Sanat akımları, yepyeni bir düşünce ortaya atarak toplumların günlük yaşamında, özellikle de kültürel yaşamında önemli değişiklikler meydana getirmiştir.
Sanatta görüş, duyuş, anlayış bakımından yenilikler ortaya koyan, farklılık gösteren harekete “sanat akımı” denir. Bir başka deyişle belli bir tarihsel süreçte aynı sanat anlayışına sahip sanatçıların oluşturduğu topluluktur akım.
Hemen her sanat akımı ortaya çıktığı dönemden itibaren belli bir süre edebiyat ortamında kendine yer edinmiş, bu akımın temsilcileri ortaya koyduğu yapıtlarla toplumda yankı uyandırmışlardır.
Sanat akımlarının çoğu, varlıklarını kendinden önceki akımın varlığına borçludur. Çünkü birçok sanat akımı, kendinden önceki sanat akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Akımlara geçmeden önce Avrupa’da Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açan Hümanizm ve Rönesans üzerinde kısaca durmak gerekir. Çünkü Hümanizm ve Rönesans bilinmedikçe sanat akımlarının temel yapısını kavramak güçtür.
Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı. Böylece romantizm gelişme ve yaygılaşma şansı buldu. Farklı türlerin yan yana olduğunu görüyoruz bu dönemde. Güzel-çirkiniyi-kötü gibi.. umutlu ileriye dönük bir yaklaşım söz konusu olmuştur. Bilimin etkisi yer yer tarzda etkili olmuştur. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin temel sebepleri incelenmiştir. Ulusalcılığın benimsendiği bir akımdır. Bu dönemde eleştirmenler tiyatro yaşantısından uzak estetik kaygılara sahiptir. Klasik sanatla romantizm kıyaslandığında iki akım ve dönem arasındaki farkı daha iyi anlayabiliyoruz. Klasik sanat 17. ve 18. yüzyıllarda egemen olmuş bir sanattır. Tiyatronun yararlı ve zevkli olması ilkesi vardır. Anlatım incelikli ve sanatsal olmalıdır. Klasikler Shakespeare’i üstün bir deha olarak takdir edip değerlendirirken eleştirel bir tutumda da bulunmuşlardır. Shakaespeare’in üç birilik kuralına uymazlığı bilgisizliği mantık hataları yaptığı ve edebe ahlaka çok bağlı kalmadığı düşünülerek eleştirilmiştir.
Klasikçiler doğayı mantıklı bir düzen olarak görürler ona akılcı yöntemlerle yaklaşırlar. Romantikler doğanın gizemli bir özü organik bir biçimi olduğuna inanırlar ve ülküsel olana doğru evrimleştiğini iddia ederler. Romantikler bu öze akılla değil esin yoluyla ulaşacaklarına inanırlar. Dolaylı anlatım yolunu benimsemişlerdir. Klasik düşüncede sanatın tipik ve evrensel gerçeği yansıttığı romantikteyse asal ve tanrısal gerçeği yansıttığı söylenir.
Klasik sanat nesnel bakarken romantik sanat öznel bakar. Klasikte inandırıcılık önemliyken romantikte illüzyon yani yanılsama söz konusudur. Klasik sanat akla sağ duyuya yönelmekteyken romantik sanat duygular bu duyguların verdiği coşkulara yönelmektedir. Klasik sanat akılcı ahlakçı eğitici iken romantik sanatta bütünle uzlaşma aklın yalnız yeterli olamayacağı hakimdir. Romantizmde tiyatro seyircisi duygulanmalıdır. Duygulanmacı çekme seyirciye zevk verir ilkesi hakimdir.
Klasiklerin yanı sıra romantik yazarlar Shakespeare ‘e hayrandırlar. Romantik akım birey vicdanına ışık tutmuş insanı uygarlaştırmıştır. Biçimsel kısıtlamaları aşma ve düş gücüne özgürlük verir.
Ülkemizde Namık Kemal ‘in Celalleddin Harzemşah adlı oyunu ilk romantik tiyatro oyunumuzdur. Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau’dur. Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge’nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eser romantizmin bildirgesi sayılır. Yine İngiltere’de William Blake Almanya’da Friedrich Hölderlin Johann Wolfgang von Goethe Jea Paul Novalis Fransa’da Chateaubriand ve Madame de Stael ilk romantizm temsilcileridir. Victor Hugo Alphonse de Lamartine Alfred de Vigny Nodier Soumet Deschamp Alfred de Musset büyük romantik yazarlardır.
Gerçekçilik 19. yy.’ın ikinci yarısında çıkmış olan popüler tiyatro ve romantik tiyatroya karşı bir akımdır. Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm ise hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır.
Romantizmin dramatik biçimlere kalıplara karşı olan tutumu elbette realizmin yolunu açmıştır Bu akım 19 yy. Avrupası’nda görülen toplumsalekonomik değişimlerden oldukça etkilenmiştir Amaç sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti. Realizmin amacı günlük yaşamın önyargısız bilimsel bir tutumla incelenmesi ve bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır.
. Fizik kuralları artık hakimdir. Örneğin Darwin’in türlerin kökeniinsan evrimi doğal seleksiyom yazarların esin konusu olmuştur. Fizyoloji’de Claude Bernard psikoloji’de Sigmund Freud isim yapmıştır. Tiyatro yazarları arasında İbsen Hauptmann George Bernard Shaw ve Çehov’u sayabiliriz. Realizmde dramatik olan insanın yaşamını sürdürebilmesi için verdiği savaştır. İnsan varlığını sürdürmek ve onurunu korumak için çetin bir savaş vermek zorundadır ve ne kadar gözü pek olursa olsun o savaşa yenik düşecektir.
Realizmle romantizmde var olan yaşamdan kopukluk toplumsal sorunlara ilgisizlik hastalıklı duygusallık yapaylığa karşı çıkılıp; toplumsal sorunlara özellikle eğilerek çağdaş tiyatronun temelleri atılmıştır. . Endüstrileşmenin ve güçlenen kapitalizmin sonuçlarıyla beslenmiştir. Bu dönemde köyden kente göç sendika işçi hakları yoksulluk vb. gibi insana dair toplumsal sorunlar varken romantizmin deyim uygunsa suyu çıkmıştır. İdealist felsefeden materyalist felsefeye geçilmiştir artık. Romantizm düşsel olanıgerçekçilik ise somut olanı tüm gerçekçiliğiyle göstermektedir. Ayrıca bu gerçekleri gösterirken realistler tüm acılığıyla çirkinliğiyle göstermekten hiç çekinmemişleridir. Gerçekçilikte kolay çözümlemelerden kaçınılır ve bir durum her yönü ile tartışılır. Tiyatro yazarlarının seyircisinden beklentisi oyundan gerçekmiş gibi etkilenmesi bunu yaparken de bir oyun izlediğinin bilincine varmasıdır. Sahnede illüzyon önemli bir yer taşımaktadır. Seyirci gördüklerine inanmazsa olayı bilimsel olarak alamaz.
Bu dönemin kendi uygulamalarıyla gerçekçi tiyatronun kuramını yaratan Sranislavsky her şeyden önce yapay oyunculuğatiyatrosallığa dış kalıpların ezberlenerek yinelenmesine karşıdır. Modern tiyatro bize ne kazandırmalıdır? Stanislavsky’e göre yaşamın yalnızca yansıması verilmemeli;korkunçgizli bir gerilim içinde yaşamda var olan her şey yansıtmalı;sanki günlük yaşammışçasına yalın ama gerçekte tüm coşkuların soyutlaştırıldığı ve canlı tutulduğu kesin ışıklı imgelerle canlandırılmalıdır. Bilinçaltı yaratıcılığını harekete geçirmek için sihirli eğer formülü geliştirmiştir. Çok önemli olan bir nokta var ki “ deneme yanılma yöntemi ile geliştirilen bu sihirli eğer çalışmasında oyuncu kendi iç gerçeği ile dış hareket arasındaki bağıntıyı önce kendinde inceliyor sonra canlandırdığı oyun kişisinde görmeye çalışır.” Çalışmalar sırasında akıl uyanık! Sıradan günlük bir olayı sahnede yapmak: Othello’nun kendini öldürdüğü hançerin kartondan olması önemli değil;kendisini öldürmeye iten duyguları haklı gösterebilmesi önemlidir. İçten dışa aksiyon söz konusudur. İnanç gerçeklikten ayrılamaz.
Bu akımın iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert’in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola’nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar. Fransız edebiyatında Flaubert Zola’nın yanısıra Honore de Balzac Stendhal Rusya’da Lev Tolstoy İvan Turgenyev Fyodor Dostoyevski İngiltere’de Charles Dickens ve Anthony Trollope Amerika’da Theodore Dreiser İrlanda’da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir. Realizm 20. yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir.
Theophile Gautier’in şiirlerini Theodore de Banville Leconte de Lisle izlemiştir. Parnasizm edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeşleştirilir. Adarını Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes’in hazırlayıp Alphonse Lemerre’in bastığı Le Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnasçılık) adlı eserden almıştır.
Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir.
Doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine’in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur. İlk doğalcı roman Goncourt kardeşlerin bi hizmetçi kızın yaşamını inceleyen Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır. Ama Emile Zola’nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır. Zola’nın yanısıra Guy de Maupassant J. K. Huysmans Leon Hennique Henry Ceard Paul Alexis Alphonse Daudet doğalcı yapıda eserler veren yazarlardır.
Henry de Regnier Rene Ghil Gustave Kahn Belçikalı Emile Verhaeren ABD’li Stuart Merrill Francis Viele Griffin’dir.
Gelecekçiliğin kurucusu Marinette Avrupa’dan birçok yazarı etkilerdi. Rusya’da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi. Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı. Puşkin Tolstoy Dostoyevski reddedildi. Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi. 1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi. Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü. İtalya’daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912′de yayınladı. İtalya’nın 1. Dünya Savaşı’na girmesini ve Mussolini’yi savunuyorlardı. Onunla birlikte hapsedildiler. Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti. Ve 1920′lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası “sozcüklere özgürlük”tü. Ezra Pound D. H. Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenin yazar olarak sayılabilir.
Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton Louis Aragon Philippe Soupauld Paul Eluard ve Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature’dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi.
Varoluşçuluk 4 temel fikri savunur:
Sanatta görüş, duyuş, anlayış bakımından yenilikler ortaya koyan, farklılık gösteren harekete “sanat akımı” denir. Bir başka deyişle belli bir tarihsel süreçte aynı sanat anlayışına sahip sanatçıların oluşturduğu topluluktur akım.
Hemen her sanat akımı ortaya çıktığı dönemden itibaren belli bir süre edebiyat ortamında kendine yer edinmiş, bu akımın temsilcileri ortaya koyduğu yapıtlarla toplumda yankı uyandırmışlardır.
Sanat akımlarının çoğu, varlıklarını kendinden önceki akımın varlığına borçludur. Çünkü birçok sanat akımı, kendinden önceki sanat akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Akımlara geçmeden önce Avrupa’da Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açan Hümanizm ve Rönesans üzerinde kısaca durmak gerekir. Çünkü Hümanizm ve Rönesans bilinmedikçe sanat akımlarının temel yapısını kavramak güçtür.
KLASİZM
Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. Bu akamın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne de hatta Aristoteles’tedir. Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk akılcılık uyum açıklık sınırlılık evrensellik idealizm denge ölçülülük güzellik görkemliliktir. Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca klasik bir eser bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır.ROMANTİZM
18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan ve 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanan akımdır. Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Önce bir ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin en önemlisi halkın beğenisinin klasizmin görkemli katı soylu idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı. Romantizm klasizmin düzenlilik uyumluluk dengelilik akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir. Romantizm doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye öznelliğe akıl dışılığa düş gücüne kişiselliğe kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir. Tarihsel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın yani burjuvazinin duygu düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır. Zaten Fransız devrimini hazırlayan görüşlerle aynı temellere sahiptir.Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı. Böylece romantizm gelişme ve yaygılaşma şansı buldu. Farklı türlerin yan yana olduğunu görüyoruz bu dönemde. Güzel-çirkiniyi-kötü gibi.. umutlu ileriye dönük bir yaklaşım söz konusu olmuştur. Bilimin etkisi yer yer tarzda etkili olmuştur. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin temel sebepleri incelenmiştir. Ulusalcılığın benimsendiği bir akımdır. Bu dönemde eleştirmenler tiyatro yaşantısından uzak estetik kaygılara sahiptir. Klasik sanatla romantizm kıyaslandığında iki akım ve dönem arasındaki farkı daha iyi anlayabiliyoruz. Klasik sanat 17. ve 18. yüzyıllarda egemen olmuş bir sanattır. Tiyatronun yararlı ve zevkli olması ilkesi vardır. Anlatım incelikli ve sanatsal olmalıdır. Klasikler Shakespeare’i üstün bir deha olarak takdir edip değerlendirirken eleştirel bir tutumda da bulunmuşlardır. Shakaespeare’in üç birilik kuralına uymazlığı bilgisizliği mantık hataları yaptığı ve edebe ahlaka çok bağlı kalmadığı düşünülerek eleştirilmiştir.
Klasikçiler doğayı mantıklı bir düzen olarak görürler ona akılcı yöntemlerle yaklaşırlar. Romantikler doğanın gizemli bir özü organik bir biçimi olduğuna inanırlar ve ülküsel olana doğru evrimleştiğini iddia ederler. Romantikler bu öze akılla değil esin yoluyla ulaşacaklarına inanırlar. Dolaylı anlatım yolunu benimsemişlerdir. Klasik düşüncede sanatın tipik ve evrensel gerçeği yansıttığı romantikteyse asal ve tanrısal gerçeği yansıttığı söylenir.
Klasik sanat nesnel bakarken romantik sanat öznel bakar. Klasikte inandırıcılık önemliyken romantikte illüzyon yani yanılsama söz konusudur. Klasik sanat akla sağ duyuya yönelmekteyken romantik sanat duygular bu duyguların verdiği coşkulara yönelmektedir. Klasik sanat akılcı ahlakçı eğitici iken romantik sanatta bütünle uzlaşma aklın yalnız yeterli olamayacağı hakimdir. Romantizmde tiyatro seyircisi duygulanmalıdır. Duygulanmacı çekme seyirciye zevk verir ilkesi hakimdir.
Klasiklerin yanı sıra romantik yazarlar Shakespeare ‘e hayrandırlar. Romantik akım birey vicdanına ışık tutmuş insanı uygarlaştırmıştır. Biçimsel kısıtlamaları aşma ve düş gücüne özgürlük verir.
Ülkemizde Namık Kemal ‘in Celalleddin Harzemşah adlı oyunu ilk romantik tiyatro oyunumuzdur. Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau’dur. Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge’nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eser romantizmin bildirgesi sayılır. Yine İngiltere’de William Blake Almanya’da Friedrich Hölderlin Johann Wolfgang von Goethe Jea Paul Novalis Fransa’da Chateaubriand ve Madame de Stael ilk romantizm temsilcileridir. Victor Hugo Alphonse de Lamartine Alfred de Vigny Nodier Soumet Deschamp Alfred de Musset büyük romantik yazarlardır.
REALİZM
Resim ve heykel sanatlarında günlük yaşamı ve sorunlarını olduğu gibi ve ayrıntılarıyla biçimlemeyi amaçlayan anlayıştır. Bu akımı en iyi şekilde tanımlayan ressam Gustave Courbet “Ben hiç melek resmi yapmadım çünkü hiç melek görmedim.” demiştir.Gerçekçilik 19. yy.’ın ikinci yarısında çıkmış olan popüler tiyatro ve romantik tiyatroya karşı bir akımdır. Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm ise hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır.
Romantizmin dramatik biçimlere kalıplara karşı olan tutumu elbette realizmin yolunu açmıştır Bu akım 19 yy. Avrupası’nda görülen toplumsalekonomik değişimlerden oldukça etkilenmiştir Amaç sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti. Realizmin amacı günlük yaşamın önyargısız bilimsel bir tutumla incelenmesi ve bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır.
. Fizik kuralları artık hakimdir. Örneğin Darwin’in türlerin kökeniinsan evrimi doğal seleksiyom yazarların esin konusu olmuştur. Fizyoloji’de Claude Bernard psikoloji’de Sigmund Freud isim yapmıştır. Tiyatro yazarları arasında İbsen Hauptmann George Bernard Shaw ve Çehov’u sayabiliriz. Realizmde dramatik olan insanın yaşamını sürdürebilmesi için verdiği savaştır. İnsan varlığını sürdürmek ve onurunu korumak için çetin bir savaş vermek zorundadır ve ne kadar gözü pek olursa olsun o savaşa yenik düşecektir.
Realizmle romantizmde var olan yaşamdan kopukluk toplumsal sorunlara ilgisizlik hastalıklı duygusallık yapaylığa karşı çıkılıp; toplumsal sorunlara özellikle eğilerek çağdaş tiyatronun temelleri atılmıştır. . Endüstrileşmenin ve güçlenen kapitalizmin sonuçlarıyla beslenmiştir. Bu dönemde köyden kente göç sendika işçi hakları yoksulluk vb. gibi insana dair toplumsal sorunlar varken romantizmin deyim uygunsa suyu çıkmıştır. İdealist felsefeden materyalist felsefeye geçilmiştir artık. Romantizm düşsel olanıgerçekçilik ise somut olanı tüm gerçekçiliğiyle göstermektedir. Ayrıca bu gerçekleri gösterirken realistler tüm acılığıyla çirkinliğiyle göstermekten hiç çekinmemişleridir. Gerçekçilikte kolay çözümlemelerden kaçınılır ve bir durum her yönü ile tartışılır. Tiyatro yazarlarının seyircisinden beklentisi oyundan gerçekmiş gibi etkilenmesi bunu yaparken de bir oyun izlediğinin bilincine varmasıdır. Sahnede illüzyon önemli bir yer taşımaktadır. Seyirci gördüklerine inanmazsa olayı bilimsel olarak alamaz.
Bu dönemin kendi uygulamalarıyla gerçekçi tiyatronun kuramını yaratan Sranislavsky her şeyden önce yapay oyunculuğatiyatrosallığa dış kalıpların ezberlenerek yinelenmesine karşıdır. Modern tiyatro bize ne kazandırmalıdır? Stanislavsky’e göre yaşamın yalnızca yansıması verilmemeli;korkunçgizli bir gerilim içinde yaşamda var olan her şey yansıtmalı;sanki günlük yaşammışçasına yalın ama gerçekte tüm coşkuların soyutlaştırıldığı ve canlı tutulduğu kesin ışıklı imgelerle canlandırılmalıdır. Bilinçaltı yaratıcılığını harekete geçirmek için sihirli eğer formülü geliştirmiştir. Çok önemli olan bir nokta var ki “ deneme yanılma yöntemi ile geliştirilen bu sihirli eğer çalışmasında oyuncu kendi iç gerçeği ile dış hareket arasındaki bağıntıyı önce kendinde inceliyor sonra canlandırdığı oyun kişisinde görmeye çalışır.” Çalışmalar sırasında akıl uyanık! Sıradan günlük bir olayı sahnede yapmak: Othello’nun kendini öldürdüğü hançerin kartondan olması önemli değil;kendisini öldürmeye iten duyguları haklı gösterebilmesi önemlidir. İçten dışa aksiyon söz konusudur. İnanç gerçeklikten ayrılamaz.
Bu akımın iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert’in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola’nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar. Fransız edebiyatında Flaubert Zola’nın yanısıra Honore de Balzac Stendhal Rusya’da Lev Tolstoy İvan Turgenyev Fyodor Dostoyevski İngiltere’de Charles Dickens ve Anthony Trollope Amerika’da Theodore Dreiser İrlanda’da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir. Realizm 20. yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir.
PARNASİZM
Klasizm romantizm ve realizmin bütününe tepkili bir akımdır. Temel kuralı “sanat sanat içindir” diye özetlenebilir. Aslında realizmin katı toplumculuğu ve gerçekçiliğine bir karşı çıkıştır. Daha çok şiirde kendini gösterir. Sanatsal biçim ve sanatsal içerik kaygısı ön plandadır. Ölçülü ve nesnel bir anlatım teknik kusursuzluk ve kesin betimlemeler kullanılır. Parnas şiir için “biçimciliği amaçlayan” şiir tanımı da kullanılabilir. Parnasizm bir yönüyle kendisinden sonraki doğalcılığa da kaynaklık yapmıştır. Zengin bir dil zengin bir biçim zengin ve yoğun bir duygusallık işlenir. 1830′lu yıllarda ortaya çıkmıştır.Theophile Gautier’in şiirlerini Theodore de Banville Leconte de Lisle izlemiştir. Parnasizm edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeşleştirilir. Adarını Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes’in hazırlayıp Alphonse Lemerre’in bastığı Le Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnasçılık) adlı eserden almıştır.
DOĞALCILIK
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında etkili olmuştur. Doğa bilimlerinin özellikle de Darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir. Edebiyatta gerçekçilik geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar gerçekleri ahlaksal yargılardan seçici bir bakıştan uzak bir anlatımla ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar. Doğalcılık bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır. Doğalcı yazarlar insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır. Doğalcı yaklaşıma göre çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar.Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir.
Doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine’in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur. İlk doğalcı roman Goncourt kardeşlerin bi hizmetçi kızın yaşamını inceleyen Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır. Ama Emile Zola’nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır. Zola’nın yanısıra Guy de Maupassant J. K. Huysmans Leon Hennique Henry Ceard Paul Alexis Alphonse Daudet doğalcı yapıda eserler veren yazarlardır.
SEMBOLİZM
19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Simgeciler şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Simgeciler dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar. Simgeci şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire ‘nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme Paul Verlaine Arthur Rimbaud’dur. Diğer temsilcileri ise Jules Laforgue.Henry de Regnier Rene Ghil Gustave Kahn Belçikalı Emile Verhaeren ABD’li Stuart Merrill Francis Viele Griffin’dir.
İDEALİZM
Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde yer alır. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır. Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar. En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la technique poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.GELECEKÇİLİK
20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmıştır. Edebiyatta devrim ve dinamizmi vurgulayan akım olarak değerlendirilir. İtalyan şair romancı oyun yazarı ve ayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti’nin 1909′de Paris’te Le Figaro gazetesinde yayınladığı bildiri ile ortaya çıktı. Bildiride “Bizler müzeleri kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız” deniyordu. Bu geçmişin bütünüyle reddi demekti. Aynı bildiride “Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi yani savaşcı ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz” sözleri siyasal alanda o dönemde gelişen faşizm’den yana bir tavrın da açık göstergesiydi.Gelecekçiliğin kurucusu Marinette Avrupa’dan birçok yazarı etkilerdi. Rusya’da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi. Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı. Puşkin Tolstoy Dostoyevski reddedildi. Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi. 1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi. Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü. İtalya’daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912′de yayınladı. İtalya’nın 1. Dünya Savaşı’na girmesini ve Mussolini’yi savunuyorlardı. Onunla birlikte hapsedildiler. Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti. Ve 1920′lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası “sozcüklere özgürlük”tü. Ezra Pound D. H. Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenin yazar olarak sayılabilir.
DADAİZM
Jean Arp Richard Hülsenbeck Tristan Tzara Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı. Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen “Dada” akımın ismi olarak seçildi. Bildirisi de burada açıklandı. Bu akım dünyanın insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. 1. Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton Louis Aragon Philippe Soupauld Paul Eluard ve Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature’dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi.
VAROLUŞÇULUK
Yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıktı. Öncelikle bir felsefi akımdır. En önemli temsilcileri Martin Heidegger Karl Jaspers Jean-Paul Sartre Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur. Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche Kierkegaard ve Husserl gibi düşünürler tarafından atılmıştır.Varoluşçuluk 4 temel fikri savunur:
- Varoluş her zaman tek ve bireyseldir. Bu görüş bilinç tin us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır.
- Varoluş öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlık’ın anlamının araştırılmasını da içerir.
- Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür. Bu görüşler türlü gerekirciliğin karşıtıdır.
- İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir “dünyada var olma”dır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.