ABADAN
f. Mâmur, şen. İmâr edilmiş.
ABADÎ
Bayındırlık, mâmurluk, şenlik. * İmar edilmiş olan. * Hindistan'ın Devlet-âbad şehrinde ipekden yapılmış bir yazı kağıdı.
ABÂDİLE
Abdullah isimliler.
ABÂDİLE-İ SEB'A
Meşhur olan yedi Abdullah isimli sahabe-i kiram (R.A.) (Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes'ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (R.A.) (Asr-ı saadette Abdullah ismiyle anılan ikiyüz yirmi sahabe-i kiram hazerâtı vardı.)
ABAJUR
Fr. Lamba siperi.
ABAK
İcab etmek. Lâzım olmak. * Yapışmak.
ABAKİYE
Lâzım olmak. * Yapışmak. * Zahmet.
ABAL
Dağ kili.
ABALET
Ağırlık.
ABAM
şişman kimse.
ABA-PUŞ
f. Aba giyen, derviş. * Fakir.
ABAT
Koltuk altları.
ABB
Işık, nur, ziya. * Güzelleşme.
ABBAS
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın amcalarındandır ve Mekke'nin fethinde Müslüman olmuştur. * Arslan, gazanfer.
ABBASÎ
Resul-i Ekrem'in (A. S.M.) amcası Hz. Abbas'ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan.
AB-BERİN
f. Akarsu ve şelâle kenarlarında suyun tazyikle akmasından meydana gelen içi oyuk kovuk.
AB-CAME
f. Su kabı.
AB-ÇERA
f. Kahvaltı.
ABD
Kul, köle, Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi. (Hür'ün zıddı). "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir. Abdullah (Allah'ın kulu). Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi. Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar."
ABDAL
t. Safdil, ahmak, bön. * Afganistan'da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse. * Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse. * Derviş, ermiş, kalender. Kendini Allah'a adamış. Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse. (Bak : Ebdal)
ABDAN
(Ab. dan) Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus süzgeçli kova. * Sidik kesesi, mesane.
ABDAR
f. Parlak. * Sağlam vücudlu. * Su veren hizmetçi. * Mc : Ter u tâze, tap taze.
AB-DEST
f. Namaz ve sair dini ibadetler için usulüne uygun olarak, el, ağız, burun, yüz, dirseklere kadar kolları ve topuk kemiği üzerine kadar ayakları üçer defa yıkamak ve kulaklara, başa ve enseye meshetmektir. * Azarlama, paylama.
ABDESTAN
f. Su ibriği, abdest ibriği.
ABDEST-HANE
f. Ayak yolu, helâ. * Abdest alacak yer.
ABDİYET
Kulluk. * Kul olduğunu bilerek dininde, emredildiği üzere ibâdet ve itaatte bulunmak.
ABDULAZİZ
32. Osmanlı Padişahıdır. Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır. Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir.
ABDULHAMİD LL
(mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı. Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı. (R.Aleyh)
ABDULKADİR
Allah'ın kulu.
ABDULKADİR-İ GEYLANÎ
(Bak: Geylânî)
ABDULKAHİR-İ CÜRCANÎ
(Bak: Cürcanî)
ABDULLAH
Allah'ın kulu. * Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir. Çünkü, Allah'a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (A.S.M.). Hem muhterem babasının adı da Abdullah'tır.
ABDULLAH İBN-İ ABBAS (R.A)
Ashab-ı Kiram'ın fakih ve müctehidlerindendir. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcasının oğludur. Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki'e hâizdir. Sahih-i Buhari'de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (A.S.M.), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu. Bu âli duaya mazhariyetinden dolayı zamanın en bilgin şahsiyeti olmuştu. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) hadislerini ezberlemekte, tefsir, hadis, fıkıh ve ferâiz gibi yüksek ilimlerde eşsizdir. Hz. Ömer ve Osman'ın (Radiyallahü anhüma) hilâfetleri zamanında müftülük vazifesini ifâ ediyordu. Kur'anın tefsirindeki müstesna kudretinden dolayı Habr-ül-ümme, Tercemân-ül-Kur'an, Sultan-ül-Müfessirin gibi yüksek lâkablarla Ashab ve Tabiin arasında şöhret buldu. 1640 hadis rivâyet etmiştir. Hicretin 68. yılında 70 yaşında olduğu hâlde Tâif'de ebedî hayata kavuşmuştur. (R.A.)
ABDULLAH İBN-İ ÖMER
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Valilik işlerine hiç karışmadı. Müttaki, cömert, kanaat sahibi, halim bir zat olup kendini dünyaya bağlaması ihtimali olan bir malı olsa derhal onu sadaka verir veya hediye ederdi. (R.A.)
ABDULLAH İBN-İ ZÜBEYR
Ebu Bekir-i Sıddık'ın kızı Esma'nın oğludur. Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur. Zübeyr ibn-i Avvam'ın oğludur. Yezid'in saltanatını kabul etmedi ve Mekke'de dokuz sene halifelik yaptı. 73 yaşında şehid edildi. (R.A.)
ABDURRAHMAN BİN AVF
Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir. İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir. Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı. Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti. Medine'ye ve Habeşistan'a hicret edenlerdendi. Çok zengin idi. Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti. Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti.
ABE
İşaret, alamet. * Cemaat, topluluk.
ABE'
Kıymet. Ehemmiyet. Meta'.
ABECE
Ahmak kimse.
ABED
Hayâ etmek. Arlanmak. * Hışım etmek, kızmak. * Uyuz hastalığı.
ABEDE
(ÎÂbid. C.) İbadet edenler. Âbidler. Tapanlar.
ABEDE-İ ESNAM
f. Puta tapanlar. Putperestler. Heykele baş eğenler.
ABEKET
(C.: Abekât) Tâne, az şey. * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi. * Ekmek parçası. * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk.
ABEL
(C.: Abâl) Yassı ve enli yaprak.
A'BEL
Ak, beyaz. * Ağaç yaprağının dökülmesi.
A'BEL
(C: A'bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur. * Taşlık dağ.
AB-ENDAM
f. Güzellik. Güzel endam.
AB-ENDAZ
Su mühendisi.
ABERASYON
Fr. Sapma.
ABERAT
(Abre. C.) Göz yaşları.
ABES
Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel. Lüzumsuz ve gayesiz iş. Tesadüfi. (Bak: Gaye)
ABES
Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters.
ABESE
(Abs. den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde).
ABESE İRCA
Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir. Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır. Meselâ: Allah'ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah'ın varlığını isbat yollarından biridir. Bu, "Abese irca" yolu ile isbat şeklidir.
ABESE SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir.
ABESİYAT
(Abes. C.) Faydasız ve boş şeyler.
ABESİYYUN
Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir. Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah'a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah'a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler.(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar? Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir. Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır. Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardır.S.)
ABEY-SERAN
Fesliğen. * Şiddetli emir. Şer ve mekruh nesne. * Bir dikenli ağaç.
AB-GAH
Fr. Havuz, küçük göl, su biriken yer. * Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı. Böğür.
AB-GİNE
Fr. Billur. * Ayna. * Kılınç. * Göz yaşı. * Şişe, sürahi, kadeh.
AB-GİR
f. Suyun biriktiği yer, havuz. * Dokumacılıkta kullanılan fırça.
AB-HANE
f. Abdest bozacak yer. Helâ, tuvalet.
ABHER
Nergis çiçeği, * Dolu kap.
AB-HURDE
f. Su içen.
AB-I ÂBİSTENÎ
Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur. * Gebeliğe sebep olan su, meni.
AB-I ADÂLET
Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi.
AB-I BÂDE-RENG
Kanlı göz yaşı.
AB-I BESTE
Buz. * Mc : Billur, sırça.
AB-I CİĞER
Ciğer suyu. * Göz yaşı.
AB-I ÇEŞM
Göz yaşı.
AB-I DEHÂN
Ağız suyu, salya.
AB-I HAYAT
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
AB-I HUFTE
Durgun su. * Buz. * Billur. * Kınında bulunan kılınç.
AB-I HURDENÎ
İçme suyu. İçilir su.
AB-I KEVSER
Kevser âb-ı hayatı. Kevser letâfeti.
AB-I LEZİZ
Leziz, tatlı su.
AB-I MUSAFFÂ
Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su. Saf su.
AB-I REVAN
Akar su. * Kalpteki ferahlık.
AB-I RÛY
Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus.
AB-I ŞOR
Acı su. * Göz yaşı.
AB-I YAH
Buzlu, soğuk su.
AB-I ZEN
f. Küçük havuz. * Su birikintisi. * Yumuşak, lâtif sözlerle hatır alan ve bu manâda emir. (Bak : Avzen)
ABIK
Sebebsiz olarak sahibi yanından kaçan köle.* Civa. (Hg)
ABÎ
Çekinen. * Tiksinen. * Sakınan. * Nazlanan.
ABÎ
Kurban payı.
ABÎ
f. Ayva. * Suda yaşayan ve suda meydana gelen. * Çok mâvi.
ABİD
f. Kıvılcım.
ABİD
İbadet eden. Zâhid. Çok ibadet eden. * Köle.
ABÎD
Kullar. Köleler.
ABİDANE
f. Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette.
ABİDAT-I İSLÂMİYE
İslâm medeniyeti anıtları.
ABİDE
İbâdet eden kadın. (Abide-i zâhide gibi)
ABİDE
Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye. * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a. * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir. * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina. * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani. (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi.) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler. * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri. * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar. * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir. (Türk İslâm Ansiklopedisi)
A'BİDE
(Abd. C.) Köleler. Abid.
ABİDEVÎ
Abide gibi. Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde.
ABİL
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan. * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
ABİLE
f. Su üzerindeki kabarcık. * Sivilce. Çıban.
ABİR
(Ubur'dan) Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen. * Hz. İbrâhimin (A.S.) dedelerinden birisinin adı.
ABİS
Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler.
ABİS
Alaycı, saygısız.
ABİS
Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse. * Arslan.
ABÎSE
(C: Abayis) Tarhana.
ABİST
f. Gebe, hâmile.
ABİSTEN
f. Gizli, gizleme. * Gebe. * Dişilik.
ABİSTENÎ
f. Hâmilelik, gebelik.
ABİŞHOR
f. Hayvan sulama yeri. * İçme kabı. * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs. * Günlük yiyecek.
ABİŞTGÂH
f. Gizlenecek yer, gizli yer.
ABİY
Kısmet, nasib,
ABİYE
Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın.
ABKAME
f. Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi. * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi.
ABKARÎ
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil. * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan. * Çok güzellik. * Bir nevi döşek.(Abkari: Esasen abkar'e mensub demektir. Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu'münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler. Mu'cem-ül Büldan'da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur. Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır. Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilir...Bazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır. Bunun da esası; çünkü Abkar'da döşeme ve saire nakışları yapılırdı. Onun için her iyi şey Abkar'a nisbet edilirdi.)
AB-KEND
f. Havuz, dere, su geçidi.
AB-KEŞ
f. Delikli kevgir. * Su çeken, sucu, saka. * Kadeh sunucu.
AB-KUR
f. Lâğım çukuru. Pisliğin aktığı yol ve delik.
ABL
Kalın, büyük nesne. * Bükmek.
ABLA'
Ak nesne. * Beyaz taş.
ABLİSE
f. Tarlaya tohum atan, ekinci.
ABLUKA
İtl. Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme. Bahren muhasara, denizden kuşatma.
ABLUKAYI BOZMAK
Muhasara hattını yarıp geçmek.
ABLUKAYI KALDIRMAK
Muhasarayı bırakmak.
AB-NAK
f. Sulu, ıslak, nemli.
ABONE
Fr. Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse.
ABONMAN
Fr. Bir imalâtçı ile müşteri arasında düzenli satın alma için yapılan anlaşma.
ABORDA
İtl. Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması.
f. Mâmur, şen. İmâr edilmiş.
ABADÎ
Bayındırlık, mâmurluk, şenlik. * İmar edilmiş olan. * Hindistan'ın Devlet-âbad şehrinde ipekden yapılmış bir yazı kağıdı.
ABÂDİLE
Abdullah isimliler.
ABÂDİLE-İ SEB'A
Meşhur olan yedi Abdullah isimli sahabe-i kiram (R.A.) (Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes'ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (R.A.) (Asr-ı saadette Abdullah ismiyle anılan ikiyüz yirmi sahabe-i kiram hazerâtı vardı.)
ABAJUR
Fr. Lamba siperi.
ABAK
İcab etmek. Lâzım olmak. * Yapışmak.
ABAKİYE
Lâzım olmak. * Yapışmak. * Zahmet.
ABAL
Dağ kili.
ABALET
Ağırlık.
ABAM
şişman kimse.
ABA-PUŞ
f. Aba giyen, derviş. * Fakir.
ABAT
Koltuk altları.
ABB
Işık, nur, ziya. * Güzelleşme.
ABBAS
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın amcalarındandır ve Mekke'nin fethinde Müslüman olmuştur. * Arslan, gazanfer.
ABBASÎ
Resul-i Ekrem'in (A. S.M.) amcası Hz. Abbas'ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan.
AB-BERİN
f. Akarsu ve şelâle kenarlarında suyun tazyikle akmasından meydana gelen içi oyuk kovuk.
AB-CAME
f. Su kabı.
AB-ÇERA
f. Kahvaltı.
ABD
Kul, köle, Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi. (Hür'ün zıddı). "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir. Abdullah (Allah'ın kulu). Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi. Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar."
ABDAL
t. Safdil, ahmak, bön. * Afganistan'da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse. * Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse. * Derviş, ermiş, kalender. Kendini Allah'a adamış. Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse. (Bak : Ebdal)
ABDAN
(Ab. dan) Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus süzgeçli kova. * Sidik kesesi, mesane.
ABDAR
f. Parlak. * Sağlam vücudlu. * Su veren hizmetçi. * Mc : Ter u tâze, tap taze.
AB-DEST
f. Namaz ve sair dini ibadetler için usulüne uygun olarak, el, ağız, burun, yüz, dirseklere kadar kolları ve topuk kemiği üzerine kadar ayakları üçer defa yıkamak ve kulaklara, başa ve enseye meshetmektir. * Azarlama, paylama.
ABDESTAN
f. Su ibriği, abdest ibriği.
ABDEST-HANE
f. Ayak yolu, helâ. * Abdest alacak yer.
ABDİYET
Kulluk. * Kul olduğunu bilerek dininde, emredildiği üzere ibâdet ve itaatte bulunmak.
ABDULAZİZ
32. Osmanlı Padişahıdır. Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır. Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir.
ABDULHAMİD LL
(mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı. Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı. (R.Aleyh)
ABDULKADİR
Allah'ın kulu.
ABDULKADİR-İ GEYLANÎ
(Bak: Geylânî)
ABDULKAHİR-İ CÜRCANÎ
(Bak: Cürcanî)
ABDULLAH
Allah'ın kulu. * Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir. Çünkü, Allah'a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (A.S.M.). Hem muhterem babasının adı da Abdullah'tır.
ABDULLAH İBN-İ ABBAS (R.A)
Ashab-ı Kiram'ın fakih ve müctehidlerindendir. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcasının oğludur. Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki'e hâizdir. Sahih-i Buhari'de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (A.S.M.), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu. Bu âli duaya mazhariyetinden dolayı zamanın en bilgin şahsiyeti olmuştu. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) hadislerini ezberlemekte, tefsir, hadis, fıkıh ve ferâiz gibi yüksek ilimlerde eşsizdir. Hz. Ömer ve Osman'ın (Radiyallahü anhüma) hilâfetleri zamanında müftülük vazifesini ifâ ediyordu. Kur'anın tefsirindeki müstesna kudretinden dolayı Habr-ül-ümme, Tercemân-ül-Kur'an, Sultan-ül-Müfessirin gibi yüksek lâkablarla Ashab ve Tabiin arasında şöhret buldu. 1640 hadis rivâyet etmiştir. Hicretin 68. yılında 70 yaşında olduğu hâlde Tâif'de ebedî hayata kavuşmuştur. (R.A.)
ABDULLAH İBN-İ ÖMER
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Valilik işlerine hiç karışmadı. Müttaki, cömert, kanaat sahibi, halim bir zat olup kendini dünyaya bağlaması ihtimali olan bir malı olsa derhal onu sadaka verir veya hediye ederdi. (R.A.)
ABDULLAH İBN-İ ZÜBEYR
Ebu Bekir-i Sıddık'ın kızı Esma'nın oğludur. Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur. Zübeyr ibn-i Avvam'ın oğludur. Yezid'in saltanatını kabul etmedi ve Mekke'de dokuz sene halifelik yaptı. 73 yaşında şehid edildi. (R.A.)
ABDURRAHMAN BİN AVF
Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir. İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir. Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı. Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti. Medine'ye ve Habeşistan'a hicret edenlerdendi. Çok zengin idi. Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti. Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti.
ABE
İşaret, alamet. * Cemaat, topluluk.
ABE'
Kıymet. Ehemmiyet. Meta'.
ABECE
Ahmak kimse.
ABED
Hayâ etmek. Arlanmak. * Hışım etmek, kızmak. * Uyuz hastalığı.
ABEDE
(ÎÂbid. C.) İbadet edenler. Âbidler. Tapanlar.
ABEDE-İ ESNAM
f. Puta tapanlar. Putperestler. Heykele baş eğenler.
ABEKET
(C.: Abekât) Tâne, az şey. * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi. * Ekmek parçası. * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk.
ABEL
(C.: Abâl) Yassı ve enli yaprak.
A'BEL
Ak, beyaz. * Ağaç yaprağının dökülmesi.
A'BEL
(C: A'bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur. * Taşlık dağ.
AB-ENDAM
f. Güzellik. Güzel endam.
AB-ENDAZ
Su mühendisi.
ABERASYON
Fr. Sapma.
ABERAT
(Abre. C.) Göz yaşları.
ABES
Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel. Lüzumsuz ve gayesiz iş. Tesadüfi. (Bak: Gaye)
ABES
Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters.
ABESE
(Abs. den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde).
ABESE İRCA
Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir. Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır. Meselâ: Allah'ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah'ın varlığını isbat yollarından biridir. Bu, "Abese irca" yolu ile isbat şeklidir.
ABESE SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir.
ABESİYAT
(Abes. C.) Faydasız ve boş şeyler.
ABESİYYUN
Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir. Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah'a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah'a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler.(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar? Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir. Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır. Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardır.S.)
ABEY-SERAN
Fesliğen. * Şiddetli emir. Şer ve mekruh nesne. * Bir dikenli ağaç.
AB-GAH
Fr. Havuz, küçük göl, su biriken yer. * Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı. Böğür.
AB-GİNE
Fr. Billur. * Ayna. * Kılınç. * Göz yaşı. * Şişe, sürahi, kadeh.
AB-GİR
f. Suyun biriktiği yer, havuz. * Dokumacılıkta kullanılan fırça.
AB-HANE
f. Abdest bozacak yer. Helâ, tuvalet.
ABHER
Nergis çiçeği, * Dolu kap.
AB-HURDE
f. Su içen.
AB-I ÂBİSTENÎ
Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur. * Gebeliğe sebep olan su, meni.
AB-I ADÂLET
Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi.
AB-I BÂDE-RENG
Kanlı göz yaşı.
AB-I BESTE
Buz. * Mc : Billur, sırça.
AB-I CİĞER
Ciğer suyu. * Göz yaşı.
AB-I ÇEŞM
Göz yaşı.
AB-I DEHÂN
Ağız suyu, salya.
AB-I HAYAT
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
AB-I HUFTE
Durgun su. * Buz. * Billur. * Kınında bulunan kılınç.
AB-I HURDENÎ
İçme suyu. İçilir su.
AB-I KEVSER
Kevser âb-ı hayatı. Kevser letâfeti.
AB-I LEZİZ
Leziz, tatlı su.
AB-I MUSAFFÂ
Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su. Saf su.
AB-I REVAN
Akar su. * Kalpteki ferahlık.
AB-I RÛY
Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus.
AB-I ŞOR
Acı su. * Göz yaşı.
AB-I YAH
Buzlu, soğuk su.
AB-I ZEN
f. Küçük havuz. * Su birikintisi. * Yumuşak, lâtif sözlerle hatır alan ve bu manâda emir. (Bak : Avzen)
ABIK
Sebebsiz olarak sahibi yanından kaçan köle.* Civa. (Hg)
ABÎ
Çekinen. * Tiksinen. * Sakınan. * Nazlanan.
ABÎ
Kurban payı.
ABÎ
f. Ayva. * Suda yaşayan ve suda meydana gelen. * Çok mâvi.
ABİD
f. Kıvılcım.
ABİD
İbadet eden. Zâhid. Çok ibadet eden. * Köle.
ABÎD
Kullar. Köleler.
ABİDANE
f. Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette.
ABİDAT-I İSLÂMİYE
İslâm medeniyeti anıtları.
ABİDE
İbâdet eden kadın. (Abide-i zâhide gibi)
ABİDE
Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye. * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a. * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir. * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina. * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani. (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi.) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler. * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri. * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar. * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir. (Türk İslâm Ansiklopedisi)
A'BİDE
(Abd. C.) Köleler. Abid.
ABİDEVÎ
Abide gibi. Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde.
ABİL
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan. * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
ABİLE
f. Su üzerindeki kabarcık. * Sivilce. Çıban.
ABİR
(Ubur'dan) Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen. * Hz. İbrâhimin (A.S.) dedelerinden birisinin adı.
ABİS
Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler.
ABİS
Alaycı, saygısız.
ABİS
Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse. * Arslan.
ABÎSE
(C: Abayis) Tarhana.
ABİST
f. Gebe, hâmile.
ABİSTEN
f. Gizli, gizleme. * Gebe. * Dişilik.
ABİSTENÎ
f. Hâmilelik, gebelik.
ABİŞHOR
f. Hayvan sulama yeri. * İçme kabı. * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs. * Günlük yiyecek.
ABİŞTGÂH
f. Gizlenecek yer, gizli yer.
ABİY
Kısmet, nasib,
ABİYE
Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın.
ABKAME
f. Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi. * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi.
ABKARÎ
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil. * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan. * Çok güzellik. * Bir nevi döşek.(Abkari: Esasen abkar'e mensub demektir. Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu'münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler. Mu'cem-ül Büldan'da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur. Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır. Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilir...Bazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır. Bunun da esası; çünkü Abkar'da döşeme ve saire nakışları yapılırdı. Onun için her iyi şey Abkar'a nisbet edilirdi.)
AB-KEND
f. Havuz, dere, su geçidi.
AB-KEŞ
f. Delikli kevgir. * Su çeken, sucu, saka. * Kadeh sunucu.
AB-KUR
f. Lâğım çukuru. Pisliğin aktığı yol ve delik.
ABL
Kalın, büyük nesne. * Bükmek.
ABLA'
Ak nesne. * Beyaz taş.
ABLİSE
f. Tarlaya tohum atan, ekinci.
ABLUKA
İtl. Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme. Bahren muhasara, denizden kuşatma.
ABLUKAYI BOZMAK
Muhasara hattını yarıp geçmek.
ABLUKAYI KALDIRMAK
Muhasarayı bırakmak.
AB-NAK
f. Sulu, ıslak, nemli.
ABONE
Fr. Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse.
ABONMAN
Fr. Bir imalâtçı ile müşteri arasında düzenli satın alma için yapılan anlaşma.
ABORDA
İtl. Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması.