Minik Ayıcık Pamuk, ormanın en şirin, en meraklı sakiniydi. Kocaman gözleri, pofuduk tüyleri ve minik burnuyla herkesi kendine hayran bırakırdı. Pamuk, oyun oynamayı, yeni şeyler keşfetmeyi ve en çok da muz yemeyi severdi. Bir gün, Pamuk ormanda dolaşırken, kocaman bir çam ağacının altında, kendini beğenmiş bir sincapla karşılaştı. Bu sincabın adı Şımarık Çıtçıt'tı.
Şımarık Çıtçıt, kuyruğunu havaya dikmiş, bir yandan da ağaçtan düşen çam kozalaklarını tekmeliyordu. Pamuk, merakla yanına yaklaştı ve "Merhaba, Şımarık Çıtçıt. Ne yapıyorsun?" diye sordu.
Şımarık Çıtçıt, küçümseyen bir bakışla Pamuk'a baktı ve "Sana ne? Ben önemli işlerle meşgulüm. Şu kozalakları biriktireceğim, sonra da en yüksek ağaca çıkıp onları atacağım. Çok eğlenceli olacak," dedi.
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın kendisini umursamayan tavrına biraz üzüldü ama yine de konuşmaya devam etti: "Ben de seninle oynamak istiyorum. Belki kozalakları birlikte toplayabiliriz?"
Şımarık Çıtçıt, alaycı bir şekilde güldü. "Sen mi? Sen ne anlarsın kozalak toplamaktan? Hem sen ne kadar da küçük ve tüylüsün. Hizmetçiye benziyorsun sanki. Git bari bana su getir, susadım."
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın bu sözlerine çok şaşırdı. "Hizmetçi mi? Ben hizmetçi değilim ki. Ben sadece seninle oynamak isteyen bir ayıcığım," dedi. Ama Şımarık Çıtçıt dinlemiyordu bile. "Hadi, hadi, git çabuk! En yakın dereden bana buz gibi bir su getir. Yoksa seninle oyun oynamam."
Pamuk, hem üzgün hem de sinirli bir şekilde dereye doğru yürümeye başladı. "Ben hizmetçi değilim! Neden benden böyle bir şey istiyor ki? Sadece oyun oynamak istemiştim," diye kendi kendine söyleniyordu. Derenin kenarına geldiğinde, bir yengeç gördü. Yengeç, derede sırt üstü yüzüyor ve komik komik hareketler yapıyordu.
Pamuk, yengece yaklaştı ve "Merhaba yengeç kardeş. Çok komik yüzüyorsun," dedi.
Yengeç, gülerek "Evet, öyle mi? Bende de böyle bir yetenek var. Ne yapıyorsun bu taraflarda?" diye cevap verdi.
Pamuk, başından geçenleri yengece anlattı. "Şımarık Çıtçıt benden hizmetçi gibi su istedi. Oysa ben sadece onunla oyun oynamak istemiştim."
Yengeç, Pamuk'a acıyarak baktı ve "O Şımarık Çıtçıt çok kendini beğenmiş. Ama sen üzülme. Birlikte ona öyle bir oyun oynayalım ki, bir daha böyle konuşmasın," dedi.
Pamuk'un gözleri parladı. "Nasıl bir oyun oynayacağız?"
Yengeç, planını anlatmaya başladı. "Sen şimdi bu su dolu yaprağı al. Ben de biraz sonra oraya geleceğim. Sen Şımarık Çıtçıt'a suyu götürdüğünde, ona bir ders vereceğiz."
Pamuk, yengecin dediğini yaptı ve büyük bir yaprağı suyla doldurup Şımarık Çıtçıt'ın yanına gitti. Şımarık Çıtçıt, bir yandan kozalakları tekmeliyor bir yandan da söyleniyordu. Pamuk'u görünce "Hah! Sonunda geldin. Suyu getir bakalım," dedi.
Tam o sırada, yengeç dereden çıktı ve hızla Şımarık Çıtçıt'a doğru koşmaya başladı. Şımarık Çıtçıt, yengeci görünce çok şaşırdı. "Aaaa, o da ne? O da nerden çıktı?" diye sordu.
Yengeç, Şımarık Çıtçıt'ın ayaklarının dibine gelince, aniden durdu ve kollarını havaya kaldırarak bağırmaya başladı: "Şımarık Çıtçıt! Sen kendini ne sanıyorsun? Herkese emirler verip duruyorsun. Pamuk senin hizmetçin değil! O sadece seninle oynamak istedi. Ama sen onu aşağıladın ve ondan su istedin. Bu çok ayıp!"
Şımarık Çıtçıt, yengecin bu sözlerine çok utanmıştı. Öylece kalakaldı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Pamuk, yengecin arkasından su dolu yaprağı Şımarık Çıtçıt'a uzattı. Şımarık Çıtçıt, suyu alırken başı öne eğilmişti. "Haklısın," dedi kısık bir sesle. "Ben çok kaba davrandım. Özür dilerim Pamuk."
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın özür dilediğini görünce çok sevindi. "Önemli değil Şımarık Çıtçıt. Yeter ki bir daha kimseye böyle davranma," dedi.
O günden sonra, Şımarık Çıtçıt bir daha kimseye kaba davranmadı. Pamuk ve Şımarık Çıtçıt en yakın arkadaş oldular. Birlikte oyunlar oynadılar, kozalaklar topladılar ve o günden sonra hiç kimse birbirine "hizmetçi" demedi. Hatta bazen yengeç de onlara katılırdı ve birlikte çok eğlenirlerdi.
Masal da burada bitti, gökten üç elma düştü. Biri bu masalı dinleyenlerin, biri masalı anlatanın, biri de tüm iyi kalpli çocukların başına.
Şımarık Çıtçıt, kuyruğunu havaya dikmiş, bir yandan da ağaçtan düşen çam kozalaklarını tekmeliyordu. Pamuk, merakla yanına yaklaştı ve "Merhaba, Şımarık Çıtçıt. Ne yapıyorsun?" diye sordu.
Şımarık Çıtçıt, küçümseyen bir bakışla Pamuk'a baktı ve "Sana ne? Ben önemli işlerle meşgulüm. Şu kozalakları biriktireceğim, sonra da en yüksek ağaca çıkıp onları atacağım. Çok eğlenceli olacak," dedi.
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın kendisini umursamayan tavrına biraz üzüldü ama yine de konuşmaya devam etti: "Ben de seninle oynamak istiyorum. Belki kozalakları birlikte toplayabiliriz?"
Şımarık Çıtçıt, alaycı bir şekilde güldü. "Sen mi? Sen ne anlarsın kozalak toplamaktan? Hem sen ne kadar da küçük ve tüylüsün. Hizmetçiye benziyorsun sanki. Git bari bana su getir, susadım."
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın bu sözlerine çok şaşırdı. "Hizmetçi mi? Ben hizmetçi değilim ki. Ben sadece seninle oynamak isteyen bir ayıcığım," dedi. Ama Şımarık Çıtçıt dinlemiyordu bile. "Hadi, hadi, git çabuk! En yakın dereden bana buz gibi bir su getir. Yoksa seninle oyun oynamam."
Pamuk, hem üzgün hem de sinirli bir şekilde dereye doğru yürümeye başladı. "Ben hizmetçi değilim! Neden benden böyle bir şey istiyor ki? Sadece oyun oynamak istemiştim," diye kendi kendine söyleniyordu. Derenin kenarına geldiğinde, bir yengeç gördü. Yengeç, derede sırt üstü yüzüyor ve komik komik hareketler yapıyordu.
Pamuk, yengece yaklaştı ve "Merhaba yengeç kardeş. Çok komik yüzüyorsun," dedi.
Yengeç, gülerek "Evet, öyle mi? Bende de böyle bir yetenek var. Ne yapıyorsun bu taraflarda?" diye cevap verdi.
Pamuk, başından geçenleri yengece anlattı. "Şımarık Çıtçıt benden hizmetçi gibi su istedi. Oysa ben sadece onunla oyun oynamak istemiştim."
Yengeç, Pamuk'a acıyarak baktı ve "O Şımarık Çıtçıt çok kendini beğenmiş. Ama sen üzülme. Birlikte ona öyle bir oyun oynayalım ki, bir daha böyle konuşmasın," dedi.
Pamuk'un gözleri parladı. "Nasıl bir oyun oynayacağız?"
Yengeç, planını anlatmaya başladı. "Sen şimdi bu su dolu yaprağı al. Ben de biraz sonra oraya geleceğim. Sen Şımarık Çıtçıt'a suyu götürdüğünde, ona bir ders vereceğiz."
Pamuk, yengecin dediğini yaptı ve büyük bir yaprağı suyla doldurup Şımarık Çıtçıt'ın yanına gitti. Şımarık Çıtçıt, bir yandan kozalakları tekmeliyor bir yandan da söyleniyordu. Pamuk'u görünce "Hah! Sonunda geldin. Suyu getir bakalım," dedi.
Tam o sırada, yengeç dereden çıktı ve hızla Şımarık Çıtçıt'a doğru koşmaya başladı. Şımarık Çıtçıt, yengeci görünce çok şaşırdı. "Aaaa, o da ne? O da nerden çıktı?" diye sordu.
Yengeç, Şımarık Çıtçıt'ın ayaklarının dibine gelince, aniden durdu ve kollarını havaya kaldırarak bağırmaya başladı: "Şımarık Çıtçıt! Sen kendini ne sanıyorsun? Herkese emirler verip duruyorsun. Pamuk senin hizmetçin değil! O sadece seninle oynamak istedi. Ama sen onu aşağıladın ve ondan su istedin. Bu çok ayıp!"
Şımarık Çıtçıt, yengecin bu sözlerine çok utanmıştı. Öylece kalakaldı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Pamuk, yengecin arkasından su dolu yaprağı Şımarık Çıtçıt'a uzattı. Şımarık Çıtçıt, suyu alırken başı öne eğilmişti. "Haklısın," dedi kısık bir sesle. "Ben çok kaba davrandım. Özür dilerim Pamuk."
Pamuk, Şımarık Çıtçıt'ın özür dilediğini görünce çok sevindi. "Önemli değil Şımarık Çıtçıt. Yeter ki bir daha kimseye böyle davranma," dedi.
O günden sonra, Şımarık Çıtçıt bir daha kimseye kaba davranmadı. Pamuk ve Şımarık Çıtçıt en yakın arkadaş oldular. Birlikte oyunlar oynadılar, kozalaklar topladılar ve o günden sonra hiç kimse birbirine "hizmetçi" demedi. Hatta bazen yengeç de onlara katılırdı ve birlikte çok eğlenirlerdi.
Masal da burada bitti, gökten üç elma düştü. Biri bu masalı dinleyenlerin, biri masalı anlatanın, biri de tüm iyi kalpli çocukların başına.