki de tanımazdı. Ama bu adımı atması gerekiyordu; içinde tutamadığı bu sevgi, artık sınırlarını aşmıştı.

Aras, eve son bir bakış attıktan sonra arabasına döndü ve koltuğuna oturdu. Birkaç dakika boyunca gözleri Melek'in evine sabitlenmiş halde kaldı. İçinde karmaşık bir duygu vardı; bir yandan Arya'ya kendini göstermek istiyor, diğer yandan ise onun hayatına bu şekilde girmekte tereddüt ediyordu. Tam bu sırada, telefonu titremeye başladı. Cebinden çıkardığında, merkezin onu aradığını gördü.

Ekrandaki mesaj, acil bir görev için merkeze geri dönmesini söylüyordu. Aras derin bir nefes aldı. Görevinin sorumluluğu, içinde taşıdığı duyguların önüne geçmişti. Bir an, Arya'nın mektubu bulup bulmadığını görmeden oradan ayrılmak zorunda kalacağı gerçeğini kabullenmeye çalıştı. Bir gün, diye düşündü, bir gün kendimi ona göstereceğim.

Arabayı çalıştırdı ve oradan hızla uzaklaştı. Görevine doğru ilerlerken, içinde Arya'ya olan sevgisinin hala güvenli bir yerde kalmasını umdu. Bu aşk, onun içinde büyümeye devam ediyordu ve günün birinde gerçek anlamda karşısına çıkabilmeyi hayal ediyordu.

Melek, ayakkabılarını çıkarırken kapının yanında duran bir şey fark etti. Eğilip baktığında bir mektup gördü. Mektubun üzerinde büyük harflerle "Arya" yazılıydı.

Melek, mektubu eline aldı ve şaşkınlıkla Arya'ya uzattı. "Bu senin için," dedi.

Eve girdiler ve Arya, koltuğa oturarak mektubu titreyen elleriyle açtı ve kağıdı dikkatlice çıkardı. Mektubun ilk satırlarını okurken, içinde tuhaf bir his belirdi. Yazı, tanımadığı bir elden çıkmış gibiydi, ama kelimeler o kadar samimiydi ki, sanki bir yerlerden tanıdığı biri tarafından yazılmış gibiydi. Gözleri satırların üzerinde kayarken, kalbi hızlanmaya başladı.

"Sevgili Arya," diye başlıyordu mektup.

"Sana bu satırları yazarken bile içimde yıllardır büyüyen bir aşkın yükünü hissediyorum. Seni senelerdir uzaktan sevdim. Hep kalbimde taşıdım ama bunu sana söylemek için cesaretimi toplamakta zorlandım. Zaman geçti, ama bu sevgi hiç azalmadı, aksine her geçen gün daha da büyüdü. Bir gün sana kendimi göstereceğim. Bir gün, bu mektubu sana yazan kişiyi tanıyacaksın. Ve umarım o gün geldiğinde, bana bu satırlarda sakladığım duyguları anlayışla karşılarsın.

Seni seven adam"

Arya, mektubu okuduğunda içinde bir ürperti hissetti. Bu kişi, onunla yıllardır konuşmamış ama uzaktan onu sevdiğini söylüyordu. Merak ve tedirginlik arasında bir yerdeydi. Bu sevgi gerçek miydi? Yoksa yalnızca bir hayalden mi ibaretti? Düşünceleri içinde dolanırken, mektubun zarfında bir ağırlık hissetti.

Zarfın içine elini uzattı ve bir şey çıkardı. Küçük, zarif bir kolyeydi bu. Kolyenin ucunda gümüş bir kelebek sallanıyordu. Arya, kolyeyi ellerinde dikkatlice inceledi. Kelebek o kadar ince işlenmişti ki, sanki gerçekten kanatlarını çırpmaya hazırlanıyordu.

Zarfın içinde küçük bir not daha buldu. Bu not, daha önceki mektuba göre çok daha kısa ama etkiliydi:

"Ben seni kelebek sever gibi, kırılgan ve narin seviyorum."

Arya, notu okurken gözleri doldu. Kalbindeki karmaşa daha da büyüdü. Bu kişi kimdi? Onu bu kadar derin bir aşkla seven kişi, kimliğini neden saklıyordu? Ellerindeki kolyeye bakarken, kendini hem merak içinde hem de bir şekilde korunmuş hissetti. Sanki bu gizemli kişi, onun hayatında bir yeri olduğunu hissettiriyordu ama aynı zamanda onun hayatını zorlaştırmamak için geri planda kalmayı tercih ediyordu.

Melek, Arya'nın sessizliğini bozdu. "Ne yazıyor? Kimden?" diye sordu merakla.

Arya, derin bir nefes aldı ve gözlerini Melek'e çevirdi. "Bir hayranımdan... Senelerdir beni uzaktan sevdiğini söylüyor," dedi. Sesi titrekti, çünkü bu durumun gerçekliği onu tamamen sarıp sarmalamıştı. Kolyeyi gösterdi Melek'e. "Bu kolyeyi de göndermiş. Bir kelebek..."

Melek, kolyeye dikkatlice baktı ve hafifçe gülümsedi. "Ne kadar zarif," dedi. "Ama bu gizemli hayran kim olabilir sence?"

Arya başını salladı. "Bilmiyorum," dedi sessizce. "Ama bu kadar yakın olmaya başlaması beni biraz korkutuyor. Hem uzakta kalsa daha iyi olurdu, ama bir yandan da merak ediyorum."

Melek, Arya'nın yüzündeki karmaşayı görebiliyordu. Arya'nın içinde bir fırtına kopuyordu, çünkü hem Barış'la yüzleşmişti hem de şimdi karşısında yeni bir gizem vardı. "Belki de zamanla her şey ortaya çıkar," dedi Melek, onu rahatlatmak istercesine. "Sadece sabırlı olmalısın."

Arya, kolyeyi ellerinde tutarak düşüncelere daldı. Bu kelebek kolyesi, ona hem bir umut hem de bir bilinmezlik getiriyordu. Kimdi bu gizemli adam? Ve gerçekten bir gün onunla yüz yüze gelecek miydi.?
 
Geri
Top