• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Osmanlı'nın Terörle İmtihanı

wien06

V.I.P
V.I.P
STRATEJİ ÖĞRETMEYEN TARİH MASALDAN İBARETTİR
Bundan yaklaşık bir asır önce bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı problemlerin benzerleri ile Osmanlı Devleti de uğraşmak zorunda kalmıştı.

İhanetler, isyanlar, kurtarılmış bölgeler, yasadışı komita ve terör örgütleri ile bu örgütlerin yaptığı katliamlar… Bunun yanında çeşitli coğrafyalarda örülen korku duvarları ve devlete karşı güvensizlik… Öldürülen diplomat ve bürokratlar, Gerilla savaşı karşısında düşülen askeri çaresizlik, Milyonlarca liralık ekonomik zarar, ,tarım köylerinde telef edilen mamuller ve hayvanlar ile her şeyin ötesinde yitirilen binlerce masum can, son dönem Osmanlısının en çok uğraştığı sorunlar olmuştu. Durum günümüzden çokta farklı değildi: özgürlük, barış, insan hakları, uzlaşı, kültür, hoşgörü, etik, gibi bir sürü kavram kalkan edilerek Osmanlı yönetimi de zor durumda bırakılmıştı. Dedikleri olmayınca öne sürdükleri çeşitli ülkelerin elçileri ile Bab-ı Ali’ye dayanan terör, desise, yalan, iftira ile Osmanlı’dan her seferinde bir şeyler koparmayı başarmıştı!

Bu sorunun üstesinden gelmek isteyen Osmanlı yönetiminin Avrupalı devletlerin iç işlerine müdahale etmesini engellemek için çıkardığı siyasi aflar, azılı militanların affederek salıvermesi hatta bazı anlarda verilen idam kararından cayılması ve reform ile ıslahat ismi altında yapılan açılımlarda her seferinde Osmanlı’nın başını daha büyük dertlere sokmuştu…

Osmanlı’nın genel manada Rumeli dediği bugün ise Makedonya olarak isimlendirilen coğrafya da meydana gelen olaylar PKK sorununun çözümü konusunda bize bazı reçeteler sunmaktadır. Hem isyanların niteliği, hem bu isyanların meydana geldiği coğrafya, hem de dış devletlerin müdahaleleri açısından büyük benzerlikler gösteren PKK Sorunu ve Makedonya Meselesini tarih süzgecinden geçirerek yorumlayabilmek Türk milletinin bir ferdi olarak menfaatimize olacaktır. Çünkü bugün Türkiye’nin başına Batı tarafından örülen püsküllü bela; PKK ile o dönemde yine Batı tarafından desteklenen VMRO örgütü arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır…

Şimdi zaman tüneline girip Osmanlı’nın başından geçenleri okuyarak ders alma zamanıdır çünkü strateji üretmeyen bir tarih masaldan ibarettir!


‘’ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?’’
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devletinde yaşanan ayrılıkçı isyanlarda yeni bir dönem başlamıştı. Bu ayrılıkçı isyanlarla 20. yüzyıl başında şekil alan Makedonya Sorunu, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasi ve sosyal gelişmelerle biçim kazanmıştı. Makedonya Sorunu Avrupa devletlerinin Doğu Sorunu çerçevesinde ele aldıkları bir konuydu. Burası önemlidir çünkü bu devletlerin amaçları ve yöntemleri Doğu Sorunu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bölgede yaşayan Hıristiyanların amaç ve yöntemleri ise bundan farklıdır.

Fransız İhtilalının ardından özellikle 19. yüzyılda, devletlerin siyasi yapılanma şekli ulus bilinci etrafında şekillenmeye başlamıştı. Bu dönemde Osmanlı Devletinin siyasi ve askeri olarak eski konumunda olmaması Balkan halklarının Osmanlı devletinden ayrılmak için uygun ortamı bulmalarına sebep olmuştu. Bunun en son örneği Makedonya bölgesinde yaşandı. Bu bölge de ayrılıkçı hareketler bir yandan Avrupa devletlerinin siyasi ve ekonomik desteğini kullanırlarken, aynı zamanda kendi buldukları en uygun yöntem olan çete-örgüt tipi eylemlere de ağırlık vermişlerdi.

Makedonya da Osmanlı karşıtı olaylara derinlemesine bakıldığında karşımıza üç unsur çıkmaktadır. Bunlardan ilki Osmanlı idaresine karşı yapılan eylemlerdir. İkincisi Balkan milletlerinin kendi aralarında olan anlaşmazlıklardan ve rekabetlerinden kaynaklanan hareketler, diğeri de özellikle yabancı ülkeler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda bölgeye yapılan müdahalelerdir.

Makedonya bölgesinde 19. yüzyıl sonunda başlayan devlet karşıtı silahlı eylemler 20. yüzyıl başında önemli bir aşama kat eder. 17 Ekim 1878 tarihinde Kresna bölgesinde yaşanan ayaklanma, İlinden (2–3 Ağustos 1903) adıyla anılan ayaklanmaya örnek teşkil edebilecek önemli bir basamaktır. Natanail Kuceviski tarafından hazırlanıp Dimitar Pop Gorgiev-Berovski ve Stojan Karastoilov önderliğinde yürütülen Kresna ayaklanması, Yeşilköy ve Berlin Antlaşmalarından umduklarını bulamayan bölge Hıristiyanlarının bir kısmı tarafından desteklenmişti. Berlin Antlaşmasıyla Balkanlarda değişen sınırlar özellikle Bulgarları rahatsız etmişti. Bundan sonra Makedonya bölgesinde huzursuzluk iyice arttı. Antlaşmaların imzalanmasından hemen sonra Struma nehrinin yakınında bulunan Kresna adlı köyde başlayan ayaklanmayı Razlog Ayaklanması takip etmişti

Ayrılıkçı Bulgar-Makedon Örgütleri yaptıkları toplantıda Adam Kalmikov’u ayaklanmanın önderi, Dimitar Pop Georgiev-Berovski’i ise baş lideri olarak belirlemişlerdi. İsyan hareketi Menlik, Petric, Razlog ve Bansko'ya yayıldıktan sonra güçlenen ayaklanmacılar bu bölgelerde yeni bir ordu ve yeni bir yönetim oluşturmayı başarmışlardı. Amaç gayet netti; bölgenin ‘’Türk boyunduruğundan’’ kurtarılması…

İsyan tam Sekiz ay kadar sürmüştü. Ayaklanmanın sonunda Osmanlı birlikleri bölgede asayişi sağlamayı başarmıştı başarmasına ama kesinlikle sorunu kökünden çözememişti. Ayaklanmanın bitmesinin asıl nedeni Osmanlı yönetiminin isyan hareketinin sosyo-politik kökenini deşifre ederek çözebilmesi değil isyana öncülük eden terör örgütlerinin bölge halkının isyana tam desteğinin olmadığını görerek ileride şartlar oluşunca daha kapsamlı bir ayaklanma başlatma konusunda karar almalarıdır.

‘’Berovski ile Stojan Karastoilov'un çekilmesi ve daha sonra Karastoilov'un öldürülmesiyle ayaklanma başarısızlığa uğradı’’ şeklinde bize sunulan tezler hiçbir şekilde örgüt militanlarının ve sempatizan köylülerin silahlarını ileri de ki bir isyan hareketi için Pirin Makedonya'sında bulunan Buranova köyüne gömmelerini açıklayamamaktadır. Devlet otoritesinin giderek zayıfladığı bir dönemde yaşanan Kresna ve Razlog isyanları bölgedeki asayiş sorununu daha da artırmış yapılan askeri müdahaleler terör örgütlerine katılımı engelleyememişti. Çünkü Kilise ve eğitim kurumları üzerindeki gücünü kullanarak bölgede etkisini arttırmak isteyen örgütler bölge halkının devlet ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyordu. Bu olaylar bölgede etkinlik gösteren Yüksek Makedonya Komitesi ve diğer güçlü örgüt Makedonya İç Devrim Örgütü-VMROarasında tartışma yaratıyordu. Bu anlaşmazlığın temelinde Makedonya bölgesinin geleceği için dış destek almak veya almamak düşüncesi yatmaktaydı.. Yöntem konusunda yaşadıkları sorunlara rağmen, Osmanlı Devleti karşısında ortak hareket etmeyi, en azından diğerinin eylemlerini desteklemeyi veya engel olmamayı iyi başaran bu örgütler bölgede Osmanlı Devletinin egemenliğinin son bulmasını hızlandırmıştı. Artık çanlar Osmanlı için çalıyordu…


OSMANLI MAKEDONYA’NIN PKK’SI: VMRO

Makedonya ile ilgili ilk gizli örgüt, 1893 yılında Sofya'da kurulmuş olan Merkezi Edirne Makedonya Komitesi’ydi.. Bu teşkilatın görünürdeki amacı Bulgaristan'a göç etmiş olan Makedonyalıların sosyal konumlarını iyileştirmek ve ekonomik sorunlarına çare olmak gibi insani gayelerdir. Asıl amaç ise 1885'te bir oldubitti ile ele geçirilen Doğu Rumeli'yi ele geçirmelerinin vermiş olduğu rahatlık ve güvenle yeni hedef olarak Makedonya'yı seçmeleridir.

Makedonya; Bulgar, Yunan, Sırp ve Arnavut komitelerinin birbirleriyle mücadele ettiği ilişkilerin ve düşmanlıkların girift hale geldiği bir cehennemi andırır olmuştu. Bu dönem de Makedonya’nın en dişlisi olan Bulgarlar Makedonya'da Bulgar- Makedon Merkez Komitesi, Makedonya Komitesi, Muhib-i Vatan Cemiyeti, Merkezi Edirne- Makedonya Komitesi, Makedonya Talebe Teşkilatı Makedonya Politik Cemiyeti, Genç Makedonya Cemiyeti ve bunların içinde en tehlikeli olanı; Makedonya İç Devrim Örgütü… Yani; VMRO adında silahlı örgütler kurmuşlardı.

19.Yüzyılın sonuna doğru Selanik’te yaşayan 6000 kadar Bulgar bulunmakta idi. Bu kentli Bulgarlar, iş sahaları Rumlar ve Yahudiler tarafından kapatıldığından daha çok eğitim alanında boy gösterebiliyorlardı. Bundan dolayı şehirde bulunan 6000 Bulgar’ın üçte biri ya öğretmendi ya da öğrenci. İşte bu öğretmen ve öğrencilerden bazılarının 1 Kasım 1893 Akşamı bir araya gelmeleri kanlı bir tarihin başlangıcı olacaktı.Tarihe adını kan ile yazdıracak ve katliam ve acılarla anılacak olan Makedonya Merkezi Devrimci Komitesi Damian Gruev ve İvan Hacınikolov’un önderliğinde Selanik Rıhtımında kurulmuştu. M.M. D.K ilk etapta partisi olmayan bir politbüro şeklinde çalışıyordu. Örgüt üyeleri bir bomba altına çaprazlama yerleştirilmiş bir hançer ve tabancadan oluşan sade bir mühür yapmışlardı. Bu üç sembolün etrafında da ‘’Svoboda ili smurt’’ yazıyordu. Yani; Ya özgürlük ya ölüm!

Kuruluşundan 1 yıl sonra1894 de Rense kentinde 16 üye ile ilk kongresini toplayan örgüt daha kimseyi öldürmemiş ve hiçbir yeri bombalamamıştı. Ancak bu durum kısa süre de vahim şekilde değişecekti. Bir kaç defa ad değiştiren örgüt en sonunda 1905 tarihinde VMRO (Makedonya İç Devrim Örgütü ) adında karar kılmıştı. Ve işte o VMRO ilk eyleminde;9 Ağustos 1895 tarihinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Ropcoz Kazası’nın Yanıklı Köyünü basarak 262 evi ateşe vermişler ve 125 Türkü katletmişlerdi. Yanıklı Köyü cayır cayır yanmıştı…



DÖVE DÖVE BAŞBAKAN ÖLDÜREN BİR ÖRGÜT

Eski Bulgar başkenti Velika Turnova da bir meyhanecinin oğlu olarak dünyaya gelen ve Prens Alexander’ın tahtan inme fiyaskosundan sonra en aklı başında ve yürekli Bulgar yönetici olarak görülen Bulgar Başbakanı Stefan Stambulov herkesi şaşırtarak 1890’ların başında bölgenin gördüğü en sert rejimi uygulamaya koymuştu. Kendine muhalif olan herkesi sert yasalar ve devlet güçleri ile sindirme yoluna gidiyordu. Prens Alexander’dan sonra tahta gelen Ferdinand diğer devletler tarafından onaylanmadığından ve Rusya da desteğini çektiğinden dolayı Bulgaristan zor bir dönmemden geçiyordu.

Başbakan Stefan Stambulov’un tek çıkış yolu Osmanlı’ya yanaşmaktı ve onu yapmıştı. İstanbul her şeyin farkında idi ve Bulgaristan’dan tek bir istekte bulunmuştu: Makedonya faaliyet gösteren VMRO ve benzeri örgütlerin faaliyetlerine destek veren sempatizanların ve sığınmacı eylemcilerin faaliyetlerine son verilmesi. Bu isteği bir nebze yerine getiren Başbakan bir anda VMRO’nun hedef tahtası geline gelecekti.

1890’ların başında Sofya ve batı Bulgaristan’ın diğer büyük kentleri Makedonya asıllı siyasi mülteciler ile kaynamakta idi. Bu Makedonyalılar VMRO ve diğer devrimci örgütler tarafından hem örgütlenmişti hem de siyasi eğitimden geçire ilmişti.VMRO’nun planları çerçevesinde tüm mesailerini Bulgar devletinin tüm sahalarına sızmak için harcayan bu Makedonlar, Bulgar Ordusunun 38.000 subay kadrosunun 15.000’ni oluşturuyorlardı.

VMRO Osmanlılarla işbirliği yaptığı ve VMRO’nun devrimci liderlerinin Osmanlı güçlerine testlim edilerek öldürülmesinden sorumlu tuttuklarından dolayı Stambulov’dan nefret ediyordu.Bu nefret onu ortadan kaldırma kararı alınmasına bile sebep olmuştu.İleri tarihlerde Bulgaristan içinde açıktan açığa VMRO – Stamblov Güçleri arasında savaş yaşanacaktı. Stamblov kimi Petersbug’dan kimi Makedon kökenli Bulgar Ordusu subaylarından kimi de doğrudan VMRO Örgütünce tasarlanan komplolardan her türlü yetki ile donattığı polisi ve istihbarat subayları tarafından kurtuluyordu. VMRO Örgütü Başbakan’ın bu komplolardan kurtulması sonucunda da onu köşeye sıkıştırmak için Bulgar Hükümetinin Bakanlarına suikastlar düzenlemekten, Bulgar Prensine tehditler yağdırmaktan ve kritik bölgelerde köylüleri ayaklandırmaktan geri durmuyordu.

1895 de Prens Ferdinand anlaşamadığı Stambulov’u görevinden uzaklaştırmayı sonunda başarmıştı. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra V.M.R.O Örgütü mensubu bir grup militan eski Başbakan’a sopa ve demirlerle saldırarak dövmüşler,işkenceden geçirmişler ve devrimci liderleri Osmanlı’ya teslim eden imzayı attı diye ellerini koparmışlardı.Feci şekilde yaralar alan Stambulov bu saldırıdan birkaç gün sonra ölmüştü.Eski Başbakan’ın cenaze töreni bile V.M.R.O militanları tarafından sabote edilmişti.Cenaze alayına katılan militanlar bu ortamda bile pervasızca Stambulov’la alay ederek aleyhine sloganlar atıyorlardı.Cenaze alayında ki herkes şaşkındı ama kimsecikler bir şey yapamıyordu.Eşinin örgüt militanlarınca kesilen ellerini bir kavanoza koyarak cenazeye katılan Bulgaristan eski First Leydie’si ,kolları ile sıkıca sardığı bu kavanozu eşinin aleyhine sloganlar atılan tarafa doğru tutarak havaya kaldırmıştı,bir süre sonra ıslıklar yükselirken sloganların sesi kesilmeye başlamıştı,az sonra ise hepsinin sesi kesilecekti,duyulan tek şey Eski First Leydie’nin hıçkırıkları idi…
 
HERŞEY BİR İHBAR İLE BAŞLAMIŞTI:1897 VİNİTSA OLAYI

1897 Kasım Ayında Osmanlı askerlerinin kılığına girmiş on beş kişilik bir VMRO grubu karanlıktan istifade ederek Bulgaristan sınırından Makedonya’ya girmişlerdi. Vinitsa Köyünü basan militanlar Türk eşrafından Kazım Bey’in parasını gasp etmişler ve ardından da Kazım Bey’i ve bu olaya şahit olan Slav uşağını öldürmüşlerdi. Köyden topladıkları ganimetlerle kaçan militanlar, öldürdükleri Slav’ın gizli bir VMRO üyesi olduğundan habersizlerdi. Ölen Slav’ın karısı bu olayın bir baskından ziyade örgüt içi hesaplaşma zannederek yerel yetkililere örgütü ihbar etmişti.

Türk vali arkasına askeri desteği alarak Üsküp bölgesini adeta didik didik aramıştı. Sonuç dehşet vericiydi; Bölge yasadışı Bulgar örgütlerinin üstü haline gelmişti ve Osmanlı yöneticileri bunun farkına ancak bir ihbar sonucunda varabilmişlerdi. Örgüt propagandaları içeren risaleler, propaganda metinleri, binlerce silah, bomba ve yüklü miktarda para ele geçirilmişti. Bu manzaradan ürken Osmanlı yetkilileri VMRO üyesi olduklarından şüphelendikleri yüzlerce kişiyi sorguya almıştı. Bu sorgulamaların dozunu biraz kaçıran yerel yetkililer örgüte bir koz daha vermişti.

Hayal güçleri ile işkence üreten örgüt senaristleri adeta bir isyan hazırlığında olan militanların ne Akkor haline gelmiş demirlerle dağlanmalarını bırakmıştı ne de, mengenelerle sıkıştırılıp, ayaklarından asılmalarını… Hatta şehir efsanesi gibi yayılan bu işkenceler içinde gözleri oymakta vardır kaynar sularla haşlamakta… Bu durum Osmanlı yönetimini her seferinde’’ insan hakları’’kalkanı ile karşısına gelen Batı karşısında zor bir duruma sokmuştu. Osmanlı’nın bu duraksamasından istifade eden VMRO bunu fırsat bilerek acımasız örgüt liderlerinden Gotse Delçev’in üst üste verdiği emirler ile saldırılarını yenilemişti. Her gün ayrı bir Osmanlı bürokratına saldıran VMRO Makedonya’yı cehenneme çevirmeye başlamıştı.


BORIS SARAFOV:’’BİR MAKEDONYA KANLI DÜĞÜNÜ BU GECE OYNAYACAK!’’


Stambulov’un ölümünden sonra Makedon militanlar adeta Bulgaristan’ı esir almışlardı. Sofya’nın ve diğer kentlerin merkezinde ne olduklarını saklamadan dolaşan militanlar, işlerini gördürmek için devlet görevlilerine rüşvet dağıtıyorlar, haraç alıyorlar ve kendilerine karşı tehlike olarak gördükleri insanları feci şekilde öldürüyorlardı. VMRO yaptığı propagandalar ve dağıtığı broşürler ile Bulgaristan da siyasi mülteci olarak yaşayan Makedonların örgüte ayda 100 leva para vermelerini istiyordu. Bunu vermeyen mülteciler sabahın saat dördünde evleri basılarak fiziklerinden özel seçilmiş oldukları anlaşılan örgüt militanlarınca saatlerce dövülüyorlardı. Vermeme konusunda ısrar edenler ise devrimci davaya ihanetten öldürülüyorlardı. Tüm bu manzara karşısında ne yapacağını şaşıran Bulgar polisi en ufak operasyonunda VMRO militanları ile çatışmak zorunda kalıyorlardı. Öyle ki bazı anlarda militanlara sözü bile geçmez olmuştu. Tıpkı Kanlı Düğün Olayında olduğu gibi…

1900 yılının sonbaharında yazar Vojdan Çernodrinski Sofya da ‘’Bir Makedonya Kanlı Düğünü’’ adlı oyununun sergileneceğini ilan etmişti. Ancak oyunun içeriği Türk düşmanlığı ve karşıtlığı ifadelerle dolu idi. İstanbul ile sıcak diyaloga geçmek istemeyen yeni Başbakan Todor İnançev oyunu yasaklamıştı. Tiyatro önünde biriken Makedon kalabalık oyunun oynamasını beklerken, atlı Bulgar polisler herhangi bir olaya mahal vermemek için hazır şekilde tiyatro önüne dizilmişlerdi. Az sonra olay yerine gelen ve halkın arasına karışan VMRO militanları sivil bir kargaşa başlatarak tiyatroyu oynayacak oyuncuları salondan içeri sokmaya çalışmışlardı. Bulgar polisi zor anlar yaşıyordu. İşin en kötü yanı ise VMRO’nun en zorba isimlerinden olan Slavko Kokoçev ile Boris Sarafov otuz kadar silahlı militan ile olay yerine gelmişlerdi. Az ileri deki kargaşayı doğru yönelen Boris Sarafov,’’Makedonya Kanlı Düğünü bu gece oynanacak’’diye gürledi. Çatışma ihtimalini göze alamayan polis yavaşça oradan uzaklaşmıştı…


DAME GRUEV:’’SONU GELMEYEN BİR DEHŞET OLACAĞINA DEHŞETLİ BİR SON OLSUN!’’


VMRO Makedonya da ki faaliyetlerinde köylere yaslanmıştı. Stratejisinin değişmeyen aktörü köylülerdi. Bu stratejiyi propaganda ile açıp köylüleri Makedonya idealine inandırabilecek birçok gönüllü idealiste sahip olan örgüt kentli aydınlar ile köylü direnişçiler arasında ki köprüyü doğrudan silahlı çeteleri ile kuruyordu. VMRO en çok militanı ve sempatizanı halka zulüm eden ve gereksiz yere vergi toplayan ayan üyelerini, Osmanlı jandarmasını ve devlet görevlilerini cezalandırdığı zaman temin ediyordu. Ancak bu tipte eylemler Osmanlı yönetiminin sert tepkisi ile karşılaşıyordu.

19.Yüzyılda Makedonya da bir köyün kimliği iki kurumun elindeydi bu kurumlar; kilise ve okuldu. VMRO Örgüt Manifestosunda kurumsal olarak Makedonya da ki tüm ulusları kucaklıyormuş gibi gözükse de örgüt ağırlıklı biçimde Slavların elindeydi. Bu durum Rum Ortodoks Kilisesi ve Helen kültürünün etkisinde yaşayan Eflâklıların örgüte mesafeli hatta muhalif durmalarına sebep oluyordu. Öyle ki Rum Ortodoks Kilisesinin kontrolünde olan köylerde papazlar birer VMRO düşmanıdırlar.

VMRO Çeteleri ortalama on ya da on beş kişiden oluşmaktaydı. Bir köye yapılacak baskın söz konusu olduğundan teröristler önce o köyün, Patriklik mi yoksa Eksarhlık mı olduğunu öğrenirlerdi. Köyün dil açısından karma bir köy mü olduğu, okulun Bulgarların mı yoksa Rumların mı elinde mi olduğu da VMRO’nun baskınının ne şekilde olacağı konusunda fikir vermekte idi. VMRO militanları köye geldiklerinde ilk olarak köyün muhtarını ya da papazını aramakta idiler.

Bu militanların genelde ürkütücü bir görüntüleri bulunmakta idi. Saçları ve sakalları bir birbirine karışmış bıyıkları briyantin ile parlatılmış, göğüslerinde çapraz fişekler, omuzların tüfek ve kemerlerinde alımlı hançerler, tabancalar ve bombalar bulunan bu teröristler, muhtar ya da papazdan köyde kalma konusunda onay aldıklarında o köyde diledikleri gibi yaşayabilmekteydiler. Eğer köylüler ilk karşılaşmada bu militanlara iyi davranırlarsa kesinlikle köylüye eziyet edilmezdi. Bu stratejisini köylüyü kazanma üzerine kurmuş VMRO’nun en dikkat ettiği hususlardan biriydi. Eğer yapılan konuşmalar ve propagandalar sonucunda o köy VMRO’yu kabul ederse o köy artık örgütün lojistik deposu olarak kullanılmaya başlanmakta idi. Ayrıca bu durumda VMRO, köylüye köylerini diğer örgütlerin saldırılarından koruyacakları konusunda teminat verirdi.Genelde sınırda ki Türk köylerine baskın yapıp Bulgar sınırına kaçan VMRO’nun bazı militanları ise kurucuları olan Dame Gruev’in ‘’ sonu gelmeyen bir dehşet olacağına dehşetli bir son olsun’’gibi sözlerinden etkilenerek Türk köylerinin kabusu olmuştu.


YÜKSEK MAKEDON ÖRGÜTÜ İŞBAŞINDA: CUMA-İ BALA OLAYLARI

1903 Ağustos ayına gelmeden önce yaşanan diğer bir önemli olay 1902 sonbaharında Cumâ-i Bâlâ'da -Ghorna Dzhumai- yaşandı. İsyan hareketi bir diğer ayrılıkçı unsur olan Yüksek Makedonya Örgütü tarafından düzenlenmişti. VMRO’nun isyana destek vermemesi köylünün ayaklanmaya kitleler halinde katılmasını engellemişti. Çünkü VMRO’nun köylerde ki ağırlığı YMÖ’den kıyaslanamayacak oranda fazla idi.

23 Eylül 1902 de Cumâ-i Bâlâ kazasının Zelesnika köyünde başlayan ayaklanma YMÖ’nün çabaları ile kısa süre de Padeş, Harbin, Gradova ve Menlik'in Kresna köylerine de yayılmıştı. Ancak hem VMRO’nun isyana destek vermemesi hem de bölge halkında bulunan silahların yapılan operasyonlar ile olaydan hemen önce toplanmış olması isyanın diğer bölgelere yayılmasını engellemişti. İsyan yaklaşık 15 köye yayılmıştı, büyük maddi zarara sebep olan ayaklanmalar sonucunda bölgeyi didik didik arayan Osmanlı güçleri 200 militanın Makedonya’dan Bulgaristan’a kaçmasına engel olamamıştı. Yüzlerce kişinin yaralandığı ve 37 teröristin öldürülmesi ile sonuçlanan isyan hareketleri, Teğmen Refet Efendi komutasındaki kuvvetin üstün gayretiyle bastırılmıştı.

YMÖ’ nün tasarladığı isyan fiyasko ile sonuçlanmıştı ama YMÖ Başkanı Prof.Mihailovski Osmanlı güçlerinin isyan sonrasında yaptığı terör bastırma operasyonlarını ‘’insanlık dışı intikam ve şiddet eylemleri’’diye Batı başkentlerine rapor şeklinde sunmuştu. Mihailovski’ye göre Osmanlı güçleri, topraklarını tehdit eden bir terör örgütü ile uğraşmıyor sadece kadınları ve çocukları katlediyordu.


OSMANLI’NIN TARİHİ HATASI: TERÖRİSTLER AFFEDİLİYOR!


Osmanlı Devleti bu olaylar sırasında Avrupa devletlerinin müdahalesini engellemek için Kasım 1902 tarihinde Rumeli Vilâyetleri Hakkında Talimat yayınladı. Makedonya da terörün önünü kesmek isteyen bu acil eylem planına göre;
1-Vilayet gelirlerinin%5’i resmi yapılar için hazır bulundurulacaktı.
2-Valilerin yetkilerinin genişletilecekti.
3-Jandarma teşkilâtında Müslümanlar beraber Hıristiyanlarda bulunacaktı.
4-Bölge yönetiminde önemli bir değişim olarak, bundan böyle Babıâli'nin bölgede üç vali yerine tek bir vali ile işleri yürütmesi kararı alınmıştı. Genel Müfettiş olarak Hüseyin Hilmi Paşa bölgeye atanacak ve yeni bir dönem başlayacaktı. Babıâli bu şekilde Makedonya bölgesinde merkezî yönetimin gücünü arttırmayı plânlıyordu.
Ancak Rumeli Vilâyetleri Hakkında Talimat bölgede Osmanlı Devleti'nin öngördüğü sonucu yaratamamıştı. Yakında daha büyük bir ayaklanmanın yaşanması bekleniyordu. Ancak bölgede çalışan bazı devlet görevlileri Osmanlı yönetiminin gerekli önlemleri almakta yavaş davrandığını ileri sürüyordu. Haksız da değildiler; Çünkü Osmanlı, hantal bürokrasinin kurbanı oluyordu. Osmanlı’nın bir parçası olan Makedonya adeta bir kazan gibi kaynıyordu ama Osmanlı devlet kademelerinin örgütlü ve düzenli şekilde çalışmaması ve işleri ağırdan alması yeni sorunları gündeme taşıyordu. Babıâli’nin hazırladığı Rumeli Vilâyetleri Hakkında Talimat Osmanlı’nın tüm iyi niyetine rağmen Batı’yı tatmin etmemişti. Yeni Osmanlı açılımına mesafeli yaklaşarak Makedonya Sorununda kontrolü ellerinde tutmak isteyen Avusturya-Macaristan ve Rusya'nın hazırladığı ve Berlin Antlaşmasını imzalayan diğer Avrupa devletlerinin de onayını alan yeni program Viyana Islahat Projesi Babıâli'ye dayatılmıştı. Amaç Makedonya’yı bir şekilde Osmanlı’dan koparmak olduğu için her şeye buna göre planlanıyordu.21 Şubat 1903 de Osmanlı’ya dayatılıp 23 Şubat 1903 de Osmanlı yönetimince kabul edilen yeni dayatmalara göre;

1-Genel müfettiş görevini başarıyla yerine getirebilecekse önceden belirlenen bir süre için atanmalıdır. Merkezi hükümete başvurmadan gerektiğinde kullanabilecek hazır birliklere sahip olacaktır! Genel müfettiş Makedonya halklarının hassasiyetini bilen ve buna göre hareket edecek biri olmalıdır!
2-Jandarma Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşabilir ama bu dinlerin nüfusları oranında olacaktır!
3- Hükümet acil olarak Arnavutların faaliyetlerine son vermelidir!
4-Makedonya da bulunan Üç vilayetinde yerel yönetimi güçlendirilecek ve kendilerine has bütçeleri olacaktır! Bu vilayetlerin gelirlerini Osmanlı Bankası kontrol edecektir!
5-Terör faaliyetlerinde bulunan ‘’siyasi suçlu’’kapsamında ki kişiler ister ceza almış olsun isterse yargılanma sürecinde olsun affedilecektir!

Özellikle bu son madde; Osmanlı Devletinin Avrupa devletleri karşısındaki aczini ortaya koymaktaydı. Bölgede yaşanan ayaklanmalardaki eylemlerinden dolayı yakalanıp tutuklananların ‘’siyasî suçlu ve mahkûm’’ olarak kabul edilip serbest kalmaları sağlanıyordu. Bu durum Osmanlı Devletinin bundan sonra da iç güvenliği sağlayacak ortamı yakalayamayacağının bir göstergesiydi. Çünkü Osmanlı Devletinin bölgede sağlamaya çalıştığı asayişi bozan eylemlerin bu kişiler tarafından devam ettirileceği açıkça görülmekteydi. Yaptığı terör faaliyetlerinde pişman olmayan, bırakın pişman olmayı gurur duyan teröristler insan hakları, reform, eşitlik gibi söylem ve dayatmalarla affedilmişti! Devletin Makedonya bölgesinde kurmaya çalıştığı asayişi sağlaması daha da zorlaşmıştı.

Batı, Bizans’a rahmet okutuyordu; Hem Babıâli’ye Makedonya'da asayiş ve güvenliği sağlayamadığını bahane göstererek baskı uyguluyor, hem de asayiş ve güveni daha da bozacak ortamı sağlayan maddeleri Babıâli'ye dayatıyordu. Bu durum göstermektedir ki, Avrupa devletlerinin amacı iddia ettikleri gibi bölgede Osmanlı Devletine tâbi Hıristiyan yandaşlarının güvenliğini sağlamak değil, Osmanlı Devleti içindeki Hıristiyan-Müslüman ayrımcılığını arttırıp istikrarı bozmak ve bölgeyi kontrolleri altında tutmaktı. Bu nedenle bölgede ki terör olayları kontrolden bile çıkacak ve büyüyerek devam edecekti.


AÇILIMIN SONUCU: SELANİK OLAYLARI

Batı’nın tutumu sonrasında yeniden şekillenen Osmanlı açılımı sonrası ayrılıkçı Makedon Örgütleri daha çok şımarmıştı.1896 yılında Filibe’de lise öğrencisi olarak bulunan M.Gercikov ve yakın arkadaşı P.Mancukov ile Veles’li bir Makedon olan J.Bojkov Makedonya’nın kurtuluşu için(!) bir araya gelmişlerdi. Önce Cenevre de Rus Bakunin taraftarlarının etkisi altına giren bu militanlar, Paris’te yasadışı olarak ‘’Makedon Gizli Devrimci Komitesi Çağrısı’’ismi altında risaleler bastırmışlardı. Ardından Makedonya Gizli Devrimci Komitesinin Sesi dergisini yayınlayan gençler 1898 de bu gizli örgütün yayın organı olan Otmıştenie yani ‘’İntikam’’ isimli dergiyi çıkarmışlardı. Bu anarşist grup amaç olarak tam bağımsız Makedonya için çalıştıklarını her fırsatta dile getiriyordu. Gözü hiçbir şeyden korkmayan ve rahat kanalize edilebilecek ateşli gençlerden oluşan grup yayın hayatından sıkılarak bir süre sonra silahlı eylem serüvenine girişecekti. İleri ki tarihlerde bu örgütten ayrılarak VMRO’ya katılan M.Gercikov burada da kural tanımaz ve acımasız yönleri ile tanınmıştı. P.Mancukov ise daha sonra tanıştığı Mercanov ile tüm örgütlerden bağımsız olarak çalışmaya karar vermişlerdi.

Yine aldıkları karar gereği; Belki Makedonya’nın bağımsızlığı için diğer örgütlerle de işbirliği yapılabilirdi ama kesinlikle emir almayacaklardı. Bir süre sonra böyle bir işbirliği Yüksek Makedon Komitesi şefi olan Boris Sarafov ile yapılacaktı. Mancukov ve Mercanov Boris Srafov’a Osmanlı Devletinde faaliyet gösteren Avrupalı şirketleri hedef alan çok sayıda suıkast ve sabotaj planı sunmuşlardı. Bu plan Balkan coğrafyasını kana bulayacak yeni bir suikast timinin oluşmasına sebep olmuştu. Bu tim bir diğer acımasız yapılanma olan ‘’Gemicii’’grubu ile birleşerek Filibe, İstanbul ve Selanik’i kana bulayacaktı. Osmanlı’nın terör faaliyetleri konusunda ki yetersizliği ve yaptığı açılımlar ile Avrupalıların Makedon Örgütlerini şımartmalarının bilançosu ağır ama çok ağır olacaktı!

Yapılan suikast ve sabotaj eylemleri planı çerçevesinde 1900 Yılında Selanik’te Osmanlı Bankası’nın tam karşısında bir ev kiralayan örgüt üyeleri, Avrupa Sermaye Grubunu havaya uçurmak için sokağın diğer tarafına bir tünel kazmaya başlamışlardı. Osmanlı yetkililerinin ruhu bile duymadan tam 1080 gün boyunca çalışarak yer altı geçidini bitirmişlerdi. Bu arada yeterli miktarda dinamit temin edilmişti. Liseli anarşist gençler bitmek bilmeyen bir hırsla çalışıyorlardı ve işin sonuna doğru iyice yaklaşmışlardı. Tam bu sırada VMRO adına bu gençleri ziyarete gelen G.Delçev suikastların Selanik Limanından yapacakları yüksek miktarda ki bir silah sevkiyatı için ileri bir tarihe atılmasını istemişti. Fakat nafile! Ne Delçev ne de bu suikastların büyük bir isyan sonrasında yapılması gerektiğini öğütleyen Gruev bu gözü dönmüş gençleri durduramamıştı! Bu gençlerin gözünde bir zamanlar efsane olduklarına inandıkları bu örgüt sorumluları bile Makedonya’yı bağımsızlığı götürebilecek kapasitede olmayan köylü liderleri olarak görülüyordu.

Uzun zamandır bekledikleri an sonunda gelmişti;28 Nisan 1903 de öğle vaktinde Fransız yolcu vapuru ‘’Quadalquivir’’ Selanik rıhtımını terk ederken büyük bir patlama ile infilak etmişti. Vapur tamamen yanmıştı! Bunu akşam saatlerinde Eski ve Yeni Selanik Garında ki rayların patlatılması olayı izlemişti. Hedef İstanbul’dan yolcu getiren trendi ama neyse ki bu saldırı ucuz atlatılmıştı.29 Nisanı 30 Nisana bağlayan gece Osmanlı Bankası havaya uçurulmuştu! Alman Bowling Kulübünün lokali de bu gece ki saldırılardan nasibini almıştı. Bir türlü durulmak bilmeyen anarşist gençler sabaha karşı Selanik Alman Okulu’na bombalı bir saldırı düzenlemişlerdi. Derken Selanik Tiyatrosu ve başka başka yerler… Bazı mahallelerde Askeri birlikler ile Teröristler arasında ki çatışmalar sabaha kadar sürmüştü. Teröristler o kadar cesaret kazanmışlardı ki 2 Mayıs da Selanik’te ki Osmanlı Garnizonuna bile saldırmışlardı. Başarısız olan bu denemenin ardından 3 Mayıs da aynı garnizona bir saldırı daha düzenlenmişti. Hatta anarşist gençlerden Kirkov binayı tamamen havaya uçurmak için telgraf dairesine kadar sızmayı başarmıştı. Fakat planını gerçekleştirmesine an kala bir kuşun ile yere yığılmıştı. Osmanlı yetkilileri ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Selanik kargaşa ve krize boğulmuştu öyle ki anarşist Gemicii grubunun lideri olan Yordan Popyordanov Selanik’te oturduğu dairenin balkonuna çıkarak önüne dizdiği bombaları rastgele etrafa atmaya başlamıştı. Elinde kalan son bomba ile de kendisini öldürmüştü!

Selanik Valisi Hasan Fehmi Paşa, teröristlere anlayacakları dilden muamele edilmesini emretmişti. Şehir kaos içinde inlerken Fehmi Paşa halka güven vermek için bir jandarma eri gibi şehirde dolaşmaya bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Bu sırada Valiye suikast yapmak isteyen bir terörist emniyet güçlerince yakalanmıştı!

Yapılan suikast ve eylemler o derece vahşiydi ki Makedonya Meselesine dikkat çekmek için yapılan bu saldırılar bazı batılı gazetecileri bile iğrendirmişti. Onlarca kişinin hayatını kaybettiği ve yüzlerce kişinin Osmanlı güçlerince tutuklandığı olaylar yeni gelişmelere gebe idi… Osmanlı makamları tarafından Batı’nın dayatmaları ile affedilen teröristler Osmanlı’ya açılımının cevabını çok acı şekilde kan, gözyaşı, suikast ve sabotajlar ile vermişlerdi. Ama daha yapacakları çok şey vardı ne kana doymuşlardı ne de zulme…
 
İLİNDEN İSYANI–1903

1903 ilkbaharında Selanik olaylarından sonra, 2 Ağustos 1903 tarihinde bizatihi VMRO tarafından İlinden Ayaklanması başlatılmıştı. İsyan, Slavlar için kutsal olan İlinden gününde(İlyas Peygamber Yortusu) başladığı için bu adı aldı. VMRO İsyanın başlama noktasını Manastır bölgesi olarak belirlemişti. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Osmanlı birlikleri burada Makedonya bölgesinin kuzeyine göre çok daha zayıftı. Babıâli, Bulgarların Makedonya bölgesindeki eylemcilere desteğinden ve ayrıca Arnavutların eylemlerinden dolayı birliklerini Makedonya'nın kuzeyinde yoğunlaştırmıştı. Üstelik Avrupalı devletlerin kontrolünün Makedonya bölgesinin güneyinde yoğunlaşmış olması, Osmanlı birliklerinin Manastır ve civarında daha etkisiz olmasına neden olmuştu. VMRO isyanın başladığının işaretini diğer yandaş köylere de bildirmek için bölge de bulunan Türk samanlıklarını ateşe vermişti. Civarda ki köylülerinin gönüllü veya gönülsüz, isyankârlara desteği de eklenince İlinden ayaklanmasında olayların şiddeti iyice artmıştı.

2 Ağustos günü VMRO Militanların isyanın merkez üstü olan Smilevo da Osmanlı garnizonunu basmışlar ve yaklaşık 30 askeri şehit etmişlerdi. Buna paralel olarak Resen de yapılan isyan girişimi başarısız olurken 500 kişiden oluşan VMRO militanları kendilerine terörist süsü veren Bulgar subaylarının talimatları ile dağ kasabası Kruşevo’yı işgal etmeyi başarmışlardı. Kasabada bulunan tüm resmi binaları ateşe veren teröristler, bastıklıkları Osmanlı garnizonunda bu kez de 18 memuru acımasız şekilde katletmişlerdi. Her yeri yakan yıkan VMRO militanları, Boris Sarafov, Atanas Lozanchev, Dame Gruev liderliğinde yürütülen isyan sırasında bölgede yaşayan Müslümanlarla beraber Patrikliğe bağlı olan köylülere de zarar vermişlerdi. Ayaklanmacılar, Osmanlı silahlı birliklerinin Manastır bölgesinde başlayan ayaklanmaya müdahalesini engellemek için bölgenin çevre yerleşim yerleri ile iletişimini kesmeyi planlamışlardı. Bunun için Manastır-Selanik ve Pirlepe-Ohri arasındaki telgraf hatlarını kemsilerdi. Bu yolla Osmanlı birliklerinin müdahalesini engellemeyi, Avrupa desteğini sağlamayı ve bölge halkının ayaklanmaya katılımını arttırmayı istiyorlardı.

İlinden ayaklanmasının ilk günlerinde olayların yayılmasını ve katılımın artmasını sağlayan VMRO Osmanlı yetkililerini zor bir duruma sokmuştu. Bunlar yetmiyormuş gibi aynı dönemde Osmanlı Devleti'ni meşgul eden bir başka ayaklanma 6 Ağustos 1903 tarihinde Manastır'dan uzak bir bölgede, Edirne vilâyetinde başlamıştı. Ancak Preobrazhenski Ayaklanması (Kıyamet Günü) olarak adlandırılan olayın etkisi İlinden ayaklanması kadar olmamıştı. Fakat VMRO militanlarının Kruşevo da bir ‘’kızıl nokta’’bir kurtarılmış bölge ilan edebilmesi İlinden İsyanının politik olarak doruk noktasını teşkil etmişti. Bu bağlamda harekete geçen Makedon Sosyalist Nikola Karev bir devrimci hükümet kurma adına çalışmalara başlamıştı. Ohri, Kiçevo, Lerin, Prilep bölgelerinden sonra Selanik (Solun), Serez, Üsküp ve Odrin'de etkisi hissedilen ayaklanmada en önemli gelişme bu girişim ile Kruşova’da yaşanmıştı.1878 Kresna ayaklanmasından beri yaşanan olaylarda ilk kez böyle bir aşamaya gelinmişti. Kruşova'da yaşananlar Osmanlı Devletine ait topraklar içerisinde, varlığı diğer devletler tarafından tanınacak kadar güçlü ve uzun süreli olamasa da, Makedonya bölgesindeki ayaklanmaların bölgede farklı ve yeni bir devletin doğuşuna neden olabileceğini gösteren gelişme olduğu için önemli bir örnekti…



VMRO DEVLET KURUYOR: KRUŞOVA CUMHURİYETİ

VMRO İlinden ayaklanmasına gerekçe olarak Osmanlı Devletinin Makedonya bölgesinde uygulaması gereken Viyana Islahat Programını gerçekleştirmediğini ileri sürüp, amacın bu programın uygulanmasını sağlamak olduğunu iddia ediyordu. Kruşova'da Cumhuriyet ilan edenler de benzer gerekçeleri ortaya koymaktaydılar. İlk cumhurbaşkanı olarak seçilen, VMRO’nun bölge merkezindeki askerî yetkilisi ve Makedonya devrimci örgütlenmesinin içinde yer alan Nikola Karev de, benzer iddiaları hazırladığı Kruşova Cumhuriyet Manifestosu adlı bildirisinde dile getiriyordu. Ancak bölgede yaşanan diğer olaylar gibi bu ayaklanmada da göz ardı edilmemesi gereken, bölgede yaşayan halkın tamamının aynı amaçla ayaklanmaya katılmamış olmalarıydı.

İlinden ayaklanması için bir genelleme yapılacak olursa, bölgede yaşayan Ortodoks Bulgar nüfusun ayaklanmacılara destek vermesine rağmen, Ortodoks Yunan nüfusun ayaklanmacılardan yana tavır almadığını söylemek yerinde bir değerlendirme olacaktır. Çünkü Yunan din adamları ve eğitimciler, ayaklanmacıların eylemlerinden zarar görenler arasında bulunuyorlardı. Kruşova kasabasında yaşanan olaylarda evini, geçim kaynağını, hatta canını kaybedenler yine olaylara ister istemez katılan veya katılmayan bölge halkı idi.

3 Ağustos'ta ilan edilen Cumhuriyet'te öncelikle, kendilerini bölgede yaşayanlardan ayrı bir millet olarak tanımlayan Makedonlar, Ulahlar ve Arnavutlar'dan oluşan altmış kişilik bir meclis kurulmuştu. Bu meclis bölgenin üç farklı halkından yirmişer kişinin seçilmesiyle toplandı. Her gruptan ikişer kişinin katıldığı toplam altı kişilik bakanlar kurulu oluşturuldu.. Yiyecek, Yurttaşlık, Giyecek, Finansal Reform ve Finans komisyonları kuruldu. Geçici hükümet, bu komisyonlar aracılığı ile geçici vergi koyma, bölge halkına yiyecek sağlama, ayaklanmacılara malzeme yardımında bulunma, halkın ve ayaklanmacıların sağlık sorunları ile ilgilenme sorumluluğunu üzerine almıştı. Yunan dostu olan Eflâklar ve Patrikhane taraftarı Slavlar özellikle silahsızlandırılmıştı. Ayrıca özel bir mali komisyon kurularak ekonomik durumu iyi olan köylülerden 5–10 Osmanlı Lirası vergi toplanmıştı.

Bölgede yaşayanların güven içinde olmaları için gerekli olduğu düşünülen alanlarda çalışmak için komisyonlar kuruldu. Ayaklanmacılar bu hizmetlerden sadece belli bir grubun değil bölge halkı arasından kendilerine katılanların hepsinin yararlanacağını ifade etmişlerdi. Ayrıca ilân edilen manifestoda bölgede yaşayan Müslüman halkın da Osmanlı Devleti'nin kötü yönetiminden dolayı zarar gördüğü ve bu nedenle kendilerine katılmaları öneriliyordu. Hâlbuki amacı "Müslüman ve gayrimüslim halkın baskıcı Osmanlı Devleti boyunduruğundan kurtarılması" olarak belirtilen bu ayaklanma sonunda, yine bölgede yaşayanlar zor duruma düşmüşlerdi. Çünkü olaylar sırasında bölgede yaşayanların geçim kaynakları ve yaşam alanları zarar gördü. Ayrıca Devlet karşısında ayaklanma yaşanan bir bölgenin halkı oldukları için dikkatler üzerlerinde olmuştu. Kısacası ateş düştüğü yeri yakmıştı!

Üstelik bölge halkının tamamının bu ayaklanmaya katıldığını söylemek aşırı iyimser bir iddia olacaktır. Kruşova'da Nikola Karev tarafından hazırlanan bildiride eylemcilerin bölgenin tüm Hıristiyan halkının desteğini aldığı iddia edilmekte ve bu bildiriyle bölgedeki Müslümanlar da Osmanlı yönetimine karşı kendilerine katılmaya davet edilmekteydi. Üstelik Kruşova kasabasında halkın çoğunluğunun Hıristiyan olduğu göz önüne alınacak olursa başlatılan ayaklanmanın başarıya ulaşmış olması gerekirdi. Hâlbuki sonuçta, istenildiği gibi bir başarıya ulaşılamadı. Buradan da anlaşılacağı üzere bölgede yaşayan Hıristiyan halkın bile tamamı bu ayaklanmaya destek vermemişti. İsyana destek vermeyen önemli bir etkende VMRO’nun az ileri de hayatının detaylarını göreceğimiz ünlü üyesi Yale Sandansky ve yakınında ki isimler bile bu isyana destek vermemişti. Bu siyasi çatlak Sandansky’nin hain ilan edilmesine ve sonu kanla bitecek olaylara gebe idi…

İlinden ayaklanması sırasında 10 günlük ömrü olan Kruşova'dan başka hükümet ve cumhuriyet örnekleri de yaşandı. 18–19 Ağustos 1903 tarihinde Trakya'da Istranca Cumhuriyeti ve Klisura ve Neveska bölgesel hükümetleri kurulduğu ilân edilmişti. Fakat Makedonya bölgesinde ki Kruşova örneği kadar etkili olamamışlardı. Çünkü Kruşova Cumhuriyeti bugünkü Makedonya Cumhuriyeti tarafından sahiplenilmekte ve bugünkü Cumhuriyetin temelinin 2–13 Ağustos 1903 tarihinde Kruşova'da atıldığı kabul edilmektedir. Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını 2 Ağustos 2000 tarihide İlinden Ayaklanmasının kutlamaları için yaptığı konuşmada İlinden İsyanının ve Kruşova Cumhuriyeti’nin bugün ki Makedonya Cumhuriyeti için bir sembol olduğunu belirmişti.

VMRO, İlinden isyanı sırasında Türklere karşı tutumunda ise çelişki içindeydi. İsyanın başlamasından saatler sonra acilen toplanan Smilevo Kongresinde isyana karşı gelmeyen barışçıl Müslüman halka zarar verilmemesi yönünde karara alınmasına ve Ohri de Müslüman ahalinin kapılarına asılan ‘’İsyan Müslümanlara değil Sultan’a karşı sizlere zarar verilmeyecek’’ teminatlarına rağmen isyan tamamen Türklere saldırılar ile başlamıştı. Örneğin 2 Ağustos günü G.Sugarev komutasında ki 280 kişilik VMRO grubu Türklerin yoğun olarak yaşadığı Dolancı Köyünü basarak Türklere ait, tarla, fırın ve kilerleri ateşe vermişledi. Aynı saldırıların benzerleri isyanın ilerleyen günlerinde Rama, Lera, Trnovo, Bratindol, Demirhisar, Pribilci, Çerkesköy, Florina, Kaymakçalan gibi Türk köylerinde ve yerleşkelerinde yaşanmıştı.4 Ağustos 1903 sabahında Türk köyü Zelin’den Kostoria ‘ya gitmekte olan Türk köylülerden 15 tanesi VMRO militanlarınca hunharca katledilmişti.

Ancak Avrupalı güçlerin dikkatini bölgeye çekmek isteyen VMRO 12 Ağustos 1903 de bölge de bulunan Batılı güçlerin temsilcilerine yazdığı mektuplarda durumu çok farklı anlatmıştı. VMRO’ya göre kendisi ile mücadele edemeyen Osmanlı güçleri VMRO’ya destek veren savunmasız köylere girerek kadınları ve çocukları iğfal ediyor ve özellikle Hıristiyan köylerini ateşe veriyordu. VMRO bununla da yetinmeyip bölge halkını Müslümanlara karşı kendilerinin frenlediğini ancak Osmanlı güçlerinin bu tutumundan dolayı artık bunu yapacak gücünün olmadığını belirtiyordu. VMRO hem Osmanlı askerlerinin kıyafetlerini giyerek katliam yapıyordu hem de bunu Osmanlı’nın yaptığını öne sürüyordu.

Osmanlı bu durumun böyle süremeyeceğini düşünerek sonunda Kosava’ya kaydırdığı birliklerini Manastır’a ulaştırdığında teröristler zor duruma düşmüştü. Düzenli birliklerin üstünlüğüne karşı gelemeyen teröristler teker teker mevzilerini boşaltmaya başlamışlardı.12 Ağustos da Krusevo da günlerce savunma hazırlığı yapan VMRO militanları dağ topçularını devreye sokan Osmanlı güçlerinin karşısında hemen hemen hiç savunma yapamadan geriye çekilmişlerdi.10 günlük Devrimci Kreşevo Cumhuriyeti burada tarihe karışmıştı!

24 Ağustos da birleşik harekâta başlayan Nurettin Paşa VMRO’nun teşkilatlarına, kitlesel eylem imkânı olan hassas noktalarına yardım ve bilgi bakımından muhtaç olduğu ayrılıkçı Makedon köylerine ard arda yaptığı baskınlar ile İlinden isyanına son noktayı koymuştu! Ancak VMRO yine olayları Osmanlı’nın bilinçli şekilde Hıristiyan halkı katletmesi olarak göstermişti.


ADIM ADIM BÖLÜNMEYE: MÜRZTEG ISLAHAT PROĞRAMI
Bunun sonucunda Rusya, Avusturya Macaristan ve İngiltere ile Fransa Osmanlı Devletine Mürzteg Programını dayatmıştı. Osmanlı’nın haklarını tamamen ihlal eden bu reform programı ilk etapta Babıâli tarafından reddedilse de Kasım 1903 de büyük güçlerin baskısı ile kabul edilmişti. Osmanlı Makedonya’sını sistemli bir şekilde bölünmeye götüren bu programa göre;

1-Osmanlı’nın söz verdiği reformların uygulanışının kontrolü için Genel Müfettiş Hilmi Paşa’nın yanına Avusturya-Macaristan ve Rusya’dan birer üst düzey memur tayin edilecekti.
2-Makedonya da bulunan üç vilayette ki Jandarmanın ıslahı görevi Babıâli’nin hizmetinde olan Avrupalı bir generalce yapılacaktı. Büyük güçlerin ordusunda görev yapan subaylarda bu generale yardımcı olacaktı
3-Makedonya da her şey normale döndükten sonra vilayetlerin sınırları tekrar düzenlenecek ve bu düzenleme Makedonya da yaşayan ulusların yoğun yaşayıp yaşamadığı bölgelere dikkat edilerek yapılacaktı.
4-İdari ve adli kurumlar yerel özerkliğin gelişmesi esasına göre yeniden yapılandırılacaktı.
5-İsyan esnasında işlenen insanlık suçları ile ilgili karma komisyonlar kurulacaktı.
6-Osmanlı Hükümeti, bölgeden kaçan Hıristiyanların geri dönmesini sağlayacak, isyan esnasında maddi zarara uğrayan Hıristiyan köylülere destek verecek, harap olan kilise, okul ve resmi binaları onaracak ve bunun mali sorumluluğunu üstüne alacaktı! Üstelik köylerine geri dönen köylülerden bir yıl boyunca hiçbir isim altında vergi alınmayacaktı.
7-Batılılar, Bölge de yaşayan Hıristiyan halka en büyük zulmün(!) VMRO’dan ziyade teröristleri bastırmak için kurulan karma bölükler tarafından yapıldığını iddia ettikleri için bu bölükler ileri de ne olursa olsun bir daha kurulamayacaktı!
8-Osmanlı hükümeti o ana kadar sözünü verdiği ve bu programla yükümlülüğü altına girdiği ıslahatları acilen yerine getirecekti!

BATI DAYATTI OSMANLI İDAMI KALDIRDI! YA SONUÇ?
Bu tipte ki programlar ve Avrupa’nın baskıları bölgede teröristlerle mücadele eden Osmanlı askerlerinin de moralini bozuyordu. Özellikle çetelerin takibinde ve imhasında çok başarılı olan genç Osmanlı subayları Makedon örgütleri ile girdikleri sayısız çatışma sonucu bu konuda uzmanlaşmışlardı. Ancak tüm bu çabalar ileri de bıkkınlığa dönüşmeye başlayacaktı.
Çünkü günlerce haftalarca süren takipler sonucunda büyük fedakârlıkların ve hatta can kayıplarının ardından yakaladıkları örgüt militanları ya Padişahın kabul etmek zorunda kaldığı bir genel af ile ya da bir Avrupalı gücün müdahalesi ile soluğu yine dağlarda alıyordu.
Sorun terörle mücadeleye hazır bir yargı sisteminin bulunmamasından ve dirayetli yöneticilerin eksikliğinden kaynaklanıyordu! Bu durumdan oldukça rahatsız olan Makedonya da ki en yetkili Osmanlı olan Genel Müfettiş Hilmi Paşa bile, zamanla durumdan umutsuz bir hale gelecekti. Örneğin VMRO’nun en çok aranan isimlerinden biri olan Boris Sarafov 11 Aralık 1906 da Bulgar ticari ataşesi görüşmek üzere şehre gelmişti ve burada 8 gün kalacaktı. Bu istihbarat Hilmi Paşa’ya ulaştığında O sadece tebessüm etmişti… Bu duruma şaşıran Alman elçisi,’’işte aradığınız terörist ayağınıza geldi yakalasanıza’’dediğinde Paşa,’’Yakalasam ne olacak? Kıyametleri koparacak ve serbest kalacak! Şehrin sakinliğini bozmaya gerek yok!’’Demişti… Durum bazen o derece kötü bir hal alıyordu ki bölgede tüm taşları batı oynatıyor ve bazen Osmanlı yargısının aldığı kararlara bile müdahale ediyordu…
Örneğin Günlerce izi sürülen azılı Bulgar terörist Martinov örgütün takibini yapan özel kuvvetler tarafından yakalanmış ve adalete teslim edilmişti. Hemen teröristin yargılanma sürecine geçilmiş ve özel mahkeme tarafından 1 Mayıs 1906 da idama mahkûm edilmişti. Ancak bu durumu hemen büyük güçlerin yetkililerine anlatan örgüt, Avusturya Macaristan İmparatorluğunun büyükelçiler nezdinde yaptığı girişimlerle idamı engellemeyi başarmıştı! Martinov Kuzey Afrika da ki Osmanlı vilayetlerinden birine sürgüne gönderilecekti!
Batı dayatmış Osmanlı da vermiş olduğu idam kararını askıya almıştı. Ancak Martinov asla fikirlerinden vazgeçmeyecekti.


TERÖRİST SANDANSKY VE ÖZERKLİK İSTEĞİ
2 Ağustos 1903 yılında başlayan İlinden isyanının bastırılmasından sonra uygulanan Mürzteg Programı ile Makedonya Bölgesine Avrupalıların yaptığı müdahale VMRO’nun itibarı iyice sarsıldı ve Güneybatı Bulgaristan da ki Rila Manastırı'nda Ekim 1905 de toplanan kongreden sonra ikiye bölündü. Virthouistler olarak isimlendirilen sağ kanadın amacı; Makedonya'yı ve Trakya'yı Osmanlı Devleti'nden almak ve Bulgaristan'a ilhak etmekti. Bulgaristan bu yüzden bu kanada sürekli para ve silah desteği yapacaktı!
Sol kanadı ise Makedonya'nın muhtariyetini istiyordu. Bu kanada II: Meşrutiyet yıllarında Yale Sandansky’den dolayı Sandanistler denilmişti. Onlar Osmanlı ile masaya oturmayı tercih edeceklerdi…
Yale Sandansky VMRO’nun en tehlikeli isimlerinden biriydi.31 Mayıs 1872 de bugünkü Bulgaristan ile Makedonya arasındaki dağlık Pirin sınır bölgesindeki Vlahi Köyü’nde dünyaya gelmişti. Makedonların 1878’de, Osmanlı’ya karşı ayaklandıkları Kresna Olayları’nın önderlerinden biri de babası İvan’dı. Osmanlı ayaklanmayı bastırdı; Sandanski annesiyle birlikte yeni özerk olmuş Bulgar Prensliği’ndeki Dupniça’ya kaçmıştı. Yoksulluk nedeniyle pek okuyamayan Sandansky amelelik yaparak hayatını kazanmaya çalışıyordu. Babası gibi siyasal olaylarla ilgiliydi. Yirmi beş yaşında “Mladost” (Gençlik) derneğine üye olmuştu. Dernek daha çok Bulgar sorunuyla ilgilendiği için buradan ayrılmıştı ve VMRO’ya katılmıştı. Sandanski’nin hedefi Makedonya’nın kurtuluşuydu. Sürekli toplantılar düzenledi; köylüleri örgütledi; Makedonlara silah yardımı için para toplamıştı ancak ekonomik olarak işin içinden bir türlü anlamayınca daha sansasyonel eylemlere girişmeye karar vermişti.
Arkadaşı Çernopeyef ile birlikte Amerikan vatandaşı Rahibe Mrs. Ellen M. Stone ile gizli ve önemli bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmede rahibeye birazda kışkırtma yapılarak ‘’Bağımsız Makedonya ‘’davası anlatılmış ve Müslümanların ve Osmanlı Devleti’nin bölgede Makedonlara yaptığı zulümler anlatılmıştı. Rahibe’nin şefkatini ve merhametini bam telinden yakalayan iki terörist onu her iki tarafında maddi manevi kazanacağı bir oyun için ikna etmeyi başarmışlardı. Senaryoya göre VMRO militanları Rahibe’yi ve yanında bulunan bakıcı Bulgar kadını kaçıracaklar ve yüklü miktarda fidye isteyeceklerdi.
Plan aşama aşama uygulamaya konmuştu:1901 Yılının kışında Selanik Vilayeti’nin Serez Sancağına bağlı Razlık kazası hududunda kaçırılan rahibe ve yanında ki Bulgar kadın için 14 bin lira fidye istenmişti. Avrupa basını bir anda ayağa kalkmıştı! Sandansky hem kendi reklamını yapmıştı hem de Batı’nın dikkatini bölgeye çekmeye başarmıştı. Osmanlı Devleti bu kaçırma olaylarına antrenmanlı olduğundan fidye parasını vermeye hiç yanaşmamıştı. Rahibe’nin Amerika da yaşadığı kasabanın halkı tarafından toplanan para Sndansky’e ulaştığında rehineler serbest bırakılmıştı. Sandansky, Bu parayla silahlı bir müfreze kurup dağa çıkmıştı O artık Bağımsız Makedonya Davasının efsane isimlerinden biri olmuştu!. En büyük desteği de Osmanlı askerleri sıkıştırdığında kaçıp saklandığı özerk Bulgar Prensliği’nden almıştı. Daha gerilla savaşını bile bilmeyen özel kabiliyetlerden yoksun acemi Osmanlı askerleri Sandansky’nin kurbanı oluyorlardı. Örneğin 1902’de Razlık bölgesi Şarapçı Boğazı’nda Sandanski tarafından pusuya düşürülen Osmanlı neferleri 10 şehit 20 yaralı vermişti! İşte bu terörist Sandansky VMRO’nun sosyalist kanadının öncülüğüne kadar yükselmişti!
Örgüt içinde ki ayrışmalar derin fikir ayrılıklarından kaynaklanıyordu. Sandansky’nin başını çektiği sosyalist blok yukarı dada belirdiğimiz gibi Makedonya’nın muhtariyetini istiyordu. O’nun herkesi şaşırtan bir şekilde Osmanlı’ya yaklaşması kendi örgütünün içinde bile çatlak seslerin çıkmasına sebep olmuştu. Sandansky ısrarla Avrupa’nın Balkanlar’a müdahalesine karşı çıkıyor ve Makedonya’nın hatta tüm Balkanlar’ın emperyalist büyük güçler tarafından paylaşılmak istendiğini söyleyerek; en iyi çözümün Osmanlı bayrağı altında eşit hak ve yükümlülükler ile, anayasal bir sistemde yaşamak olduğunu savunuyordu. Sandanski’ye göre çözüm; Osmanlı’nın liderliğinde tüm halklarının kardeşlik temelinde bir arada bulunacağı Balkan Federasyon’uydu! Yine O’na göre eğer Makedonya sorunu tamamen bir Bulgar Sorunu gibi gösterilmeye devam ederse asla çözülmeyecekti!
Bu görüşleri örgüt içi hesaplaşmalarda 1905 yılında O’na bir suikast düzenlenmesine bile sebep olmuştu. Bu suikasttan kurtulduktan sonra verdiği cevap çok sert oldu. Bu suikasttan iki yıl sonra görüş ayrılıkları içinde olduğu örgütün diğer önemli isimleri Boris Sarafov ve İvan Garvanov,Sandansky’nin adamı Panica tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüştü!Bu arada VMRO’nun kurucusu olan Damyan Gruev,terörist takibi yapan Osmanlı özel güçleri tarafından çetesiyle beraber yok edilmişti.Örgüt önce matemi sonra ayrışmayı yaşamıştı.Örgütün yoğun denetimi altında olan Veles ve Prilepe de ki tüm VMRO militanları ileri de Osmanlı’nın Genel Kurmay Başkanı olacak olan Enver bey tarafından bölgeden uzaklaştırılmıştı.Zamanla tüm Tikveş bölgesi Enver tarafından VMRO’dan arındıralacaktı…Terörist takibi yapıp gerilla konusunda uzmanlaşan genç Osmanlı subaylarının bu tecrübeleri bu olaylardan birkaç yıl sonra patlayacak Trablusgarp Savaşında İtalyanlara karşı çok işe yarayacaktı…
II. Meşrutiyet ilan edildiğinde dağlardan Selanik’e akan çeteciler Bulgar, Rum, Arnavut, Sırp, Türk demeden İttihat ve Terakki’nin yönetimi altında birleşmek için söylemlerde bulunuyorlar ve devrimi doyasıya kutluyorlardı. Bu çetecilerin içinde yer alan Sandansky Selanik’te büyük bir coşku ile karşılanmış ve verdiği kardeşlik, eşitlik, sevgi nutuklarıyla kalabalıkları coşturmuştu. Daha birkaç yıl önce boğaz boğaza birbirini öldüren örgütler Selanik’te ki kutlamalarda sarmaş dolaş olmuştu. Çünkü İttihat ve Terakki herkese eşitlik özgürlük adalet sözü vermişti!
Bunu dikkate alan Sandansky,1908 Ağustos ayında Selanik’e gelerek düşüncelerini İttihat ve Terakki yetkilileri ile paylaşmıştı. Söyledikleri İTC tarafından bilinmeyen şeyler değildi. Sandansky’nin gelişinin asıl nedeni Bulgaristan’a karşı verdiği mücadeleye Osmanlı’yı ortak etmekti. Hazırladığı “Nevrokop Programı”nı yıllarca karşısında savaştığı Osmanlı yetkilisi Yarbay Tahsin Uzer’e de sunmuştu. O’na göre Makedonya da ki Bulgar Erzarhlığı, Bulgaristan Devleti’nin maşası konumundaydı. Bunun için Makedonya bulunan okulların denetiminin buradan alınıp Osmanlı Devleti’nin Milli Eğitim Bakanlığına bağlanması gerektiğini söylüyordu. Sandansky eğer İttihatçılar Makedonya da bulunan yerel yönetimlere özerklik vermeyi kabul ederse benim örgütüm silah bırakmaya hazırdır diyordu! Hatta Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında bir savaş çıkarsa kendine bağlı olan örgüt üyelerinin Bulgaristan’a karşı açıktan savaşacağı teminatını veriyordu. O askerlik şartlarının ve ordunun yeniden düzenlenmesini, yani askerlik süresinin kısaltılmasını da istekleri arasına eklemişti. Arzuları bununla da sınırlı değildi; Devlet memurlarının ve bürokratların maaşları düşürülmeli ve buradan elde edilen para ile ülkenin mali ve kültürel gelişimi için çalışmalar yapılmalıydı! İlkokullarda Türkçe zorunlu dil olarak elbette öğretilebilirdi ama orta dereceli okullarda o yöre de çoğunluk olarak hangi dil konuşuluyorsa o dil de eğitim yapılmalıydı! Kesinlikle şartsız bir siyasi genel af çıkarılmalı idi ve Sultan mutlaka o tahtı terk etmeliydi! Aradan biraz zaman geçtikten sonra Padişahın hem de halife olduğunu düşünerek bunun Müslümanları gücendireceğinden dolayı bu istekten vazgeçebileceğini belirtmişti! Ancak Sandansk’nin bölgede eski ağırlığının olmadığını düşünen İTC bu istekleri reddetmişti! Sandansky yılmamış ve küsmemişti İttihatçılar daha tam iktidar olamadan, İstanbul’da 31 Mart 1909 gerici ayaklanması patlak vermişti.









 
MAKEDONYA ELİMİZDEN KAYIP GİDİYOR…

Sandanski 1200 kişilik silahlı gücüyle Harekât Ordusu’ndaki Miralay Hasan İzzet Bey’in komutasına girdi; İstanbul’a geldi. Ayaklanmayı bastırmaya yardım etti ama örgütü içindeki isyana engel olamamıştı. Makedonlar gittikçe Bulgarlara yaklaşıyorlardı. Muhtariyetten ziyade de Bulgaristan’a bağlanma arzusu hâkimdi. Bulgar çetelerinin Osmanlı topraklarına saldırıları, Makedonya'da yaşayan Bulgarların isyan yanlısı tutumları ve genel bir isyana hazırlık yaptıklarının her hallerinden anlaşılmaktaydı. Bulgaristan'ın tatbikat yapmak bahanesiyle sınırlara askerî birliklerini sevk etmesi, 1910'da Üsküp ve Cuma yörelerinde yerleşik Bulgar köylerinde ele geçirilen tüfekler söz konusu isyan hazırlıkları hakkında daha net bilgiler veriyordu.
İsyancı Komitelere bu fırsatı Birinci Balkan Savaşı vermişti. Nihayet 8 Ekim 1912'de Karadağ,Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan'ın Osmanlı Devleti'ne saldırılarıyla Birinci Balkan savaşı çıkmıştı. Savaşın sonunda Osmanlı Devleti tarihinin en ağır yenilgilerinden birini almış savaşın sonunda imzalanan 1913 Bükreş Antlaşması ile Makedonya toprakları elden çıkarak üç kısma ayrılmıştı.
Bulgaristan Prin Makedonyası'nı denetim altına almış. Vardar Makedonyası olarak adlandırılan bölge Sırbistan tarafından işgal edilmiş Ve bu bölge Güney Sırbistan olarak isimlendirilmişti. Yunanistan ise Ege Makedonya’sı olarak isimlendirilen bölgeyi almıştı…
VMRO başta olmak üzere Rum, Sırp, Bulgar ve Makedon terör örgütlerinin hazırladığı ortam işgal hareketlerini kolay hale getirmişti… Makedonya avucumuzun içinden kayıp gitti…




TARİH’TEN GELECEĞE HABERLER

Bu olaylardan yaklaşık 100 yıl sonra Osmanlı’nın hüküm sürdüğü Anadolu da şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bizler yaşıyoruz ve şu sıralar VMRO’nun Balkan coğrafyasının insanlarına yaptığının aynısını PKK bu ülkenin yurttaşlarına yapmakta. Yine gözyaşı yine kan ve yine şehitler…

Nasıl ki VMRO ilk eyleminde (1895) Ropcoz Kazası’nın Yanıklı Köyünü basarak 262 evi ateşe vermiş ve 125 Türkü katletmişse PKK da ilk eyleminde 1984 de Eruh ve Şırnak Baskınları ile Mehmetçikleri şehit etmişti.

Nasıl ki VMRO’yu Bulgar Ordusunun Subayları eğitmişse, ilk etapta PKK’yı da Filistin Halk Kurtuluş Örgütü lideri Ahmet Cibril eğitmişti…

Nasıl ki VMRO her başı sıkıştığında Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın konsoloslarının kapısını çalmışsa PKK da A.B.D ve Avrupalı Devletlerin kapısını çaldı ve çalıyor.

Nasıl ki VMRO Sandansky, Damyan Gruev, Boris Sarafov gibi acımasız liderlere sahipti PKK da Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Selahattin Çelik Mahsum Korkmaz gibi liderlere…

Nasıl ki Osmanlı terör belasına milyonlarca liralık zarar ödemişse Türkiye hala ödemekte…

Nasıl ki VMRO ve diğer ayrılıkçı Makedon-Bulgar örgütleri İlinden, Kruşova, Kresna, Cuma-ı Bala gibi ayaklanmaları organize etmişse PKK da Şırnak ve benzeri olayları…

Nasıl ki VMRO isyan bölgesi olarak coğrafyası zor Kruşova,Kresna gibi bölgeleri seçmişse PKK da ‘’Botan’’olarak belirttiği coğrafyası zor üçgeni…

Nasıl ki VMRO yaptığı zulümleri, işkenceleri, baskıları, yağmaları,’’insan hakları’’,’’eşitlik’’gibi perdelerin arkasına gizlemişse, PKK da demokrasi, insan halkları, halkların kardeşliği, eşitlik, Kürtlerin sosyal hakları gibi perdelerin arkasına saklanmakta…

Nasıl ki VMRO Mebusan Meclisi kurulduktan sonra Meclise siyasi kanadını sokmayı başarmış ve taleplerini bir şekilde orada gündeme taşımışsa, PKK da aynı şeyi yapıyor…

Nasıl ki VMRO son tahlilde bazı liderleri ile özerkliği talep etmiş ve federasyon talebinde bulunmuşsa PKK da aynı çizgiye geldi…

Nasıl ki VMRO ve diğer örgütler yaptıkları terör faaliyetleri ile yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanları, toplulukları birbirilerine düşman etmiş ve bu işi Balkan halkları için yaptığını iddia etmişse PKK da Kürt Halkı için(!) tüm Türkiye’yi germeye, nifak tohumları ekmeye devam ediyor…

Osmanlı teröristte, terörist muamelesi yapmayıp siyasi af vermenin, Özgür Mahkemelerinin Örgüt Liderleri hakkında verdiği idam kararlarını bozmanın, Avrupa’nın baskılarına boyun eğmenin, her sıkıştığında konuyu enine boyuna tahlil etmek yerine ‘’açılım’’yapmanın bedelini bölünme ve işgal ile ödemişti…

Osmanlı terörle mücadele de gevşek davranıp sonucunu acı ödemişti ve aynı hataları maalesef biz yaşıyoruz…

OZAN ARİF BODUR



KAYNAKLAR: Fikret Adanır, Makedonya Sorunu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,1996,Aykut Kansu,1908 Devrimi, İletişim Yayınları, Tarık Zafer Tunaya, Türkiye de Siyasal Partiler, c:1,İletişim Yayınları, Meltem Begüm Saatçi,’’19 YY. da Makedonya Sorunu Ve Makedonya da Kurulan Örgütler’’,Meltem Begüm Saatçi,’’20.YY. Başlarında Makedonya Bölgesinde Devlete Karşı Ayaklanmalar Kresna’dan Kruşova’ya Örnekler, Ahmet Altıntaş,’’ Makedonya Sorunu Ve Çete Faaliyetleri’’,İsmanil Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Kronolojisi, c:4,Türkiye Yayınevi, Enver Ziya Karal, Osmanlı TARİHİ, C:8,TTK Yayınları, Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, c:1Remzi Kitapevi, Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye, İletişim Yayınları, Gül Togay, Makedonya Meselesi, Afa Yayınları, Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih(1789–1960)İş Bankası Yayınları, Hudai Şentürk, Osmanlı Devletinde Bulgar Meselesi, TTK Yayınları,’’Makedonya Meselesi ‘’İslam Ans.... C:27,Diyanet Vakfı Yayınları, Erdoğan Tokmakçıoğlu, Osmanlı İmparatorluğunda İsyanlar, Geçit Kitapevi, Misha Glenny, Balkanlar, Sabah Kitapları. Soner Yalçın,’’Osmanlı’nın Öcalan’ı Kim?’
 
Geri
Top