Yevmî

Mastor

Sebatkâr
Daim olsun sayfam. =ZZ

Genel olarak ;

İlk önce zeka seviye testi yapacaksın, sonra tartışacaksın.

Söylediklerin yeterince açık olabilir, seviye üstü ise dinler, anlar, üstüne yorum ekler.

Zıtlık var ise ; Yorumları ekseri, " Bla.Bla.Bla " şeklindedir.

Sadece, ortalık karıştırır.
 
Bak, yine kurban bayramı geldi aklıma. . . !
Sinirlenmeye, ve de sövmeye başlıyorum.

Kendi ailem'deki zatlarda dahil olmak üzere ;

Ey, beyni dar, gözü aç, düşüncesiz insanlar...
O, bayram denilen tuhaflık, et'e hasret kalanların özlemini sonlandırmak için var !

Senin etsiz, günün ya da haftan mı var ?

Hayvan'ın kesim işlemi bitmeden, mangal yakanlar ...
E görgüsüz biraz daha dayan, davul gibi şişmene az var !
Ardından yuvarlarsın sodaları, borazan gibi öttürürsün ' ..... ' .

Açgözlülük budur ki ;

Hemen , hayal kurmaya başlarlar.

Bu akşam şurasını,
yarın burasını,
öğlene orasını ...
Biraz da kıymasını.
Sonra, kellesini, paçasını...

Gözün doyar gibi oldu mu ... ?

İyi.

Ne kaldı geriye.

Koyunun .....

E onu da aç'a, muhtaç'a verme... Yanlış anlarlar...

Bir, dana'yı 5 saatte kurutursunuz evelAllah !

Maşallah. Ne mübarek adamlar...

Bu sene de kurban bayramında aç kalmadılar.

İlk 3 günden kalanıda, dolaba bastılar.

Tabii, adam başı 3 kilo yedikleri et yetmez.

1 Hafta sonra canları çeker. Bir yerleri şişer. . .

Garibanlarım kurban bayramı olmadı mı daha mutlular. . .

Bayram geldi mi, sarıyor çevrelerini kokulu bir duman.

Daha da mahsunlaşıyorlar, garibleri sevindirme bayramı idi değil mi ?

Yo... Yo...

Onların sadece kimliklerinde yazar ; Müslüman.

Lakapları ise ; İnsan.

Sizin yediğiniz eti yiyemiyor Afrika'daki Aslanlar !

Berat.
 
O adamı ilk gördüğüm sabah, 20 dakika rötarlı kalktım yataktan.
O an dikkatimi çekmiş olabilir, fakat günün diğer saatlerinde aklıma dahi gelmemişti.
Bu olayın, sürekli tekrarlanarak bir bunluğa sebep olacağını hiç düşünmezdim.
İspatlayamadığım bir durum içerisine girdim...

O gün ;

Hızlı adımlar ile ofisime çıktım. Gazetemi masamın üzerine bıraktım, direkt mutfağa.
Günün ilk kahesini içmeden işe koyulamam.
Pencere önünde kahvemi içerken sokağın telaşını ve insanları izlemek hoşuma gider.

Maalesef süt tozu kalmamış, sade içeriz o halde...

Saat tam dokuz...

Gül pastahanesi her zaman ki gibi yoğun. Çikolatalı, fındıklı çöreklerinizden almadığım için pişmanım.

Zen Butik çoktan günün siftahını yapmış gibi.

Büfeci salim'in eli programlanmış bir makine adeta. Sabahları hiç durmuyor.
Ayak üstü atıştırmak ve genz de hoşluk bırakacak meşrubatlar içmek için insanlar doğru yeri tercih ediyorlar.
Tanışmışlar ya da ilk kez karşılaşanlar. Herkes sohbet içerisinde. Büfe'nin önü bu sabah da oldukça şen görünüyor.

6 yıldır her sabah, bu pencere önünden sokağı seyreden bir adam için çok tanıdık bir resim.

Tek farkla...

Pencere önüne geldiğim ilk an da farkettiğim o adam, ben kahvemi bitirmek üzereyken dahi mıhlanmışcasına durur vaziyette bekliyordu hala.

Diğer insanlardan farklı olduğu kıyafetlerinden ve kendisinden anlaşılıyordu hemen.

Belki 60'lı yaşlarda...

Zarif bir bastonu hem destek hem aksesuar amaçlı kullanıyor gibiydi.
Açık takım elbisesi, baharda olduğumuzu hatırlatıyordu. İskarpin ayakkabı ve fötr şapkası ile bir beyefendi havası yaratmıştı adam.

Zayıf ama kemikli görüntüsü, dik omuzları ve sakalsız suratı ile oldukça dinç ve daha genç gösteriyordu.

Sabahları pencere önü faslım çeyrek saat'in yarısı kadar sürer. Bilemedin bir kaç dakika daha fazla.
Dikkatimin başka bir yaya'ya çevrilmesi ve tekrar o adamın bulunduğu yere bakmam 3 saniye sürmemiştir.
Yaklaşık 10 dakikadır olduğu yerden santim kımıldamayan o adam, 3 saniye içinde gözden kayboldu.

Gözlerim ile nerede olduğunu araken, zihnimin içerisinde ise düşünceler oluşuyordu...

Sokağa daldığım ve " beklediği özel araba geldi, bindi ve gitti " heralde diye düşündüğüm an, hızlıca kapı çaldı.

Durduğum yerde sıçradım adeta...

Anlık bir düşünceye kapıldığımı hissettim, hadi canım...
Neyse ki kapıyı açmadan, sesi geliyordu.
Tanıdım, gelen iş yeri komşum ve arkadaşımdı.

- Hani bana kahve ? diyerek girdi içeri.

Sana da günaydın. Gazete var ora da, bulmaca eki'ni elleme lütfen, 2 dakikaya olur kahven.
Sen sade seviyordun değil mi ... ?
Süt tozu ya da süt yok zaten...

Berat.
 
Mart...

Zalımsın Mart, birer birer götürüyorsun sevdiklerimi.

Garezin, bana mı ? Sevdiklerime mi ...

Gaddarca hazırlamışsın listeni...

Aman vermeden devam ediyorsun, Mart...

Her yıl bir kişiyi daha götürüyorsun...

Haber vermeden, alıyorsun.

Hiç, alıştırarak söylemiyorsun, Mart...

Şakkadanak, uçuruyorsun...

Hiç, ' hazırlıkı ol ' demiyorsun, Mart...

Kim ? Ne güzel etmiş tasvirini ;

Dert ayısın, Mart...

Yalnızca kedilerin sevindiği 30 günlük lainsin, neznimde.

Listendeki yeni isim kim...

Seneye kimi alacaksın, Mart... !

Berat.

- - - - - - - - - -

Allah rahmet eylesin, TEYZECİĞİM !

Bana verdiğin emeklere, minnettarım.
Dedeme selam söyle, ellerinden öperim...

Merak etme, yine ziyaretine geleceğim...
 
Dostuz biz. Birbirimizi pek severiz.
Aynıdır zevklerimiz. Manitalarımız hep " Abla-Kardeş " idi.
Aynı zamanlar aşık olduk.
Ben yaşım itibari ile ablalara düşerdim. Namussuz şanslıdır. Gülşen Bubikoğlu gibi kızlarla dolaştı. . .
Biz de Safiye Ayla kılıklılara kaldık. Sesi güzeldi de. . .

Aynı sigarayı içeriz, aynı gün doğmuşuz, aynı takıma sevdalıyız.
Biz sağlam bir dostuz.
Aynı mahallede büyüdük. Beraber yetiştik. Çok zırtapozluk eyledik.
İkimizin de ucundan aynı gün kestiler.
Ben korkmadım. Hakan mahalle de Rasin abigillerin evinin yan tarafına zula'ya yatmış.
Rasin abinin büyük oğlu farkedince, Hakan'ın da kaçış serüveni sona ermiş.
Sonuçta, 2 saat ara ile sünnet olduk.

Hakan. Ya da en doğrusu ile ' Efendi Hakan ' .
Yağız bir adamdır. Layıktır lakabına.
Şık ve kibardır. Jilet gibi giyinir.
Hatunların hala ilgi odağındadır.
Ama tık yok Hakan da, Asuman gelir aklına. Silkinir bir an da.
Korkar Asuman'dan.
Yüzük ve saat en önemli aksesuarlarıdır. Çakmağı, İbelo'dur.
Bulunmaz her adamın üstünde.

Hemen her akşam buluşuruz Hakan ile, rakımızı içeriz. Fazla birşey yemez Hakan, dikkat eder fiziğine.
Cacık yeter ona. Yazın, biraz meyve ister yanına.

Dertlidir Hakan. Cahildik, yaptık bir hata.
Evlendik ikimiz de genç yaşta. Benim için hava hoş da. . .
Hakan yanmış Allahıma. Asuman var başında.
Kafayı bulunca ;

" Nereden evlendim ulan ben o kadınla. Neden kimse engel olmadı bana."

- Severek evlendin ya.

" Sevdim öyle mi. . . Sevdim tabii ki.
Karım benim. Asumanım ! "

Korkar Asuman'dan. Her erkek korkmalıdır karısından. Tırsarım ben de, çekinirim hatundan.
Ama mutluyum karımdan.

Hakanın korkusu bi başka. Yenge de iskele kazığı gibi mübarek. Pehlivan, pehlivan. . .
Benim diyen adamı tek eliyle boğar icabında. Nasıl korkmaz, Hakan.
Arkadaşımın karısı ama, nemrut bir kadın. . .

Dakka rahat vermez dostuma.
4 gün önce kaşı açılmıştı Hakan'ın. Asuman'ın işi, düşüncesindeyim.
Ya, yok yere kıskançlık kavgası çıkardı, ya da saat kaç muhabbetine girdi yine.

Kesin eline geçirdi bişey, fırllattı Hakan'ın kafasına.

" Kafamız iyi güzeldi ya dün gece, eve girerken eşikliğe takıldı ayağım. Yere kapaklandım. Kaşım açılmış. . . "

İnanmadım.
-"Peki, dikkatli ol" dedim, seslice.

2 gündür aramıyorum Hakan'ı. . .

Berat.
 
Geri
Top