Yevmî

Hey Eskici kardeş bakıver buraya. Senin için her türlü eskiyi alır diyorlar. Doğrumu bu söylenenler. Her istediğimizi satabilir miyiz sana ?
Peki ya tezgahında var olan eskilerden kendimize alabilir miyiz ?
Deponda farklı ürünler var mı ?
Oh ne âlâ.
Sevdim seni Eskici.
Pekala.
; mesela benim şu muşmula suratıma ne kadar verirsin ?
Para eder mi ?

*

Sende çok ağlatılmamış bir çift göz bulunur mu Eskici ?
Rengi önemsiz. . .
Az kırılmış bir kalp asıl istediğim mevcut mu sende Eskici ?
Sağlığı değersiz. . .
Bana oradan bir avuç beyin ver Eskici o namerdi tanımayan.
Mümkün mü ?

Al şu kesekağıdını bir parça mutluluk ve huzur koy içine. Bi tutamda tebessüm ekle Eskici.

Ki akşam soframa katayım.
Ne var yani birazda ben mutlu olayım.
Nedersin Eskici ? Fazla şey mi istiyorum. . .

Pekala hepsinden vazgeçtim o halde.

Sende eski Aşklardan bulunur mu ? Masum bir Aşk varmı Sadık Aşk ?
Kaldı mı o Aşklardan Eskici ?

Sende de ne arasan yok. Bana hiç yardımcı olmadın.
Sevmedim seni Eskici.
Git hadi. . .

 
Sende eski Aşklardan bulunur mu ? Masum bir Aşk varmı Sadık Aşk ?
Kaldı mı o Aşklardan Eskici ?



varsa bende istiyorum..
 
Yegane bi semtin çocuğu olmak isterdim, semt çocuğu.
Güzel insanların olduğu bir semt.
Kardeşlik raddesine dayanan arkadaşlıkların olduğu, sımsıkı bir yumruk kadar kenetlenmiş bir semt olurdu bu.
Ahali birbirini tanır, saygı dolu olurdu.

Aşk yaşayabileceğim bir semt olurdu bu.
Aşk da penceresinin önünde pinekleyeceğim bir kız ile olurdu.
Mahalleden dostlarım olurdu. Sahile iner, denize taş atardık.
Su üstünde en çok taş sektirme yarışması yapardık.
Sonuncuyu tutup denize atardık. E, anca beraber kanca beraber. Denize biz de atlardık.
Şifayı kapar, günlerce yatardık.

Semtimiz de, Hacı bakkal da vardı.
Alkol ve tütün satmazdı.
Başına, kıyafetlerine göre renkli takke takardı.
Genel tasviri ; Siyah ayakkabılı, islami yeşil pantolan ve yelek. İçten beyaz gömlek, kafa da yeşil takke.
Ne tatlı bakkal amca oldu bu böyle.
Pek de hayırsever olurdu.
Sadece bir veresiye defteri semt gençlerinden alacağı ile doluydu.
Ses etmezdi bizlere.
Cumaya gider, " ara da siz de buyrun gençler, değişiklik olur " diye eklerdi.
Eczanecisi, yemekcisi, tuhafiyecisi. Manavı, kasabı, elektirikcisi, sucusu.
Semtimde her şey bulunurdu.

Laz bi fırıncısı olurdu. Sırf, gülmek için yanına giderdik.
Fırlamalık bedava, takılırdık dükkanına.
Kızdırırdık arada, giderdik üstüne üstüne.
Çekerdi odunu, takılırdı peşimize.
Esnaf bize bakar, göbeklerini tuta tuta gülerdi.

Fırının tam önünde, biraz sağ tarafa doğru kaldırımın üstünde bir köftecimiz de olurmuydu ?
Olurdu, olurdu.
Bilmem kaç yıldır orada olurdu.
Hatta semtin sembollerinden olurdu.
Ne güzel köfte yapardı, soğanını bol katardı.

Büfecimiz şehrin en iyi atomunu yapan büfecisi olurdu.
Mahalle maçlarından önce atomunu içmeden sahaya çıkmazdık, bu bir gelenek olurdu.

Bir kıyak daha geçeyim hayallerime, ayaküstü biracımız da olurdu elbet.
Maçtan sonra buzlu Bira. Yaşasın !
Yaz ayları kana kana içeceğimiz buzlu bira, bize % 15 indirimli olurdu, öğrenci olduğumuzdan mütevellit.
Sonrasın da 35 derece ateş mi istersin, bademcik iltihaplanması mı, gırla. !

Semt çocuğu olmak isterdim, bir semt çocuğu.
Bu çok şen bir semt olurdu.
Yardımlaşmanın ve dostlukların olduğu bir semt bu.


Akşam kahvehaneye toplanan insanlar topluluğu da olurdu.
Önce, büyük amcaların yanlarına gider hepimiz birer masaya kurulurduk. Oyunları izlerdik.

Oralet, kuşburnu, gazoz falan ısmarlardık kendimize.
Para. . .
" Ya kaçmıyoruz ya bu diyardan ! Yaz sen Ahmet abi vereceğiz mutlaka. . . Yaz abi yaz.
Vericez dedik ya, allah allah.
Ahmet abi sana bi haller oldu ha 2 oraletin hesabını yapıyorsun, olmaz. Valla gücendik ha !
Bak gidiyoruz işte. . . Gideriz, bir daha da gelmeyiz ha. "

. . .

" Ahmet abiii ! Bize göndersene oradan birer ıstaka.
Geldik buraya kadar 20'den düşmeden gitmeyiz valla. . . "

Berat.
 
Bu kare 70 Bin lira.

O an, zevkin en üst noktasında o adam. Anlaşıldı galiba...

Nedeni ise cebin'deki paranın gücü, gavurun teki.
Hırvat imiş.

Adı : Neno.
İş adamı kendisi, kalkmış gelmiş vatanından, saymış 70 bin Türk lirasını. Hak kazanmış keçi'yi vurmaya.

Belgeli.

Av turizmi bu işin adı. Nedir o ?

Bizimkiler diyorlar ki ; biz de bu keçilerden çokca.
15'ini biz ettik, feda.
Gelin babalar, sayın elime 70'er bin lira.
Hepsini, ediverin heba...

Vurun gitsin anasını satayım.

*

Her neyse, geçelim. Birazcık, av hakkında lakırdı edelim.

*

- Eski Dönem -


Amaç ne idi ? ; Hayatta kalmak adına, muhtaç olduğun için avlardın hayvanları.

Avcılık, kutsal. Şartlar eşit.
Günlerce sürebilir, bir av. Döndüğünde elin boşta olabilir.

Av, bir elzem. Hayvanın tek parçası gitmeyecek araya.

Başarılı bir avın sonunda ; büyük bir saygı gösterirsin.

Avın başında, diz çöker ve dua edersin ; önce tanrına ve sonra avına.

Yani ; nimetin idi, av...

- Yeni Dönem -

Amaç ne ? ; Fotoğraf çekilme, hayvanları heba etme. Kıygı.

Vaka değişti, haksız rekabet boy gösteriyor.
Teknoloji de girdi işin içine.

Bir kare için boşuna onca hayvan telef ediliyor.

Bir çoğu deklanşöre basıldıktan sonra olduğu yere bırakılıyor.

' Sıfır ' saygı. Önemi yok çünkü.

Yani ; stres atma aracındır, av...

*

Vurun gitsin anasını satayım.


*

Berat.
 
Bana Allahsız diyorlar... Değilim.
Kitapsız da derler. Bu kabulüm.
Beriki ve öteki farklı.
Allah'ım var. Lakin kitap sıkıntısı çekiyorum...

*

Beşinci ayın beşinci günü... Ve iki bin on iki'ye koymuş...
 
Aradan uzun seneler geçecek, aynaya bakacağım ve yüzümdeki kırışıklıkları göreceğim birgün.
O kırışık surat, benim afil yaşamımda ne kadar güldüğümün ve ağlatıldığımın bir resmi olacak...
Ve ne kadar meşbu bir yaşam geçirdiğimi anlayacağım o an.

Ağladığım ve güldüğüm hiç bir an için pişman olmayacağım! Sahte de olsa bir tebessüm kaplayacak yaşlı ve çirkin suratımı...
 
Geri
Top