Rüzgar Gibi Geçti ya da eski bir Bond filmini düşünün… Naomi Cleaver’ın evini anlatmanın en güzel yolu bu filmlerin geçtiği setlere ve evlere bakmak olur herhalde. Karayipler’in adacığı Nevis’te yer alan bu ev işte tam da öyle. Tavan fanları, beyaz tüller, parlak tonlar, romantik verandalar, ayaklı mobilyalar, bol grafik desenli kumaşlar ve 1950’lerin minimalist mobilyaları. Amatör ellerde tüm bu bileşenler korkunç bir dekorasyon stili doğurabilir. Ama Naomi’nin ellerinde onun orijinalliğe olan düşkünlüğü, pratik zekası ve detaycılığıyla ortaya tam da kendine özgü ve karşı konulmaz derecede çekici bir stil çıkıyor. Yani evin sıradışı konumuyla tam anlamıyla örtüşen ve uyumlu bir ev stili.
1964 yapımı bir Bond filmi setini aratmayışının sebebi tam olarak bu evin de 1960’ların başında inşa edilmiş olması. Bond filmlerine yakışır şekilde bu ev CIA ajanı olan bir çift tarafından yaptırılmış. Bu sebeple bu ev aslında çok efsanevi hikayelere de ev sahipliği yapıyor. Ev sıklıkla tuhaf görünümlü insanların boy gösterdiği pek çok partide büyük rol oynamış. Bir iç mimar, yazar ve aynı zamanda TV programcısı olan Naomi için bu hikayeleri büyük bir zevkle anlatıyor bize. Nevis Adası ise hala o zamanların rustik ve nezih atmosferini yaşatıyor. Ve bir kaçış noktası olma ruhunu o günlerden bugünlere taşıyor.
Naomi ve eşi Oliver bu evi potansiyel bir ev inşa edebilecekleri bir lokasyon ve yazlık bir eve sahip olma düşüncesiyle 6 yıl önce satın almışlar. Nevis Adası ise tamamen Oliver’ın fikriymiş. Ancak her ikisi de 1994’te burada yaptıkları bir tatilden sonra adayı unutamamış. Uzun yıllar satılık olarak adanın ilanları arasında yer alan eve adalılar evdeki veranda sayısından ötürü “Verandalar’ adını vermiş.
Naomi evin potansiyelini kimse keşfedemediği ve sonuçta ona sahip olabildikleri için çok şanslı olduklarını söylüyor. Hatta evi bu kadar çok sevmesinini sebeplerinden birinin de bu olduğunu söylüyor. Bu evin değerini kendisinin keşfetmiş oll ması onu buraya çok bağlamış.
Evde dört adet yatak odası ve onu sarıp sarmalıyormuş gibi duran verandalar var. Dışarıdan uzanan ve zikzak çizen merdivenlerse eve çarpıcı bir görünüm kazandırıyor. Yerliler bu eve parçalı gibi görünen yapısı sebebiyle “etek-bluz” adını vermişler. Taş bir zemin üzerine oturtulan binanın ahşağ bir çatısı var. Hala çok bakir olan kumsala uzaklığı ise sadece beş dakika. Muhteşem gün batımlarına, Karayip adasının ve komşu ada olan St. Kitts’in baş döndüren manzarasına ev sahipliği yapan adanın ufak iniş pistine olan uzaklığı ise on dakika.
Evin bahçesi pek çok cins ağaç ve çalılığa ev sahipliği yapıyor. Ancak ev onu aldıklarında epeyce bakımsız ve kendi haline terkedilmiş bir evmiş. Naomi evin ilk sahiplerinin ona gereken sevgiyi göstermediğini düşünüyor. Eski boru ve kablo tesisatları, kırmızı zemin döşemeleri bir süre canlarını sıkmış. Ancak asıl can sıkıcı olan kısmı mutfağın evin en sıcak bölümünde konumlandırılmış olmasından dolayı burayı adeta işgal eden karıncalar. Karıncalar o kadar uzun süre başıboş kalmışlar ki en sonunda tavanın bir bölümünü kemirerek burada büyük bir oyuk açmışlar.
Evin yeniden elden geçirilmesi altı ay sürmüş. Tamiratları bizzat Naomi kendisi yönetmiş. Karınca sorunu kökünden halledilmiş. Mutfak yeniden inşa edilmiş. Buna ek olarak üç yeni banyo, yeni kablo ve su tesisatı ve iç mekan ile dış mekanda çeşitli değişiklikler yaptırmışlar. Naomi yapılacaklar listesine büyükçe bir havuz ve klimalı bir medya odası da ekletmiş. Naomi adadaki ustaların çok yetenekli bu ev ile ilgili çok iyi iş çıkardıklarını söylüyor.
Evin en çarpıcı özelliği kimliği hiç bozulmadan kalabilen 60’lar havası. Naomi bu konuda çok titiz davranmış. Evi yeniden dekore ederken bu stille uyuşmayan hiç bir çiğ öge olsun istememiş. Ya da Karayipler’de sıklıkla karşımıza çıkan “doğu-batı buluşması” klişesine hiç bir şekilde mahal vermemiş. Doğu-batı sentezini Naomi gerçekten çok klişe bulduğunu ve egzotik yazlıkların çoğunun da bu klişeye teslim olduğunu düşünüyor. Onun aradığı ise kesinlikle çok daha orijinal bir şeymiş ve bunu başarmış.
1964 yapımı bir Bond filmi setini aratmayışının sebebi tam olarak bu evin de 1960’ların başında inşa edilmiş olması. Bond filmlerine yakışır şekilde bu ev CIA ajanı olan bir çift tarafından yaptırılmış. Bu sebeple bu ev aslında çok efsanevi hikayelere de ev sahipliği yapıyor. Ev sıklıkla tuhaf görünümlü insanların boy gösterdiği pek çok partide büyük rol oynamış. Bir iç mimar, yazar ve aynı zamanda TV programcısı olan Naomi için bu hikayeleri büyük bir zevkle anlatıyor bize. Nevis Adası ise hala o zamanların rustik ve nezih atmosferini yaşatıyor. Ve bir kaçış noktası olma ruhunu o günlerden bugünlere taşıyor.
Naomi ve eşi Oliver bu evi potansiyel bir ev inşa edebilecekleri bir lokasyon ve yazlık bir eve sahip olma düşüncesiyle 6 yıl önce satın almışlar. Nevis Adası ise tamamen Oliver’ın fikriymiş. Ancak her ikisi de 1994’te burada yaptıkları bir tatilden sonra adayı unutamamış. Uzun yıllar satılık olarak adanın ilanları arasında yer alan eve adalılar evdeki veranda sayısından ötürü “Verandalar’ adını vermiş.
Naomi evin potansiyelini kimse keşfedemediği ve sonuçta ona sahip olabildikleri için çok şanslı olduklarını söylüyor. Hatta evi bu kadar çok sevmesinini sebeplerinden birinin de bu olduğunu söylüyor. Bu evin değerini kendisinin keşfetmiş oll ması onu buraya çok bağlamış.
Evde dört adet yatak odası ve onu sarıp sarmalıyormuş gibi duran verandalar var. Dışarıdan uzanan ve zikzak çizen merdivenlerse eve çarpıcı bir görünüm kazandırıyor. Yerliler bu eve parçalı gibi görünen yapısı sebebiyle “etek-bluz” adını vermişler. Taş bir zemin üzerine oturtulan binanın ahşağ bir çatısı var. Hala çok bakir olan kumsala uzaklığı ise sadece beş dakika. Muhteşem gün batımlarına, Karayip adasının ve komşu ada olan St. Kitts’in baş döndüren manzarasına ev sahipliği yapan adanın ufak iniş pistine olan uzaklığı ise on dakika.
Evin bahçesi pek çok cins ağaç ve çalılığa ev sahipliği yapıyor. Ancak ev onu aldıklarında epeyce bakımsız ve kendi haline terkedilmiş bir evmiş. Naomi evin ilk sahiplerinin ona gereken sevgiyi göstermediğini düşünüyor. Eski boru ve kablo tesisatları, kırmızı zemin döşemeleri bir süre canlarını sıkmış. Ancak asıl can sıkıcı olan kısmı mutfağın evin en sıcak bölümünde konumlandırılmış olmasından dolayı burayı adeta işgal eden karıncalar. Karıncalar o kadar uzun süre başıboş kalmışlar ki en sonunda tavanın bir bölümünü kemirerek burada büyük bir oyuk açmışlar.
Evin yeniden elden geçirilmesi altı ay sürmüş. Tamiratları bizzat Naomi kendisi yönetmiş. Karınca sorunu kökünden halledilmiş. Mutfak yeniden inşa edilmiş. Buna ek olarak üç yeni banyo, yeni kablo ve su tesisatı ve iç mekan ile dış mekanda çeşitli değişiklikler yaptırmışlar. Naomi yapılacaklar listesine büyükçe bir havuz ve klimalı bir medya odası da ekletmiş. Naomi adadaki ustaların çok yetenekli bu ev ile ilgili çok iyi iş çıkardıklarını söylüyor.
Evin en çarpıcı özelliği kimliği hiç bozulmadan kalabilen 60’lar havası. Naomi bu konuda çok titiz davranmış. Evi yeniden dekore ederken bu stille uyuşmayan hiç bir çiğ öge olsun istememiş. Ya da Karayipler’de sıklıkla karşımıza çıkan “doğu-batı buluşması” klişesine hiç bir şekilde mahal vermemiş. Doğu-batı sentezini Naomi gerçekten çok klişe bulduğunu ve egzotik yazlıkların çoğunun da bu klişeye teslim olduğunu düşünüyor. Onun aradığı ise kesinlikle çok daha orijinal bir şeymiş ve bunu başarmış.