Konyalı ile Giresunlu arasındaki mizahi atışmalar

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Konyalı:
"Giresunlu kardeş, senin oralarda deniz var diye hava atma! Bizim Konya’da öyle deniz filan yok ama, her yer cennet gibi. Bir çiftlik kursan, ekip biçsen, kazandığın parayla denize gidersin, istediğin kadar yüzersin. Hem deniz niye bu kadar önemli ki? Su işte, bizde de var, çeşmeden akıyor!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin çeşme suyuyla deniz bir olur mu? Bizim deniz var, hamsi var, fındık var. Sizin neyiniz var? Etli ekmek mi? Onu yiyerek mi övüneceksin? Hem sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen denizi çok abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, insanları var. Mis gibi insanlar. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"



Konyalı:
"Yahu Giresunlu, senin oralarda her şey yeşil diye övünüyorsun ama bizim Konya’nın bozkırı da bir başka güzeldir. Uçsuz bucaksız tarlalar, altın gibi başaklar... Hem sizin oralarda her yer yamaç, düz yürüyecek yer yok. Bizde öyle mi? Dümdüz ovada yürürsün, bir yere çarpmazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin dümdüz ovanda ne var ki? Bizim yamaçlarımızda fındık var, çay var, yeşillik var. Hem sizin oralarda öyle rüzgâr eser ki, insan uçacak gibi olur. Bizde öyle mi? Denizden meltem eser, insanın içine huzur dolar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen rüzgârı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle rüzgâr eser ki, insanın aklı başına gelir. Hem sizin oralarda her yer nemli, insanın üstüne yapış yapış olur. Bizde öyle mi? Kuru sıcak, mis gibi hava!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen nemi de abartma! Bizim nemimiz var diye cildimiz güzelleşir. Sizin oralarda öyle kuru hava var ki, insanın cildi çatlar. Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yanmış, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"



Bu şekilde uzayıp giden bu mizahi atışmalar, iki şehrin kültürel zenginliklerini ve farklılıklarını eğlenceli bir şekilde ortaya koyar. Her iki taraf da kendi şehrinin güzelliklerini öne çıkarırken, diğer tarafı da küçümsemeden mizahi bir dille eleştirir. Bu tür diyaloglar, Türk halk mizahının renkli bir örneğidir.
 
Konyalı:
"Giresunlu kardeş, senin oralarda deniz var, hamsi var diye övünüyorsun ama bir de bizim Konya’nın etli ekmeğini tatsan, hayatın değişir! Öyle bir lezzettir ki, incecik açılmış hamurun üzerine kıymanın en güzeli serilir, odun ateşinde pişer, mis gibi kokar. Bir lokma alsan, ağzında dağılır, etin lezzeti damağında kalır. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle karnını doyurursun, iki tanesiyle günü kurtarırsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen etli ekmeği öyle abartma! Bizim Giresun’da öyle mısır ekmeği var ki, onu yiyen bir daha unutmaz. Mis gibi mısır unundan yapılır, sac üzerinde pişer, üzerine tereyağı sürülür, sıcak sıcak yenir. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz öyle yağlı ki, yiyenin damarları tıkanır!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen mısır ekmeğini öyle övme! Bizim etli ekmek öyle bir şaheserdir ki, onu yiyen bir daha başka ekmeğe dönüp bakmaz. Hem öyle pratik ki, hem doyurur hem de lezzet şöleni yaşatır. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, kuru kuru bir şey, üzerine bir şey sürmezsen yiyemezsin!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen mısır ekmeğini küçümseme! Bizim mısır ekmeği öyle bir nimettir ki, hem doyurur hem de sağlık verir. Üzerine tereyağı sürersin, peynir koyarsın, hamsiyle bile yersin. Hem öyle hafiftir ki, yiyen insanı şişirmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle ağır ki, yiyen insan bir saat yürüyemez!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen hafifliği de abartma! Bizim etli ekmek öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle tarlada çalışırsın, gün boyu enerjin tükenmez. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, öyle kuru ki, yiyen insanın boğazına yapışır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen kuru diyorsun ama bizim mısır ekmeği öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın içi ısınır. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle yağlı ki, yiyen insanın kolesterolü fırlar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen kolesterolü de abartma! Bizim etli ekmek öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle tarlada çalışırsın, gün boyu enerjin tükenmez. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, öyle kuru ki, yiyen insanın boğazına yapışır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen kuru diyorsun ama bizim mısır ekmeği öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın içi ısınır. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle yağlı ki, yiyen insanın kolesterolü fırlar!"
 
Herkesin dogdugu yer baskadir her yerin başka guzelligi vardir
:)))

Konyalı:
"Giresunlu kardeş, senin oralarda kale var diye övünüyorsun ama bir de bizim Konya’ya gelsen, Mevlana’nın manevi havasını hissetsen! Öyle bir şehirdir ki, her köşesinde huzur bulursun. Mevlana’nın türbesi var, Mesnevi’si var, hoşgörüsü var. Sizin kale dediğiniz şey ise, taş yığını işte!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen Mevlana’yı öyle abartma! Bizim Giresun Kalesi öyle bir yerdir ki, tarih kokar, Karadeniz’in manzarasına hakimdir. Hem öyle sağlamdır ki, yüzyıllardır ayakta durur. Sizin Mevlana dediğiniz şey ise, öyle manevi bir şey ki, elle tutamazsın, gözle göremezsin!"

Konyalı:

"Yahu Giresunlu, sen kaleyi öyle övme! Bizim Mevlana öyle bir şahsiyettir ki, onun sözleri dünyayı değiştirir. Hem öyle manevi bir gücü var ki, onu ziyaret eden insanın içi huzurla dolar. Sizin kale dediğiniz şey ise, öyle taş yığını ki, üzerine çıkıp manzara seyretmekten başka bir işe yaramaz!"

Giresunlu:

"Ula Konyalı, sen maneviyatı da abartma! Bizim kale öyle bir yerdir ki, tarih kokar, Karadeniz’in manzarasına hakimdir. Hem öyle sağlamdır ki, yüzyıllardır ayakta durur. Sizin Mevlana dediğiniz şey ise, öyle manevi bir şey ki, elle tutamazsın, gözle göremezsin!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen kaleyi öyle övme! Bizim Mevlana öyle bir şahsiyettir ki, onun sözleri dünyayı değiştirir. Hem öyle manevi bir gücü var ki, onu ziyaret eden insanın içi huzurla dolar. Sizin kale dediğiniz şey ise, öyle taş yığını ki, üzerine çıkıp manzara seyretmekten başka bir işe yaramaz!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen maneviyatı da abartma! Bizim kale öyle bir yerdir ki, tarih kokar, Karadeniz’in manzarasına hakimdir. Hem öyle sağlamdır ki, yüzyıllardır ayakta durur. Sizin Mevlana dediğiniz şey ise, öyle manevi bir şey ki, elle tutamazsın, gözle göremezsin!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen kaleyi öyle övme! Bizim Mevlana öyle bir şahsiyettir ki, onun sözleri dünyayı değiştirir. Hem öyle manevi bir gücü var ki, onu ziyaret eden insanın içi huzurla dolar. Sizin kale dediğiniz şey ise, öyle taş yığını ki, üzerine çıkıp manzara seyretmekten başka bir işe yaramaz!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen maneviyatı da abartma! Bizim kale öyle bir yerdir ki, tarih kokar, Karadeniz’in manzarasına hakimdir. Hem öyle sağlamdır ki, yüzyıllardır ayakta durur. Sizin Mevlana dediğiniz şey ise, öyle manevi bir şey ki, elle tutamazsın, gözle göremezsin!"
 
Konyalı:
"Giresunlu kardeş, senin oralarda deniz var, hamsi var diye övünüyorsun ama bir de bizim Konya’nın etli ekmeğini tatsan, hayatın değişir! Öyle bir lezzettir ki, incecik açılmış hamurun üzerine kıymanın en güzeli serilir, odun ateşinde pişer, mis gibi kokar. Bir lokma alsan, ağzında dağılır, etin lezzeti damağında kalır. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle karnını doyurursun, iki tanesiyle günü kurtarırsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen etli ekmeği öyle abartma! Bizim Giresun’da öyle mısır ekmeği var ki, onu yiyen bir daha unutmaz. Mis gibi mısır unundan yapılır, sac üzerinde pişer, üzerine tereyağı sürülür, sıcak sıcak yenir. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz öyle yağlı ki, yiyenin damarları tıkanır!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen mısır ekmeğini öyle övme! Bizim etli ekmek öyle bir şaheserdir ki, onu yiyen bir daha başka ekmeğe dönüp bakmaz. Hem öyle pratik ki, hem doyurur hem de lezzet şöleni yaşatır. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, kuru kuru bir şey, üzerine bir şey sürmezsen yiyemezsin!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen mısır ekmeğini küçümseme! Bizim mısır ekmeği öyle bir nimettir ki, hem doyurur hem de sağlık verir. Üzerine tereyağı sürersin, peynir koyarsın, hamsiyle bile yersin. Hem öyle hafiftir ki, yiyen insanı şişirmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle ağır ki, yiyen insan bir saat yürüyemez!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen hafifliği de abartma! Bizim etli ekmek öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle tarlada çalışırsın, gün boyu enerjin tükenmez. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, öyle kuru ki, yiyen insanın boğazına yapışır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen kuru diyorsun ama bizim mısır ekmeği öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın içi ısınır. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle yağlı ki, yiyen insanın kolesterolü fırlar!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen kolesterolü de abartma! Bizim etli ekmek öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir tanesiyle tarlada çalışırsın, gün boyu enerjin tükenmez. Sizin mısır ekmeği dediğiniz şey ise, öyle kuru ki, yiyen insanın boğazına yapışır!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen kuru diyorsun ama bizim mısır ekmeği öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın içi ısınır. Hem öyle sağlıklıdır ki, mısırın faydasını saymakla bitmez. Sizin etli ekmeğiniz ise öyle yağlı ki, yiyen insanın kolesterolü fırlar!"
Et giren yere dert girmez derler
 
Et giren yere dert girmez derler

@Karavicdanlı :))Konyalı:
"Giresunlu kardeş, sen fındıkla övünüyorsun ama bir de bizim Konya’nın etli yemeklerini tatsan, hayatın değişir! Derler ya, 'Et giren yere dert girmez.' Öyle bir lezzettir ki, etin yağı damağında erir, insanın içine huzur verir. Hem öyle doyurucudur ki, bir lokma et, bin fındığa bedeldir!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen eti öyle abartma! Bizim fındık öyle bir nimettir ki, onu yiyen insanın enerjisi tükenmez. Hem öyle sağlıklıdır ki, fındık yersen, eti de aramazsın! Sizin et dediğiniz şey ise, öyle yağlı ki, yiyen insanın damarları tıkanır!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı öyle övme! Bizim et öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir lokma et, bin fındığa bedeldir! Sizin fındık dediğiniz şey ise, öyle küçük ki, bir avuç yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen fındığı küçümseme! Bizim fındık öyle bir nimettir ki, onu yiyen insanın enerjisi tükenmez. Hem öyle sağlıklıdır ki, fındık yersen, eti de aramazsın! Sizin et dediğiniz şey ise, öyle yağlı ki, yiyen insanın damarları tıkanır!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı öyle övme! Bizim et öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir lokma et, bin fındığa bedeldir! Sizin fındık dediğiniz şey ise, öyle küçük ki, bir avuç yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen fındığı küçümseme! Bizim fındık öyle bir nimettir ki, onu yiyen insanın enerjisi tükenmez. Hem öyle sağlıklıdır ki, fındık yersen, eti de aramazsın! Sizin et dediğiniz şey ise, öyle yağlı ki, yiyen insanın damarları tıkanır!"

Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı öyle övme! Bizim et öyle bir lezzettir ki, onu yiyen insanın yüzü güler, karnı tok olur. Hem öyle doyurucudur ki, bir lokma et, bin fındığa bedeldir! Sizin fındık dediğiniz şey ise, öyle küçük ki, bir avuç yesen doymazsın!"

Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen fındığı küçümseme! Bizim fındık öyle bir nimettir ki, onu yiyen insanın enerjisi tükenmez. Hem öyle sağlıklıdır ki, fındık yersen, eti de aramazsın! Sizin et dediğiniz şey ise, öyle yağlı ki, yiyen insanın damarları tıkanır!"


 
Cerezforum üyeleri arasında geçen bu diyalog
Dünyaya Kazık Çakmak

Cerezforum'un renkli ve bir o kadar da hareketli üyeleri arasında her zaman ilginç diyaloglar yaşanırdı. O gün de öyle bir gündü. ".Karavicdanlı", forumun en bilge ve biraz da gizemli üyelerinden biriydi. Herkes onun sözlerinin derin anlamlar taşıdığını düşünürdü. Bir gün, yine herkesin merakla beklediği bir başlık açtı:
"Dünyaya Kazık Çakmak."

Başlığı gören "yesim434" hemen atladı:
"Ne yani .Karavicdanlı, bu sefer de dünyayı mı düzeltmeye çalışacaksın? Kazık çakmak da ne demek oluyor?"

.Karavicdanlı, her zamanki sakin tavrıyla cevap verdi:
"Sen anlamazsın yesim434, dünyaya kazık çakmak, bir iz bırakmaktır. Herkes bir şeyler söyler ama kimse bir şey yapmaz. Ben ise iz bırakmak istiyorum."

yesim434, bu cevaba gülerek karşılık verdi:
"Tamam, tamam, kazığı çak da görelim! Ama önce bir hikaye yaz da biz de eğlenelim. Yoksa senin kazığın havada kalır!"

.Karavicdanlı, yesim434'ün bu lafına gülümsedi. Sonra, herkesin merakla beklediği o hikayeyi yazmaya başladı:


Dünyaya Kazık Çakmanın Hikayesi

Bir zamanlar, küçük bir köyde yaşayan bir adam varmış. Bu adam, herkesin "deli" dediği biriymiş çünkü sürekli elinde bir kazıkla dolaşır, "Ben bu dünyaya bir iz bırakacağım!" dermiş. Köylüler onu ciddiye almaz, hatta alay ederlermiş. Ama o, hiçbir zaman pes etmemiş.

Bir gün, köyün ortasındaki meydana gidip kazığı yere çakmış. Köylüler şaşırmış, "Ne yapıyorsun?" diye sormuşlar. Adam, "Bu kazık, benim bu dünyada var olduğumun kanıtıdır. Belki ben öldükten sonra bile bu kazık kalacak ve insanlar beni hatırlayacak," demiş.

Zaman geçmiş, köy büyümüş, şehir olmuş. O kazık, hala orada duruyormuş. İnsanlar onun etrafında toplanmış, hikayesini anlatmaya başlamışlar. Kazık, artık bir sembol haline gelmiş. Kimisi onu "umut" olarak görmüş, kimisi "inat" olarak. Ama herkes, o kazığın bir anlam taşıdığını kabul etmiş.

.@Karavicdanlı, hikayesini bitirdiğinde, forum bir an sessiz kaldı. Sonra yesim434 yazdı:
"Vay be .Karavicdanlı, gerçekten de dünyaya kazık çaktın! Aferin!"

O günden sonra, Cerezforum'da herkes .Karavicdanlı'nın "kazık" hikayesini konuştu. Ve evet, .Karavicdanlı, gerçekten de dünyaya bir iz bırakmıştı.
 
Cerezforum üyeleri arasında geçen bu diyalog
Dünyaya Kazık Çakmak

Cerezforum'un renkli ve bir o kadar da hareketli üyeleri arasında her zaman ilginç diyaloglar yaşanırdı. O gün de öyle bir gündü. ".Karavicdanlı", forumun en bilge ve biraz da gizemli üyelerinden biriydi. Herkes onun sözlerinin derin anlamlar taşıdığını düşünürdü. Bir gün, yine herkesin merakla beklediği bir başlık açtı:
"Dünyaya Kazık Çakmak."

Başlığı gören "yesim434" hemen atladı:
"Ne yani .Karavicdanlı, bu sefer de dünyayı mı düzeltmeye çalışacaksın? Kazık çakmak da ne demek oluyor?"

.Karavicdanlı, her zamanki sakin tavrıyla cevap verdi:
"Sen anlamazsın yesim434, dünyaya kazık çakmak, bir iz bırakmaktır. Herkes bir şeyler söyler ama kimse bir şey yapmaz. Ben ise iz bırakmak istiyorum."

yesim434, bu cevaba gülerek karşılık verdi:
"Tamam, tamam, kazığı çak da görelim! Ama önce bir hikaye yaz da biz de eğlenelim. Yoksa senin kazığın havada kalır!"

.Karavicdanlı, yesim434'ün bu lafına gülümsedi. Sonra, herkesin merakla beklediği o hikayeyi yazmaya başladı:


Dünyaya Kazık Çakmanın Hikayesi

Bir zamanlar, küçük bir köyde yaşayan bir adam varmış. Bu adam, herkesin "deli" dediği biriymiş çünkü sürekli elinde bir kazıkla dolaşır, "Ben bu dünyaya bir iz bırakacağım!" dermiş. Köylüler onu ciddiye almaz, hatta alay ederlermiş. Ama o, hiçbir zaman pes etmemiş.

Bir gün, köyün ortasındaki meydana gidip kazığı yere çakmış. Köylüler şaşırmış, "Ne yapıyorsun?" diye sormuşlar. Adam, "Bu kazık, benim bu dünyada var olduğumun kanıtıdır. Belki ben öldükten sonra bile bu kazık kalacak ve insanlar beni hatırlayacak," demiş.

Zaman geçmiş, köy büyümüş, şehir olmuş. O kazık, hala orada duruyormuş. İnsanlar onun etrafında toplanmış, hikayesini anlatmaya başlamışlar. Kazık, artık bir sembol haline gelmiş. Kimisi onu "umut" olarak görmüş, kimisi "inat" olarak. Ama herkes, o kazığın bir anlam taşıdığını kabul etmiş.

.@Karavicdanlı, hikayesini bitirdiğinde, forum bir an sessiz kaldı. Sonra yesim434 yazdı:
"Vay be .Karavicdanlı, gerçekten de dünyaya kazık çaktın! Aferin!"

O günden sonra, Cerezforum'da herkes .Karavicdanlı'nın "kazık" hikayesini konuştu. Ve evet, .Karavicdanlı, gerçekten de dünyaya bir iz bırakmıştı.
Sonucta karavicdanli zaten
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top