Cereforum'un neşeli üyesi @yilmaz27 'nin, doğum günü heyecanıyla dolu olduğu günlerden birinde, masalsı bir diyarın kapıları aralanıyordu. Bu diyar, Gökkuşağı Vadisi'nin ötesinde, Yıldız Tozu Ormanı'nın kalbinde saklıydı. Ormanın içinde, minik parıltılı yıldız tozlarıyla kaplı ağaçlar, her biri ayrı bir müzik çalıyor, rüzgar ise tatlı bir melodi fısıldıyordu.
Yılmaz27, bu büyülü ormanın en sevimli sakiniydi. Minik, meraklı gözleri ve içten kahkahasıyla ormanı aydınlatıyordu. Ancak bir sabah uyandığında, bir şeyin eksik olduğunu fark etti. Kahkahası... Kaybolmuştu! Yılmaz27 ne kadar denese de, o içten, neşeli kahkahası dudaklarından dökülmüyordu.
Üzüntüyle ormanda dolaşmaya başladı. Yıldız tozları ayaklarının altında parlıyor, ancak Yılmaz27'nin içindeki o sevinç kıpırtısı yoktu. Yolda, ağaçların arasında yaşayan bilge Baykuş Bilgin ile karşılaştı. Baykuş Bilgin, uzun yılların getirdiği tecrübeyle bakışlarını Yılmaz27'ye dikti ve sordu:
"Sevgili Yılmaz, yüzünden düşen bin parça. Ne oldu sana?"
Yılmaz27, içini döktü. Kahkahasının kaybolduğunu, ne kadar denese de onu bulamadığını anlattı. Baykuş Bilgin sakince dinledi ve dedi ki:
"Kahkahan, sevgili dostum, rüzgarın kanatlarına binmiş olabilir. Onu bulmak için, Rüzgarın Şarkısı'nı takip etmelisin. Rüzgarın Şarkısı, seni Gökkuşağı Vadisi'nin ötesindeki Kayıp Kahkaha Mağarası'na götürecek."
Yılmaz27'nin umutları yeniden yeşerdi. Baykuş Bilgin'e teşekkür ederek, Rüzgarın Şarkısı'nı takip etmeye başladı. Yol boyunca, Yıldız Tozu Ormanı'nın birbirinden sevimli sakinleriyle karşılaştı. Dans eden kelebekler ona yol gösterdi, şarkı söyleyen kuşlar ona eşlik etti. Her biri, Yılmaz27'ye kahkahasını bulması için cesaret verdi.
Uzun bir yolculuktan sonra, Yılmaz27 Gökkuşağı Vadisi'ne ulaştı. Vadide, renk renk çiçekler dans ediyor, gökkuşağının parlak renkleri her yeri aydınlatıyordu. Vadinin sonunda, devasa bir taş mağaranın girişi vardı. Burası, Kayıp Kahkaha Mağarası'ydı.
Yılmaz27, kalbi heyecanla çarparak mağaraya girdi. Mağaranın içi, rengarenk kristallerle kaplıydı. Her bir kristal, farklı bir kahkahayı yansıtıyordu. Mağaranın derinliklerinden gelen hafif bir mırıltı duydu. Bu, kahkahasının sesiydi!
Yılmaz27, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Sonunda, mağaranın en derin noktasında, küçük, parıldayan bir küre buldu. Bu küre, Yılmaz27'nin kayıp kahkahasını içeriyordu. Küreye dokunduğunda, kahkahası geri döndü. Yılmaz27, o içten, neşeli kahkahasını yeniden duyduğunda, dünyalar onun oldu.
O an, mağaranın duvarlarındaki kristaller parlamaya başladı, her biri Yılmaz27'nin kahkahasına eşlik etti. Mağara, bir kahkaha şölenine dönüştü. Yılmaz27, kahkahasını bulmanın sevincini tüm kalbiyle yaşadı.
Kaybolan kahkahasını bulan Yılmaz27, mutlulukla Yıldız Tozu Ormanı'na geri döndü. O günden sonra, kahkahası hiç susmadı, tüm ormanı ve Cereforum'u aydınlatmaya devam etti.
Yılmaz27, kayıp kahkahasını bulup Yıldız Tozu Ormanı'na döndükten sonra, orman daha da neşelenmişti. Ağaçlar, sanki kahkahaların müzikleriyle dans ediyor, kuşlar daha cıvıltılı şarkılar söylüyordu. Ancak Yılmaz27, maceraperest ruhunu dizginleyemiyordu. Aklına, Kayıp Kahkaha Mağarası'nda gördüğü o rengarenk kristaller takılmıştı. Her biri farklı bir kahkahayı barındırıyordu. "Acaba," diye düşündü, "o kahkahaları da deneyebilir miyim?"
Bu düşünceyle, ertesi sabah erkenden kalkıp tekrar Gökkuşağı Vadisi'ne doğru yola koyuldu. Rüzgarın Şarkısı ona yine yol gösterdi. Vadinin sonunda, Kayıp Kahkaha Mağarası'nın girişine geldiğinde, mağaranın kapısının biraz aralık olduğunu fark etti. İçeriye merakla bir göz attı. Bu sefer, mağaranın içindeki kristaller daha da parlak görünüyordu. Sanki ona "Gel, gel!" diyorlardı.
Yılmaz27, içeri girdi ve kristallerin yanına yaklaştı. İlk denediği kristal, "Hık! Hık!" diye bir ses çıkarıyordu. Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini yere yuvarlanırken ve garip sesler çıkarırken buldu. Sanki bir hıçkırık canavarı tarafından ele geçirilmiş gibiydi. Kendine gülerken, aynı zamanda hıçkırmaktan konuşamaz hale gelmişti. Ormandaki sincaplar, Yılmaz27'yi bu halde görünce kıkır kıkır gülmekten kendilerini alamadılar.
Bir sonraki kristal, daha da tuhaftı. "He-hee! He-hee!" diye gıdaklayan bir kahkahaydı bu. Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini tavuk gibi davranırken buldu. Kanatlarını çırpıyor, "Gıdak! Gıdak!" diye ortalıkta dolanıyordu. O sırada yanından geçen bir kaplumbağa, bu manzaraya şaşkınlıkla bakakalmıştı. Yılmaz27'nin bu hallerine hem şaşırıyor hem de gizli gizli gülüyordu.
Üçüncü kristal ise bambaşka bir kahkaha sunuyordu. Bu, sanki bir filin hortumundan çıkan bir ses gibiydi: "Pöööh! Pöööh!" Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini birdenbire bir fil gibi davranırken buldu. Kocaman bir ağaç dalını hortumu gibi kaldırıp sağa sola sallıyordu. Ormanın sevimli cüceleri, bu tuhaf fili görünce hem korkmuş hem de gülmekten yerlere yatmışlardı.
Yılmaz27, denediği her kahkahada daha da komik hallere giriyordu. Kendini bir kertenkele gibi yerde sürünürken, bir maymun gibi ağaçlarda zıplarken, hatta bir penguen gibi paytak paytak yürürken buldu. Tüm bu komikliklere, ormanın sakinleri de kahkahalarla eşlik ediyordu. Hatta bazıları, Yılmaz27'nin bu hallerini izlemek için toplu halde gelmişlerdi.
Sonunda, Yılmaz27'nin karnı ağrıyana kadar gülmekten yorulmuştu. Kahkaha denemelerini bırakıp kendi kahkahasına geri döndü. O içten, neşeli kahkahası, o kadar çok gülmekten sonra daha da coşkulu geliyordu. Ormanın sakinleri, Yılmaz27'nin kahkahasına eşlik ederken, ormanın içindeki tüm ağaçlar ve çiçekler de sanki kahkahalarla dans ediyordu.
Yılmaz27, o gün Kayıp Kahkaha Mağarası'ndan çok şey öğrendi. Başka kahkahaları denemek eğlenceliydi ama en güzelinin kendi kahkahası olduğunu anlamıştı. O günden sonra, Yılmaz27, her fırsatta kendi kahkahasıyla ormanı neşelendirdi. Hatta bazen, arkadaşlarıyla birlikte komik kahkahalar taklidi yapıp, kahkaha krizlerine girdiler.
Ve böylece, Yılmaz27'nin doğum günü macerası daha da komikleşerek devam etti. Cereforum'da da her zaman neşeli paylaşımlarıyla ve kahkahasıyla tanınmaya devam etti.
Yılmaz27, bu büyülü ormanın en sevimli sakiniydi. Minik, meraklı gözleri ve içten kahkahasıyla ormanı aydınlatıyordu. Ancak bir sabah uyandığında, bir şeyin eksik olduğunu fark etti. Kahkahası... Kaybolmuştu! Yılmaz27 ne kadar denese de, o içten, neşeli kahkahası dudaklarından dökülmüyordu.
Üzüntüyle ormanda dolaşmaya başladı. Yıldız tozları ayaklarının altında parlıyor, ancak Yılmaz27'nin içindeki o sevinç kıpırtısı yoktu. Yolda, ağaçların arasında yaşayan bilge Baykuş Bilgin ile karşılaştı. Baykuş Bilgin, uzun yılların getirdiği tecrübeyle bakışlarını Yılmaz27'ye dikti ve sordu:
"Sevgili Yılmaz, yüzünden düşen bin parça. Ne oldu sana?"
Yılmaz27, içini döktü. Kahkahasının kaybolduğunu, ne kadar denese de onu bulamadığını anlattı. Baykuş Bilgin sakince dinledi ve dedi ki:
"Kahkahan, sevgili dostum, rüzgarın kanatlarına binmiş olabilir. Onu bulmak için, Rüzgarın Şarkısı'nı takip etmelisin. Rüzgarın Şarkısı, seni Gökkuşağı Vadisi'nin ötesindeki Kayıp Kahkaha Mağarası'na götürecek."
Yılmaz27'nin umutları yeniden yeşerdi. Baykuş Bilgin'e teşekkür ederek, Rüzgarın Şarkısı'nı takip etmeye başladı. Yol boyunca, Yıldız Tozu Ormanı'nın birbirinden sevimli sakinleriyle karşılaştı. Dans eden kelebekler ona yol gösterdi, şarkı söyleyen kuşlar ona eşlik etti. Her biri, Yılmaz27'ye kahkahasını bulması için cesaret verdi.
Uzun bir yolculuktan sonra, Yılmaz27 Gökkuşağı Vadisi'ne ulaştı. Vadide, renk renk çiçekler dans ediyor, gökkuşağının parlak renkleri her yeri aydınlatıyordu. Vadinin sonunda, devasa bir taş mağaranın girişi vardı. Burası, Kayıp Kahkaha Mağarası'ydı.
Yılmaz27, kalbi heyecanla çarparak mağaraya girdi. Mağaranın içi, rengarenk kristallerle kaplıydı. Her bir kristal, farklı bir kahkahayı yansıtıyordu. Mağaranın derinliklerinden gelen hafif bir mırıltı duydu. Bu, kahkahasının sesiydi!
Yılmaz27, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Sonunda, mağaranın en derin noktasında, küçük, parıldayan bir küre buldu. Bu küre, Yılmaz27'nin kayıp kahkahasını içeriyordu. Küreye dokunduğunda, kahkahası geri döndü. Yılmaz27, o içten, neşeli kahkahasını yeniden duyduğunda, dünyalar onun oldu.
O an, mağaranın duvarlarındaki kristaller parlamaya başladı, her biri Yılmaz27'nin kahkahasına eşlik etti. Mağara, bir kahkaha şölenine dönüştü. Yılmaz27, kahkahasını bulmanın sevincini tüm kalbiyle yaşadı.
Kaybolan kahkahasını bulan Yılmaz27, mutlulukla Yıldız Tozu Ormanı'na geri döndü. O günden sonra, kahkahası hiç susmadı, tüm ormanı ve Cereforum'u aydınlatmaya devam etti.
Yılmaz27, kayıp kahkahasını bulup Yıldız Tozu Ormanı'na döndükten sonra, orman daha da neşelenmişti. Ağaçlar, sanki kahkahaların müzikleriyle dans ediyor, kuşlar daha cıvıltılı şarkılar söylüyordu. Ancak Yılmaz27, maceraperest ruhunu dizginleyemiyordu. Aklına, Kayıp Kahkaha Mağarası'nda gördüğü o rengarenk kristaller takılmıştı. Her biri farklı bir kahkahayı barındırıyordu. "Acaba," diye düşündü, "o kahkahaları da deneyebilir miyim?"
Bu düşünceyle, ertesi sabah erkenden kalkıp tekrar Gökkuşağı Vadisi'ne doğru yola koyuldu. Rüzgarın Şarkısı ona yine yol gösterdi. Vadinin sonunda, Kayıp Kahkaha Mağarası'nın girişine geldiğinde, mağaranın kapısının biraz aralık olduğunu fark etti. İçeriye merakla bir göz attı. Bu sefer, mağaranın içindeki kristaller daha da parlak görünüyordu. Sanki ona "Gel, gel!" diyorlardı.
Yılmaz27, içeri girdi ve kristallerin yanına yaklaştı. İlk denediği kristal, "Hık! Hık!" diye bir ses çıkarıyordu. Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini yere yuvarlanırken ve garip sesler çıkarırken buldu. Sanki bir hıçkırık canavarı tarafından ele geçirilmiş gibiydi. Kendine gülerken, aynı zamanda hıçkırmaktan konuşamaz hale gelmişti. Ormandaki sincaplar, Yılmaz27'yi bu halde görünce kıkır kıkır gülmekten kendilerini alamadılar.
Bir sonraki kristal, daha da tuhaftı. "He-hee! He-hee!" diye gıdaklayan bir kahkahaydı bu. Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini tavuk gibi davranırken buldu. Kanatlarını çırpıyor, "Gıdak! Gıdak!" diye ortalıkta dolanıyordu. O sırada yanından geçen bir kaplumbağa, bu manzaraya şaşkınlıkla bakakalmıştı. Yılmaz27'nin bu hallerine hem şaşırıyor hem de gizli gizli gülüyordu.
Üçüncü kristal ise bambaşka bir kahkaha sunuyordu. Bu, sanki bir filin hortumundan çıkan bir ses gibiydi: "Pöööh! Pöööh!" Yılmaz27, bu kahkahayı denediğinde, kendini birdenbire bir fil gibi davranırken buldu. Kocaman bir ağaç dalını hortumu gibi kaldırıp sağa sola sallıyordu. Ormanın sevimli cüceleri, bu tuhaf fili görünce hem korkmuş hem de gülmekten yerlere yatmışlardı.
Yılmaz27, denediği her kahkahada daha da komik hallere giriyordu. Kendini bir kertenkele gibi yerde sürünürken, bir maymun gibi ağaçlarda zıplarken, hatta bir penguen gibi paytak paytak yürürken buldu. Tüm bu komikliklere, ormanın sakinleri de kahkahalarla eşlik ediyordu. Hatta bazıları, Yılmaz27'nin bu hallerini izlemek için toplu halde gelmişlerdi.
Sonunda, Yılmaz27'nin karnı ağrıyana kadar gülmekten yorulmuştu. Kahkaha denemelerini bırakıp kendi kahkahasına geri döndü. O içten, neşeli kahkahası, o kadar çok gülmekten sonra daha da coşkulu geliyordu. Ormanın sakinleri, Yılmaz27'nin kahkahasına eşlik ederken, ormanın içindeki tüm ağaçlar ve çiçekler de sanki kahkahalarla dans ediyordu.
Yılmaz27, o gün Kayıp Kahkaha Mağarası'ndan çok şey öğrendi. Başka kahkahaları denemek eğlenceliydi ama en güzelinin kendi kahkahası olduğunu anlamıştı. O günden sonra, Yılmaz27, her fırsatta kendi kahkahasıyla ormanı neşelendirdi. Hatta bazen, arkadaşlarıyla birlikte komik kahkahalar taklidi yapıp, kahkaha krizlerine girdiler.
Ve böylece, Yılmaz27'nin doğum günü macerası daha da komikleşerek devam etti. Cereforum'da da her zaman neşeli paylaşımlarıyla ve kahkahasıyla tanınmaya devam etti.