Hiç sanatsal bir kişiliğim yok: fakat bu yazıyı yazmasam aklımdaki kurtçuklar rahat edemezlerdi.
Aaah, ah! Ne acayip hallerdeyim ki sormayınız gitsin! Her yandan üstüme üstüme cenabet haller saldırmakta; ifrit esintiler gıdıklamakta şu sağı solu belirsiz aklımı! Bir yanımda Orhan Kemal, diğerinde Kerime Nadir... öyle 2lik, 3lük, 5lik ruhlar içindeyim ki halimi hatrımı sormayınız gitsin! Sanki bir büyüdür ki gelip kıvrakça tesirine almış beni! Bakınız seçtiğim kelimeler, kurduğum cümlelerin yapısı dahi değişivermiş ben hiç farkına varmadan...
Şimdi diyorsunuz ki nedir bu konu Allahaşkına, nereden icap etti de böyle bir başlık, bu tarz bir yazıyı yazıp da tıkladın şuraya! Herhalde içimden gelmiştir...
Vallahi diyeceğim o ki, ruhumun kaç yüz parçaya bölündüğünü tarif etmeye çalışmak istiyorum izninizle... sıkılmadan hala okumaya devam ettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum...
Değerli Orhan Kemal'in "El Kızı" eserini başladım okumaya. Öte yandan, kıymetli Kerime Nadir'in incecik romanı "Samanyolu'nu... ikisi de bitmedi henüz. Pek zaman bulamamakla beraber,elime alacağım dakikaların gelmesini kalbim ata ata bekliyorum. Ah, tüm günüm boş olsa da dalıp gitsem arasına sayfaların. Neyse, çok uzatmayayım lafı.
Erkek cinsinin vefasızlığını, devrimler sonrası toplumun aile yapısını, şehir yaşamını, kadın kısmının bir o kadar saf temiz kalpli, yahut fitne fesat olabilecegini bir güzel, inci gibi işleyivermiş Orhan Kemal; öyle heyecanlı öyle çekiyor ki içine, bir sonraki satıra giderken, sayfayı çevirirken "ayy hadi bakalım..sözde Süleymaniye'nin yarım pabuçlusu, küp uçuranı Nazan ne yapacak. O kör olasıca Avukat Mazhar ne zaman anlayacak her şeyi, ne zaman duvarlara vuracak o akılsız başını!" Diye diye iflah olmaz kıpırtılarla kıvranıp duruyor insan.
Öte yandan sevgili Kerime Nadir'in "Samanyolu"nu okurken... o ne beyefendi, çıtkırıldım, ne aşk körü erkek karakterler öyle.. ve tam tersine siyah saçlı alımlı çalımlı Zülâl'ciğim..neşeli halleriyle ne acayip kızcağız...ne yüceltilmiş bir aşk temasıdır ki almış başını gidiyor, erkekler bile odalarına kapanıp kibar kibar ağlayabiliyorlar.
Bir öneriyle sonlandırmak istiyorum satırlarımı : siz siz olun, yoğun günlerinizde veya kafanız doluyken falan, Orhan Kemal gibi eşsiz benzersiz yazarları okumayın. Hele ki bu yetmezmiş gibi bir de yanına Kerime Nadir'i iliştirmeyin...çünkü ben aklımın ne derece bulandığını tasavvur edemiyorum. Günlük hayatımın içine yerleşiverdiler çünkü. Aklım gidip gidip geliyor; yolda gördüğüm pısırıkları Nazan, boyalı yaşlı kadınları Hacer Hanım zannedeceğim neredeyse.. o fitne kadının cümleleri yankılanıyor beynimde. Komşu Neriman sanki benim komşummuş gibi hissediyorum...
Aaah, ah! Ne acayip hallerdeyim ki sormayınız gitsin! Her yandan üstüme üstüme cenabet haller saldırmakta; ifrit esintiler gıdıklamakta şu sağı solu belirsiz aklımı! Bir yanımda Orhan Kemal, diğerinde Kerime Nadir... öyle 2lik, 3lük, 5lik ruhlar içindeyim ki halimi hatrımı sormayınız gitsin! Sanki bir büyüdür ki gelip kıvrakça tesirine almış beni! Bakınız seçtiğim kelimeler, kurduğum cümlelerin yapısı dahi değişivermiş ben hiç farkına varmadan...
Şimdi diyorsunuz ki nedir bu konu Allahaşkına, nereden icap etti de böyle bir başlık, bu tarz bir yazıyı yazıp da tıkladın şuraya! Herhalde içimden gelmiştir...
Vallahi diyeceğim o ki, ruhumun kaç yüz parçaya bölündüğünü tarif etmeye çalışmak istiyorum izninizle... sıkılmadan hala okumaya devam ettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum...
Değerli Orhan Kemal'in "El Kızı" eserini başladım okumaya. Öte yandan, kıymetli Kerime Nadir'in incecik romanı "Samanyolu'nu... ikisi de bitmedi henüz. Pek zaman bulamamakla beraber,elime alacağım dakikaların gelmesini kalbim ata ata bekliyorum. Ah, tüm günüm boş olsa da dalıp gitsem arasına sayfaların. Neyse, çok uzatmayayım lafı.
Erkek cinsinin vefasızlığını, devrimler sonrası toplumun aile yapısını, şehir yaşamını, kadın kısmının bir o kadar saf temiz kalpli, yahut fitne fesat olabilecegini bir güzel, inci gibi işleyivermiş Orhan Kemal; öyle heyecanlı öyle çekiyor ki içine, bir sonraki satıra giderken, sayfayı çevirirken "ayy hadi bakalım..sözde Süleymaniye'nin yarım pabuçlusu, küp uçuranı Nazan ne yapacak. O kör olasıca Avukat Mazhar ne zaman anlayacak her şeyi, ne zaman duvarlara vuracak o akılsız başını!" Diye diye iflah olmaz kıpırtılarla kıvranıp duruyor insan.
Öte yandan sevgili Kerime Nadir'in "Samanyolu"nu okurken... o ne beyefendi, çıtkırıldım, ne aşk körü erkek karakterler öyle.. ve tam tersine siyah saçlı alımlı çalımlı Zülâl'ciğim..neşeli halleriyle ne acayip kızcağız...ne yüceltilmiş bir aşk temasıdır ki almış başını gidiyor, erkekler bile odalarına kapanıp kibar kibar ağlayabiliyorlar.
Bir öneriyle sonlandırmak istiyorum satırlarımı : siz siz olun, yoğun günlerinizde veya kafanız doluyken falan, Orhan Kemal gibi eşsiz benzersiz yazarları okumayın. Hele ki bu yetmezmiş gibi bir de yanına Kerime Nadir'i iliştirmeyin...çünkü ben aklımın ne derece bulandığını tasavvur edemiyorum. Günlük hayatımın içine yerleşiverdiler çünkü. Aklım gidip gidip geliyor; yolda gördüğüm pısırıkları Nazan, boyalı yaşlı kadınları Hacer Hanım zannedeceğim neredeyse.. o fitne kadının cümleleri yankılanıyor beynimde. Komşu Neriman sanki benim komşummuş gibi hissediyorum...
Son düzenleme: