Konyalı:
"Giresunlu kardeş, senin oralarda deniz var diye hava atma! Bizim Konya’da öyle deniz filan yok ama, her yer cennet gibi. Bir çiftlik kursan, ekip biçsen, kazandığın parayla denize gidersin, istediğin kadar yüzersin. Hem deniz niye bu kadar önemli ki? Su işte, bizde de var, çeşmeden akıyor!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin çeşme suyuyla deniz bir olur mu? Bizim deniz var, hamsi var, fındık var. Sizin neyiniz var? Etli ekmek mi? Onu yiyerek mi övüneceksin? Hem sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen denizi çok abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, insanları var. Mis gibi insanlar. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, senin oralarda her şey yeşil diye övünüyorsun ama bizim Konya’nın bozkırı da bir başka güzeldir. Uçsuz bucaksız tarlalar, altın gibi başaklar... Hem sizin oralarda her yer yamaç, düz yürüyecek yer yok. Bizde öyle mi? Dümdüz ovada yürürsün, bir yere çarpmazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin dümdüz ovanda ne var ki? Bizim yamaçlarımızda fındık var, çay var, yeşillik var. Hem sizin oralarda öyle rüzgâr eser ki, insan uçacak gibi olur. Bizde öyle mi? Denizden meltem eser, insanın içine huzur dolar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen rüzgârı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle rüzgâr eser ki, insanın aklı başına gelir. Hem sizin oralarda her yer nemli, insanın üstüne yapış yapış olur. Bizde öyle mi? Kuru sıcak, mis gibi hava!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen nemi de abartma! Bizim nemimiz var diye cildimiz güzelleşir. Sizin oralarda öyle kuru hava var ki, insanın cildi çatlar. Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yanmış, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Bu şekilde uzayıp giden bu mizahi atışmalar, iki şehrin kültürel zenginliklerini ve farklılıklarını eğlenceli bir şekilde ortaya koyar. Her iki taraf da kendi şehrinin güzelliklerini öne çıkarırken, diğer tarafı da küçümsemeden mizahi bir dille eleştirir. Bu tür diyaloglar, Türk halk mizahının renkli bir örneğidir.
"Giresunlu kardeş, senin oralarda deniz var diye hava atma! Bizim Konya’da öyle deniz filan yok ama, her yer cennet gibi. Bir çiftlik kursan, ekip biçsen, kazandığın parayla denize gidersin, istediğin kadar yüzersin. Hem deniz niye bu kadar önemli ki? Su işte, bizde de var, çeşmeden akıyor!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin çeşme suyuyla deniz bir olur mu? Bizim deniz var, hamsi var, fındık var. Sizin neyiniz var? Etli ekmek mi? Onu yiyerek mi övüneceksin? Hem sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen denizi çok abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, insanları var. Mis gibi insanlar. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, senin oralarda her şey yeşil diye övünüyorsun ama bizim Konya’nın bozkırı da bir başka güzeldir. Uçsuz bucaksız tarlalar, altın gibi başaklar... Hem sizin oralarda her yer yamaç, düz yürüyecek yer yok. Bizde öyle mi? Dümdüz ovada yürürsün, bir yere çarpmazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, senin dümdüz ovanda ne var ki? Bizim yamaçlarımızda fındık var, çay var, yeşillik var. Hem sizin oralarda öyle rüzgâr eser ki, insan uçacak gibi olur. Bizde öyle mi? Denizden meltem eser, insanın içine huzur dolar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen rüzgârı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle rüzgâr eser ki, insanın aklı başına gelir. Hem sizin oralarda her yer nemli, insanın üstüne yapış yapış olur. Bizde öyle mi? Kuru sıcak, mis gibi hava!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen nemi de abartma! Bizim nemimiz var diye cildimiz güzelleşir. Sizin oralarda öyle kuru hava var ki, insanın cildi çatlar. Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yanmış, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen fındığı da abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle fındık fıstık yok ama, buğday var, arpa var, şeker var. Hem sizin oralarda öyle yağmur yağar ki, insan şemsiyesiz sokağa çıkamaz. Bizde öyle mi? Güneş açar, insanın yüzü güler. Hem sizin oralarda herkes denizden çıkmış gibi tuzlu, bizimkiler ise mis gibi tatlıdır!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen güneşi de abartma! Sizin oralarda öyle sıcak ki, yazın insan gölgeye kaçıyor, kışın da soğuktan donuyor. Bizde öyle mi? Deniz var, serinlik var, yeşillik var! Hem sizin oralarda herkes tarlada çalışmaktan yorgun düşmüş, bizimkiler ise denizden çıkıp hamsi toplar, keyif yapar!"
Konyalı:
"Yahu Giresunlu, sen keyfi de abartıyorsun. Bizim Konya’da öyle deniz falan yok ama, keyif var. Hem sizin oralarda herkes fındık toplamaktan elleri nasır tutmuş, bizimkiler ise tarlada çalışır, alın teri döker. Hem etli ekmek dedin ya, onu yiyen bir daha unutmaz. Sizin hamsi dediğiniz şey ise, küçücük balık, bir tane yesen yüz tane yesen doymazsın!"
Giresunlu:
"Ula Konyalı, sen hamsiyi küçümseme! Hamsi öyle bir balıktır ki, onunla pilav yaparsın, buğulama yaparsın, tavada kızartırsın, her hali bir başka lezzetlidir. Hem fındık dedin, onu da küçümseme! Fındık olmasa, çikolatalar nasıl tatlanır? Sizin Konya’da ne var? Şeker mi? Şekeri her yerde bulursun ama fındığı bulamazsın!"
Bu şekilde uzayıp giden bu mizahi atışmalar, iki şehrin kültürel zenginliklerini ve farklılıklarını eğlenceli bir şekilde ortaya koyar. Her iki taraf da kendi şehrinin güzelliklerini öne çıkarırken, diğer tarafı da küçümsemeden mizahi bir dille eleştirir. Bu tür diyaloglar, Türk halk mizahının renkli bir örneğidir.