NEMRUD
Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrahim Aleyhisselâm zamanında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrahim Aleyhisselâm ateşten kurtulmuştur. Bâbil'in müessisi ve hükümdarı olup, en evvel hükümranlık ve tecebbür eden bu olduğu mervidir. (Bak: Enaniyet)
NEMS
Süt ve yağın ekşimesi. * Ekşimek ve kokmak. * Sırrı ketmetmek, gizlemek.
NEMŞ
f. Hile, oyun, dalavere, desise.
NEMY
Kaldırmak. * Yetiştirmek.
NE'NEE
Zayıflık.
NE'NEHAVA
Anason, kimyon.
NENG
f. Ayıp, utanma, hayâ etme. * Ün, şöhret, nam.
NER
f. Erkek, er.
NERBDAN
f. Merdiven. (Neverdi bâm'dan alınmıştır. Neverd; kıvrım, büküm; neverdiden; tayyetmek, dürmek; bam, ban; tavan mânalarına gelirler. Üst kata merdivenle çıkıldığından, neverdibâm yerine hafifletilmişi olan nerdbân denilmiştir.)
NERE
f. Dalga. * Erkek.
NERE-İ ÂB
Su dalgası.
NERGİS
(Nerges - Nercis) İri papatya biçiminde ortası yeşil veya sarı, yaprakları gri ve sarı bir çiçek. Suyu, uyuşturucudur. Mahmur bakışı andırır.
NERGİS-DÂN
f. Nergis saksısı.
NERGİSÎ
f. Nergis biçiminde kesilip yapılan bir çeşit hamur işi.
NERİMAN
f. Pehlivan, yiğit, kahraman.
NERİMANÎ
f. Nerimanlık, kahramanlık, yiğitlik.
NERM
(Nermi - Nermin) f. Yumuşak.
NERM NERM
f. Yavaş yavaş, âheste âheste.
NERM-ÂHEN
f. Gevşek şey.
NERMDİL
f. Yüreği yumuşak. Merhametli.
NERMGÛ
f. Yumuşak sözlü.
NERMÎ
f. Gevşeklik, yumuşaklık.
NERMİN
f. Yumuşak.
NERMİYET
Yumuşaklık, gevşeklik.
NERMLİGAM
(Nerm-ligâm) f. İtaatli, muti, söz dinler. * Başı sert olmayan at.
NERMSAZ
f. Yumuşak adam.
NERRE-ŞİR
f. Erkek arslan.
NESA
(C.: Ensâ) Uyluk başından tırnağa kadar varan bir damar. * Te'hir etmek, sonraya bırakmak.
NESAİ
(Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye)
NESAİC
(Nesice. C.) Dokumalar. Dokunmuş kumaşlar. Ette ve deride olan nescler, dokular. (Bak: Nesc)
NESAİH
(Nesâyih) (Nasihat. C.) Nasihatler, öğütler.
NESAİK
(Nesike. C.) Kesilen kurbanlar.
NESAİM
(Nesim. C.) Hafif ve lâtif rüzgârlar.
NESAİS
(Nesise. C.) Fesatlık için yapılan fısıltılar.
NESAK
Tarz, usul, yol, şekil, üslub.
NESAK-I VÂHİD
Tek şekilde, tek tarzda, tek biçimde.
NESAKSÂZ
f. Tertib eden, düzenliyen, tanzim eden, düzen veren.
NESAR
(C.: Nüsür - Ensür) Bir kuş adı. Gerges de denir.
NESC
(Nesic) Dokunuş, dokuma. * Canlı mahluklardaki hücrelerin, Allah'ın (C.C.) kudretiyle ve kanunu dâiresinde yanyana gelip birleşerek uzuvların yapılışı. (Meselâ: Hayvanlarda deri, kemik, et vesâir kısımların yapılışı gibi)
NESCÎ
Nesc ile alâkalı.
NESCOLMAK
Dokunmak, örülmek, örülü hâle gelmek. Kumaş dokunması, bez dokunması. (Canlıların vücudundaki nescolunmak gibi)
NES'E
Veresiye alma. Vade ile alma. * Tehir etmek.
NESEB
Sülâle, hısımlık, karabet, soy. Baba soyu, atalar zinciri. * Vuslat.
NESEBEN
Soyca, sülâlece, soy bakımından.
NESEBÎ
Neseb ve soya âit. Sülâle ile alâkalı.
NESEL
Davar sağıldıktan sonra meme başlarında arta kalan sütü. * İki tarafı saf saf ağaçlar olan yol.
NESEM
Soluk ruh, nefes. Rahatı mucib hâlet. * Rüzgârın lâtif, hoş esmesi.
NESEME
(Nesme) : (C: Nüsüm) Nefs. İnsanın ve her nesnenin başlangıcı.
NESEVÎ
(Neseviye) Kadına mensub, kadınla alâkalı, kadınlık.
NESEVİYYET
Kadınlık.
NESF
Bir yapıyı temelinden yıkma.
NESFE
Dökülmüş ve saçılmış un.
NESG
Gitmek. * Almak. * Ağaç kesildiğinde çıkan su. * Vurmak. * Dürtmek.
NESH
Ist: Şer'i bir hükmü yine şer'i bir emirle kaldırmaktır. (İtikada ait olan ve zamanla değişmeyen hükümlerde nesih olmaz, bunlar sabit birer hakikattırlar.) * Bir şeyin aynını kopya etmek, aynını çoğaltmak. * İbtal etmek, hükümsüz bırakmak, değiştirmek. * Nakletmek, kaldırmak, bir şeyi zâil kılmak. (Güneşin, gölgeyi giderdiği gibi.)
NESHÎ
Nesihle alâkalı, neshe ait. * Bir cins yazı.
NESİ'
Te'hir, sonraya bırakma.
NESİ'
(C.: Ensâ) Yolcuların ve misafirlerin konakladıkları menzilde düşürdükleri esvap. * Unutkan. * Unutulan. Unutulmuş olmak.
NES'Î
Câhiliyet devrinde belirli vakti geciktirilmiş haram aylar.
NESİB
Asil kadının vasfı. * Edb: Kasidenin âşıkâne olan mukaddemesi.
NESİC
(C: Nüsüc) (Nesc. den) Dokunmuş, nescolunmuş.
NESİCE
(C: Nesâyic) Dokunmuş, nescolunmuş şey.
NESİE
Veresiye almak. Satın alınan şeyin bedelini vermeyip sonraya bırakmak.
NESİF
İki kişi arasındaki sır.
NESİG
Ter.
NESİK
Düzenli, tertibli, nizamlı * Süslü, bezenmiş, donanmış.
NESİKE
Hak yoluna kesilen kurban. * Altın veya gümüş külçesi. (Bak: Akika)
NESİL
Kazıldığında çıkan kuyu toprağı.
NESİL
Erimiş mumsuz bal.
NESİL
(Bak: Nesl)
NESİM
Hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr.
NESİMÎ
Hafif hafif ve lâtif bir tarzda esen rüzgârla ilgili.
NESİM-İ NEVBAHÂR
İlkbahar rüzgârı, tan yeli.
NESİM-İ SEHER
Lâtif sabah rüzgârları.
NESİM-İ SUBH
Sabah rüzgârı.
NESİM-İ SUBH-DEM
Sabah vakti esen rüzgâr, sabah rüzgârı.
NESİR
Hayvan aksırması.
NESİRE
Kuyu toprağı.
NESİS
Bir sıvının sızıp kabından dışarı çıkması.
NESİS
Aşırı derecedeki açlık. * İnsan gücünün sonu. İnsanın en son tâkati. * Son nefes.
NESİSE
(C.: Nesâis) Fesatlık için yapılan fısıltı.
NESK
Bir kelâmı başka kelâma atfetmek.
NESL
Kuyudan toprak çıkarmak. * Sadaktan ok çıkarmak.
NESL
Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. * Halk. * Çocuk hâsıl etmek. * Kıl yolmak. * Mumsuz, süzme bal.
NESLAN
Çok yelmek. Evmek.
NESLE
Geniş gömlek.
NESME
Fık: Satın alınan köle.
NESNAS
Koğuculuk eden kişi. * Maymun.
NESNE
şey, herhangi bir şey.
NESR
Hamele-i Arş'tan olan bir melek. * Akbaba, kartal. * Nuh kavminin putlarından birisinin ismi. * Yarayı deşmek. * Kuşun, eti didiklemesi. * Birinin aleyhinde konuşmak. * Güneyde bir parlak yıldız. Buna Nesr-ül vâki' denir. Batıdaki yıldıza ise: Nesr-üt-Tair denir. * Atın tırnağının içi veya tırnağın üstündeki et.
NESR
(Nesir) Çoğaltmak, saçmak, yaymak. * Manzum olmayan söz veya yazı.
NESRE
Büyük geniş gömlek. * Hayvanın tiksirip burnundan sümüğünü çıkarması. * Menazil-i kamerden iki yıldız.
NESREN
Nesir olarak, manzum olmadan yazılan yazı. * Çoğaltmak suretiyle.
NESRİN
Yabani gül.
NESS
İfşa etmek, açıklamak. * Gayret ve hamiyyet etmek.
NESS
Sürmek, sevk. * Kurumak.
NESSABE
Nesepleri iyi bilen kimse.
NESSAC
Dokuyucu, dokuyan, çuhacı.
NESSAF
Gagası büyük bir kuş.
NESSAR
Dağıtan, saçan, neşreden. * Parlatan.
NEST
Sâkin olmak.
NESTEİNU
Biz senden yardım, inayet dileriz, istiane ederiz meâlinde duâ.
NESTER
(Nesteren-Nesterin-Nesterun) f. Ağustos gülü, yaban gülü.
NESTERİNZAR
f. Gül bahçesi. Güllük.
NESUC
Üstünde yük doğru durmayan deve.
NESV
İzhar etmek, göstermek, açıklamak.
NESY
Unutma, nisyan. * Unutulmuş.
NESYEN MENSİYYEN
Tamamıyla unutulmuş, tamamen hatırdan çıkmış.
NE'Ş
şiddetle ve kahirle almak. Zorla almak.
Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrahim Aleyhisselâm zamanında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrahim Aleyhisselâm ateşten kurtulmuştur. Bâbil'in müessisi ve hükümdarı olup, en evvel hükümranlık ve tecebbür eden bu olduğu mervidir. (Bak: Enaniyet)
NEMS
Süt ve yağın ekşimesi. * Ekşimek ve kokmak. * Sırrı ketmetmek, gizlemek.
NEMŞ
f. Hile, oyun, dalavere, desise.
NEMY
Kaldırmak. * Yetiştirmek.
NE'NEE
Zayıflık.
NE'NEHAVA
Anason, kimyon.
NENG
f. Ayıp, utanma, hayâ etme. * Ün, şöhret, nam.
NER
f. Erkek, er.
NERBDAN
f. Merdiven. (Neverdi bâm'dan alınmıştır. Neverd; kıvrım, büküm; neverdiden; tayyetmek, dürmek; bam, ban; tavan mânalarına gelirler. Üst kata merdivenle çıkıldığından, neverdibâm yerine hafifletilmişi olan nerdbân denilmiştir.)
NERE
f. Dalga. * Erkek.
NERE-İ ÂB
Su dalgası.
NERGİS
(Nerges - Nercis) İri papatya biçiminde ortası yeşil veya sarı, yaprakları gri ve sarı bir çiçek. Suyu, uyuşturucudur. Mahmur bakışı andırır.
NERGİS-DÂN
f. Nergis saksısı.
NERGİSÎ
f. Nergis biçiminde kesilip yapılan bir çeşit hamur işi.
NERİMAN
f. Pehlivan, yiğit, kahraman.
NERİMANÎ
f. Nerimanlık, kahramanlık, yiğitlik.
NERM
(Nermi - Nermin) f. Yumuşak.
NERM NERM
f. Yavaş yavaş, âheste âheste.
NERM-ÂHEN
f. Gevşek şey.
NERMDİL
f. Yüreği yumuşak. Merhametli.
NERMGÛ
f. Yumuşak sözlü.
NERMÎ
f. Gevşeklik, yumuşaklık.
NERMİN
f. Yumuşak.
NERMİYET
Yumuşaklık, gevşeklik.
NERMLİGAM
(Nerm-ligâm) f. İtaatli, muti, söz dinler. * Başı sert olmayan at.
NERMSAZ
f. Yumuşak adam.
NERRE-ŞİR
f. Erkek arslan.
NESA
(C.: Ensâ) Uyluk başından tırnağa kadar varan bir damar. * Te'hir etmek, sonraya bırakmak.
NESAİ
(Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye)
NESAİC
(Nesice. C.) Dokumalar. Dokunmuş kumaşlar. Ette ve deride olan nescler, dokular. (Bak: Nesc)
NESAİH
(Nesâyih) (Nasihat. C.) Nasihatler, öğütler.
NESAİK
(Nesike. C.) Kesilen kurbanlar.
NESAİM
(Nesim. C.) Hafif ve lâtif rüzgârlar.
NESAİS
(Nesise. C.) Fesatlık için yapılan fısıltılar.
NESAK
Tarz, usul, yol, şekil, üslub.
NESAK-I VÂHİD
Tek şekilde, tek tarzda, tek biçimde.
NESAKSÂZ
f. Tertib eden, düzenliyen, tanzim eden, düzen veren.
NESAR
(C.: Nüsür - Ensür) Bir kuş adı. Gerges de denir.
NESC
(Nesic) Dokunuş, dokuma. * Canlı mahluklardaki hücrelerin, Allah'ın (C.C.) kudretiyle ve kanunu dâiresinde yanyana gelip birleşerek uzuvların yapılışı. (Meselâ: Hayvanlarda deri, kemik, et vesâir kısımların yapılışı gibi)
NESCÎ
Nesc ile alâkalı.
NESCOLMAK
Dokunmak, örülmek, örülü hâle gelmek. Kumaş dokunması, bez dokunması. (Canlıların vücudundaki nescolunmak gibi)
NES'E
Veresiye alma. Vade ile alma. * Tehir etmek.
NESEB
Sülâle, hısımlık, karabet, soy. Baba soyu, atalar zinciri. * Vuslat.
NESEBEN
Soyca, sülâlece, soy bakımından.
NESEBÎ
Neseb ve soya âit. Sülâle ile alâkalı.
NESEL
Davar sağıldıktan sonra meme başlarında arta kalan sütü. * İki tarafı saf saf ağaçlar olan yol.
NESEM
Soluk ruh, nefes. Rahatı mucib hâlet. * Rüzgârın lâtif, hoş esmesi.
NESEME
(Nesme) : (C: Nüsüm) Nefs. İnsanın ve her nesnenin başlangıcı.
NESEVÎ
(Neseviye) Kadına mensub, kadınla alâkalı, kadınlık.
NESEVİYYET
Kadınlık.
NESF
Bir yapıyı temelinden yıkma.
NESFE
Dökülmüş ve saçılmış un.
NESG
Gitmek. * Almak. * Ağaç kesildiğinde çıkan su. * Vurmak. * Dürtmek.
NESH
Ist: Şer'i bir hükmü yine şer'i bir emirle kaldırmaktır. (İtikada ait olan ve zamanla değişmeyen hükümlerde nesih olmaz, bunlar sabit birer hakikattırlar.) * Bir şeyin aynını kopya etmek, aynını çoğaltmak. * İbtal etmek, hükümsüz bırakmak, değiştirmek. * Nakletmek, kaldırmak, bir şeyi zâil kılmak. (Güneşin, gölgeyi giderdiği gibi.)
NESHÎ
Nesihle alâkalı, neshe ait. * Bir cins yazı.
NESİ'
Te'hir, sonraya bırakma.
NESİ'
(C.: Ensâ) Yolcuların ve misafirlerin konakladıkları menzilde düşürdükleri esvap. * Unutkan. * Unutulan. Unutulmuş olmak.
NES'Î
Câhiliyet devrinde belirli vakti geciktirilmiş haram aylar.
NESİB
Asil kadının vasfı. * Edb: Kasidenin âşıkâne olan mukaddemesi.
NESİC
(C: Nüsüc) (Nesc. den) Dokunmuş, nescolunmuş.
NESİCE
(C: Nesâyic) Dokunmuş, nescolunmuş şey.
NESİE
Veresiye almak. Satın alınan şeyin bedelini vermeyip sonraya bırakmak.
NESİF
İki kişi arasındaki sır.
NESİG
Ter.
NESİK
Düzenli, tertibli, nizamlı * Süslü, bezenmiş, donanmış.
NESİKE
Hak yoluna kesilen kurban. * Altın veya gümüş külçesi. (Bak: Akika)
NESİL
Kazıldığında çıkan kuyu toprağı.
NESİL
Erimiş mumsuz bal.
NESİL
(Bak: Nesl)
NESİM
Hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr.
NESİMÎ
Hafif hafif ve lâtif bir tarzda esen rüzgârla ilgili.
NESİM-İ NEVBAHÂR
İlkbahar rüzgârı, tan yeli.
NESİM-İ SEHER
Lâtif sabah rüzgârları.
NESİM-İ SUBH
Sabah rüzgârı.
NESİM-İ SUBH-DEM
Sabah vakti esen rüzgâr, sabah rüzgârı.
NESİR
Hayvan aksırması.
NESİRE
Kuyu toprağı.
NESİS
Bir sıvının sızıp kabından dışarı çıkması.
NESİS
Aşırı derecedeki açlık. * İnsan gücünün sonu. İnsanın en son tâkati. * Son nefes.
NESİSE
(C.: Nesâis) Fesatlık için yapılan fısıltı.
NESK
Bir kelâmı başka kelâma atfetmek.
NESL
Kuyudan toprak çıkarmak. * Sadaktan ok çıkarmak.
NESL
Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. * Halk. * Çocuk hâsıl etmek. * Kıl yolmak. * Mumsuz, süzme bal.
NESLAN
Çok yelmek. Evmek.
NESLE
Geniş gömlek.
NESME
Fık: Satın alınan köle.
NESNAS
Koğuculuk eden kişi. * Maymun.
NESNE
şey, herhangi bir şey.
NESR
Hamele-i Arş'tan olan bir melek. * Akbaba, kartal. * Nuh kavminin putlarından birisinin ismi. * Yarayı deşmek. * Kuşun, eti didiklemesi. * Birinin aleyhinde konuşmak. * Güneyde bir parlak yıldız. Buna Nesr-ül vâki' denir. Batıdaki yıldıza ise: Nesr-üt-Tair denir. * Atın tırnağının içi veya tırnağın üstündeki et.
NESR
(Nesir) Çoğaltmak, saçmak, yaymak. * Manzum olmayan söz veya yazı.
NESRE
Büyük geniş gömlek. * Hayvanın tiksirip burnundan sümüğünü çıkarması. * Menazil-i kamerden iki yıldız.
NESREN
Nesir olarak, manzum olmadan yazılan yazı. * Çoğaltmak suretiyle.
NESRİN
Yabani gül.
NESS
İfşa etmek, açıklamak. * Gayret ve hamiyyet etmek.
NESS
Sürmek, sevk. * Kurumak.
NESSABE
Nesepleri iyi bilen kimse.
NESSAC
Dokuyucu, dokuyan, çuhacı.
NESSAF
Gagası büyük bir kuş.
NESSAR
Dağıtan, saçan, neşreden. * Parlatan.
NEST
Sâkin olmak.
NESTEİNU
Biz senden yardım, inayet dileriz, istiane ederiz meâlinde duâ.
NESTER
(Nesteren-Nesterin-Nesterun) f. Ağustos gülü, yaban gülü.
NESTERİNZAR
f. Gül bahçesi. Güllük.
NESUC
Üstünde yük doğru durmayan deve.
NESV
İzhar etmek, göstermek, açıklamak.
NESY
Unutma, nisyan. * Unutulmuş.
NESYEN MENSİYYEN
Tamamıyla unutulmuş, tamamen hatırdan çıkmış.
NE'Ş
şiddetle ve kahirle almak. Zorla almak.