• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Özürlülük Terimleri Sözlüğü

Suskun

V.I.P
V.I.P
Akıl Bozuklukları (Akıl Hastalıkları Aklî ve(ya) ruhî yönden hasta olma hâlleridir.
Hukukta medenî hakların kullanma şartlarından biri olan mümeyyizliği (temyiz edebilme kabiliyeti: iyiyi kötüden ayırabilme) kaldırıcı fizyolojik unsurlardan biri.

Düşünce, davranış ya da ruhî durum değişiklikleri ile üzüntü ve(ya) işlev azalmasının birlikte görüldüğü anormal sağlık durumudur.

Sebepleri:


1.) Hazırlayıcı Sebepler
(Soya çekim; Tipoloji; Yaş; Cinsellik; Irk, Gebelik; Çocukluk; Meslek uyuşmazlığı; Stres; Mevsimler; Hapis hayatı; Savaşlar; Kötü hayat şartları vb.).

2.) Meydana Çıkarıcı Sebepler

(Enfeksiyon, vitaminsizlik, travma, frengi ve beden hastalıkları gibi organik ve fizikî faktörler; Duygusal ve psiko-sosyal faktörler).

Türleri:

1.) Nevrozlar.
2.) Psikozlar.

Yorum-Tespit:

Ruhsal bozukluk, davranış bozukluğu veya ruh hastalığı ifadeleriyle eş anlamlı olarak kullanılan ve psiko-nevrotik reaksiyonlar, kişilik bozuklukları ve kronik beyin sendromlarını kapsayan bu hastalığın klinik belirtilerini ortaya koymak mümkündür. Ancak, akıl bozuklukları, belirli süreli bir yardımla giderilebilecek hafif depresyon ya da anksiyete atağından daha ciddî bir sağlık sorunudur. Tedavi edilebilir bazı akıl bozuklukları, kişide travma meydana getiren bir olaydan hemen sonra ya da ortalama altı hafta sonra ortaya çıkmaktadır. Deprem, sel baskını gibi tabiî âfetlerden ya da iş kazası, ölümcül hastalık, trafik kazası, işten atılma, saldırıya uğramak, tecavüz edilmek, işkence görmek gibi hayatımızın herhangi bir döneminde karşılaşabildiğimiz ve hayatımızı derinden etkileyen olaylar sonrasında depresyon ve akıl bozuklukları her yaşta görülebilir.


Akıl Hastası (Ruhsal Özürlü; Ruh Hastası)

Değişik sebeplerle ruhî ve aklî özelliklerinde, hayatın gereklerine uyamayacak düzeyde devamlı olarak beceri ve fonksiyon kaybı gösteren, normal dışı davranışlarda bulunan, birbirine zıt düşünce ve fikirlerde, akıl ve mantıkla bağdaşmayan görüş beyanlarında bulunan genelde değişik derecelerde bakıma muhtaç kişidir.
Ruh hastası insanlar, genelde psiko nevrozlar (nevrotik hastalar) ve psikozlar (akıl hastaları: şizofren; paranoit) olarak iki grupta incelenmektedir.


Akıl Sağlığı Yönetimi

Akıl sağlığı sorunu olan işçinin, bu sorununun işçi ve işveren üzerindeki etkilerini en aza indirmek ve bu tür bir sorun sebebiyle işten kalan işçinin yeniden üretime kazandırılması için ilgili hizmetlerin, kişilerin, tekniklerin ve malzemenin etkili bir biçimde kullanılması için geliştirilen sistemdir.


Akıl ve Ruh Sağlığı

Akıl-ruh hastalıklarının herhangi birisine yakalanmama durumudur.
Akıl sağlığı, aklın üretken olması ve faydalı bilgiler ortaya çıkarabilmesi, değişen şartlara uyum sağlayabilme becerisi ve kültürel farklılıklardan kaynaklanan karşıtlıklarla başa çıkabilmek ile değerlendirilen başarılı bir performans sergilemesiyle ortaya çıkan bir durumdur.

Açıklama: Akıl sağlığından bahsedebilmek için, akıl-ruh hastalığının olmaması, kendi başına yeterli değildir. Kişi; hayatının bütün alanları ile aynı ölçüde başa çıkabiliyor ve bu alanlarda mesuliyet üstlenebiliyor olmanın getirdiği bir iyilik hâli hissedebilmelidir.

Gerek ferdî, gerekse toplumsal alanda akıl sağlığının korunması ve desteklenmesi, sağlıklı bir psikolojik gelişmeye imkân sağladığı için, sosyal devletlerin görevleri arasındadır. Akıl ve ruh sağlığının korunmasına yönelik çalışmaların başında, kişinin özerkliğine önem verme, stres yapan etmenlere karşı mücadele etme, akıl hastalıklarına yol açan risk etmenlerini belirleme ve bunların etkisini azaltma, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı yaygınlaştırma, sosyal hizmetler kapsamında manevî duygulara önem verme gelmektedir.


Akıl

Gözlemleyerek, düşünerek, tefekkür ederek, mukayese yaparak, hayal ederek, eğitim alarak veya nasihat dinleyerek, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt edebilecek derecede elde edilen zihnî kabiliyetlerin ve anlama-kavrama becerilerinin bütünüdr.

Arapça “ikal”, yani “bağlamak” kökünden gelen akıl, soyut-somut şeylerle mantıkî, doğru, isabetli ve kabul edilebilir bağlantı kurma becerisidir.

Akıl, zekâda olduğu gibi, biyolojik ve zihnî işlem kapasitesinden ziyade, pratik hayatta zihnî faaliyette bulunma eğilimi ve nesneler-fikirler arasında faydalı bağlantı kurma yeteneğidir.


Aktivite (Etkinlik)

Kişi tarafından günlük normal hayatın akışında gerçekleştirilen veya yerine getirilmesi gereken görev ya da performanstır.
ICF’ye göre etkinlik, kişi tarafından bir faaliyet veya bir görevin yerine getirilmesidir.


Aktivite Alanı

Günlük normal hayatın akışını sürdürebilmek için, kişinin değişik alanlarda ifa etmesi gereken görev ve faaliyetlerdir.
Faaliyet alanlarını dört ana grupta tasnif etmek mümkündür:

1.) Beden Temizliği.
2.) Beslenme.
3.) Hareket Edebilirlik.

4.) Ev İdaresi.


Aktivite Sınırlılıkları (Etkinlik Kısıtlılıkları)

Günlük faaliyetleri yerine getirirken, kişinin karşılaşabileceği zorluklar ve(ya) engellerdir.


(65) Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun: (Kamusal) Sosyal yardım kapsamında yardıma muhtaç kişileri (yaşlıları ve özürlüleri) korumayı hedefleyen 1977 tarih ve 2022 sayılı kanundur.



Ativite Kısıtlıkları
Kişinin performansını yerine getirmede karşılaştığı güçlükleri ve sınırlamları ve(ya) kişinin sağlık şartları bağlamında beklenen şekilde değişik aktiviteleri değişik derecelerde yerine getirememesi hâlidir.

Ayrımcılık

Belirli bir grubun üyelerinden, ötekiler tarafından elde edilebilen kaynakları veya ödülleri esirgeyen faaliyetlerin bütünüdür.
Çoğu zaman azınlık veya korunmaya muhtaç bir grubun (örn. özürlü gruplarının) üyelerine karşı sergilenen âdil ve eşit olmayan davranışlardır.
 
Bakıcı
Bakıma muhtaç kişiye evinde bakan genelde aile fertleri veya yakınlarından olan kişidir. // Bakıma muhtaç kişilerin her türlü günlük bakımlarını üstlenen genelde sertifikası olmayan amatör kişidir.


Bakım Güvence Türleri

Genel anlamda bakım güvence türleri, sosyal güvenlik kapsamında bakıma muhtaç kişilere bakım hizmet türleri çerçevesinde tanınmış sosyal haklardır.
Bakım Yönetmeliği Tasarısı Taslağı anlamında bakım güvence türleri, evde veya bakım merkezinde uygulanmak üzere Müdürlükçe onaylanan ve bakım kuruluşlarınca (sosyal bakım elemanlarınca) yürütülen “Evde Sosyal Bakım Destek Hizmetleri”, “Evde Kısmî Sosyal Bakım Hizmetleri ve Paylaşımlı Bakım Ödeneği” ve(ya) “Bakım Merkezinde Sosyal Bakım Hizmetleri”dir.


Bakım Heyeti

Müracaatı yapılan yardıma ve bakıma muhtaç kişinin içinde yaşadığı evde (veya kurumda) bakım teşhisine yönelik gözlemler yapmak ve bakım raporu hazırlamak ile görevli kuruldur.


Bakım Hizmet Türleri

Bakım güvencesi kapsamında kişi ve(ya) durum odaklı olarak bireysel bakım plânı çerçevesinde evde veya bakım merkezinde uygulanmak üzere Müdürlükçe onaylanan ve bakım kuruluşlarınca (sosyal bakım elemanlarınca) sunulan “Hemşirelik Bakım Hizmetleri (Temel Bakım-Hasta Bakıcılığı)”, “Psiko-Sosyal Destek Hizmetleri”, “Ev İdaresine Yönelik Hizmetler” ve(ya) ihtiyaca binaen diğer hizmetlerdir.
Bakıma muhtaç kişilerin gerek mekân itibariyle, gerekse şahsî özellikleri bağlamındaki ihtiyaçlarına binaen bakım sektöründe şekillenen değişik hizmet modelleridir.

1.) Evde Bakım (Mobil Bakım)
2.) Kurum Bakımı (Kurumsal Bakım).
3.) Tıbbî Bakım.
4.) Sosyal Bakım.
5.) Manevî Bakım.


Bakım Hizmetleri
Bakıma muhtaç kişilerin hayatlarını mümkün mertebe içinde yaşadıkları sosyal çevrede sürdürülmesi ve sağlıklarının iyileştirilmesi veya korunabilmesi maksadıyla bu işin meslekî eğitimini görmüş (uzman bakıcı) veya bu alana yönelmiş kimselerce (bakıcı) belli bir sosyal program dâhilinde verilen destek hizmetleridir.


Bakım Kalitesi:

Sosyal hizmetler alanında gerek evde, gerekse bakım merkezinde yatan bakıma muhtaç kişilere yönelik uygulanan sosyal bakım hizmetlerinin örgütsel yapı, teşkilat sistemi ve yönetim işlevi çerçevesinde memnuniyetin bir ifadesi olarak elde edilen üstün başarı ve etkinliktir.


Bakım Kuruluşu:

Evde ve(ya) bakım merkezinde bakıma muhtaç kişilere sosyal bakım hizmetleri sunmak üzere faaliyet göstermeye yetkili özel hukuk tüzel kişilere veya gerçek kişilere veya sivil toplum kuruluşuna ait bir kuruluştur.


Bakım Merkezi:

Her yaştaki bakıma muhtaç kişiye süreli veya sürekli olarak kurumsal sosyal bakım hizmeti vermek üzere kurulan müstakil yatılı ve(ya) gündüzlü merkezdir.


Bakım Müracaatı:

Sosyo-ekonomik yoksunluk içinde bulunan bir kişinin sosyal bakım destek hizmetlerine ihtiyaç duyup duymadığının tespitinin yapılmasına yönelik SHÇEK İl-İlçe Müdürlüğüne yapılan başvurudur.


Bakım Ödeneği:

Bakım güvence sistemlerinin (bakım sigortasının) uygulanmakta olan ülkelerde evde veya kurumda sosyal bakım hizmetleri kapsamında meydana gelen bakım giderlerinin kısmî veya bütünüyle telafisine yönelik olarak bakıma muhtaç kişiye veya onun adına bakıcıya, uzman bakıcıya veya bakım kuruluşuna verilen aylık paradır.
Bakıma muhtaçlık derecesine göre bakıma muhtaç kişiye evinde veya bakım merkezinde sosyal bakım hizmetleri sunan bakım kuruluşuna (sosyal bakım elemanına) her ay verilen paradır.


Bakım Raporu:

Müracaatı yapılan kişinin bakıma muhtaç olup olmadığının, bakıma muhtaç ise bakıma muhtaçlık derececisinin ve bakım hizmet ve güvence türlerinin belirlendiği, bakım heyeti tarafından hazırlanan bir rapordur.


Bakım Sigortası:

Bakıma muhtaçlık riskinden doğan bedenî-maddî-ruhî-manevî zararların telâfisini sağlamak maksadıyla sosyal sigortalar sistemi (primli sistem) içinde tesis edilen bir sigorta türüdür.


Bakım Uzmanı:

Bakıma muhtaç kişinin bakımını evde veya bakım yurdunda, genelde para karşılığı üstlenen, bu konuda profesyonel bakım eğitimi almış bir uzmanıdır.
Herhangi bir sosyal hizmet kuruluşunda plân ve program dâhilinde yürütülen bakım hizmetlerinden sorumlu uzmandır.
Evde yaşayan bakıma muhtaçların bakım ihtiyaçlarının giderilmesi maksadıyla herhangi bir sosyal hizmet kuruluşundan belirli gün ve(ya) saatlerde bakıma muhtaçların içinde yaşadıkları evlere gönderilen personeldir.


Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi:

Bakım ve rehabilitasyona muhtaç kişilerin sürekli –geçici bakılması ve(ya) sosyal hayata yeniden kazandırılması için açılmış özel veya kamuya ait yatılı sosyal hizmet kuruluşudur.


Bakım Yönetimi:

Sosyal bakım biliminin bir şubesi olarak bakım yönetimi, sosyal bakım hizmetleri çerçevesinde oluşturulan örgütsel yapı ve örgütlenme sistemi içinde bakıma muhtaç kişilerin bakımını, standart bakım modelleri etrafında sistemli ve kaliteli bir şekilde temin etmeye yönelik örgütsel yönetimdir.


Bakım:

Bakıma muhtaç kişilerin hayatlarını mümkün mertebe normal şartlar içinde sürdürebilmeleri veya sağlıklarını koruyabilmeleri maksadıyla (genelde amatörce) verilen bütün hizmet türleridir.

Bakıma Muhtaç Hasta:

İleri derecede kronik hastalığından dolayı sürekli olarak sosyal (tıbbî) bakım hizmetlerine ihtiyaç duyan kişidir.


Bakıma Muhtaç Kişi:

Kronik hastalık, ileri yaşlılık ve(ya) ağır özürlülük nedeniyle günlük hayatın alışılmış, tekrar eden dört aktivite alanına ait temel gereklerini önemli ölçüde yerine getiremediği için, başkalarının soysal bakım hizmetine ve desteğine sürekli olarak ihtiyaç duyan kişidir. // Bedenî, zihnî ve ruhî hastalık veya özürlülük ve yaşlılık sonucunda sürekli veya geçici olarak günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini değişik derecelerde yerine getiremeyen, regabilitasyon hizmeti alması gereken, evde bakımı mümkün olmayan veya kendine bakamayacak durumda olan ve bu sebeple başkalarının desteğine ihtiyaç duyan kişidir.


Bakıma Muhtaç Özürlü:

Ağır bir yaralanma, sakatlanma, doğuştan gelen veya daha sonra ortaya çıkan herhangi bir özürlülükten dolayı, başkalarının değişik derecelerde ve yoğunlukta genelde sürekli olarak bakımına ihtiyaç duyan kişi.


Bakıma Muhtaç Yaşlı:

İleri yaşlılık sebebiyle sürekli olarak bakıma muhtaç hâle gelmiş kişidir.


Bakıma Muhtaçlık (Bakım İhtiyacı):

Kişinin, kronik hastalık, ileri yaşlılık ve(ya) ağır özürlülük gibi değişik bedensel, ruhsal ve zihinsel kısıtlamalar ve engellerin sonucunda dört aktivite alanında (hareket edebilirlik; beden temizliği; beslenme; ev idaresi) başkalarının sosyal bakımına ve desteğine sürekli olarak ihtiyaç duymasıdır.


Bakıma Muhtaçlık Derecesi:

Değişik derecelerde ve yoğunlukta başkalarının fizikî ve sosyal desteğine ihtiyaç duyma durumudur.
Günlük hayatın alışılmış, tekrar eden dört aktivite alanına ait temel gereklerin yerine getirilmesinde bakıma muhtaç kişinin başkalarının sosyal bakımına ve desteğine değişik bağımlılık derecelerine göre ihtiyaç duymasıdır.


Bakıma Muhtaçlık Riski:

Kişinin, özürlülük, yaşlılık, hastalık veya malullük gibi sebeplerden ötürü başkalarının fizikî ve sosyal bakımına sürekli olarak muhtaç hâle gelebileceğini gösteren hayatî bir tehlikedir.


Beden Fonksiyonu (Vücut İşlevleri):

ICF’ye göre beden fonksiyonu, beden sistemlerinin fizyolojik ve psikolojik işlevleridir.


Beden Yapısı (Vücut Yapısı):

Vücudun organ, kol ve bacaklar ve diğer bölümleri gibi anatomik kısımlardır.


Bireysel Bakım Plânı:

Evde veya bakım merkezinde yaşayan bakıma muhtaç kişiye verilecek standart ve sosyal bakım hizmetlerinin türünü, içeriğini ve sıklığını detaylı anlatan, bakıma muhtaç kişinin ve(ya) aile fertlerinin isteklerini de dikkate alınarak sorumlu sosyal bakım elemanı tarafından hazırlanan, SHÇEK İl-İlçe Müdürlük tarafından onaylanan ve denetlenen yazılı plândır.


Bütüncül Özürlüler Politikası:

Özürlüler politikasının, diğer alanlardaki politikalarla (uygulamalarla) birlikte bir bütünlük ve ahenk içinde yürütülmesidir.

Özürlülere yönelik uygulanmak istenen sosyal politika esaslarının, sosyal politikanın genel hedeflerinin yanında özürlü gruplarının bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir biçimde anlamlı bir bütünlük içinde tasarlanmış olmasıdır. Bütünlüğü esas alan özürlüler politikasının temel esasları, şu unsurlardan ibaret olabilir:

1) Özürlüye, kendine yeterli olması, toplumla kaynaşması, insan haysiyetine yaraşır hayat şartlarına sahip olması konusunda kendisine imkânlar sağlamak.
2) Özürlünün kendine karşı olan güvenin sağlanmasına, sakatlığı ile birlikte yaşamasına, toplumun sosyal ve ekonomik hayatına katılmasına yardımcı olmak.

3) Rehabilitasyon kapsamında başta tıbbî yardımlar olmak üzere meslekî, psiko-sosyal ve manevî hizmetler sunmak, meslekî eğitim ve işe yerleştirme bakımından, özürlülerin, özürlülükleri sebebiyle uğradıkları eşitsizliği düzeltmek, fırsat eşitliği çerçevesinde kendilerine uygun çalışma ortamını hazırlamak.
4) Yardıma ve bakıma muhtaç özürlülere yönelik sosyal güvenlik ve sosyal bakım hizmetleri sistemini oluşturmak.
5.) Özürlülerin aleyhlerine sonuç doğuracak ayrımcılığa karşı tedbirler almak.
6.) Özürlüğün önlenmesine yönelik çok erken safhalarda koruyucu sağlık politikaları geliştirmek

7.) İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her türlü istismarına karşı müdahaleci politikalar geliştirmek.
8.) Özürlülükten doğan sosyal hakları, özürlülük sebebine bakılmaksızın eşit muamele ve fırsat eşitliği ilkelerine göre garanti altına almak.
9.) Sosyal faaliyet ve programları, devletin denetim ve gözetiminde, halkın gönüllü katkı ve katılımı da sağlanarak, bir bütünlük içinde yürütmek (Toplum Temelli Sosyal Politikalar).
10.) Yaşama hakkının kutsallığı ve dokunamazlığı temelinde özürlü bebek doğurma durumlarında anne adaylarına maddî ve manevî destek hizmetleri sunmak ve doğum sonrası için özürlü çocuklara sosyal bakım hizmetleri sunmak.
 
Cinsel Sapma
Toplumun din, adet, örf, ve ahlâkına ters düşen, sosyal çevreyi genelde rahatsız eden veya onlara zarar veren sapık-anormal, gayrî ahlâkî cinsel tutum, davranış, fiil ve faaliyetlerin bütünüdür.


Klinik psikoloji açısından cinsel sapıklık, ruhî-ahlâkî bir hastalıktır ve bu hastalığa yakalanan kişinin psiko-terapoytik yönden tedavi edilmesi gerekmektedir.
Cinsel Sapma Türleri:

1.) Sadizim ve Mazoşizm.

2.) Fetişizm.
3.) Nekrofili (Ölülerle cinsel temas).
4.) Pedofili (Çocuklara cinsel taciz temayülü; Daha çok ileri yaştaki yetişkinler arasında çocuklara karşı duyulan cinsel istek.).
5.) Sodomi (Hayvanlarla cinsel ilişki).

6.) Teşhircilik (Daütteşhir, Utaçıcılık): Cinsel organını başkalarına gösterme yoluyla doyum sağlamadır.
7.) Röntgencilik (Voyörizm): Başkalarının cinsel ilişkilerini veya kendini teşhir edenleri seyretmekten haz alma).

8.) Homoseksüellik ve Biseksüellik.
9.) Grup seks.
10.) Çıplak ibadet (Örn.: Amerika’da cinsel özgürlük taraftarı bir grup (“Ademite”) “Cennet” adını verdikleri gizli toplantılarda “çıplak ibadet” ederlerdi. Hollandalı ressam Hieronymous Bosch (1450–1516) bazı tablolarında “Ademite” toplantılarından manzaralar resmetmiştir.

Cinsel Şiddet: Bir fert tarafından, bir başkasına, karşı taraf istemediğini açıkça beyân etmesine rağmen, cinsel nitelikteki fiillerin yapılmasını ısrar etmedir.

İster özel, ister kamusal hayatta olsun, bir insanın (çoğu kez kadının veya çocuğun) rızası dışında, çoğu zaman tehdit, şantaj, şiddet veya cebir kullanılmak üzere, başkası-başkaları tarafından insana (kadına; çocuğa) tek taraflı olarak uygulanmak istenen her türlü sözlü-imalı-fiilî cinsel davranış eylemleridir.
Genellikle kadına yönelik fizikî, cinsel, psikolojik veya iktisadî zarar ya da acıya yol açan-yol açma ihtimali bulunan her türlü olumsuz davranış biçimidir.
Cinsel Taciz Türleri:

1.) Çift anlamlı sözlerle kadın cinselliğinden ya da pornografik dille cinsel ilişkilerden bahsetmek, "anlamlı" sözlerle şakalar yapmak veya cinsel küfürde bulunmak (sözlü sarkıntılık).
2.) Dostça görünen ve/fakat gayesi her halükarda belli olan istek dışı davetler.
3.) Muhatabının belirli bölgelerine bilinçli olarak, beklenmedik bir anda ve belki de rahatsız edici bir biçimde temas etmek ve ellemek (fiilî veya elle sarkıntılık).
4.) Telefon veya mektup aracılığıyla sürekli olarak cinsel tekliflerde bulunmak.
5.) Cinsel isteklerinin yerine getirilmesi hâlinde, meslekî veya parasal bazı avantajların verileceğini vaat etmek veya bu şekilde kişiyi kandırmak.
6.) Cinsel isteklerin arzu edildiği biçimde yerine getirilmemesi hâlinde, kişiyi tehdit etmek (İşyerinde meslekî zararların doğacağını söylemek; İşyerinden atılacağını beyan etmek; Ölümle tehdit etmek; İftira ile tehdit etmek).
7.) Cinsel ilişki için, dolaylı-dolaysız olarak, şu veya bu şekilde, sürekli olarak ve ısrarlı bir biçimde tekliflerden yılmamak.

8.) Zorla Öpmek.
9.) Tecavüz etmek.

10.) Erkeğin, cinsel organlarını başkalarına teşhir etmesi.
11). Cinsel emellerin gerçekleşmesi için, şiddete başvurulması.
 
Danışma Hizmeti:
Psiko-sosyal sorunlarla karşılaşan insanlara, sorunların çözümünde yardımcı olmak ve gerekli bilgi ve çıkış yolları göstermek maksadıyla verilen hizmetlerin bütünüdür.


Danışma Merkezi:

İnsanın sosyal ve özel hayatı içinde karşılaştığı sosyal içerikli sorularının cevabını bulmak veya sorunlarının çözümünü aramak için müracaat ettiği konuyla ilgili sosyal danışmanlardan meydana gelen bir merkezdir.


Danışma:

Kişinin, kendisini ilgilendiren konularda doğruya ulaşmak veya yaklaşmak maksadıyla bir başkası ile sosyal diyaloga geçmesi ve görüşüne başvurması veya idarecinin, idare ettikleri insanların durumlarını ilgilendiren konularda isabetli kararlar alabilmek gayesiyle yetkili kişilerle (müşavirleri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri; uzmanlar; bilim adamları) fikir alış verisinde bulunmasıdır.
Gerek ailede, gerek çalışma hayatında, gerek sosyal hayatta, gerekse devlet idaresinde bir karar almadan önce, ilgili kişilerle bilgi alış verişinde bulunma ve doğru karar almadır.

Herhangi bir problemin çözümü için, düşünce, bilgi ve yol sorma.

Velilerin veya eğitimcilerin talebi üzerine okumakta güçlük çeken bir çocuğun, okul psikologu tarafından incelenmeye alınmasıdır.


Danışman:

Ferdin kendi başına aşamayıp, çözüm bulamadığı herhangi bir psiko-sosyal veya maddî konuda çözümsüzlüğe düşen kişiye söz konusu konuda danışmanlık hizmeti verebilen uzman kişidir.


Danışmanlık Psikolojisi:

Kişinin daha etkin davranışlarla sosyal çevresine uyum sağlaması maksadı ile kullanılan bilgi ve teknikleri ihtiva eden psikoloji dalıdır.


Davranış Ahlâkı:

İyi, güzel ve adaletli olan davranışların bütünüdür.
Davranış biçimlerinin, sosyal ahlâk esaslarına uygun olmasıdır. // Toplumun beklentilerini yerine getiren, insanî hedeflerin özü olan, sağlıklı sosyal münasebetleri ve sosyal gelişmeyi temin eden, toplum tarafından genel olarak kabul görmüş sosyo-kültürel ve manevî değerlerin bütünüdür.


Davranış Biçimleri:

Bir sosyal hadisenin karşısında, kişinin takındığı tavır ve tutumlardır.
Türleri:

a) Grup Davranış: (Group behaviour): Bir kümedeki üyelerin davranışlarının karşılıklı olarak birbirlerinkine uyarlanması ile kümenin işleyen birlik olması soncu ortaya çıkan yığın davranışıdır.
b) Kitle Davranışı (Mass behaviour): Grupların veya kalabalıkların içindeki insanların genelde daha önceden tam kestirilimeyen davranış veya eylemidir.
c) Açık Davranış (Overt behaviour): Dıştaki bir gözlemcinin kolayca müşahede edebileceği bir davranış.
d) Ortak Davranış (Collective behaviour): Bir sosyal grup veya toplum üyelerinin tutum, duygu ve güdü birliğinden doğan veya doğuyor görünen birleşil faaliyetleridir.


Davranış Bilimleri (Etoloji):
Toplum içinde veya tek fert olarak insan davranışlarını, sosyolojik düşünce ve bir bütünlük içinde inceleyen sosyal bilimlerdir.
Davranışların değişik boyutlarını konu edinen bilimlerdir.
Dış müşahede (gözlem) ile tespit edilebilen tepki ve davranışların tümünü ele alan psikolojik bilim dallarıdır.

Sosyal Psikoloji, Sosyoloji ve Sosyal Antropoloji başta olmak üzere, insan ve hayvan davranışlarını (Etoloji) farklı gayelerle, değişik vasıtalar kullanarak ve farklı boyutlarıyla incelemeyi konu edinen bilimlerdir.
Temel Esasları:

1.) Davranış Bilimleri; davranışları, determinizm (gerekircilik) çerçevesinde, yani sebep-netice münasebetleri açısından ele alır. Bir başka ifadeyle, davranışların meydana geliş şeklini, değişimini, sebeplerini ve devamını inceler ve değerlendirir.
2.) Araştırmalarda bilimsel metotlar uygulanır (gözlem, deney, görüşme, test, tümevarım, tümdengelim).
3.) Her bir bilim dalı, insan davranışlarını, kendi hedeflerine uygun olarak ele alır ve neticelendirir. Örn.

a) Sosyoloji, insan davranışlarının sosyal teşkilâtlanma biçimini inceler.
b) Sosyal Psikoloji, tek bir insanın davranışını, ruhî boyutuyla inceler.
c) Sosyal Antropoloji ise, insan davranışlarını, sosyal, kültürel ve coğrafî çevreyi de dikkate alarak, günümüze kadar gelmiş geçmiş toplumların davranışları ile mukayese ederek inceler.


Davranış Bozukluğu:

Sağlıklı bir biçimde sosyal münasebet kuramama, toplumsal kurallara uyum sağlayamama, toplum içindeki tutum ve davranışların mantıklı ve tutarlı olmaması ve genel olarak kişinin, değişik sebeplerden dolayı toplum hayatında yeterince sosyalleşememesidir.
Sebepleri: 1.) Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları, çoğu kez ailenin yanlış tutum ve terbiye metodundan kaynaklanmakta ve çocukların üzerinde olumsuz izler bırakmaktadır.
2.) Dolayısıyla, ebeveynin ilgi, sevgi ve şefkatinden mahrum olma, hissî yetersizlik, doyumsuzluk ve güvensizlik gibi ruhsal ve manevî faktörler, çocukların bu duruma düşmesini sebebiyet vermektedir. Ebeveynin çocuklara uyguladığı şiddet ise, çocukların uyumsuzluğunu pekiştirmekte ve birçok ruhsal rahatsızlığa sebebiyet vermektedir.
3.) Uyum ve davranış bozukluklarının sebepleri, bazen zihinsel özürlülük (zekâ geriliği) ve(ya) ruhsal özürlülük (akıl hastalığı, psiko-nevroz) gibi önemli hastalıkların belirtileridir. Ancak, bazen başka bir hastalık ve özürlülük durumu olmaksızın, sadece uyum bozukluğu belirtisi olarak da ortaya çıkmaktadır.
4.) Psikanalistler, insanlardaki davranış bozukluklarını incelerken, onların yekdiğerine üstünlük sağlama ve güçlü görünme isteklerini dikkat etmişlerdir. Onlar, bedenî ve fizikî yetersizlikleri sebebiyle hedefledikleri hâkimiyete ulaşamayan insanlarda oluşan aşağılık kompleksinin davranış bozukluklarına yol açan en önemli faktör olduğunu söylemektedirler.
5.) Herhangi bir bedenî kusuru olmayan kimselerin de aslında kendine yetmezlik duygusuna kapıldıkları da görülmektedir. Ayrıca, bedenî kusurlarını ahlâkî ve manevî olgunlukla önemli ölçüde telâfi etmiş nice huzurlu insanlar da vardır. Bunların davranışlarında hiçbir ciddî anormallik de görülmemektedir. Dolayısıyla, davranış bozukluklarını sadece bedenî ve nefsanî (duygusal) isteklerin doyuma ulaştırılmamasından kaynaklandığını söylemek kendi başına yeterli değildir.
Tedavi Yöntemleri: Büyük çapta olmayan ve daha çok fonksiyonel veya psikojen faktörlerin hâkim olduğu davranış bozukluklarının bazılarının, psikoterapi ile iyileştirilmesi mümkündür. Örn.: Psiko-Nevroz.



Davranış Ekolleri:
Davranışların hangi sebeplerden ötürü ortaya çıktığı konusunda farklı psikolojik ve sosyo-kültürel görüşler ileri süren sosyal teoriler.
Davranışların, (sosyologlara göre) ya sosyal yapıya (sosyal gruba) bağlı olarak ya da (psikologlara göre) bireysel olarak ortaya çıktığını iddia eden görüşlerdir
Davranış İle İlgili Teoriler:

1.) Davranışlar, düşünce ve irade ile oluşur. (Yapısal Psikoloji: Kitchner).
2.) Davranışlar, çevreye uyumun bir fonksiyonudur. (Fonksiyonel Psikoloji: William James).
3.) Davranışlar, bir sebebe değil, fizikî, ruhî, dahilî ve haricî etkilerin sonucu oluşur. (Bütüncül-Gestalt Psikoloji).
4.) Davranışın, duygu, düşünme ve tutumla âlâkası olup, çocukluk çağına dayanır. (Psikanaliz Ekol: Freud).

5.) Her insan, kendine özeldir. Bedenî özürlere bakılır, olaylar öncesi durum davranışını etkiler. Kişinin özel hâline göre davranış açıklanabilir. (Kişisel Psikoloji: Alfred Adler).
6.) Şuurdan ziyade davranışların kökü olan sinir sistemi, organizmanın refleks ve tepkileri esastır. (Davranışçılık ekolü: Weber, Wundt, Pavlow).

7.) Davranışlar, şuur altı, müşterek şuur dışı etkilerle oluşur. (Ortak Bilinç Altı Psikoloji: Gustav Jung).
8.) Anne, sosyal çevre ve toplumdan kopma, ölüm, dinî korkular davranışı etkiler veya bunlardan kurtulma çabaları davranışı açıklar. (Otto Rank ekolü).
9.) Değişen kültürün içinde bulunan toplum, davranışları etkiler. (Değişen Kültür ekolü: Sullivan).
10.) Kaygı ve ondan kurtulma çabası, davranışı ve gelişmeyi etkiler. Toplum ve kültür de davranışları etkiler. (Temel kaygı ekolü: Karen Hormet).


Davranış Kalıbı:

Töre, örf, âdet, gelenek, görenek gibi toplumda geçerli bazı değerlerin, sosyal hayatta etkin olması dolayısıyla genellikle alışkanlık hâline gelmiş tek biçim sosyal faaliyetlerdir.


Davranış Kültürü:

Değerlerin ihtiva ettiği sosyo-kültürel ve manevî unsurların, fert ve gruplar tarafından benimsenmeleri ve şuurlu davranışlarıyla bunları, anlamlı ve güzel bir şekilde hayata yansıtmalarıdır.


Davranış Sapması:

Bir insanın veya sosyal grubun, sosyal değerlere aykırı biçimde davranmasıdır.
Normal davranış kalıplarından sapmadır.
Davranışın kötü ve adaletsiz olmasıdır.


Davranış Tahmini:

İnsan münasebetlerinin bir anlamda garantisi olan davranış tahmini, kimin, ne zaman, nasıl davranacağını önceden az veya çok kestirebilmek veya doğruya çok yakın olarak bilmektir.
Yorum: Davranış tahmini güçlü olan bir insan, tanıdığı bir kişinin düşüncelerini ve muhtemel davranışlarını önceden rahatlıkla tahmin edebilir. Genelde, kişilerin daha önceki düşünce ve davranışları öğrenilerek, onlardan çıkarılacak neticelere göre, gelecekteki davranışları tahmin edilebilir.

Tespit: İnsanın, karşısındakinin düşünce ve davranışlarının dayandığı kaideleri, değerleri değerlendirip, onu tanıması ve sosyal hadiseler karşısında tepkilerini tahmin ederek, ona göre sosyal münasebetlerini kurması gerekmektedir.


Davranış Tedavisi:
Sosyal pedagoji çerçevesinde yeni bir öğrenme-öğretme süreci ile daha önceden öğrenilmiş-öğretilmiş bazı olumsuz davranışların değiştirilmesini hedefleyen bir sosyal tedavi yöntemidir.
Davranış Terapisinin Alanları:

1.) Davranış bozukluğu sergileyen çocuk ve yetişkinlere yönelik psiko-sosyal tedavi.
2.) Normal ve özürlü çocukların öğretim ve meslekî eğitimlerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar.

3.) Uyuşturucu maddelerin, insanlar üzerindeki etkileri ve uyuşturucu müptelası olanların tıbbî, psiko-sosyal rehabilitasyonu.


Davranış Tıbbı:

Sağlık ve hastalıkla ilgili bilgi ve tekniklerin geliştirilmesi ve bütünleştirilmesi ve bu bilgi ve tekniklerin koruma, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon için kullanılmasıyla ilgili birlikte psikoloji, sosyoloji ve sağlık eğitimi alanlarının bir araya geldiği çok disiplinli bir bilim dalıdır.
Sağlığı inceleyen, ancak bunu yaparken de sağlık ve hastalıkla ilgili bio-medikal ve davranışsal bilgiyi bütünleştiren, sağlık psikolojisinin çok disiplinli bir çalışma alanıdır.

Davranış Tıbbı ve Bio-Medikal Tıp Arasındaki Bağ: Davranışsal Tıp, Bio-medikal Tıp Modeline bir tepki olarak gelişmiştir. Davranışsal Tıp, sadece tedaviye odaklanmaması ve aynı zamanda koruma ve müdahale yöntemleri bakımından da geleneksel bio-medikal yaklaşımdan ayrılmaktadır.

Davranışsal Tıbbın Gelişmesindeki Faktörler:
1.) Sigarayı bırakamama gibi kronikleşmiş sorunlarda davranış değiştirme tekniklerinin başarıyla uygulanması.
2.) Psikosomatik tıp alanında yapılan çalışmaların, birçok hastalığın psikolojik faktörlerle bağlantısı olduğunu ortaya koyması.
3.) Fizikî hastalıklarda, özellikle davranış değiştirme teknikleri gibi psikolojik tedavilerin etkilerinin ortaya çıkması.

4.) Hastalığın dağılımı ve belirleyicilerini inceleyen epidemiolojik çalışmalarda, bazı hastalıklarda psikolojik ve sosyal faktörlerin risk oluşturacağının tespiti.
5.) Hastalık tedavisinin maliyetinin giderek artıyor olmasının, hastalıktan korunmada, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin neler olabileceğinin incelenmesine yol açmış olması.


Davranış:

Tutum; Gidiş; Hareket tarzı; Etkiye karşı tepki; Birine karşı takınılan tavırdır.

Organizmanın, ilgili bütün organlarıyla uyarıcılara verdiği, zihnî, hissî ve bedenî (hareketle ilgili) tepkilerin tümüdür.

Kişilerin, belirli uyarımlara karşı gösterdikleri aktif veya pasif tepkilerin bütünüdür (mimik, jest, sevinmek, gülmek, ağlamak, kızmak, bağırmak; sevmek).
Sosyal hayatta birbiriyle alâkalı inanç ve değerlerin, sürekli bir organizasyonudur.

Psikolojik anlamda insan, hayvan ve bitkilerin gözlenebilir herhangi bir tepkisi veya faaliyetidir.
Yaratıkların, sosyal hadiselerin ve çevre şartlarının karşısında takındıkları hâl ve hareketleridir.

Etkilere karşı devamlı bir istidat ve tecrübelere göre meydana gelen tepki ve gözlenebilen hareketlerdir.
Sosyolojide davranışlar, sosyal faaliyetlerin psikolojik neticeleridir.
Davranışların Özellikleri:

1.) Bazı davranışlar ölçülebilir (Örn.: Jest, mimik, kan dolaşımı, gülmek vb.).
2.) Bazı davranışlar, sübjektif oldukları için, doğrudan ölçülemezler (Örn.: Ağrı; Izdırap; Aşk; Kıskançlık; Nefret vb.).
3.) Bazı davranışlar, toplumdan topluma farklı olarak değerlendirilir. Bazıları iyi (sosyal), bazıları ise kötü (asosyal) olarak kabul edilir.
4.) Davranışlar, eğitim, terbiye ve sosyalleşme yolları ile nitelik kazanmaya başlar.
5.) Davranışların başlaması, dış ve iç etkenlerle (uyarmalarla) meydana gelmektedir.
6.) Davranışlar, sebepli, sürükleyici ve hedefe yöneliktir.
 
Engelli:
Belli bir sosyal kesimin (özürlüler, yaşlılar, hastalar ve dezavantajlı gruplar), sosyal, mimarî, ekonomik, kültürel ve(ya) tıbbî düzenlemelerin ve imkânların yetersiz olmasından dolayı eşit şartlarda toplum hayatına tam olarak katılamamalarıdır.

Engelliler, sosyal koruma kapsamında bakım, rehabilitasyon, özel eğitim, danışmanlık ve rehberlik hizmetleri, mimarî yapılarda ve açık alanlarda özel fizikî düzenlemelere ihtiyaç duyarlar.

Her özürlü, gerek özürlülük boyutu ve derecesi, gerekse çevresel düzenlemeler ve fırsatlar açısından mutlak anlamda bir engelli değildir. Ancak ileri derecede bakıma muhtaç özürlü, engelli


Engellilik:

Herhangi bir sosyal kesimin (özürlüler, yaşlılar, hastalar ve genelde dezavantajlı gruplar) beden, zihin, duygu ve(ya) ruhlarında karşılaştığı değişik sorunlar, fonksiyonel sınırlamalar (yetersizlikler) sonucunda sosyal hayata yeterince uyum sağlayamaması, günlük ihtiyaçlarının karşılanmasında güçlüklerle karşılaşmasıdır.

Yetersizlik sebebi ile kişinin yaş, cinsiyet ve sosyo-kültürel faktörlere bağlı olarak kişinin sosyal rolünü yerine getrimesinin engellenmesi durumudur.

Toplum hayatında, başkalarıyla eşit düzeyde yer alma fırsatlarının kaybedilmesi veya sınırlanmasıdır.

Dezavantajlı gruplara yönelik sosyal politikikalar, engel teşkil eden unsurların bütününü değişik yöntemlerle (eğitim-istihdam-tıbbî tedavi ve rehabilitasyon-sosyal güvenlikte imkânlar ve fırsat eşitliğinin yanında pozitif ayrımcılık alanında düzenlemler) ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

Bir insan için kısıtlı bir dünya erişimi, dışlanmışlık, genişletilemeyen yetenekler, kendini gerçekleştirememe durumudur. Özürsüz ya da özürlüye dış dünyanın, önündeki nesnelerin ya da çevre şartları ile dışarıdan uygulanan baskı ile işlevlerini yerine getirememe durumu engelliliktir. Tepe, uçurum, duvar… vs. engel türleridir. Bedenlerinde bir takım sakatlıklar, özürler bulunan kişilerin hiç de engellenmeden yaşamakta oldukları da bir gerçektir. Bir kambur özürlü bir kişidir ama hiç engellenmeden yaşamını da sürdürebilmektedir. Bir görme özürlünün görme engelli olarak ifade edilmesi onun dışarıdan başına örtü geçirilmesi ya da gözlerinin bağlanmasını akla getirebilir ki, bu kişinin çok sağlıklı gözlere sahip olması da olasıdır.


Erken Teşhis Hizmetleri:

0–6 yaş arası bebeklik, erekn çocukluk ve okul öncesi döneminde meydana gelen veya meydana gelebilecek fizikî ve zihnî gelişim geriliklerinin erken tanı edilerek, erken müdahale ile özrün önlenmesi ve erken başlanan rehabilitasyon hizmetleridir.


Evde Bakım Hizmeti:

(Uzman) bakcı tarafından ev içinde yürütülen kişi odaklı temel (öz) bakım ve ev idaresine yönelik günlük hizmetlerdir.


Evde Sosyal Bakım:

Bakıma muhtaç kişiye, (bakım kuruluşuna bağlı olup olmadığına bakılmaksızın) sosyal bakım elemanı tarafından bireysel bakım plânı çerçevesinde sürekli olarak ev ortamında sunulan sosyal bakım hizmetleridir.

Bakıma muhtaç kişilerin (yaşlılar, özürlüler, akut ve kronik hastalar) içinde yaşadıkları, benimsedikleri ve kendilerini rahat hissettikleri meskenlerde ve sosyal çevrede sosyal bakımlarına yönelik bakıcı aile fertleri tarafından (dâhilî) veya sosyal bakım hizmetleri sunan kurum ve kuruluşların profesyonel bakım uzmanları veya sağlık ekibi tarafından (haricî) kısa veya uzun süreli olarak yürütülen hizmetlerin bütünüdür.


Eve Yemek Götürme Hizmetleri:

Genelde evlerinde yalnız yaşayan yardıma ve(ya) bakıma muhtaç kişilere, dışarıda hazırlanan yemeklerin, sıcak ve paketli hâlde günlük olarak ulaştırılmasıdır.
 
Fobi Türleri
Tıp kitaplarında, değişik kültürlere ve toplumlara ait 700 civarında fobiden bahsedilmektedir.

Çok Bilinen Fobilerden Bazıları:

1.) Hastalık Fobisi: Hastalanmak ya da belirli bir hastalığa tutulma düşüncesi karşısında duyulan aşırı korku. Örn.: Kalp Krizi Fobisi (Cardiophobia) veya Kanser Fobisi (Carsinophobia)
2.) Yükseklik Fobisi (Acrophobia).

3.) Kapalı ve Dar Yer Fobisi (Claustrophobia).
4.) Hayvan Fobisi. Örn.: Örümcek Korkusu (Arachnephobia); Yılan Fobisi (Ophidiophobia); Fare Fobisi (Musophobia).
5.) Açık Meydan (Alan) Fobisi (Agoraphobia): Alan, park, sokak gibi açık yerlerden duyulan ürkeklik hastalığı.
6.) Ateş Fobisi: Ateşe karşı duyulan aşırı korku.
7.) Kan Fobisi: Kana karşı duyulan aşırı korku.

8.) Basit Fobi: Oldukça iyi belirlenmiş tek bir nesne ya da durumdan gelen korkuyu tanımlar. Örn.: Köpekten korkma, yüksek yerlerden korkma.
9.) Fırtına fobisi: Gök gürültüsü ve şimşeğe karşı duyulan hastalık derecesindeki korku.
10.) Uçak Fobisi (Aviophobia). 12.) Ölüm Fobisi (Necrophobia).
13.) Kaynana Fobisi (Penthereaphobia).
14.) Çirkinlik Fobisi (Dysmorphophobia).
15.) homofobi: (homophobia): Kimi zaman biseksüeller de dâhil olmak üzere, homoseksüellere (lezbiyenler ve gey erkekleri) karşı duyulan korku. Bu korku, sosyal tecrit, medyada gösterilmeme, kişinin ait olduğu topluluğu yok sayma, sözel ve bedensel baskı ve saldırıyı da içermektedir.


Fobi:

Korkunun patolojik şeklidir.
Nevroz (Psikasteni) hastalıklarından bir tanesidir.
Çatışmalı fikirlerin korku hâline gelmesidir.
Kişinin, gayri ihtiyarî veya irade zafiyetinin bir neticesi olarak, izahı bazen mümkün olmayan sebeplerden dolayı bazı şeylere, durumlara veya varlıklara karşı duyduğu mantık dışı şiddetli korku veya ısrarlı bir saplantıdır.
Özellikleri: Fobilerin bazıları, insan nefesini daraltır, kalp atışlarının düzenini bozabilir, kişiyi terletebilir veya titretebilir.



Fonksiyonel Bozukluk:
ICF’ye göre fonksiyonel bozukluk, beden fonksiyonu (vücut işlevleri) ve beden yapısında önemli bir kayıp veya aykırılık gibi problemlerdir.


Fonksiyonluluk (Fonksiyonellik; İşlevsellik)

ICF’ye göre fonksiyonluluk, beden yapısında herhangi bir bozukluğun olmaması ve beden fonksiyonunun (vücut işlevlerinin) sağlıklı olarak işlemesidir.


Görme Özürlü (Kör; Amâ):

Görme kabiliyetini bütünüyle veya kısmen yitiren kişidir.

“Amâya Sorumluluk (Güçlük) Yoktur” (Kuran-ı Kerim; Fetih Suresi; Ayet 17).

Tek veya iki gözünde tam veya kısmi görme kaybı veya bozukluğu olan kişidir. Görme kaybıyla birlikte göz protezi kullananlar, renk körlüğü, gece körlüğü(Tavuk Karası) olanlar bu gruba girer.


ICF:

“International Classification of Functioning, Disability and Health”:İşlevsellik, Yetersizlik ve Sağlığın Uluslar Arası Sınıflandırılması.
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 2000 yılında özürlülük boyutlarının sınıflandırılmasına, rehabilitasyon hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütebilmesine yönelik olarak geliştirilen, ICIDH-10 yerini alan biyolojik, bireysel (psikolojik) ve sosyal bağlamda çok boyutlu bir tanımlama ve kodlama sistemidir.

ICF, beş ana unsurdan ve bunların tezahürlerinden ibarettir:

1.) Beden yapısı ve bundan doğan sakatlıklar.
2.) Beden fonksiyonu ve bundan doğan fonksiyonel bozukluklar (disorder).
3.) Aktivite (Hareket) durumu ve bundan doğan rahatsızlıklar.
4.) Sosyal katılım durumu ve bundan doğan engellilik.
5.) Karmaşık faktörler (çevre, aile; kişi) ve bundan doğan şahsî, ailevî ve çevresel sorunlar.

ICF ve ICIDH–10 arasında üç önemli fark bulunmaktadır:

1.) Sakatlık (Impairment) yerine beden yapısı ve fonksiyonu (Fonksiyonluluk veya İşlevsellik),
2.) Yetersizlik (Disability) yerine aktivite,
3.) Sosyal ve Çevresel Engellilik yerine sosyal katılım kavramları kullanılmaktadır. Böylece ICF modelinde özürlünün eksik yönlerini belirlemekten ziyade mevcut potansiyelleri (güç kaynakları) ve bu potansiyellerin sosyal ve çevresel boyutları vurgulanmaktadır.

ICIDH-10:

“International Classification of Impairments, Disabilities and Handicaps”: Sakatlıklar,Yetersizlikler ve Engelliklerin Uluslar Arası Sınıflandırılması.
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 1980 yılında özürlülük boyutlarının sınıflandırılmasına yönelik deneme maksadıyla oluşturulan bir tanımlama ve kodlama sistemidir.


İşgücü Vasfı Taşımayan Özürlüler:

Gerek fizikî (bedenî), gerekse aklî-ruhî sebeplerden (yetersizliklerden) dolayı çalışma gücüne ve iktidarına sahip olmayan özürlü nüfus gruplarıdır. Bu gruba bakıma muhtaç yatalak hastalar (özürlüler), daimî iş göremez duruma düşmüş malul işçiler, doğal yapıları gereği herhangi bir meslekî rehabilitasyondan yararlan(dırıl)ması mümkün olmayan özürlüler girmektedir.


İşitme Özürlü (Sağır):

Değişik derecelerde işitme kabiliyetini kaybeden kişidir.

Tek veya iki kulağında tam veya kısmi işitme kaybı olan kişidir. İşitme cihazı kullananlar da bu gruba girmektedir.


İşsiz Özürlü Oranı:

Bir ülkedeki (bölgede-ilde) işsiz özürlü miktarının, o ülkedeki (bölgede-ilde) özürlü işgücü miktarına (Özürlü İşgücüne Dâhil Olan Özürlü Nüfusuna) oranı.
 
Kayıtlı İşsiz Özürlü:
Emek piyasasında çalışma istek ve arzusunda bulunmasına rağmen iş bulamayan (istihdam edilemeyen) İŞKUR’a (resmî veya formel) kayıtlı özürlü işgücü.


Kayıtsız İşsiz Özürlü:

Emek piyasasında çalışma istek ve arzusunda bulunmasına ve iş bulamamasına rağmen İŞKUR’a değişik sebeplerden dolayı (İŞKUR’dan habersiz olmak; özürlü işgücüne iş bulma konusunda yardımcı olabileceklerini bilmemek vb.) kaydını yaptırmayan (gayri resmî veya enformel) özürlü işgücü.


Kaynaştırma:

Özel eğitime muhtaç fertlerin, normal eğitim alan akranları ile birlikte ve öğretimlerini resmî ve okul öncesi ilöğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan destek eğitim hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır.


Kısa Süreli Kurumsal Bakım Hizmetleri:

Evinde sosyal bakım hizmetleri gören bakıma muhtaç kişinin, bakım muhtaçlık derecesi ve evde sosyal bakım hizmet ve güvence türlerine göre senede belirli bir süre için yatılı bakım merkezine alınması ve burada kendisine sosyal bakım hizmeti verilmesidir.


Konuşma Özürlü (Kekeme):

Değişik fizikî veya psikolojik sebeplerden dolayı konuşmanın akışında ortaya çıkan aksaklıklar ve düzensizliklerden dolayı insanlar arası sözlü münasebette kendini rahat ifade edemeyen kişidir.
Herhangi bir nedenle konuşamayan veya konuşmanın hızında, akıcılığında, ifadesinde bozukluk olan ve ses bozukluğu olan kişidir. İşittiği halde konuşamayan, gırtlağı alınanlar, konuşmak için alet kullananlar, kekemeler, afazi, dil-dudak-damak-çene yapısında bozukluk olanlar bu gruba girmektedir.


Korumalı istihdam:

“Özürlü Kota Sistemi” uygulamalarının yanında normal rekabete açık olmayan korumalı bir çevrede özellikle ağır derecede özürlü olanlara “Korumalı İşyeri” gibi çalışma imkânları sağlamayı hedefleyen değişik özel istihdam yöntem ve programlarının bütünüdür.


Korumalı İşyeri Statüsü:

Çalışanlarının bir yönetmelikle belirlenecek oranını özürlülerin oluşturduğu veya özürlülere yönelik çalışmaları ile korumalı işyerine sağlanan teknik ve mali destek sağlanma şartlarını taşımayı ifade eder.


Kronik Hasta (Süreğen Hasta):

Tıbbî tedavi ve rehabilitasyon görmesine rağmen rahatsızlığından kurtulamayan (rahatsızlığın şiddetine göre belki de bakıma muhtaç duruma düşen) hastadır.


Kronik Hastalık (Süreğen Hastalık):

Tıbbî tedavi ve rehabilitasyona rağmen hastalığın, sakatlığın veya herhangi bir özrün giderilememesi sonucunda rahatsızlığın süreklilik arz etmesidir.

Kişinin çalışma kapasitesi ve fonksiyonlarının engellenmesine neden olan, sürekli bakım ve tedavi gerektiren hastalıklardır (kan hastalıkları, kalp- damar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, idrar yolları ve üreme organı hastalıkları, cilt ve deri hastalıkları, kanserler, endokrin ve metabolik hastalıklar, ruhsal davranış bozuklukları, sinir sistemi hastalıkları, HIV)


Kurum Bakımı:

Herhangi bir sosyal hizmet kurumunun (bakım merkezinin) kendi bünyesinde profesyonel olarak sosyal bakım hizmetleri vermesidir.
 
Manevî (Manen):
Arapça bir sıfat olan manevî kelimesi; duyu organları olmaksızın kalp (gönül) ile kavranıp bilinen şeye ait olandır.
Maneviyatla ilgili olan.
Manaya ait.

Mana cihetiyle.
Manaca.
Maddî olmayan.
Ruhanî.
Ruhca.
Mücerret (Soyut).


Manevî Bakım:

Manevî sosyal hizmetler kapsamında bakıma muhtaç kişilere yönelik maneviyat odaklı bakım hizmetleridir.

Bakıma muhtaç kişilerin maneviyatını (kişisel gelişimlerini, morallerini) güçlendirmeyi, hayata bağlılıklarını artırmayı, iç (manevî) dünyalarıyla barışık olmalarını, manevî sapmaları ve korkuları gidermeyi amaçlayan sosyal nitelikli ve insan odaklı bakım hizmetleridir.
Manevî Bakım Hizmetleri Sunan Elemanlara Düşen Görevler:

1.) Bakıma muhtaç kişinin, hayatın anlamını ve amacını bulmasında yardımcı olmak.
2.) Hayatını gözden geçirebilmesi için cesaret verici telkinlerde bulunmak.
3.) Sabırla ve dikkatle dinlemek.
4.) Kişinin, inanç ihtiyaçlarını desteklemek ve ibadetlerini yerine getirmede yardımcı olmak.
5.) Güven oluşturmak.

6.) Manevî hastalıklarını ve huzursuzluklarını, endişelerini, kaygılarını ve sapmalarını gidermek.
7.) Kişinin, sabır içinde şükretmesine yardımcı olmak.


Manevî Hastalık (Manevî Özürlülük):

Nefsaniyete düşkünlükten ve buna binaen ahlâkî-manevî suçlar (günahlar) işlemekten dolayı kişinin düşünce, tutum ve davranışlardırındaki ahlâkî bozulmalardır.
Manevî zararların, kişinin şahsiyeti ve yaşama tarzı üzerindeki olumsuz ve kalıcı etkileridir.
Kalbe gelen yanlış itikat (inanç); insanın doğruyu, gerçeği görmesine mâni olan perde; itikâdî bozukluk ve düşüncedir.
Dünyâya ve haramlara düşkün olma; kibir ve riyâ gibi kalp hastalıklarıdır.


Manevî Sosyal Hizmetler:

Sosyal hizmet faaliyetlerinin, millî ve manevî değerlere uygun bir biçimde uygulanmasıdır.
Sosyal hizmet anlayışının ve uygulanmasının maneviyat odaklı olarak biçimlendirilmesidir.

Hem mânen (ruhen), hem de madden insanın saadetini temin eden sosyal hizmet uygulamalarıdır.


Maneviyat

Manaya, ruha ve gönüle ait olan, inançla ilgili, maddî olmayan, maddî, zahirî olmayan, içe ait, batınî gibi anlamlarına gelen manevî kelimesinin çoğuludur.
Manevî-ruhî hayatla ilgili olandır.

Mana âlemine ait olanlardır.
Manaya, inanca, gönüle, ruha ait olan şeylerin bütünüdür
İnsanın sahip olduğu tüm duygu, düşünce ve dinî duyguların bütünüdür.

Dinden, imandan, mukaddesattan gelen güç ve kuvvettir.
Maddî olmayan bütün manevî varlıklar ve kavramlar (akıl, zekâ, bilgi, inanç, yetenek ve lezzet).
Tabiat ve fizik ötesi konuları ele alan ilahî kökenli bilgilere dayanan bilimdir.
Maddî varlıkların dışındaki diğer varlıkları ele alan disiplindir.
Dünya gözüyle görülmeyen ve-fakat iç dünyamızla varlığına inandığımız gaybî konulardır.
Vahiy kaynaklarından esinlenme sonucunda inancı güçlendiren her türlü düşünce, yaklaşım ve faaliyetlerdir.

Mani:

Nevroz (Psikasteni) hastalıklarından kabul edilen mani, hastanın kötü olduğunu bildiği hâlde, irade eksikliğinden dolayı yapmaktan kendisini bir türlü alamadığı dürtü ve davranışlardır.
Bazı Mani Türleri:

1.) Çalma Hastalığı (Kleptomani).
2.) Kelime Uydurma Hastalığı (Glassomani).


Mecnun:

Kuran terminolojisi olan mecnun, aklı bozuk, dli ve kendisine cin gelmiş bir kişdir.


Meslekî Rehabilitasyon:

Sakatlanmış bir kişinin uygun bir işte çalışabilmesini, bu işte başarı sağlayabilecek meslekî rehberlik, meslekî eğitim, seçilen bir işe yerleştirme, işyerinde uyum gibi meslekî hizmetlerle ilgili tedbirleri gerektiren sürekli ve koordineli hizmetler bütünüdür.
Herhangi bir mesleği olmayan, mesleğinde yetersiz olan veya meslek değiştirmek isteyen özürlülerin emek piyasasında ihtiyaç duyulan ve özür grubuna uygun meslekte yetiştirilerek, fizikî ve meslekî yönden mümkün olan en yüksek kapasiteye ulaştırmalarını ve eğitim görüdkleri meslkete istihdamlarını sağlayan hizmetlerin bütünüdür.


Meslekî Rehabilitasyon (Merkezi):

Özürlülerin işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan, ilgi ve yeteneklerine uygun mesleklerde yetiştirilerek, istihdamlarını kolaylaştırmak ve mesleklerinde ilerlemelerini sağlamak amacıyla devamlı ve koordinasyon içinde sosyal ve tıbbî rehabilitasyon, meslekî rehberlik, mesleğe hazırlık, meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimi, işe yerleştirme ve takibidir (takibi üstlenen bir merkezdir).


Meslekî Rehberlik:

Özürlü işgücünün özelliklerine ve mevcut fırsatlara göre eğitsel-meslekî gelişim ve yönlendirme, iş ve meslekî danışmanlık çalışmalarını içeren kurumsal meslekî bilgilendirme hizmetleridir.


Nevroz (Psiko-Nevroz):

Yunanca "neuron" (sinir) kökünden gelen nevroz, hafif derecede olan akıl hastalıklarından birisidir.

Eldeki teşhis imkânlarıyla gerek histoloji (doku ve hücreleri inceleyen bilim dalı), gerekse anatomi (insan vücudunun şekil ve yapısını dış görünüşü itibariyle inceleyen bilim dalı) alanında ilgili dokularda herhangi bir değişiklik tespit edilememesine rağmen, kendini açığa vuran fonksiyon bozukluklarıdır.
Sinir sisteminde organik bir bozukluk olmadığı halde, ortaya çıkan psikolojik rahatsızlıktır.


Gerçekle bağlantısı kopmayan ve/fakat kaygı düzeyi yüksek olan, insan münasebetlerinde çatışma eğilimleri ile ortaya çıkan ruhî rahatsızlık hâlidir.
Fonksiyonel veya psikojen faktörlerin hâkim olduğu, psiko-terapi veya ve psiko terapoytik destekle genelde kolay iyileştirilebilen küçük çapta davranış bozukluklarıdır.

Türleri:

1.) Nevrasteni: Sinir bitkinliği, yorgunluk, hâlsizlik, uykusuzluk, kas ağrıları, mide şişkinliği, mide ağrısı ve kalp çarpıntılıarı gibi değişik emareleri olan bir ruh hastalığıdır.
2.) Histeri.
3.) Psikasteni: İrade kusuru ve endişeden dolayı ortaya çıkan bir hastalık.

Çeşitleri:

Obsesyon (Saplantı); Fobi; Mani.
 
Obsesif-Kompulsif Davranış Bozukluğu: Ayrıntılara dikkat, disiplinli olma, hissî kontrol, azim, sabır ve nezaket gibi özellikleri olan, bununla birlikte bazen aşırıya kaçan katılık, intizam, mükemmeliyetçilik, cimrilik, kuralcılık, kararsızlık gibi uç noktalara ulaşan, bu sebepten dolayı da sosyal çevreyi sıkıntılı durumlara iten psikolojik bir rahatsızlık.
Değerlendirme: Obsesif-kompulsiv bozuklukta obsesyon, zorunlu düşünceleri, kompulsiyon ise, zorunlu davranışları tanımlar. Obsesif kişiler, bu özellikleri sebebiyle sürekli olarak dikkatli ve yoğun bir konsantrasyona sahiptirler; bundan dolayı da teknik ve ayrıntılı işlerde başarılı olma ihtimalleri yüksektir. Fakat yeni bilgiler veya haricî (dışsal) uyaranlar sebebiyle kolayca dikkatleri dağılır, kesintiye uğrarlar ve bağımsızlık duygularını yitirirler. Bu duruma giren bir kişi, kendini yönetme işi, istemli seçim, gönüllü davranma, düşünüp taşınma gibi zihnî kapasitesini kullanmakta acziyete düşer. Son özellik ise, obsesif-kompulsiv kişilerin gerçeklik-hakikat duygularını yitirmiş olmaları veya dünya hakkındaki suçlayıcı duygularıdır.
Sebepleri:
1.) Obsesif-Kompulsiv bozukluk, bazı psiko-analistlere göre, obsesif ailelerin, çocuğun gelişiminin anal döneminde uyguladıkları katı ve cezalandırıcı tuvalet eğitiminden kaynaklandığını savunurlar. Buna göre, çocuk daha sonraki hayatında dürtülerin, arzuların, duyguların aktarımında aşırı kontrol edici özellikler taşıyan ve çatışma yaşamasına sebep olan bir "süper-ego" geliştirir.
2.) Neo-psiko analistlere göre, bu ruhî hastalığın sebebi, kişinin diğer insanlarla olan olumsuz ilişkileri ve fertlerin benlik saygılarının aşırı derecede düşük olması ile yakından ilgilidir.
3.) Davranışçı teorisyenlere bakıldığında, asıl sebep, kişide kalıcı bir özellik hâline gelen uyumsuz davranışlar örüntüsüdür.
4.) Bio-sosyal öğrenme teorisi açısından, obsesif bir kişi, yaptığı bir işteki titizliği ile en iyi biçimde tanımlanabilir. Bu kişiler, çocuklarının bağımsızlık davranışlarını cezalandıran, aşırı kontrolcü aileler tarafından yetiştirilirler. Bundan dolayı, çocuk asla ayrı bir kimlik geliştiremez, dünyadaki her şeyi ailenin empoze ettiği bu katı düzen ve disiplin içerisinde görür ve aşırı uyum içinde yaşar.

Obsesif-Kompulsif Kişi:
Belirli inançlara veya saplantılara bağlı, çoğu kez akılcı düşüncelerden ve fonksiyonel zihnî özelliklerden mahrum olan insandır.

Otomatik Düşüncelerden Bazı Misaller:
1.) “Bu iş mükemmel olmalı, başaramazsam ben hiçbir işe yaramam”: Bu tutumdan dolayı, bu kişiler, sık sık depresyona girerler, çünkü mükemmel olabilmek, fevkalade zor bir iştir. Mükemmel olmak, genelde her zaman ve her iş için mümkün olmadığından, obsesifler sıklıkla düşük benlik saygısından yakınırlar ve gelecekte de mükemmel olamama düşüncesi ile anksiyete, panik ve kaçınma dertlerinden muzdarip olurlar.
2.) “Bu işi, kendi başıma yapmalıyım, aksi taktirde hem eksik olur, hem de takdir alamam”:
3.) “Boş zamanlarımda gezmek veya eğlenmek yerine daha üretken ve daha ciddî işler yapmalıyım. Ciddiyetimden asla taviz vermemeliyim”.

4.) “Ne yapacağıma karar vermeden önce çok ciddî bir biçimde düşünmeliyim yoksa hayatî bir hata yapabilirim”.
5.) “Bir kişi yanlış davrandıysa mutlaka en ağır biçimde cezalandırılmalıdır”.

6.) “Bu eski çantayı saklamalıyım, kim bilir belki bir gün ihtiyacım olabilir”.
7.) “Bir işi, doğru olduğundan emin olmak için, gerektiğinde o işi birkaç kez tekrarlarım.".
8.) "Aman dikkat et; eğer bu işi mükemmel yapamayacaksan, yapma daha iyi. Yoksa, sonuç berbat olur. El âleme rezil olursun. Üstelik bir de herkesten eleştiri alırsın.”
Etkileri:
1.) Aklî ve zihnî mahrumiyet (yoksunluk), kişilerde, uyumsuz duygulara, anormal davranışlara ve fizyolojik tepkilere yol açmaktadır.
2.) Obsesiflerde çeşitli psiko-somatik bozukluklar sık sık görülür. Yüksek uyarılma ve anksiyete sebebiyle fizikî bir rahatsızlığın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Tansiyon, baş ağrısı, kabızlık ve ülser gibi problemlerden sıklıkla yakınırlar. En sık başvurulan yakınma türü ise anksiyetedir.
3.) Mükemmeliyetçilik, katılık ve davranışlarını yönlendiren "-meli, -malı" türündeki düşünceleri, çeşitli anksiyete bozukluklarına zemin hazırlamaktadır. Birçok obsesif hasta, performanslarının ve yaptıkları işlerin iyi ve yeterli olup olmadığı konusunda sürekli olarak uzun uzun düşünür ve üzüntü duyarlar. Bu durum yapacakları işler konusunda kararsızlık duymalarına ve işi ertelemelerine sebep olur. Bu da kaçınılmaz olarak anksiyetenin ortaya çıkmasına sebep teşkil eder. Yaşanan bu kronik anksiyete, bir süre sonra paniğe dönüşebilir.


Obsesyon (Saplantı):
Tasallut eden ve sürekli olarak rahatsız eden bir fikir.

Bir kimsenin, kendini kurtaramadığı yanlış, yersiz ve saçma düşüncedir.
Fikir noktasında bir takılmadır.

Şuura takılarak, korku ve bunalım meydana getiren, kişinin gayretlerine karşın kurtulamadığı düşüncedir.
Mantık hatalarından vazgeçememe hâlidir.

Herhangi bir fikir veya davranışa karşı, dikkat, rikkat ve heyecan dürtülerinin bir merkez etrafında toplanmasıdır.
Nevroz boyutuyla ileri derecede bir saplantı, aynı türden anlamsız hareketleri yapmadan duramama hâli veya davranış bozukluğudur (Örn.: Pencereyi açmadan önce sürekli olarak sandalyelerin yerini değiştirmek; Belirli günlerin uğurlu olduğunu düşünerek, o günlerde belirli işleri yapmak; Belirli konularda konuşurken, belirli mimikleri sergilemek).

Ortopedik Özürlü (Sakat): Değişik sebeplerden dolayı (hastalık ve kaza gibi) fizikî (bedenî) yönden özürlü olan kişidir. El, kol, bacak gibi organlarında arızası, noksanlığı veya her hangi bir bozukluğu olanlara sakat, topal veya kötürüm tabirleri de kullanılmaktadır.
Kas ve iskelet sisteminde yetersizlik, eksiklik ve fonksiyon kaybı olan kişidir. El, kol, ayak, bacak, parmak ve omurgalarında kısalık, eksiklik, fazlalık, yokluk, hareket kısıtlığı, şekil bozukluğu, kas güçsüzlüğü, kemik hastalığı olanlar, felçliler, Serabral Palsi, spastikler ve sipina bifida olanlar bu gruba girmektedir.


Özel Eğitim (Özürlü Eğitimi): Yetişkin olsun veya olmasın özürlülerin eğitim ihtiyaçlarını, özürlülük derecelerine ve özelliklerine uygun bir ortamda, genelde özel olarak yetiştirilmiş sosyal pedagoglar tarafından etkili ve verimli bir şekilde karşılamak maksadıyla, özel olarak geliştirilen eğitim programları ve tekniklerinin bütünüdür.


Özel Eğitim Kurumları:
Değişik derecelerde ve boyutlarda özel eğitime muhtaç kişilere özel eğitim hizmetleri veren resmî ve özel okul ve merkezlerdir.


Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar:
Farklı zihnî özellikleri ve becerileri sebebiyle özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar.


Özel Eğitime Muhtaç Kişi: Çeşitli sebeplerden dolayı şahsî özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen ortalama zihnî algılama düzeyinin altında olan kişidir.


Özürlü: “Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olup; korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan kişi” (SHÇEK-Kanunu). (Bkz. Engelli).
Bir özrü bulunan kişi, oluşum, organ ya da yapıdır. “Körlük, sağırlık, topallık vs. özürlük durumlarıdır.”


Özürlü Dostu Aktif İstihdam Politikaları: İşsiz özürlü işgücü sorununu çözmek, işsiz özürlü işgücü sayısını azaltmak, bir başka ifadeyle özürlü işgücü içinde işsizlik ile mücadele etmek maksadıyla özellikle özürlü işgücüne dâhil olan özürlü nüfus için yeni iş alanlarının açılması ve dolayısıyla özürlü işgücü içinde emek talebinin artmasına ve özürlü işgücüne istihdam imkânları sağlayan özel tedbir ve uygulamalardır.


Özürlü Girişimci Kredisi:
Çalışma gücünü en az % 40'ını kaybetmiş ve kendi işini kurmak isteyen müteşebbis özürlülere, Halk Bankası tarafından düşük faiz oranları üzerinden verilen kredidir.


Özürlü Hakları:
Özürlülerin bütünüyle toplum hayatına kazandırılmaları yönünde özürlülere tanınan sosyal, ekonomik ve kültürel haklardır.



Özürlü İstihdamı: Değişik yollarla ve yöntemlere (Örn. Özürlü Kota Sistemi; Özürlüler Çalışma Atölyesi; Korumalı İşyeri) çalışabilir durumda olan özürlerin, emek piyasasında veya kamu kurum ve kuruluşlarında sigortalı olarak çalıştırılmalarına yönelik politikalardır.


Özürlü İşgücü (Özürlü İşgücüne Dâhil Olan Özürlü Nüfus):
Bir ülkede fiilen çalışıp, üretici durumda bulunan, bir başka ifadeyle iktisadî faaliyete katılan özürlülerin yanında çalışmayan ve-fakat çalışma gücüne ve isteğine sahip oldukları için aktif bir biçimde iş arayan işsiz özürlülerdir. Özürlü işgücü, genelde 15–58 (60) yaş grubuna mensup, yani çalışma çağında olup, çalışma arzu ve değişik derecelerde çalışma ve iş yapma iktidarına sahip olan, geçerli ücret hadlerinde emeğini arz etmeye hazır durumdaki özürlülerdir. Özürlü işgücünü, çalışma çağındaki çalışan özürlü ve gayrî iradî olarak çalışmayan özürlü (kayıtlı-resmî işsizler veya aktif işsizler) şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Özürlü işgücünün sayısal hacmi, çalışma çağındaki özürlü nüfus miktarından, çalışma arzu ve iktidarında olmayan özürlülerin çıkarılması ile bulunmaktadır. İşgücüne dâhil olan özürlü nüfus grupları içinde özürlü işverenler, ücretli özürlüler, bağımsız çalışan özürlüler, özürlülerden yardımcı aile efradı ve işsiz özürlüler yer almaktadır.


Özürlü İşgücüne Dâhil Olmayan Özürlü Nüfus: İşgücü vasfı taşımayan veya taşıdıkları halde emek piyasasında çalışma istek ve arzusunda olmayan bütün özürlüler. Değişik derecelerde işgücü vasfı taşımalarına rağmen birçok özürlü, değişik olumsuz psiko-sosyal, ekonomik ve çevresel engellilik şartlarından dolayı emeğini arz etmeyerek, özürlü işgücü kapsamı dışında kalabilmektedir.


Özürlü Kimlik Kartı:
Genelde belirli derecede özürlü olanlara, belirli sosyal, kültürel ve ekonomik haklardan, daha kolay yararlanabilmelerini sağlamak maksadıyla verilen bir belgedir.


Özürlü Kota Sistemi: Özürlülerin, emek piyasasında çalışabilmelerini temin etmek maksadıyla işverenlerin belirli oranda veya sayıda özürlü çalıştırma mecburiyetine dayanan bir modeldir.


Özürlü Türleri (Özürlü Grupları):
Değişik sebeplerden dolayı özürlülüklerini veya rahatsızlıklarını farklı biçimde yaşayan veya hisseden kişilerdir.
Özürlülerin sakatlık, rahatsızlık veya engellilik tür ve konumlarına göre belirli esaslar etrafında tasnif edilmesidir. Örn. Ortopedik Özürlü (Sakat); Görme Özürlü (Kör); İşitme Özürlü (Sağır); Konuşma Özürlü (Kekeme); Zihinsel Özürlü (Geri Zekâlı); Ruhsal Özürlü (Akıl Hastası):


Özürlüler Çalışma Atölyesi (Korumalı İşyeri):
İleri derecede veya birden fazla özürlü olmalarından dolayı normal emek piyasasında iş bulmakta güçlük çeken engelli özürlülere hem meslekî eğitim, hem de korumalı çalışma ve istihdam imkânı sağlayan gerek işletmecilik gerekse ergonomi açısından özel olarak yapılandırılmış bir işyeridir.


Özürlülerin durumlarına uygun meslekî rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak maksadıyla teknik ve malî yönden devlet tarafından desteklenen işyeridir.

Normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için mesleki rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla devlet tarafından teknik ve mali yönden desteklenerek çalışma ortamının özel olarak düzenlendiği işyerleri.


Özürlüler Danışma Kurulu: Merkezî ve mahallî siyasî mekanizma çerçevesinde özürlülerle ilgili alınacak kararlarda özürlülerin de görüş beyan edebilecekleri ve kararları etkileyebilecekleri bir kuruldur.


Özürlüler Fonu:
Özürlü kota sistemine tâbi olduğu halde, yani özürlü çalıştırmak mecburiyetinde olduğu halde özürlü çalıştırmayan işverenlerden, özürlülerin meslekî rehabilitasyonunu ve(ya) uygun iş alanlarında (korumalı işyerlerinde) istihdamını sağlamak maksadıyla çalıştırılmayan her bir özürlü için genelde aylık alınan paralardan oluşan fon.


Özürlüler İdaresi Başkanlığı (ÖZİDA):
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 54. Hükümeti tarafından 571 sayılı kanun hükmünde bir kararname ile "Özürlülere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmek için, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, özürlüler ile ilgili ulusal politikanın oluşmasına yardımcı olmak, özürlülerin problemlerini tespit etmek ve bunların çözüm yollarını araştırmak üzere" Başbakanlığa bağlı olarak 25.03.1997 tarihinde ihdas edilmiş olan bir kurumdur.


Özürlülerin Sosyal Güvenliği:
Çalışan ve çalış(a)mayan özürlülere gerek primli, gerekse primsiz sistem içinde tanınan sosyal güvenlik haklarıdır.


Özürlüler Politikası: Yetişkin olsun veya olmasın özürlülük kapsamında değerlendirilen bütün insanlara yönelik olarak bilimsel anlamda tasarlanmış uygulamaya dönük sosyal politika yöntemlerinin bütünüdür.


Özürlüler Politikasının Kapsamı:
Değişik alanlarda uygulanması gereken bütünsel özürlüler politikasıdır.
Örn.:

1.) Özürlülerin Sosyal Güvenliği.
2.) Özürlülerin Ulaşılabilirliği.
3.) Özürlü dostu sosyal konut.
4.) Özürlülerin meslekî rehabilitasyonu ve eğitimi.

5.) Özürlü dostu aktif istihdam politikaları.
6.) Özürlülerin sosyal hayata tam katılım bağlamında psiko-sosyal ve manevî rehabilitasyonu ve uyumu.
7.) Aile dostu özürlüler politikası ya da özürlü dostu aile politikası.



Özürlüler Rehabilitasyon Merkezi:
Özürlülüğün olumsuz tezahürlerini ve etkilerini özel tıbbî-teknik-pedagojik yardımlar ve destekler aracılığı ile olabildiğince asgariye indirmeyi hedefleyen, özürlülerin, özürlülükleriyle birlikte meslekî ve sosyal hayata mümkün mertebe geniş bir biçimde katılabilmelerini sağlayan değişik alanlarda ihtisaslaşmış özel veya resmî kurum ve kuruluşlardır.



Özürlülük: Doğuştan veya sonradan herhangi bir sebeple bedenî, zihnî, ruhî, hissî ve sosyal yeteneklerin, çeşitli derecelerde geçici veya sürekli olarak kaybedilmesidir.


Özürlülük Boyutları:
Özürlülüğün kişinini bedeni, bedenî fonksiyonu (yeterlilik-yetersizlik anlamında) ve sosyal çevre üzerindeki değişik derecelerdeki etkileridir.
Dünya Sağlık Teşkilatı, 1980’de geliştirdiği ICIDH–10 kodlama sisteminde özürlülüğün boyutlarını üç ana kategoride sınıflandırmaktadır:
1.) Sakatlık (Impairment).
2.) Fonksiyonel Engellilik (Yetersizlik; Yetenek Bozukluğu) (Disability).
3.) Sosyal ve Çevresel Engellilik (Sosyal Yetersizlik; Çevresel Engelleme veya Dezavantajlılık) (Handicap).


Özürlülük Oranı:
Özürlü olan nüfusun toplam nüfusa oranıdır.


Özürlülük Ölçütü: Uluslar arası ölçütler göz önünde bulundurularak hazırlanan, aktivite, aktivite kısıtlılıkları, katılım, katılım kısıtlıkları, çevre ve kişi odaklı faaliyetleri ihtiva eden ölçütlerdir.

Özürlülük Riski:
Herhangi bir sebepten dolayı insanın, her an ve her yerde özürlü duruma gelebilme tehlikesidir.


Özürlülük Türleri (Özürlülük Grupları):
Değişik sebeplerden dolayı özürlülüklerini veya rahatsızlıklarını farklı biçimde yaşayan veya hisseden kişilerin içinde bulundukları özel durumdur.
Özürlülüğün farklı biçimlerinin ve yansımalarının belirli esaslara göre tasnif edilmesidir.
Örn. Ortopedik Özürlülük (Sakatlık);
Görme Özürlülüğü (Körlük);

İşitme Özürlülüğü (Sağırlık);
Konuşma Özürlülüğü (Kekemelik);
Zihinsel Özürlülük (Geri Zekâlılık);

Ruhsal Özürlülük (Ruh ve Akıl Hastalıkları:Paranoya; Şizofreni; Nevroz);
Davranış Bozukluğu: Manevî Özürlülük; Panik Bozukluk.
 
Panik Bozukluk:
Herhangi bir sebep olmadan ortaya çıkan, özellikle kalbin hızlı çarpması, nefes alamama, göğüs ağrısı, titreme, terleme, baygınlık hissi, boğazda tıkanıklılık hissi, kontrolü yitirme ve ölüm korkularının eşlik ettiği panik nöbetleri ile karakterize eden şiddetli bir rahatsızlıktır.
Değerlendirme: Panik bozukluğu hastalığının genel nüfus içerisinde yaygınlığı % 2–3 olarak bilinmektedir. Buna ek olarak panik bozukluk teşhis kriterlerini karşılamadan erişkinlerin, % 4-5'inin panik nöbeti geçirdiği tespit edilmiştir. Kadınlarda erkeklere göre iki misli daha fazla görüldüğü ifade edilmektedir. Bu durum, genel olarak bunaltı bozuklukları ve depresyonların kadınlarda daha çok görülmesinin, kadının hem ruhi, hem de biyolojik açıdan daha fazla strese maruz kalması ile ilgilidir. Panik Bozukluğu olan hastalar, yaşadıkları panik ataklar sebebiyle zamanla hayatlarında bazı değişiklikler meydana gelir. Çok şiddetli ölüm korkusu veya kontrolünü yitirme duygusu yaşadıklarından, hastanın elinde ve iradesinde olmadan, düşünce ve davranışlarında aşırılıklar dikkati çekmektedir.
Bazı Örnekler:
1.) Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce, hastanelere gidince fenalaşma hissi.
2.) Uyumama, uykuda panikle ölürüm diye uykusunu kaçırma.

3.) Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusu ile aşırı rejim-diyet uygulaması.
4.) Panik krizi yaşanır endişesiyle cinsel ilişkiden kaçma, sportif aktiviteleri bırakma.
5.) Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalnız kalamama, sokağa çıkamama, kalabalık ve kapalı yerlere girememe, toplu taşıma vasıtalarına binememe.
6.) Camiye gidememe, veya en arka safta namaz kılma alışkanlığı.

Panik:

Gerçek veya muhtemel bir tehlikeden topluca kaçma teşebbüsüdür.
İnsanların, bir tehdit, baskı veya korkulu bir durum ile karşılaştıklarında ortaya aniden çıkan bir kitle davranışıdır.


Paranoit Kişilik:

Hiçbir temele dayanmadığı halde, diğer insanlara hatta en yakın akrabalarına dahî güvenmeme ve mütemadiyen şüphe etme eğilimi gösteren bir kişilik yapısıdır.


Paranoit:

Paranoya hastalığına yakalanan kişidir.


Paranoya:
Aşırı şüpheciliğin hâkim olduğu, kuşku, vesvese, güvensizlik, kıskançlık, aşırı alınganlık ve gurur gibi karakter bozukluklarının yanı sıra yanlış yargı oluşturma, suçu başkasına atma, sistemli sabuklamalara yol açan yorumlamalarda bulunma gibi hareketlerle ortaya çıkan ve devamlılık gösteren bir psikoz, yani ruhî bir bozukluk türüdür.
Özellikleri:

Paranoya, genelde daha ileri yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Kişi eşinin kendisini aldattığını ya da yakınlarının onu öldürmeye çalıştıklarını ileri sürebilmektedir. Hayatını bu gibi gerçek dışı düşüncelere göre düzenlemeye başlayan ruh hastası, işi gücü bırakıp örneğin bütün gün eşini takip edebilmektedir. Bu kişiler, evdekiler tarafından tehdit altında bulunduğunu düşünebilirler. Bundan dolayı da, zehirlenmemek için sürekli dışarıda yemeye başlarlar veya yemeklerini kendileri pişirirler. Gerçek dışı tehlikelerden korunmak için silah taşımaya başlayabilir. Bazı paranoid hastalar, haksızlığa uğradıkları inancıyla, sürekli dava açarak, yıllarca mahkemelere gidip gelirler. Bazıları da, kendilerini çok önemli bir devlet adamı, dinî lider, sanatçı, sporcu, yazar, şair, peygamber zannedebilmektedir. Bu tür tuhaf düşünce ve inanışların kaynağında öncelikle şiddetli bir istek ve arzu yer almaktadır.

Pasif-Agresif Kişiler:

Meslekî ve sosyal alanlarda standartların altında bir performans gösteren, herhangi bir konuda insanlarla doğrudan yüz yüze gelerek sorunları çözmekten kaçınan, müzakerelerin ve fikir alış verişin tehlikeli olabileceğine inanan, başkaları tarafından reddedilme ve yanlış değerlendirilme endişesi sebebiyle atılgan davranışlardan kaçınan, yüzleşmeyi başkaları tarafından kontrol edilme ve davranışlarına müdahale olarak yorumlayan, istemediği bir işi yapması istendiğinde, bu isteğe gücenme ve bu gücenmişliği, davranışlarla ifade edememekten dolayı pasif bir biçimde işi engelleyen, iş ile ilgili sorular soran kişiye-kişilere kızan, onların önerilerini önemsemeyen, göz ardı eden, sürekli olarak karamsar ve kötümser bir ruh hali içerisinde olan, genelde hayata pesimist bir pencereden bakan ve şahsiyet bozukluğu gibi özelliklerinden dolayı da psiko-terapoytik açısından tedaviye ihtiyaç duyan insandır.

Belirleyici Bazı Otomatik Düşünce Tarzları:
1.) "Bana bunu yapmamı hangi cüretle ifade edebilirler".
2.) "Ben ne yapmak istersem, onu yaparım. Kimsenin emir kulu değilim".
3.) "Yaptığım bu iş için kimse bana ödül vermiyor".
4.) "İnsanlar beni kullanmak istiyor. Buna müsaade edemem".
5.) "Her şey ters gidiyor. Hayat çekilmez. Neden bütün çabalarıma rağmen hiçbir şey benim istediğim gibi gitmiyor ?".
6.) "İnsanlar bana daha çok saygı göstermeliler".
7.) "İnsanlar hem beni anlamak istemiyor, hem de bana haksızlık yapıyorlar".
8.) "İnsanlarla samimî olmak, onlara açılmak tehlikelidir".
9.) "Kurallar ve yasaklar hep keyfî, bunlar beni rahatsız ediyor".


Pasif-Agresif ve Agresif Tiplerin Mukayesesi: Agresif tip sinirlilik, kızgınlık ve tepinme nöbetleri gibi reaksiyonları ve davranışları kapsarken, pasif-agresif tip somurtma, inatçılık, ağırdan alma, yetersizlik ve engelleme gibi pasif yollarla saldırganlığın gösterilmesini kapsar.


Pasif-Agresif Şahsiyet Bozukluğu:
Meslekî Dıştan gelen herhangi bir isteğe, engelleme ve tepki gösterme davranışlarıyla kendisini gösteren bir davranış bozukluğudur.

Örnekler: İşi erteleme, kalitesiz iş yapma veya unutma.

Patoloji:
Hastalıkların ortaya çıkmasında etkin veya ihtimal dahilinde olan faktörleri araştıran bir bilim dalıdır.


Paylaşımlı Bakım Ödeneği:

Müdürlükçe onaylanan evde sosyal bakım hizmetleri kapsamında hem bakım kuruluşuna (sosyal bakım elemanına), hem de bakıma muhtaç kişiye verilen aylık paradır.


Pozitif Ayrımcılık:

Fırsat eşitliğini sağlama ve sosyal hayata tam katılım kapsamında toplumda özellikle özürlülük gibi özel durumları gereği sosyal yönden korunması gereken dezavantajlı gruplara makul seviyede tanınan bazı imtiyazlardır.


Psikiyatri:
Davranış bozukluklarının, akıl ve ruh hastalıklarının yanında uyum ve davranış bozukluklarının üzerinde araştırmalar yapan, bu tür hastalıkların ve belirtilerin teşhisini koyan ve tedavileri ile ilgilenen bir tıp dalıdır.

Ruh ve sinir hastalıklarından kaynaklanan rahatsızlıkların ve uyumsuzlukları, koruyucu hekimlik ve ruh sağlığı programları çerçevesinde önleme, ortaya çıkan aklî-ruhî ve psiko-sosyal rahatsızlıkları ve hastalıkları tanımlama ve bunların tedavisiyle uğraşan bir uzmanlık dalıdır.


Psiko-Aktif İlaçlar:

İnsanın düşünce, his ve davranışlarını belirli ölçüde etkileyen ilaçlardır.


Psiko-Analitik Teori:
Freud’un insan davranışlarını izah etmek maksadıyla geliştirdiği bir teoridir.

Bu teori, insanların mantıksız dürtülerine karşı kendilerini korumaları için oluşturdukları içgüdü, şuur dışı motivasyon ve benlik savunmasını açıklamaktadır.


Psiko-Analiz:

Derin psikoloji alanında şuur altını çözmek için geliştirilen bir yöntemdir.
Akıl ve ruh hastalıklarının sebeplerini ortaya çıkartmaya ve bu tür hastalıkları tedavi etmeye yönelik bir metottur.

Zihin ile ilgili bazı sinir bozukluklarını, hastalığa sebep olabilecek şuur altı kaygıları, tasaları, arzuları veya geçmişte yaşananları şuur üstüne çıkarıp inceleyerek tedavi etme yöntemidir.

Geniş manada Psiko-Analiz, insan güdülerini, serbest çağrışım ve rüya tefsiri teknikleri aracılığıyla belirlemek, nevrozları, yani ferdî davranışlardaki bunalımlı ruhî-aklî durumları incelemek ve psikolojik rahatsızlıkları ortadan kaldırmak maksadıyla Freud tarafından geliştirilmiş bir şahsiyet teorisidir.

Görüşleri:
1.) Şahsiyetin temelinde, bilhassa cinsiyet ve saldırganlıkla ilgili şuur altı güdülenmeler yatmaktadır. Buna göre şuur altı, insanın özüdür.

2.) İnsanın şuur altını çözmek için üç kavramın bilinmesi gerekmektedir:
a) İd: İnsanın biyolojik hususiyetleri.;
b) Ego: Şahsiyetin zaman içinde gelişen yönü;
c) Süper Ego: Şahsiyetin sosyal yanı.


Psiko-Drama:
Hastaların, kendi sağlık sorunlarını, diğer hastalardan ve terapistlerden oluşan katılımcı grubun huzurunda, rol almalarına, olayları dilediği biçimde oynamalarına, olabildiğince içten dramatize etmelerine dayanan ve boşalım göstermelerine imkân sağlayan bir grup psiko-terapisi tekniğidir.
Açıklama:

Psikodrama, ilk kez 1920’lerde Viyana’lı psikiyatrist J. L. Moreno tarafından uygulanmıştır. Genellikle grubun yabancı olmadığı veya hastanın hayatından kaynaklanan ve hissî açıdan yüklü konular seçilir. Drama, katılanların hissî boşalma yaşamalarını, gerçek hayatta benzer durumlarda ortaya çıkan sıhhî rahatsızlıklarını ve huzursuzluklarını kontrol altında tutmayı öğrenmeleri sağlamaktadır. Hastalıkların karşısında etkili ve sağlıklı tutum ve davranış kalıplarının yerleşmesine yardımcı olan psikodrama, manevî sosyal hizmetler alanında genel anlamda maneviyatın düzelmesinde, insan ilişkilerinin iyileştirilmesinde ve işyerlerinde insan kaynakları eğitiminde de kullanılmaktadır.


Psiko-Fizik:
Ruhî olanla fizikî olan arasındaki münasebetleri, deneysiz olarak inceleyen bilim dalıdır.


Psiko-Fizyolojik Bozukluklar:
Psikolojik strese bir reaksiyon (tepki) olarak ortaya çıkan ve bedenin muhtelif uzuvlarını olumsuz yönde etkileyen bozukluklardır.


Psiko-Lengüistik Teori:

İnsanların, doğuştan lisan öğrenme kabiliyetiyle doğduğunu, insanın, dili konuşmak üzere doğumdan önce programlandığını ifade eden bir teori.
Değerlendirme: Hangi sosyal çevrede ve şartlar altında olursa olsun, dünyaya gelen çocuk, sosyal çevresinde konuşanlar olduğu sürece, otomatikman konuşmayı öğrenir.


Psikolog:
Psikolojinin herhangi bir dalında derinliğine eğitim gören ve öğrendiği bilgi ve becerileri belirli bir biçimde uygulayan uzman kişidir.


Psikoloji (Ruh Bilimi): “Psyche” (ruh, nefes, zihin) ve “logos” (bilgi, düzenli söz) kelimelerinden meydana gelen psikoloji, etimolojik olarak ruh bilgisi veya bilimi anlamına gelmektedir.

İnsanın duygu ve düşünce dünyasını belirleyen süreç ile insan davranışlarının ruhî kökenlerini, çeşitli davranış kalıpları arasındaki çok yönlü münasebet ve bağlantıları inceleyen disiplin.
Ruhun mahiyetini, dış ve iç duyuları, hayal, tasavvur, zekâ ve akıl gibi melekeleri inceleyen bilim.
İnsanın ruhî yapısı, özellikleri ve ruh yapısında meydana gelen değişimlerin, davranışlara yansıma biçimleriyle ilgili araştırma, inceleme ve çözümlemeler yapmayı konu edinen pozitif bir bilim dalıdır.

Tarihî Süreç İçinde Psikoloji: İlk dönemlerde aklın-ruhun bilimi olarak tanımlanan psikoloji; sonraları aklın doğası konusundaki felsefî sorunları ilgi alanının dışında bırakacak biçimde düşünmeyi de bir davranış çeşidi olarak kabul eden bir tutum ve davranışlar bilimi olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Bugün artık görülmeyen bir cevher olarak kabul edilen ruh, psikolojinin dışına itilmiştir. Modern psikolojinin konusu daha çok insanın gözlenebilen faaliyetleri ve içinde bulunduğu duruma göre yaptığı davranışlardır.

Psikolojinin Metotları:
1.) Müşahede.
2.) Mülakat.

3.) Test.
4.) Deneysel Araştırma.
5.) Biyografi (Tek bir kişinin öz geçmişi-hayat hikâyesi).
5.) Laboratuar (Günlük hayattaki deneylerin veya yeni bir hadiseyi doğurabilecek değişkenlerin kontrol altında tutulması).
Hedefleri:
1.) İnsan davranışlarının tanımını yapmak.
2.) Davranışların sebeplerini çözmek.
3.) Davranışları anlamak ve açıklamak.
4.) Davranışları tahminî olarak önceden kestirebilmek.

5.) Davranışları kontrol altında tutabilmek.


Psikolojik Danışma:
Kendilerini ve başkalarını tanımada; hayatlarında önemli kararlara varmada; hissî, sosyal ve meslekî problemlerini çözmede insanlara sağlanan psikolojik yardım.


Problemli kişi (danışan) ile onun şahsî problemlerinin çözümüne yardımcı olabilecek uzman kişi (danışman) arasında, problemin çözümüne dönük olarak kişi-kişiye ve yüz-yüze cereyan eden bir psiko-sosyal yardım oluşumu.
Açıklama:

Psikolojik danışma, genellikle bir okul, endüstri veya sosyal hizmet veren bir kurum ortamı içinde, “normal” sayılan problemlerde kişiye yardım için uğraşırken, psikoterapi, kişilik bozulmalarına yol açmış kaygı ve nörotik davranışların hâkim olduğu “normal dışı” kişilik sorunları ile bir klinik ortamda ilgilenmektedir.


Psiko-Metri:
Ruhî-zihnî hareketleri ve hadiseleri ölçme tekniklerinin bütünüdür.


Psiko-Metrik Psikoloji:

Psikolojik verilerin çözümlenmesi için, test, ölçek ve istatistikî metot-teknikler geliştirme ve bu konularda araştırmalar yapmakla ilgilenen psikoloji dalıdır.


Psiko-Motor Davranışlar:
Duyu organlarının, zihin ve kasların birlikte çalışması neticesinde ortaya çıkan davranışlardır.
 
Geri
Top