• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Her güne bir ayet bir hadis..

zemheri

Usta
Sahur’da Bereket Vardır

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“...Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra akşama kadar orucu tamamlayınız...”
(Bakara, 187)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket vardır.” (Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45)

“Bir yudum su ile dahî olsa sahur yapınız.” (Abdurrazzâk, Musannef, IV, 227/7599)

“Gündüzün orucuna sahur yemeği ile, gecenin ibadetine de öğle uykusu ile yardımcı olunuz!” (Hâkim, I, 588)


* * *

Osmanlı döneminde Ramazan’ın, edebiyata, sanata, günlük hayata ve mutfağa tesir ettiği, bu alanlara damgasını vurduğu bilinmektedir. Ramazan’a mahsus ekmekler, başta güllâç olmak üzere tatlılar, iftar sofrasını süsleyen iftariyeler, büyüklerin konaklarında verilen diş kiralı ziyafetler dillere destandır. Minarelerde mahyalar kurulur, kandiller yakılır, hatta uçurulurdu. Daha ziyade gece bekçileri davul çalarak ve mâni söyleyerek halkı sahura uyandırırlardı.
 
Çocukları Oruca Alıştırmalı

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Ey îman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun! Onun başında acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve emredildikleri her şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 6)

Hz. Ömer -radıyallahü anh-, Ramazan’da sarhoş olan birine:

“−Yazıklar olsun sana! Bizim çocuklarımız bile oruç tutmaktadır” demiştir. (Buhârî, Savm, 47)

Rubeyyi‘ bint-i Muavviz -radıyallahü anha- diyor ki:

“…Biz Aşûre orucu tutardık. Küçük çocuklarımıza da tuttururduk. Mescide gider çocuklara yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri yiyecek için ağladığında bu oyuncağı verir, onu iftar vaktine kadar oyalardık.” (Buhârî, Savm, 47; Müslim, Sıyâm, 136)

Osmanlı sultanlarından VI. Mehmed Reşad, saraydaki hânedan çocuklarını yetiştirmek üzere Safiye Ünüvar’ı “Muallime-i Selâtîn: Sultanların Hocası” tâyin etti ve ona ilk olarak şunu emretti:

“–Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği harâm ediyorum. Bu irâdem hoca hanım tarafından, talebe şehzâde ve hanım sultanlara söylensin.” (Safiye Ünüvar, Saray Hâtıralarım, İstanbul 1964, s. 21)
 
Reyyân Kapısı

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“(Allah’ın, cennet karşılığında canlarını ve mallarını satın aldığı kişiler); tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar[1], rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O mü’minleri müjdele!” (Tevbe, 112)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Bu kapıdan girenler ebediyyen susuzluk hissetmezler…” (Buhârî, Savm, 4; Müslim, Sıyâm, 166; Tirmizî, Savm, 55; Nesâî, Sıyâm, 43; İbn-i Mâce, Sıyâm, 1)

* * *

Bir gün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, «Ey Allah’ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır» diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından cennete davet edilirler.”

Her zaman farklı olan Ebû Bekir -radıyallahü anh-, burada da farkını gösterdi ve:

“–Anam babam sana fedâ olsun ey Allah’ın Rasûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur, lâkin bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim” buyurdu. (Buhârî, Savm, 4, Cihâd, 37, Bed’u’l-Halk, 9, Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Zekât, 85, 86; Tirmizî, Menâkıb 16)
 
Oruçluya İftar Ettirmek

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Dini (âhireti) yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar; Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.” (Mâûn, 1-3)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.” (Tirmizî, Savm 82/807; İbn-i Mâce, Sıyâm, 45/1746)

* * *

Sultan III. Mustafa bir Ramazan’da Şeyhülislam Mehmed Emin Efendi konağına iftara gitmişti. Söz esnâsında:

“–Efendi, arada size gelmek isterim amma konağınız pek uzak yerde” dedi. Efendi de:

“–Sâyenizde yakın yerlerde bir ev tedâriki mümkündür, lâkin gördüğünüz gibi şu civar hânelerin hiçbirinde mutfak yoktur” cevâbını verdi. Bu söz Padişah’ın tuhafına gitti:

“–Acâib, bu evlerde yemek pişirmezler mi?” diye sordu. Efendi:

“–Cümlesinin sabah ve akşam yemekleri fakirhâneden gider. Ânın içün buradan ayrılmak istemem” dedi. (Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir İstanbul, s. 64)
 
Oruçlunun Duası Geri Çevrilmez

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Kullarım sana beni sorarlarsa, ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit, dua edenin isteğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) benim dâvetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bakara, 186)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Oruçlunun duası geri çevrilmez.” (Ahmed, II, 305)

* * *

Ümmü Eymen -radıyallahü anh- Allah’a ve Rasûlü’ne hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Oruçluydu. Yanında ne yiyecek ne binek ne de su kabı vardı. Tihâme çöllerinin şiddetli sıcağı altında yol alıyordu. Açlıktan ve susuzluktan ölmek üzereydi. İftar vakti geldiğinde başının üzerinde bir hışırtı işitti. Başını kaldırdığında beyaz bir iple asılmış bir kova gördü. Kendisi şöyle der:

“–Kovayı aldım, kanıncaya kadar içtim. Ondan sonra artık bir daha susamadım.”

Ümmü Eymen -radıyallahü anh- acaba susar mıyım diye kızgın güneşin altında oruç tutar, Kâ’be’yi tavaf ederdi, ancak yine de susuzluk hissetmezdi. Bu durum ölünceye kadar böyle devam etti. (Abdurrazzak, Musannef, IV, 309; Ebû Nuaym, Hilye, II, 67; İbn-i Hacer, İsabe, VIII, 170; İbn-i Sa‘d, VIII, 224)
 
İtikâf

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“İbrahim ve İsmail’e: Tavaf edenler, itikâfa girip ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun, diye emretmiştik.” (Bakara, 125)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Kim Ramazan’da on gün itikâfa girerse, iki hac ve iki umre yapmış gibi olur.” (Taberânî, Kebîr, III, 128/2888; Beyhakî, Şuab, III, 425)

* * *

Ramazan’ın son on günü girince, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kendini ibadete verir, geceleri ihyâ eder ve âilesini uyandırırdı. Vefat ettiği sene yirmi gün itikâf yaptı. (Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 5; İ‘tikâf, 17; Müslim, İ’tikâf, 7; Ebû Dâvûd, Savm, 78)

Abdullah bin Abbâs -radıyallahü anh-, bir gün Efendimiz’in mescidinde itikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi ve oturdu. İbn-i Abbâs -radıyallahü anh-:

“–Kardeşim, seni kederli ve mahzûn görüyorum” dedi ve konuşmaları şöyle devam etti:

“–Evet ey Rasûlullah’ın amca oğlu, kederliyim! Falan şahsın benim üzerimde hakkı var. Fakat şu kabrin sahibi (Allah Rasûlü) hakkı için söylüyorum ki borcumu ödeyemiyorum.”

“–Senin için onunla konuşayım mı?”

“–İstersen konuş.” İbn-i Abbâs -radıyallahü anh- ayakkabılarını giyerek mescidden çıktı. Adam ona:

“–İtikâfta olduğunu unuttun mu, niçin mescidden çıktın?” diye seslendi. İbn-i Abbâs -radıyallahü anh-:

“–Hayır, ben şu kabirde yatan ve henüz aramızdan yeni ayrılmış olan muhterem zâttan işittim ki, (bu esnâda gözlerinden yaşlar akıyordu):

“–Her kim, din kardeşinin bir ihtiyacını karşılamak için gayret eder ve o işi görürse, bu kendisi için on yıl itikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki bir kimse Allah rızâsı için bir gün itikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile cehennem arasında üç hendek yaratır ki, her bir hendeğin arası, doğu ile batı arası kadar uzaktır.” (Beyhakî, Şuab, III, 424-425. Ayrıca bkz. Heysemî, VIII, 192)
 
Kadir Gecesi..

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:

“Hâ-Mîm. Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz o (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanlara uyarıcı gönderiyorduk. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir…” (Duhân, 1-5)


* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Ramazan’da Allah’ın öyle bir gecesi vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Kim o gecenin hayrından mahrum kalırsa gerçekten büyük bir kazançtan mahrum kalmış olur».” (Nesâî, Sıyâm, 5; Ahmed, II, 230, 385, 425)

* * *

Peygamber Efendimiz’e ümmetinin ömrü gösterilmişti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu süreyi, önceki insanların ömrüne nisbetle çok kısa buldu. Ümmetinin, onlar kadar sâlih amel işlemekten mahrum kalacağını düşündü. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, ona ve ümmetine, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni lûtfetti. (Muvatta’, İ’tikaf 15)
 
Zekât

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizler ve arındırıp yüceltirsin…” (Tevbe, 103)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Bir kimseye Allah Teâlâ mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan hâlinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde (gazap ve zehirinin şiddetini gösteren) iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp (ağzını kapatacak şekilde) iki yanağından şiddetle ısırır ve:

«–Ben senin (dünyada çok sevdiğin) malınım, ben senin hazînenim!» der.”

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, sözlerine delil olarak şu âyet-i kerimeyi okudu:

“Allah’ın fazlından kendilerine verdiği nimetleri infak hususunda cimrilik edenler, sakın bunu kendileri için hayır sanmasınlar; bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân, 180) (Buhârî, Zekât, 3; Tirmizî, Tefsir, 3/3012)
 
Fıtır Sadakası

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.” (Bakara, 276)


* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Fıtır sadakası her şahıs için bir sâ‘ hurma veya bir sâ‘ arpadır. Veya fakir ya da zengin, kadın veya erkek, köle veya hür, büyük veya küçük her kişiye bir sâ‘ buğdaydır. “…Allah, zengininizi günahlardan arındırıp malını temizler. Fakirinize gelince Allah ona, sadaka olarak verdiğinden daha fazlasını ihsân eder.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 21/1619; Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 13)

* * *

Sâ‘: 2,751 kg veya 3,328 kg ağırlığında bir ölçü birimidir.

“Ramazan ayı yerle gök arasında asılıdır. O, (Allâh katına) ancak fıtır sadakası ile yükseltilir.” (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 151-152; Deylemî, el-Firdevs, I, 235; Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 455)

Ashâb-ı kirâm, Fıtır sadakalarını ve diğer infaklarını Ramazan’da fazlasıyla îfâ ederlerdi. (Buhârî, Keffârâtu’l-Eymân, 5)

Fıtır Sadakası’nı Bayram Namazı’ndan evvel vermek sûretiyle muhtaçların gönlüne de bayram sürûru tattırılmalıdır.

 
Allah’a Yaklaşma Vesileleri

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Ey îman edenler! Allah’tan ittikâ edin. O’na yaklaşmak için sebepler araştırın ve O’nun yolunda cihâd edin ki felâha eresiniz.” (Mâide, 35)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlar:

“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, «Ancak oruç başka! O benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır» buyurmuştur.” (Müslim, Sıyâm, 164)

* * *

Katâde şöyle der:

Büyük zâtlardan Âmir bin Abdikays, ölümü yaklaşınca ağlamaya başladı. Kendisine:

“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordular.

O da şöyle cevap verdi:

“–Ne ölüm korkusuyla ne de dünyaya duyduğum hırs sebebiyle ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadet için kalkmaktan (teheccüdden) mahrûm kalacağım diye ağlıyorum.” (Zehebî, Siyer, IV, 19)
 
Geri
Top