Bir zamanlar, küçük bir kasabada, çok enerjik ve bir o kadar da yaramaz üç çocuk yaşarmış: Ali, Ayşe ve Mehmet. Bu üçlü, her gün yeni bir macera peşinde koşar, kasabayı birbirine katardı. Ama en büyük eğlenceleri futbol oynamaktı. Her gün okuldan sonra sahaya koşar, top koşturur, goller atar, kahkahalarla gülerlerdi.
Bir gün, Ali yeni bir futbol topuyla geldi. Top, parlak kırmızıydı ve üzerindeki beyaz çizgiler sanki koşuyormuş gibi duruyordu. Çocuklar topa bayıldı. O gün sahada maç yapmaya o kadar dalmışlardı ki, topu hiç dinlendirmeden, vura vura, sektire sektire akşama kadar oynadılar.
Akşam eve dönerken, topu da yanlarına aldılar. Ali, topu o kadar çok sevmişti ki yatağının yanında yatırmak istedi. Top, sanki yorgun düşmüş gibi, birazcık solmuş görünüyordu.
Ertesi sabah, çocuklar yine sahaya koştu. Ama bir de ne görsünler? Top, bir gece öncekinden çok daha farklıydı. Sanki uykudan uyanamamış gibi, yassı, buruşuk ve sönük duruyordu. Ali şaşkınlıkla, "Topumuza ne olmuş?" diye sordu. Ayşe, "Galiba çok yorulmuş, uyumaya karar vermiş," diye espri yaptı. Mehmet ise, "Yok canım, bence topumuz hasta olmuş," dedi.
O sırada, kasabanın en yaşlı ve bilgili dedesi Hasan Dede, onların yanına geldi. Hasan Dede, topa bir göz attı ve gülerek, "Ah, çocuklar, bu top hasta olmamış, uyumamış. Sadece karnı doymamış," dedi. Çocuklar şaşkınlıkla ona baktılar. Ali, "Toplar yemek mi yer dede?" diye sordu.
Hasan Dede kahkahalarla güldü. "Elbette yemezler," dedi. "Ama içindeki hava kaçınca, karnı aç kalır ve böyle söner. Topa hava basmamız gerekir."
Çocuklar, Hasan Dede'nin bu sözlerine çok şaşırdılar ve hemen eve koşarak, babalarından top pompası istediler. Babaları onlara pompayı verdi ve çocuklar, topa tekrar hava basmaya başladılar.
Top, yavaş yavaş eski haline dönmeye başladı. Parlak kırmızı rengi ve beyaz çizgileri tekrar ortaya çıktı. Çocuklar, sevinçten havalara uçarak, topu tekrar sahaya götürdüler.
O gün, çok daha dikkatli oynadılar. Topu yormadan, dinlenmesine fırsat vererek top oynadılar. Ama işin en komik yanı, ara sıra topa bakıp "Karnın doydu mu topçum?" diye sormalarıydı.
O günden sonra, çocuklar, sadece topa iyi bakmakla kalmadılar, aynı zamanda her şeye değer vermeyi ve özen göstermeyi de öğrendiler. Ve tabii ki, o gün patlak gibi görünen top, onlara unutulmaz bir ders vermiş oldu.
Bir gün, Ali yeni bir futbol topuyla geldi. Top, parlak kırmızıydı ve üzerindeki beyaz çizgiler sanki koşuyormuş gibi duruyordu. Çocuklar topa bayıldı. O gün sahada maç yapmaya o kadar dalmışlardı ki, topu hiç dinlendirmeden, vura vura, sektire sektire akşama kadar oynadılar.
Akşam eve dönerken, topu da yanlarına aldılar. Ali, topu o kadar çok sevmişti ki yatağının yanında yatırmak istedi. Top, sanki yorgun düşmüş gibi, birazcık solmuş görünüyordu.
Ertesi sabah, çocuklar yine sahaya koştu. Ama bir de ne görsünler? Top, bir gece öncekinden çok daha farklıydı. Sanki uykudan uyanamamış gibi, yassı, buruşuk ve sönük duruyordu. Ali şaşkınlıkla, "Topumuza ne olmuş?" diye sordu. Ayşe, "Galiba çok yorulmuş, uyumaya karar vermiş," diye espri yaptı. Mehmet ise, "Yok canım, bence topumuz hasta olmuş," dedi.
O sırada, kasabanın en yaşlı ve bilgili dedesi Hasan Dede, onların yanına geldi. Hasan Dede, topa bir göz attı ve gülerek, "Ah, çocuklar, bu top hasta olmamış, uyumamış. Sadece karnı doymamış," dedi. Çocuklar şaşkınlıkla ona baktılar. Ali, "Toplar yemek mi yer dede?" diye sordu.
Hasan Dede kahkahalarla güldü. "Elbette yemezler," dedi. "Ama içindeki hava kaçınca, karnı aç kalır ve böyle söner. Topa hava basmamız gerekir."
Çocuklar, Hasan Dede'nin bu sözlerine çok şaşırdılar ve hemen eve koşarak, babalarından top pompası istediler. Babaları onlara pompayı verdi ve çocuklar, topa tekrar hava basmaya başladılar.
Top, yavaş yavaş eski haline dönmeye başladı. Parlak kırmızı rengi ve beyaz çizgileri tekrar ortaya çıktı. Çocuklar, sevinçten havalara uçarak, topu tekrar sahaya götürdüler.
O gün, çok daha dikkatli oynadılar. Topu yormadan, dinlenmesine fırsat vererek top oynadılar. Ama işin en komik yanı, ara sıra topa bakıp "Karnın doydu mu topçum?" diye sormalarıydı.
O günden sonra, çocuklar, sadece topa iyi bakmakla kalmadılar, aynı zamanda her şeye değer vermeyi ve özen göstermeyi de öğrendiler. Ve tabii ki, o gün patlak gibi görünen top, onlara unutulmaz bir ders vermiş oldu.