RA
f. İsim veya zamirin sonuna ilâve edilirse, Türkçedeki i, im, in, a, e eklerinin yerine kullanılır. Meselâ:Hâne: Ev. Hâne-râ: Evi, evin, eve.Tû: Sen. Tû-râ: Seni, senin, sana.
RA
Kur'an alfabesinde onikinci harftir. Ebced hesabında 200 sayısına işaret eder. Bu harfe "Rı" denildiği gibi, "Ra-i mühmele" de denilir. Bazı tarih kayıtlarında" Rebi-ül Evvel" ayına işaret olarak geçer.
RA'
şiddetle sürmek.
RA'
Küçük kene.
RAA'
Boğazına hizmet eden adi insan.
RAABE
Genişlik, vüs'at. * Büyük olmak.
RA'AD
Geveze kimse. Çok konuşan adam. * Torpil balığı.
RAALE
Hamakat, ahmaklık.
RAAŞ
(Ra'şe-Ra'şen) Titretmek.
RA'B
Doldurmak. * Efsun, (sihir yapanlar okurlar.)
RAB'
Vasat, orta boylu. * Avlulu ev.
RAB'AT
(C.: Rabeât) Attarların dağarcığı ve kutusu. * Orta boylu kimse.
RABB
Sâhib, mâlik, seyyid. Cenab-ı Hak (C.C.) * Besleyen, yetiştiren, terbiye eden. Müstahik. Hüdâvend. (Kur'an-ı Kerim'de bu "Rabb" ismi ile Cenab-ı Hak 846 def'a zikredilir.) (Bak: Âlem)( Yâni : Herbir cüz'ü bir âlem mesabesinde bulunan şu âlemi bütün eczasiyle terbiye ve yıldızlar hükmünde olan o cüz'lerin zerratını kemal-i intizamla tahrik eder. Evet Cenab-ı Hak herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir. Ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Her şey o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevi bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve mânilerini def'eden, şüphesiz Cenab-ı Hakk'ın terbiyesidir. Evet, kâinata dikkatle bakıldığı zaman, insanların taife ve kabileleri gibi, kâinatın zerratı, münferiden ve müçtemian Hâliklarının kanununa imtisalen, muayyen olan vazifelerine koşmakta oldukları hissedilir. " Yalnız bedbaht insanlar müstesna!" İ.İ.)
RABB
Üveybaba.
RABBANÎ
(Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
RABBANİYYUN
(Rabbaniyyîn) Kendisini tamamen Cenab-ı Hakk'a vermiş olanlar. Putperestlikle alâkası olmayanlar.
RABBAT
Kadınların efendileri, sâhipleri, kocaları.
RABBE
Üveyana.
RABBENA
Ey bizim Rabbimiz! Ey Sâhib-i Hâlikımız! Ey bizi terbiye edip besleyen sâhibimiz! (meâlinde).
RABBÎ
Ey benim Rabbim.
RABBİ YESSİR VELÂ TÜASSİR
Ey Rabbim! Kolaylaştır, zorlaştırma, bana imdad eyle, yardım eyle (meâlinde).
RABB-ÜD DÂR
Ev sâhibi.
RABB-ÜL ÂLEMÎN
Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.(Kur'an-ı Kerim) (bazan iki kelimede, meselâ... Rabbüke tabiri ile ehadiyyeti ve Rabb-ül âlemîn ile vâhidiyyeti bildirir. Ehadiyyet içinde vâhidiyyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede bir zerreyi bir göz bebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi; güneşi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün göz bebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. M.N.)(Her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet nâmına zabteder. Demek, bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye Rabb olamaz. S.)
RABB-ÜL ERBAB
Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)
RABB-ÜL MAL
Mal sâhibi. Sermaye sâhibi.
RABE
Yoğurt damızlığı.
RABEA
Devenin katı katı yelmesi.
RABIT(A)
Rabteden, bağlayan, bitiştiren. * Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip. * Nefsini dünyadan men edip âhirete, Allah'a (C.C.) bağlanmak. * Tertip, sıra, düzen, usûl.(...Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyyeyi iktiza eder. Evet inkâr edemezsin ki: Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir râbıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşane bir alâka telâkki edersin. M.)
RABITABEND
f. Rabtedici, bağlayıcı.
RABITA-İ İMAN
İman bağı, insanları hususan iman edenleri birbirine bağlayan iman.
RABITA-İ MEVT
Ölümünü düşünüp dünyanın fani olduğunu mülâhaza edip nefsin desiselerinden kurtulmak.
RABITA-İ ŞEYH
Tarikat-ı Nakşiyede, müridin hayalen şeyhinin huzurunda kendini tasavvur etmesine denir.
RABIZ
Koyun ağılı.
RABİ'
Dördüncü.
RABİA
(Müe.) Dördüncü. * Saatteki sâlisenin altmışta biri.
RABİA-İ ADEVİYE
(Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliyedir. (R. Aleyha)
RABİAN
Dördüncü olarak.
RABİB
Yoğurt.
RABİH(A)
(Ribh. den) Kârlı, kazançlı, faydalı.
RABİ-İ AŞER
Ondördüncü.
RABİT
Bağlı, bağlanmış, merbut.
RABİYE
(C.: Revâbi) Yüce, yüksek yer.
RABT
Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak. * Nizam vermek, intizam bulmak. * Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
RABT EDATI
Gr: Bağlama edatı. Kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan harf veya kelime. (Hem, ve... gibi)
RABT-I KALB
Kalb bağlama, gönül bağlama.
RABTİYYE
Rabtiye. * Bağlayacak şey.
RAC
f. Mide.
RA'C
Şimşeklerin birbiri ardınca şakımaları.
RACİ
Rica eden, eden, uman, yalvaran. Niyaz eden. Ümitli.
RACİ'
(Rücu. dan) Geri dönen, ric'at eden. * Dair, aid, alâkası olan, dokunur olan, müteallik. * Gr: Bir şahıstan kinaye olan zamir.
RACİBE
(C.: Revâcib) Parmağın el ayasına bitişik olan boğumu.
RACİFE
Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. İlk nefha.
RACİH
Üstün olan. Kıymetli, faziletli ve itibarı fazla olan. * Fık: Beyyinatta, bürhan ve delilin tercihinde delili üstün, beyyinesi evlâ ve makbul olan taraf.
RACİHA
Tercihli, daha önce diğerlerinden üstün.
RACİH-İ MERCUH
Bürhan ve delillerin tercih ve üstünlük esasları.
RACİL
Yaya olarak, yürüyerek.
RACİLEN
Yaya. Piyade. * Mc: Cahil, bilgisiz.
RACİN
Adama alışmış davar.
RACİYANE
f. Rica ederek, yalvararak.
RAD
f. Cömert, eli açık, faziletli, üstün, değerli.
RA'D
Gök gürültüsü. * Bulutları sevk ve nezaret ile vazifeli bir melek adı. * Tehdit etmek, korkutmak.(Terennümat-ı hava, na'rât-ı ra'diye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecatı, kuşların seceatı birer tesbih-i rahmet, hakikata bir mecaz... Lemeat'tan)
RAD'
Men'etmek, engel olmak. * Bırakmak, terk etmek. * Güzellik eseri. * Kına.
RA'D SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 13. Suresi.
RA'D U BERK
Gök gürültüsü ve şimşek.
RADAF
Üzerine ateş yakıp kızdırdıkları taş.
RADAFE
(C.: Razf) Kızdırılmış sıcak taş (süte bırakıp sıcaklık verirler.)
RADD
Süt ile pişmiş hurma. * Vurmak, dövmek.
RÂDD
(Redd. den) Geri döndüren, reddeden, geri bırakan.
RADDE
Derece. Rütbe. Sıra. Kerte. Mertebe. * Aşağı yukarı. * Fayda, menfaat. * Çizgi, hat.
RÂDD-ÜS SELÂM
Başkasının verdiği selamı alan.
RADE
Faide, menfaat.
RA'DE
Muztarib oluş, azablı ve sıkıntılı hâl. (Rı'de şeklinde de okunur)
RA'DENDAZ
(Ra'd-endaz) f. Gürleyen, gürleyici. Gök gürültüsü gibi gürleyen.
RADGA
(C.: Radg-Ridag) Sulu ve sıvı balçık.
RADH
Az bir şey verme. Az verilen şey. * Fık: Cihada iştirak eden kadınlara, kölelere, çocuklara ve zimmilere ganimet malından verilen mal.
RADHE
(C.: Radh-Ridh) Taşlı yer, taşlık arazi. * Büyük taşlardan olan çukur yer. (İçinde su birikip kalır.)
RADI'
(Rıda'. dan) Süt kardeş. * Süt emen çocuk. * Levmedilen kimse.
RA'D-I KASIF
Korkunç gök gürültüsü.
RA'D-I KAZA
Kaza yıldırımı, kaza şimşeği.
RADIYALLAHÜ ANH
Allah (C.C.) ondan razı olsun, mealinde duâdır. Aslında Allah ondan razı oldu demektir.(Sahabe-i Kiram Hazeratına Radıyallahu Anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânada söylemek muvâfık mıdır?Elcevab: Evet denilir. Çünki Resul-i Ekrem'in bir şiarı olan Aleyhissalâtü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anh terkibi, Sahabeye mahsus bir şiar değil, belki Sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velâyet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylanî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemâda sahabeye, Radıyallahu Anh; Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir. M.)
RADIYALLAHÜ ANHA
(Kadın için) Allah ondan razı olsun.
RADIYALLAHÜ ANHÜM
Allah onlardan razı olsun.
RADIYALLAHÜ ANHÜMA
Allah onların ikisinden razı olsun.
RADİ
(Râdiye) Razı olan, rıza gösteren, itaat eden.
RADİ'
(C.: Ruzâa-Ruzâ) Süt emen çocuk.
RADİB
Zayıf yağan yağmur. * Sidre ağacından bir cins.
RA'DİD
Korkak.
RADİF
Kızmış taşla ısıtılan süt. * Kızmış taş üzerine pişirilen et. (Merzuf da derler.)
RADİF
Binicinin ardına binen kişi.
RADİFE
Kıyametteki ikinci Sur'un ismi. (O'nunla bütün ölüler hayat bulurlar.)
RADİG
Ahmak, akılsız kimse.
RADİN
Za'feran çiçeği.
RA'DİN
Gürleyen. * Gürültülü.
RADİYEN
Razı olarak, beğenilerek, hoşnud olmak suretiyle.
RADK
Her nesnenin evveli.
RADM
Binayı taşla yapmak ( O binaya "razim" derler.)
RADM
Büyük set.
RADME (RADMÂ)
Büyük taş.
RADUA
Kuzusunu emziren ve hem de sağılır olan koyun.
f. İsim veya zamirin sonuna ilâve edilirse, Türkçedeki i, im, in, a, e eklerinin yerine kullanılır. Meselâ:Hâne: Ev. Hâne-râ: Evi, evin, eve.Tû: Sen. Tû-râ: Seni, senin, sana.
RA
Kur'an alfabesinde onikinci harftir. Ebced hesabında 200 sayısına işaret eder. Bu harfe "Rı" denildiği gibi, "Ra-i mühmele" de denilir. Bazı tarih kayıtlarında" Rebi-ül Evvel" ayına işaret olarak geçer.
RA'
şiddetle sürmek.
RA'
Küçük kene.
RAA'
Boğazına hizmet eden adi insan.
RAABE
Genişlik, vüs'at. * Büyük olmak.
RA'AD
Geveze kimse. Çok konuşan adam. * Torpil balığı.
RAALE
Hamakat, ahmaklık.
RAAŞ
(Ra'şe-Ra'şen) Titretmek.
RA'B
Doldurmak. * Efsun, (sihir yapanlar okurlar.)
RAB'
Vasat, orta boylu. * Avlulu ev.
RAB'AT
(C.: Rabeât) Attarların dağarcığı ve kutusu. * Orta boylu kimse.
RABB
Sâhib, mâlik, seyyid. Cenab-ı Hak (C.C.) * Besleyen, yetiştiren, terbiye eden. Müstahik. Hüdâvend. (Kur'an-ı Kerim'de bu "Rabb" ismi ile Cenab-ı Hak 846 def'a zikredilir.) (Bak: Âlem)( Yâni : Herbir cüz'ü bir âlem mesabesinde bulunan şu âlemi bütün eczasiyle terbiye ve yıldızlar hükmünde olan o cüz'lerin zerratını kemal-i intizamla tahrik eder. Evet Cenab-ı Hak herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir. Ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Her şey o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevi bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve mânilerini def'eden, şüphesiz Cenab-ı Hakk'ın terbiyesidir. Evet, kâinata dikkatle bakıldığı zaman, insanların taife ve kabileleri gibi, kâinatın zerratı, münferiden ve müçtemian Hâliklarının kanununa imtisalen, muayyen olan vazifelerine koşmakta oldukları hissedilir. " Yalnız bedbaht insanlar müstesna!" İ.İ.)
RABB
Üveybaba.
RABBANÎ
(Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
RABBANİYYUN
(Rabbaniyyîn) Kendisini tamamen Cenab-ı Hakk'a vermiş olanlar. Putperestlikle alâkası olmayanlar.
RABBAT
Kadınların efendileri, sâhipleri, kocaları.
RABBE
Üveyana.
RABBENA
Ey bizim Rabbimiz! Ey Sâhib-i Hâlikımız! Ey bizi terbiye edip besleyen sâhibimiz! (meâlinde).
RABBÎ
Ey benim Rabbim.
RABBİ YESSİR VELÂ TÜASSİR
Ey Rabbim! Kolaylaştır, zorlaştırma, bana imdad eyle, yardım eyle (meâlinde).
RABB-ÜD DÂR
Ev sâhibi.
RABB-ÜL ÂLEMÎN
Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.(Kur'an-ı Kerim) (bazan iki kelimede, meselâ... Rabbüke tabiri ile ehadiyyeti ve Rabb-ül âlemîn ile vâhidiyyeti bildirir. Ehadiyyet içinde vâhidiyyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede bir zerreyi bir göz bebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi; güneşi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün göz bebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. M.N.)(Her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet nâmına zabteder. Demek, bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye Rabb olamaz. S.)
RABB-ÜL ERBAB
Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)
RABB-ÜL MAL
Mal sâhibi. Sermaye sâhibi.
RABE
Yoğurt damızlığı.
RABEA
Devenin katı katı yelmesi.
RABIT(A)
Rabteden, bağlayan, bitiştiren. * Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip. * Nefsini dünyadan men edip âhirete, Allah'a (C.C.) bağlanmak. * Tertip, sıra, düzen, usûl.(...Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyyeyi iktiza eder. Evet inkâr edemezsin ki: Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir râbıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşane bir alâka telâkki edersin. M.)
RABITABEND
f. Rabtedici, bağlayıcı.
RABITA-İ İMAN
İman bağı, insanları hususan iman edenleri birbirine bağlayan iman.
RABITA-İ MEVT
Ölümünü düşünüp dünyanın fani olduğunu mülâhaza edip nefsin desiselerinden kurtulmak.
RABITA-İ ŞEYH
Tarikat-ı Nakşiyede, müridin hayalen şeyhinin huzurunda kendini tasavvur etmesine denir.
RABIZ
Koyun ağılı.
RABİ'
Dördüncü.
RABİA
(Müe.) Dördüncü. * Saatteki sâlisenin altmışta biri.
RABİA-İ ADEVİYE
(Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliyedir. (R. Aleyha)
RABİAN
Dördüncü olarak.
RABİB
Yoğurt.
RABİH(A)
(Ribh. den) Kârlı, kazançlı, faydalı.
RABİ-İ AŞER
Ondördüncü.
RABİT
Bağlı, bağlanmış, merbut.
RABİYE
(C.: Revâbi) Yüce, yüksek yer.
RABT
Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak. * Nizam vermek, intizam bulmak. * Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
RABT EDATI
Gr: Bağlama edatı. Kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan harf veya kelime. (Hem, ve... gibi)
RABT-I KALB
Kalb bağlama, gönül bağlama.
RABTİYYE
Rabtiye. * Bağlayacak şey.
RAC
f. Mide.
RA'C
Şimşeklerin birbiri ardınca şakımaları.
RACİ
Rica eden, eden, uman, yalvaran. Niyaz eden. Ümitli.
RACİ'
(Rücu. dan) Geri dönen, ric'at eden. * Dair, aid, alâkası olan, dokunur olan, müteallik. * Gr: Bir şahıstan kinaye olan zamir.
RACİBE
(C.: Revâcib) Parmağın el ayasına bitişik olan boğumu.
RACİFE
Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. İlk nefha.
RACİH
Üstün olan. Kıymetli, faziletli ve itibarı fazla olan. * Fık: Beyyinatta, bürhan ve delilin tercihinde delili üstün, beyyinesi evlâ ve makbul olan taraf.
RACİHA
Tercihli, daha önce diğerlerinden üstün.
RACİH-İ MERCUH
Bürhan ve delillerin tercih ve üstünlük esasları.
RACİL
Yaya olarak, yürüyerek.
RACİLEN
Yaya. Piyade. * Mc: Cahil, bilgisiz.
RACİN
Adama alışmış davar.
RACİYANE
f. Rica ederek, yalvararak.
RAD
f. Cömert, eli açık, faziletli, üstün, değerli.
RA'D
Gök gürültüsü. * Bulutları sevk ve nezaret ile vazifeli bir melek adı. * Tehdit etmek, korkutmak.(Terennümat-ı hava, na'rât-ı ra'diye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecatı, kuşların seceatı birer tesbih-i rahmet, hakikata bir mecaz... Lemeat'tan)
RAD'
Men'etmek, engel olmak. * Bırakmak, terk etmek. * Güzellik eseri. * Kına.
RA'D SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 13. Suresi.
RA'D U BERK
Gök gürültüsü ve şimşek.
RADAF
Üzerine ateş yakıp kızdırdıkları taş.
RADAFE
(C.: Razf) Kızdırılmış sıcak taş (süte bırakıp sıcaklık verirler.)
RADD
Süt ile pişmiş hurma. * Vurmak, dövmek.
RÂDD
(Redd. den) Geri döndüren, reddeden, geri bırakan.
RADDE
Derece. Rütbe. Sıra. Kerte. Mertebe. * Aşağı yukarı. * Fayda, menfaat. * Çizgi, hat.
RÂDD-ÜS SELÂM
Başkasının verdiği selamı alan.
RADE
Faide, menfaat.
RA'DE
Muztarib oluş, azablı ve sıkıntılı hâl. (Rı'de şeklinde de okunur)
RA'DENDAZ
(Ra'd-endaz) f. Gürleyen, gürleyici. Gök gürültüsü gibi gürleyen.
RADGA
(C.: Radg-Ridag) Sulu ve sıvı balçık.
RADH
Az bir şey verme. Az verilen şey. * Fık: Cihada iştirak eden kadınlara, kölelere, çocuklara ve zimmilere ganimet malından verilen mal.
RADHE
(C.: Radh-Ridh) Taşlı yer, taşlık arazi. * Büyük taşlardan olan çukur yer. (İçinde su birikip kalır.)
RADI'
(Rıda'. dan) Süt kardeş. * Süt emen çocuk. * Levmedilen kimse.
RA'D-I KASIF
Korkunç gök gürültüsü.
RA'D-I KAZA
Kaza yıldırımı, kaza şimşeği.
RADIYALLAHÜ ANH
Allah (C.C.) ondan razı olsun, mealinde duâdır. Aslında Allah ondan razı oldu demektir.(Sahabe-i Kiram Hazeratına Radıyallahu Anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânada söylemek muvâfık mıdır?Elcevab: Evet denilir. Çünki Resul-i Ekrem'in bir şiarı olan Aleyhissalâtü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anh terkibi, Sahabeye mahsus bir şiar değil, belki Sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velâyet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylanî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemâda sahabeye, Radıyallahu Anh; Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir. M.)
RADIYALLAHÜ ANHA
(Kadın için) Allah ondan razı olsun.
RADIYALLAHÜ ANHÜM
Allah onlardan razı olsun.
RADIYALLAHÜ ANHÜMA
Allah onların ikisinden razı olsun.
RADİ
(Râdiye) Razı olan, rıza gösteren, itaat eden.
RADİ'
(C.: Ruzâa-Ruzâ) Süt emen çocuk.
RADİB
Zayıf yağan yağmur. * Sidre ağacından bir cins.
RA'DİD
Korkak.
RADİF
Kızmış taşla ısıtılan süt. * Kızmış taş üzerine pişirilen et. (Merzuf da derler.)
RADİF
Binicinin ardına binen kişi.
RADİFE
Kıyametteki ikinci Sur'un ismi. (O'nunla bütün ölüler hayat bulurlar.)
RADİG
Ahmak, akılsız kimse.
RADİN
Za'feran çiçeği.
RA'DİN
Gürleyen. * Gürültülü.
RADİYEN
Razı olarak, beğenilerek, hoşnud olmak suretiyle.
RADK
Her nesnenin evveli.
RADM
Binayı taşla yapmak ( O binaya "razim" derler.)
RADM
Büyük set.
RADME (RADMÂ)
Büyük taş.
RADUA
Kuzusunu emziren ve hem de sağılır olan koyun.