C
Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali.
CÂ
f. Yer. Mekân. Mevki.
CA'AB
Bileyci.
CAADET
Kıvırcıklık.
CAADET
Etli, semiz ve kıllı kişi. * Su kenarında biter bir ot. * Bir kabile adı.
CA'AM
Tama' etmek.
CAAR
Sırtlan.
CA'B
Kazmak. * Atmak.
CABE
Bir cevap.
CA'BE
Ok torbası, sadak.
CABECA
f. Yer yer. Ara sıra. Yerden yere. Bazı yerlerde.
CA'BER(E)
(C.: Ceâbir) Kısa boylu kimse.
CABET
Cevap vermek.
CÂBİ
(Cibâyet. den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar.
CÂBİR
Cebredici, zorla yaptıran.* Galib gelen. * Şefkatsiz, merhametsiz. * Tekebbür ve taazzüm eden. * Aziz ve kavi olan. * Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı. * Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi.
CÂBİR-ÜL-ENSARÎ
Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (R.A.) da denir. Meşhur sahabelerdendir. Bizzat Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere'nin müftüsü olmuştur. En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir. 1540 hadis rivayet etmiştir. 19 gazada hazır bulunmuştur. Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere'de vefât etmiştir. Akabe biatinde bulunan 70 Ensar'dan Medine'de en son vefat eden bu zattır.
CABİYE
(C.: Cevâbi) Cemaat. * İçinde su toplanan büyük havuz. * Şam diyarında bir şehir adı.
CABLUS
f. Dalkavukluk, yaltaklanma. * Dalkavukluk eden, yaltaklanan.
CABLUSÎ
f. Dalkavukluk, yaltaklanıcılık.
CA'CA'
(C.: Ceâci) Taşsız yer. * Zindan.
CA'CAA
Değirmen sesi. * İsteklerde zorluk vermek. * Devenin çökermesi. * Çökmüş deveyi kaldırmak.
CA'CERE
(C.: Ceâcir) Hamurdan çeşitli şekiller yapıp, pekmez içinde pişirip yerler.
CADD
(Câdde) Ciddi, çalışkan, azimli.CA'D : Kıvırcık saç, şa're.
CADDE
Geniş, işlek, büyük yol. Anayol. şah-rah.
CADDE-İ KÜBRA
Büyük cadde. * Mc: En selâmetli yol. Kur'an yolu. Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu.
CADI
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
CADİ
(C. Cüdât) Sâil, dilenci.
CADİ
f. Safran.
CADİB(E)
Kusur görücü. Başkalarının noksan taraflarını gören.
CADİL
Gürbüz, kuvvetli, kavi, metin.
CADİS(E)
Viran, harap, yıkık. * Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi.
CADU
f. Büyücü, cadı. * Hortlak, gulyabani. * Acuze, çirkin kocakarı. * Çok güzel söz.
CADU-FENN
f. Büyücü, sihirbaz.
CADU-GER
f. Büyücü, sihirbaz.
CADU-SUHEN
f. Sihirlercesine söz söyleyen.CA'F : Atmak, yere vurmak.
CAFCAF
f. Ahlâksız, iffetsiz kadın.CA'FER : Küçük akarsu, çay.CA'FERÎ : Şiilerden İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenler.Bütün mânâsıyla İslâmiyet'e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt'in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz. Muhammed'in (A.S.M.) sünnetlerini yaşamağa gayret göstermek lâzımdır.
CA'FER-İ SÂDIK
(Bak: İmam-ı Cafer-i Sâdık)CA'FERİYYE : Caferî tarikatı.
CAFÎ
Cefa eden, eziyet veren.
CAFİL
Yürürken çabuk olan kimse.
CAFÛN
Karpuz.
CAGER
f. Kuş kursağı.
CAH
(Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar.
CAHAN
Yediği fayda etmeyip geç büyüyen çocuk.
CAHAR
Kuyunun içinin geniş olması.
CAHB
(C.: Echibe) Ebücehil karpuzu. * Korkudan dolayı kederli olmak.
CAHCAH
(C.: Cehâcih) Ulu, şerif kişi.
CAHCAHA
Gönlünde olan sırrını gizlemek. * Çağırmak. * Su sesi.
CAHD
Bile bile inkâr etme.
CAHDEL
Semiz.
CAHDEM
(C.: Cehâdim) Ekin tarlası.
CAHDER
Kısa boylu.
CAHD-I MUTLAK, CAHD-I MÜSTAĞRAK
Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası. Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur.
CAHF
Övünme, fahr. * şeref.
CAHF
Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak.
CAHFEL
Dudakları kalın olan kimse. * Asker. * Zenginlik.
CAHFELE
(C.: Cehâfil) At dudağı.
CAHH
Ayakları uzun, yeşil çekirge.* Adamın beli bükülüp eğilmek.
CÂHIZ
Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi. * Patlak gözlü adam.
CAHÎ
(Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan.
CAHİD
Bildiği halde inkâr eden. Ayak direyen.
CAHİD
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
CAHİF
Uykusunda dişini öttürmek. * Çok fazla hafiflik üzerine olmak. * Nefis, ruh. * İnsanın karnından çıkan ses. * Kısa. * Çok asker.
CAHİF
Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi.
CAHİL
Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. * Allah'ı unutmuş olan. Gafil. (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır.)
CAHİLANE
f. Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde.
CAHİLE
(C.: Cevâhil) Değirmen çarkı.
CAHİL-İ ANÛD
İnatçı cahil.
CAHİLİYYET
Cahilliğe âit. * İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor. (Bak: Yobaz.)
CAHİM
Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş. Çukur yerde yanan ateş. * Cehennem'in bir tabakası.
CAHİM
Çok sıcak yer.
CAHİMÎ
Cehennem gibi.
CAHİYEN
Aşikâr olarak, alenen.
CAHİZ
Cesur, cesaretli, yiğit.
CAHL
Çekirge gibi bir büyük arı. * Büyük kırba. * Ters yuvarlayan bir böcek.
CAHMA'
Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın.
CAHME
Nazar değdiren göz. * Kat kat ve şiddetli yanan ateş.
CAHMERİŞ
(C.: Cehâmir) Çok yaşlı kadın. * Eşek sıpası.
CAHRE
Şiddet ve kıtlık yılı. * Yemek.
CAHREME
Darlık. * Kötü ahlâk.
CAHSUK
f. Orak.
CAHŞ
(C.: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası. * Kolan eşeğinin erkeği.
CAHŞE
Eşek sıpasının dişisi. * Çobanın eline dolayıp eğerdiği ip.
CAHÛD
(Cahd. dan) İsrarla inkâr eden. Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen. * Yahudi.
CAHÛF
Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş.
CAHZEM
Gözleri büyük olan kimse.
CAİBE
(C.: Cevâib) Halkın ağzında gezen haber.
CAİL
Cevelân eden. Yerinde durmayıp hareket eden.
CAİL
Yapan, bir şey veren, kılan. * Yaratıcı. (Bak: Ca'l)
CAİR
Mâni, engel. * Eğri. * Çok, kesîr. * Eziyet eden. Cevreden. Zulmeden.
CAİZ
Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
CAİZE
(Cevaz. dan) (C.: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği. * Hediye, armağan, bahşiş. * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
CAKA
(Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar.
CA'L
Yaratmak, halk. * Almak. * İş işlemek. Yapmak. * Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme).5- Takdir.6- Tebdil.7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek.8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek.9- İtikat.10- Tesmiye.11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin.12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir.13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz'eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer'i. (L.R.)
CAL'
(Câli') Terbiyesiz. Kötü konuşan.
CÂL
Akıl. * Rey. * Kuyu duvarı.
CAL(İ)
f. Tuzak, ağ. * Misvak ağacı.
CALE
f. Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal.
CA'LE
(C.: Cüul) Küçük hurma ağacı.
CALİ'
Açık-saçık kadın. Hayasız kadın. * Utanmaz, utanması kıt olan adam.
CA'LÎ
Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid.
CALİB
Çekici. Celbedici. Kendi tarafına çekip getirici olan.
CÂLİB-İ DİKKAT
Dikkat çeken.
CÂLİB-İ MERHAMET
Merhamet çeken.
CALİF
Deri soyan, kabuk soyan.
CALİFE
Deri ile eti birlikte koparan yara.
CALİNOS
(Kalinos) yun. İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı.
CALİS
(C.: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden. Tahta çıkan.
CA'LİYYAT
Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller.
CA'LİYYET
Yapmacık (olmak.)
CALİZ
f. Sebze bahçesi, bostan. Kavun karpuz tarlası.
CALÛT
(Bak: Yûşâ A.S.)
CAM
f. Cam, şişe, bardak, sırça.
CA'MA
Yaşlı deve.
CAME
f. Evde giyilen bol elbise. Elbise, çamaşır. Sevb, libas.
CAMEDAR
f. Elbiseyi muhafaza eden kimse. * Vestiyer.
CAME-DUZ
Terzi, elbise diken.
CAME-GÎ
f. Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. * Tüfek fitili. * Elbiselik kumaş.* Hizmetkâr, hademe, hâdim.
CAMEHAB
f. Yatak.
CAME-İ FENA
Kefen.
CAME-İ HASSA
Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar.
CAME-İ HAYAT
Hayat elbisesi, ömür.
CAME-İ ÎDÎ
Bahar çiçekleri. Kırmızı renkli elbise. * Bayram elbisesi.
CAME-İ NEVRUZÎ
Rengârenk elbise. * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.
CAMEKÂN
f. Elbise soyunulacak yer. * Camlık.
CAMEŞUY
(C.: Câmeşuyân) f. Çamaşırcı, çamaşır yıkayan.
CAMGER
f. Cam yapan sanatkâr, camcı ustası.
CAMGÛL
f. Külhanbeyi.
CAMHANE
f. Cam fabrikası.
CAM-I GEVHERÎ
Billur kadeh.
CAM-I MEMLÛ
Dolu kadeh.
CAM-I SEHER
Güneş, şems.
CAM-I SİM
Sevgilinin çenesi.
CAM-I TEHÎ
Boş kadeh.
CAM-I ZERRİN
f. Altın kadeh. * Tas: Allah âşıkının kalbi. * Bir kasaba adı. * Bir şarab adı.
CAMİ
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina. * Cem'edici, toplayıcı, içine alan. * Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan. * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir. * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem' eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir.
CAMÎ
(Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir. Asıl adı: Abdurrahman'dır. Yüze yakın eser vermiştir.
CAMİA
Topluluk. Birlik. Kütle. * Dâr-ül fünûn.
CAMİD
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde. Cansız.
CAMİH
Başı sert hayvan.
CAMİ-İ EMEVÎ
şam şehrinde büyük bir câmidir.
CAMİ-İ KEBİR
Büyük cami.
CAMİ-İ KUR'AN
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz. Osman (R.A.) kasdedilir.
Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali.
CÂ
f. Yer. Mekân. Mevki.
CA'AB
Bileyci.
CAADET
Kıvırcıklık.
CAADET
Etli, semiz ve kıllı kişi. * Su kenarında biter bir ot. * Bir kabile adı.
CA'AM
Tama' etmek.
CAAR
Sırtlan.
CA'B
Kazmak. * Atmak.
CABE
Bir cevap.
CA'BE
Ok torbası, sadak.
CABECA
f. Yer yer. Ara sıra. Yerden yere. Bazı yerlerde.
CA'BER(E)
(C.: Ceâbir) Kısa boylu kimse.
CABET
Cevap vermek.
CÂBİ
(Cibâyet. den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar.
CÂBİR
Cebredici, zorla yaptıran.* Galib gelen. * Şefkatsiz, merhametsiz. * Tekebbür ve taazzüm eden. * Aziz ve kavi olan. * Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı. * Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi.
CÂBİR-ÜL-ENSARÎ
Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (R.A.) da denir. Meşhur sahabelerdendir. Bizzat Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere'nin müftüsü olmuştur. En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir. 1540 hadis rivayet etmiştir. 19 gazada hazır bulunmuştur. Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere'de vefât etmiştir. Akabe biatinde bulunan 70 Ensar'dan Medine'de en son vefat eden bu zattır.
CABİYE
(C.: Cevâbi) Cemaat. * İçinde su toplanan büyük havuz. * Şam diyarında bir şehir adı.
CABLUS
f. Dalkavukluk, yaltaklanma. * Dalkavukluk eden, yaltaklanan.
CABLUSÎ
f. Dalkavukluk, yaltaklanıcılık.
CA'CA'
(C.: Ceâci) Taşsız yer. * Zindan.
CA'CAA
Değirmen sesi. * İsteklerde zorluk vermek. * Devenin çökermesi. * Çökmüş deveyi kaldırmak.
CA'CERE
(C.: Ceâcir) Hamurdan çeşitli şekiller yapıp, pekmez içinde pişirip yerler.
CADD
(Câdde) Ciddi, çalışkan, azimli.CA'D : Kıvırcık saç, şa're.
CADDE
Geniş, işlek, büyük yol. Anayol. şah-rah.
CADDE-İ KÜBRA
Büyük cadde. * Mc: En selâmetli yol. Kur'an yolu. Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu.
CADI
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
CADİ
(C. Cüdât) Sâil, dilenci.
CADİ
f. Safran.
CADİB(E)
Kusur görücü. Başkalarının noksan taraflarını gören.
CADİL
Gürbüz, kuvvetli, kavi, metin.
CADİS(E)
Viran, harap, yıkık. * Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi.
CADU
f. Büyücü, cadı. * Hortlak, gulyabani. * Acuze, çirkin kocakarı. * Çok güzel söz.
CADU-FENN
f. Büyücü, sihirbaz.
CADU-GER
f. Büyücü, sihirbaz.
CADU-SUHEN
f. Sihirlercesine söz söyleyen.CA'F : Atmak, yere vurmak.
CAFCAF
f. Ahlâksız, iffetsiz kadın.CA'FER : Küçük akarsu, çay.CA'FERÎ : Şiilerden İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenler.Bütün mânâsıyla İslâmiyet'e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt'in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz. Muhammed'in (A.S.M.) sünnetlerini yaşamağa gayret göstermek lâzımdır.
CA'FER-İ SÂDIK
(Bak: İmam-ı Cafer-i Sâdık)CA'FERİYYE : Caferî tarikatı.
CAFÎ
Cefa eden, eziyet veren.
CAFİL
Yürürken çabuk olan kimse.
CAFÛN
Karpuz.
CAGER
f. Kuş kursağı.
CAH
(Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar.
CAHAN
Yediği fayda etmeyip geç büyüyen çocuk.
CAHAR
Kuyunun içinin geniş olması.
CAHB
(C.: Echibe) Ebücehil karpuzu. * Korkudan dolayı kederli olmak.
CAHCAH
(C.: Cehâcih) Ulu, şerif kişi.
CAHCAHA
Gönlünde olan sırrını gizlemek. * Çağırmak. * Su sesi.
CAHD
Bile bile inkâr etme.
CAHDEL
Semiz.
CAHDEM
(C.: Cehâdim) Ekin tarlası.
CAHDER
Kısa boylu.
CAHD-I MUTLAK, CAHD-I MÜSTAĞRAK
Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası. Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur.
CAHF
Övünme, fahr. * şeref.
CAHF
Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak.
CAHFEL
Dudakları kalın olan kimse. * Asker. * Zenginlik.
CAHFELE
(C.: Cehâfil) At dudağı.
CAHH
Ayakları uzun, yeşil çekirge.* Adamın beli bükülüp eğilmek.
CÂHIZ
Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi. * Patlak gözlü adam.
CAHÎ
(Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan.
CAHİD
Bildiği halde inkâr eden. Ayak direyen.
CAHİD
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
CAHİF
Uykusunda dişini öttürmek. * Çok fazla hafiflik üzerine olmak. * Nefis, ruh. * İnsanın karnından çıkan ses. * Kısa. * Çok asker.
CAHİF
Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi.
CAHİL
Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. * Allah'ı unutmuş olan. Gafil. (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır.)
CAHİLANE
f. Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde.
CAHİLE
(C.: Cevâhil) Değirmen çarkı.
CAHİL-İ ANÛD
İnatçı cahil.
CAHİLİYYET
Cahilliğe âit. * İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor. (Bak: Yobaz.)
CAHİM
Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş. Çukur yerde yanan ateş. * Cehennem'in bir tabakası.
CAHİM
Çok sıcak yer.
CAHİMÎ
Cehennem gibi.
CAHİYEN
Aşikâr olarak, alenen.
CAHİZ
Cesur, cesaretli, yiğit.
CAHL
Çekirge gibi bir büyük arı. * Büyük kırba. * Ters yuvarlayan bir böcek.
CAHMA'
Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın.
CAHME
Nazar değdiren göz. * Kat kat ve şiddetli yanan ateş.
CAHMERİŞ
(C.: Cehâmir) Çok yaşlı kadın. * Eşek sıpası.
CAHRE
Şiddet ve kıtlık yılı. * Yemek.
CAHREME
Darlık. * Kötü ahlâk.
CAHSUK
f. Orak.
CAHŞ
(C.: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası. * Kolan eşeğinin erkeği.
CAHŞE
Eşek sıpasının dişisi. * Çobanın eline dolayıp eğerdiği ip.
CAHÛD
(Cahd. dan) İsrarla inkâr eden. Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen. * Yahudi.
CAHÛF
Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş.
CAHZEM
Gözleri büyük olan kimse.
CAİBE
(C.: Cevâib) Halkın ağzında gezen haber.
CAİL
Cevelân eden. Yerinde durmayıp hareket eden.
CAİL
Yapan, bir şey veren, kılan. * Yaratıcı. (Bak: Ca'l)
CAİR
Mâni, engel. * Eğri. * Çok, kesîr. * Eziyet eden. Cevreden. Zulmeden.
CAİZ
Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
CAİZE
(Cevaz. dan) (C.: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği. * Hediye, armağan, bahşiş. * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
CAKA
(Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar.
CA'L
Yaratmak, halk. * Almak. * İş işlemek. Yapmak. * Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme).5- Takdir.6- Tebdil.7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek.8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek.9- İtikat.10- Tesmiye.11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin.12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir.13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz'eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer'i. (L.R.)
CAL'
(Câli') Terbiyesiz. Kötü konuşan.
CÂL
Akıl. * Rey. * Kuyu duvarı.
CAL(İ)
f. Tuzak, ağ. * Misvak ağacı.
CALE
f. Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal.
CA'LE
(C.: Cüul) Küçük hurma ağacı.
CALİ'
Açık-saçık kadın. Hayasız kadın. * Utanmaz, utanması kıt olan adam.
CA'LÎ
Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid.
CALİB
Çekici. Celbedici. Kendi tarafına çekip getirici olan.
CÂLİB-İ DİKKAT
Dikkat çeken.
CÂLİB-İ MERHAMET
Merhamet çeken.
CALİF
Deri soyan, kabuk soyan.
CALİFE
Deri ile eti birlikte koparan yara.
CALİNOS
(Kalinos) yun. İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı.
CALİS
(C.: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden. Tahta çıkan.
CA'LİYYAT
Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller.
CA'LİYYET
Yapmacık (olmak.)
CALİZ
f. Sebze bahçesi, bostan. Kavun karpuz tarlası.
CALÛT
(Bak: Yûşâ A.S.)
CAM
f. Cam, şişe, bardak, sırça.
CA'MA
Yaşlı deve.
CAME
f. Evde giyilen bol elbise. Elbise, çamaşır. Sevb, libas.
CAMEDAR
f. Elbiseyi muhafaza eden kimse. * Vestiyer.
CAME-DUZ
Terzi, elbise diken.
CAME-GÎ
f. Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. * Tüfek fitili. * Elbiselik kumaş.* Hizmetkâr, hademe, hâdim.
CAMEHAB
f. Yatak.
CAME-İ FENA
Kefen.
CAME-İ HASSA
Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar.
CAME-İ HAYAT
Hayat elbisesi, ömür.
CAME-İ ÎDÎ
Bahar çiçekleri. Kırmızı renkli elbise. * Bayram elbisesi.
CAME-İ NEVRUZÎ
Rengârenk elbise. * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.
CAMEKÂN
f. Elbise soyunulacak yer. * Camlık.
CAMEŞUY
(C.: Câmeşuyân) f. Çamaşırcı, çamaşır yıkayan.
CAMGER
f. Cam yapan sanatkâr, camcı ustası.
CAMGÛL
f. Külhanbeyi.
CAMHANE
f. Cam fabrikası.
CAM-I GEVHERÎ
Billur kadeh.
CAM-I MEMLÛ
Dolu kadeh.
CAM-I SEHER
Güneş, şems.
CAM-I SİM
Sevgilinin çenesi.
CAM-I TEHÎ
Boş kadeh.
CAM-I ZERRİN
f. Altın kadeh. * Tas: Allah âşıkının kalbi. * Bir kasaba adı. * Bir şarab adı.
CAMİ
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina. * Cem'edici, toplayıcı, içine alan. * Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan. * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir. * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem' eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir.
CAMÎ
(Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir. Asıl adı: Abdurrahman'dır. Yüze yakın eser vermiştir.
CAMİA
Topluluk. Birlik. Kütle. * Dâr-ül fünûn.
CAMİD
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde. Cansız.
CAMİH
Başı sert hayvan.
CAMİ-İ EMEVÎ
şam şehrinde büyük bir câmidir.
CAMİ-İ KEBİR
Büyük cami.
CAMİ-İ KUR'AN
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz. Osman (R.A.) kasdedilir.