Prenses Elara'nın Rüya İksiri

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Uykucu Küçük Prenses Elara

Gökyüzünün en parlak yıldızlarının altında, Pamuk Prensesler Diyarı’nın hemen yanı başında, Gökkuşağı Krallığı vardı. Bu krallığın en değerli hazinesi ise Prenses Elara idi. Elara, diğer prensesler gibi şen kahkahalarla koşup oynamak yerine, uyumayı çok severdi. Öyle ki, güneşin doğuşundan batışına, hatta bazen ertesi günün güneşine kadar uyurdu.

Gökkuşağı Krallığı’nda herkes Elara’nın bu haline alışmıştı. Kral ve Kraliçe, kızlarının bu uyku sevgisine biraz üzülse de, onu oldukları gibi kabul ediyorlardı. Sarayın bahçesindeki kuşlar, Elara uyurken daha sessiz öter, kelebekler onun yanaklarına nazikçe konardı. Hatta sarayın en yaramaz kedisi bile, prenses uyurken tırnaklarını içeri çeker, uslu uslu yanına kıvrılırdı.

Elara’nın odası, gökkuşağı renklerindeydi. Yatağı, pamuktan yapılmış bulutlar gibiydi. Duvarlarda uyuyan koyunlar, rüyalara dalmış ay dedeler ve yıldız tozlarıyla süslenmiş peri kızları vardı. Prenses, her uykuya daldığında kendini masalsı diyarlarda bulurdu. Bazen dev bir kurabiyenin tepesinde kayar, bazen de bir gökkuşağı kaydırağından aşağı inerdi.

Bir gün, Gökkuşağı Krallığı’na tuhaf bir misafir geldi. Bu misafir, uzun, sivri şapkası, yıldızlarla süslenmiş pelerini ve kocaman bir çantası olan bir büyücüydü. Büyücü, Kral ve Kraliçe'ye, "Kızınızın uyku hastalığına bir çare buldum!" dedi. Kral ve Kraliçe, bu sözlere çok sevindiler.

Büyücü, çantasından içinde parıltılar saçan küçük bir şişe çıkardı. Şişenin içindeki sıvı, ay ışığı gibi parlıyordu. “Bu,” dedi büyücü, “Rüya İksiri. Bu iksir, Prensesi daha mutlu rüyalara götürecek ve uykuya olan düşkünlüğünü azaltacak.”

Büyücü, iksiri Elara’nın sütüne karıştırdı. Prenses, sütün tadını fark etmeden içti ve hemen yatağına uzandı. O gece, Elara’nın rüyaları hiç olmadığı kadar canlıydı. Rüyasında, konuşan ağaçlarla dans etti, gökyüzünde uçan balinalara bindi ve şakrak şakıyan kuşlarla sohbet etti.

Sabah olduğunda Elara, gözlerini açtı. Ama bu kez yatağından fırladı! Enerji dolu bir şekilde gülümsedi ve “Ne kadar güzel bir rüyaydı!” dedi. İlk defa böyle uyanıyordu. Her zamanki gibi uyumak yerine, hemen kahvaltıya koştu. Kahvaltıda gülen kurabiyeler yedi, mis kokulu sütünü içti ve saray bahçesine doğru koştu.

Bahçede, diğer çocuklarla oyunlar oynadı, çiçeklerin arasında kelebekler yakaladı ve salıncakta sallanıp kahkahalar attı. O gün, Elara o kadar çok eğlendi ki, uyku hiç aklına gelmedi. Günü dolu dolu yaşadı ve akşam olduğunda, tatlı bir yorgunlukla yatağına girdi.

O günden sonra, Prenses Elara uyumayı hala çok seviyordu ama artık sadece gece uyuyordu. Gündüzleri ise sarayın bahçesinde koşturuyor, oyunlar oynuyor, yeni şeyler öğreniyordu. Büyücünün rüya iksiri, Elara’yı daha mutlu ve enerjik yapmıştı.

Gökkuşağı Krallığı’nda, herkes Elara’nın bu değişimine çok sevinmişti. Kral ve Kraliçe, kızlarının artık hem uykusunu almasına hem de hayatın tadını çıkarmasına çok mutlu olmuşlardı. Ve o günden sonra, Gökkuşağı Krallığı’nda her gün, hem uykunun hem de oyunun tadı çıkarılırdı. Elara, her gece yeni rüyalar görmeye devam etti. Uyku zamanı geldiğinde, yıldızların altında, mutlu bir şekilde rüyalara daldı.

Uykucu Küçük Prenses

Elara, artık gündüzleri uyumak yerine oyunlar oynamayı, keşifler yapmayı çok seviyordu. Bir gün, sarayın kütüphanesinde eski bir harita buldu. Harita, Gökkuşağı Krallığı'nın sınırlarının ötesinde, "Gizemli Orman" adında bir yer gösteriyordu. Ormanın içinde, parıldayan bir şelale ve konuşan ağaçların olduğu yazıyordu. Elara, bu gizemli yeri çok merak etti ve hemen bir macera planı yapmaya karar verdi.

Ertesi sabah, erkenden kalktı, kahvaltısını yaptı ve annesinden gizlice bir sepet aldı. Sepete, en sevdiği kurabiyelerden, su şişesinden ve parlak taşlardan koydu. Daha sonra sarayın atlarından en hızlı koşanını, Gümüşyıldız'ı yanına çağırdı. Gümüşyıldız, Elara'nın en iyi arkadaşıydı. Prenses, Gümüşyıldız'ın sırtına atladı ve ikisi birlikte Gizemli Orman'a doğru yola çıktılar.

Gizemli Orman, gerçekten de adı gibiydi. Ağaçlar, gökyüzünü kapatacak kadar uzundu ve yaprakları, gökkuşağının tüm renklerinde parlıyordu. Ormanın içinde, daha önce hiç görmediği renklerde çiçekler açmış, değişik kuşlar ötüşüyordu. Elara ve Gümüşyıldız, ormanın derinliklerine doğru ilerlediler.

Yolculuk sırasında, küçük, tüylü bir sincapla karşılaştılar. Sincap, Elara'ya biraz çekingen bir şekilde yaklaştı ve "Buraya neden geldiniz?" diye sordu. Elara, sincaba haritayı gösterdi ve parıldayan şelaleyi bulmak istediğini söyledi. Sincap, "O şelale, ormanın kalbinde. Ama yolu çok tehlikeli. Orada, ormanın koruyucusu olan Yaşlı Ağaç yaşar" dedi.

Elara, Yaşlı Ağaç'ı merak etti ama aynı zamanda biraz da çekindi. Yine de, şelaleyi görme isteği daha baskındı. Sincap, onlara yol gösterdi ve kısa süre sonra, ormanın kalbine ulaştılar. Karşılarında, gerçekten de parıl parıl parlayan bir şelale duruyordu. Şelalenin sesi, adeta şarkı gibiydi ve etrafı serinletiyordu.

Tam o sırada, devasa bir ağaç, sanki yavaş yavaş canlanıyormuş gibi göründü. Ağacın gövdesi, yaşlı ve yosunlu, dalları ise yapraklarla doluydu. Elara, korkuyla bir adım geri çekildi. Ağaç, derin bir sesle konuştu: "Sen, Gökkuşağı Krallığı'nın prensesisin. Buraya neden geldin?"

Elara, cesaretini topladı ve Yaşlı Ağaç'a, şelaleyi görmek ve Gizemli Orman'ı keşfetmek istediğini söyledi. Yaşlı Ağaç, Elara'nın cesaretine hayran kaldı ve "Kalbin temiz ve merakın iyi niyetli. Sana şelaleyi görmen için izin veriyorum" dedi.

Elara, çok sevindi ve hemen şelaleye doğru koştu. Şelalenin altında, havada uçuşan parlak su damlacıkları vardı ve sanki minik elmaslar gibi parlıyorlardı. Elara, bu büyüleyici manzaraya hayran kaldı ve uzun süre şelaleyi izledi. Daha sonra, yanındaki sepetten kurabiyeleri çıkardı ve hem kendisi yedi hem de Gümüşyıldız'a verdi.

Yaşlı Ağaç, "Artık gitme zamanın geldi, küçük prenses. Ama unutma, Gizemli Orman her zaman senin için burada olacak" dedi. Elara, Yaşlı Ağaç'a teşekkür etti ve Gümüşyıldız'la birlikte saraya doğru geri dönmeye başladılar.

Gökkuşağı Krallığı'na geri döndüklerinde, gece olmuştu. Kral ve Kraliçe, Elara'nın kaybolduğunu düşünerek çok endişelenmişlerdi. Elara, onlara tüm macerasını anlattı ve Gizemli Orman'ın güzelliklerini tarif etti. Kral ve Kraliçe, kızlarının cesaretine ve merakına hayran kaldılar.

O gece, Elara yatağına yattığında, hem macera dolu bir günün yorgunluğunu hissediyordu hem de kalbi heyecanla doluydu. Uykusunda, parıldayan şelaleyi ve konuşan ağaçları tekrar gördü. Ve uyandıktan sonra, yeni maceralar için sabırsızlanıyordu.

Ve böylece, uyku prensesi Elara, hem güzel rüyalar görmeye devam etti hem de hayatın tadını doyasıya çıkardı. Hikayemiz burada sona erdi, ama Elara'nın maceraları hala devam ediyor. Belki bir gün, onun yeni maceralarını da dinleriz... Şimdi ise, tatlı rüyalar!

Evet, sevgili çocuklar Prenses Elara'nın macerası burada da bitmedi. Onun meraklı kalbi, yeni keşifler için hala atıyordu. Belki bir sonraki seferde, onu denizlerde veya bulutlarda, daha da heyecanlı maceralar yaşarken buluruz. Şimdilik tatlı rüyalar!
 
Geri
Top