ADINI ESNAF GRUPLARINDAN ALAN MAHALLE VEYA SEMTLER
İstanbul mahalle ve semtlerinin önemli bir kısmı ismini, o mahalle veya semtteki muayyen bir esnaf ya da pazaryerinden almaktadır. Bu konunun incelenmesinde Osmanlı'da üretimin düzenlenişi, esnafın tabi olduğu kurallar ve üretim yapısı da ele alınmalıdır. Böylelikle belli esnaf gruplarının bir sokakta toplanması ve o sokak ya da mahallenin aynı isimle anılması gibi hususlar daha da açıklık kazanabilecektir. Bu yoğunlaşmanın başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan biri, aynı meslek dalındaki zanaatkarlar ile dükkancılar arasındaki gayr-i meşru rekabeti önlemek, diğeri de kadı ile muhtesibin denetimini kolaylaştırmaktır. Bu yoğunlaşma ayrıca esnafın dayanışma ve birlik kavramını da güçlendirmekteydi. Bu durum tüketici açısından ise ihtiyaçlarını karşılamada büyük kolaylık sağlıyordu.Bu çalışmada ismini esnaf gruplarından alan mahalle veya semtlerin en bilinen örneklerine değinilmekle yetinilecek-tir. Dolayısıyla bu çalışma tüketici olma iddiasında değildir. Bu konudaki çalışmaların zamanla geliştirilmeleri ve derin-leştirilmeleri mümkün, hatta zorunludur.Kentin ticari semtleri Haliç kıyıları, Bedesten ve Beyazıt semti, Mahmutpaşa Caddesi ve Uzun Çarşı caddesinin oluşturdukları büyük damarlarda yoğunlaşıyordu. Başlıca çarşılar, ambarlar, depolar, bedestenler ile dükkanların çoğu ve hanlar bu caddelerin sınırladığı dörtgenin içinde yer almaktaydı.
Bu çerçevede ismini esnaf gruplarından alan ve bu çalışmada değinilecek semtler şöylece sıralanabilir:
1. Arakiyeci Mahalleleri: Arakiye kavuğun ve daha sonra fesin altına giyilen takkenin adıydı. Pamuktan, tiftikten, yünden yapılanları vardı. Üsküdar'da iki mahalle, ismini buradan almıştır. Bu mahalleler Arakiyeci Hacıcafer ve Arakiyeci Hacımehmet mahalleleridir.
2. Arpa Emini: Büyük arpa ambarı ve Arpa Emininin dairesi bu civarda bulunuyordu. Şehrin arpacı dükkanları bu yol üzerinde toplanmıştı. Bu semtte bulunan camiye Arpacılar Mescidi adı verilmişti. Arpa Emini bugün Fatih'te bir mahallenin adıdır.
3. Bakırcılar Çarşısı: Eski Harbiye nezareti, şimdiki Üniversite Merkez binası bahçesinin doğu ve kuzey duvarları altında bir sıra dükkan halindedir. Burada çeşitli bakır işler levha bakırdan döğme olarak elle yapılmakta ve kazan, tencere, kuşhane, sahan, tava, taş, leğen, ibrik, güğüm, bakraç, kova, maşraba, sini, mangal, şamdan, bakırdan gülabdan olarak satılmaktadır. İlk Bakırcılar çarşısı Fatih devrinde Suku Nuha-sın adıyla Eminönü Yenicami yerinde idi.
4. Bit Pazarı: Haraç ve Mezad eski şeyler satılan yere "Bat Pazarı" denir. Galatı bit pazarı dır. Bu pazarlar İstanbul'un çeşitli semtlerinde bulunuyordu. Üsküdar'da Yeni Valide Camii'nin kuzeybatısındaydı. Burada elli kadar dükkan vardı. Bu dükkanlar Rum Mehmet Paşa'nın vakfının gelirleri arasında idi. Meydan açılırken bunlar yıkılmıştır.
5. Çakmakçılar: İstanbul'un meşhur yokuşlarından ve ayrıca çarşılarından birinin adıdır. Bu yokuş üstünde İstanbul'un meşhur hanları bulunmakta, halen çakmakçı esnafı burada yoğunlaşmaktadır.
6. Çubukçular: Çubuk, tütün içmeğe mahsus bir ucunda tütün veya sigara koymaya mahsus lüle, öteki ucunda ağıza alnan ve imame denilen ağızlık bulunan içi delik, üstü huni şeklinde uzunca alete verilen addır. Çubuklar kiraz ve yaseminden yapılırdı. Çubuk yapan esnafa "çubukçu" lüle yapanlara da "lüleci" esnafı denilirdi.
7. Debbağlar: Meşin, kösele yapmak için hayvan derilerini işleyen sanat erbabı için kullanılan bir tabirdir. Halk dilinde "tabak" olarak kullanılır. Halen Üsküdar'da Debbağlar adıyla bir mahalle bulunmaktadır.
8. Divitçiler: Divit, medrese talebelerinin, kâtiplerin, günlük işlerinde yazı yazmak mecburiyetinde kişilerin üzerlerinde taşıdıkları birbirine perçinlenmiş bir mürekkep hokkası ile yazı kalemi mahfazasından oluşan yazı takımına verilen addır. Divitçi esnafının dükkanları çoğunlukla Beyazıt civarında bulunurdu. Adım bu esnaf grubundan alan Divitçiler caddesi ve Divitçiler çıkmazı Üsküdar'da bulunmaktadır.
9. Düğmeciler: Eski Türk giyiminde düğme büyük önem taşıyordu. Düğme gördüğü fonksiyon yanında bir süs eşyası ve varlık göstergesi olarak da değer taşıyordu. Eski Türk düğmeleri el tezgahlarında yapılırdı. 19. yüzyılın ikinci yarısında piyasaya fabrika ürünü Avrupa düğmeleri hakim oluncaya kadar düğmeci sanatkârlar Eyüp'de toplanmışlardı. Günümüzde o mahalle hâlâ Düğmeciler adını taşımakta; o semtte bulunan mescid de Düğmeciler mescidi ismi ile bilinmektedir.
10. Fermeneciler: Fermene, kolsuz işlemeli bir nevi yeleğin adıdır. Palto, ceket, şalvar ve poturlara sırma ve koytandan yapılan işlere de bu ad verilir. Fermeneci ise, sırma ve koytanla işlemeli işler yapan esnaf hakkında kullanılır bir tabirdir. Galata'da bu türlü elbise yapıp satanlara hâlâ fermeneciler denilir. Büyük çarşı içinde de bu sanatı yapanlar vardı. Vaktiyle Fermeneciler gedikli idiler. 1860 yılına kadar gediklilerden başkası bu sanatı yapamazdı.
11. Fincancılar: Sultanhamamı Meydanı ile Uzunçarşı Caddesi arasında bulunan İstanbul'un büyük anayollarından birinin bir parçasının adıdır. Bir ticaret merkezi ve çarşı boyudur, hanlar ve mağazalar arasından geçer.
12. Fodlacı: Fodla, yassı pide şeklinde yapılan bir nevi ekmeğin adı idi. Özlü undan yapılmazdı. Çünkü özlü un yumuşak olur ve çabuk parçalanırdı. Fodla, saraylılar için yeni sarayda harici fırında, yeniçeriler için ocağa bağlı fırınlarda yapıldığı gibi, hayır müesseseleri olan imaretlerin ilgasına kadar oralarda da yapılırdı. Ocak fırınlarında yapılan fodlalar ocaktaki muayyen şahıslarla av köpeklerine, imaretlerde yapılanlar da vakıf şartları gereğince hak sahiplerine verilirdi. Medrese talebesine vermek üzere imaretlerde yapılan fodlalar yeniçerilerin tam ve yarım ekmekleri gibi doksandört yahut kırkbeş dirhemdi. Medreseye giren öğrencinin kıdemine göre istihkakı arttırılırdı. Fodlacı ismi halen Fatih'de bir sokağın adıdır.
13. Galata: Galata adının menşei tartışmalı bir husustur. Bu adın ortaya çıkışına ilişkin çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre. İstanbul'un sütünü temin eden ahırların burada bulunmasından dolayı Galata adı, süt manasında olan Grekçe "gala" kelimesinden çıkmıştır.
14. Hakkaklar Çarşısı: Hâk Arapça'da kazmak, oymak demektir. Hakkak mühür ve resim hakkeden sanatkâra verilen addır. Eskiden yazı bilsin bilmesin herkes mühür kullandığı için hakkâklık kârlı sanatlardandı. Ve İstanbul'da Hakkaklar çarşısı adıyla bir çarşı bulunuyordu.
15. Kâğıthane: Eskiden bu semtte kâğıt imal edilirdi. Fakat masrafı çıkarılamadığından kapanmıştır. Bu mevkiye verilen Kâğıthane adı ise bugüne kadar kalmıştır.
16. Kapalıçarşı (Kapalı Çarşı / Büyük Çarşı): İstanbul'un en faal semti Kapalıçarşı veya Büyükçarşı olarak adlandırılan alanın civarı idi. Bu çarşı iki bedesten, hanlar, çok sayıda dükkan ve imalathaneden oluşmaktaydı. İstanbul Kapalıçarşı sı, Tahran, Halep ve Şam'dakilerle birlikte Ortadoğu'nun en ünlülerinden biridir. Mahdut bir alanda her biri oraya yerleşmiş esnafın adını taşıyan 67 sokak bulunmaktadır. Bazı sokakların kesişme noktalarında meydanlar oluşmuştur. Esnaf mensupları sabahlan burada birlikte dua etmektedirler. Kapalıçarşının içinde 5 cami, 7 çeşme vardır. Çarşının gün batarken kapatılan 18 kapısı vardır. Bu bütünün içinde 3000 ve civar hanlarda 1000'den fazla dükkan vardır ki, bunlar İstanbul'daki tüm dükkanların onda birini meydana getirmekteydiler. Buradaki ticari yoğunlaşma çok büyüktür. Kapalıçarşının hemen yakınlarında Bit Pazarının, Sahaflar Çarşısının ve çeşitli yiyecek pazarlarının yer aldığı hatırlanırsa, diğer çeşitli mallar satılan bedesten lerle birlikte, İstanbul'da bulunabilecek hemen tüm malların burada satıldığı anlaşılacaktır.
Bu bedesten 1461 yılında Fatih zamanında ahşap olarak yapılmış, Büyükçarşı denen kısım da Kanuni Süleyman zamanında ilave edilmiştir. Her ikisinin 1701 ve daha sonraları harabolmaları üzerine 1898'de bu sefer taştan yapılmıştır.
Bu çarşıda bulunan ve ismini orada faaliyet gösteren esnaftan alan sokakların isimleri şöyle sıralanabilir.
a) Kumaş ve Esvap Çarşısı: Halı, kumaş, ipek, kaşmir, şal vb. şeyler satılırdı.
b) Çubukçular Çarşısı: Tütün tabakaları, yasemin, kiraz, akçaağaç ve gül ağacından yapılmış çubuk destekleri, ağızlıklar, güzel nargileler bulunurdu.
c) Itriyatçılar Çarşısı: Çeşitli kokular, sakızlar, gül yağları, Çeşitli sabunlar, ağdalar, sürmeler, kına bulunurdu.
d) Kuyumcular Çarşısı: Gerdanlıktan taçlar, takılar ve altın işleri yapılırdı.
e) Kavaflar Çarşısı: Ayakkabı, terlik, nalın gibi şeyler bulunurdu.
f) Silah Çarşısı: Kılıç, pala, hançer, topuz, miğfer, yatağan, gürz, zırh gibi şeyler bulunurdu.
g) Bit Pazarı: Eski elbise ve eşyaların satıldığı çarşıdır. II. Mahmut zamanında fesin milli serpuş haline getirilmesi üzerine bu sokağa "Fesçiler" denmeğe başlanmıştır.
h) Kalpakçılar Çarşısı: Fes, serpuş, hotoz gibi şeyler bulunurdu.
ı) Kürkçüler Çarşısı: kaftan, kürk gibi şeylerin satıldığı sokaktır.
Diğer sokakların isimleri ise Bıçakçılar, Simkeşler, Nakışçılar, Bakırcılar, Terziler, Çömlekçiler şeklinde sayılabilir.
17. Kapanlar: Kapan yiyecek ve giyecek şeylerin toptan satıldığı yerler hakkında kullanılan bir tabirdir. Balkapanı, Unkapanı, Yağkapanı gibi, satılan şeylerin isimleriyle birlikte kullanılırdı. Vaktiyle yağ, bal, un, erzak, hububat, kahve, tütün, enfiye, ipek pamuk ve mensucat kapan, mizan, mengene ve çardaklara getirilir, oralardaki emin ve naibler tarafından bunlardan ihtisab, imaliyye, ruhsatiyye ve resm-i munzam gibi adlarla devlet namına vergi tahsil olunduğu gibi narh da tayin olunurdu.Kapanların İstanbul'da fetihden itibaren mevcudiyeti bilinmektedir. Özellikle İstanbul'a dışarıdan ithal edilen mal, eşya önce kapanlara getirilir, her birisinde naib namıyla İstanbul Kadısının bir vekili bulundurularak işlemler onun nezareti altında yapıldığı gibi; dağıtım sırasında kapan katibi ile beraber esnafın kethüda, yiğitbaşıları ve ihtiyarları da hazır bulunurdu. Sonradan tüccarların içinden ve muteberlerinden biri nazır nasbedilmiştir. Kapanların ihdasından maksat vergi ve rüsumun toplanmasıyla beraber şehir halkının muhtaç oldukları şeyleri ihtikâra mahal bırakmayacak ve birtakımının isteklerini alabilmelerine mukabil bir kısmının mahrum kalmalarına meydan verilmeyecek şekilde tevziini temin etmekti. O arada saray ihtiyaçları da esnafa dağıtılmadan evvel o günkü narh üzerinden tedarik olunurdu.İstanbul'da Sirkeci'den Haliç içlerine kadar Liman'daki boşaltma işlemlerinde mekan düzeyinde bir uzmanlaşmanın varlığı bilinmektedir. Yemiş Pazarı İskelesi, Unkapanı, Yağkapanı, Odun Pazarı İskelesi, Balat ayrı tüketim maddelerinin boşaltıldığı iskelelerdi. İstanbul'a Kırım, Tuna ve Karadeniz'den gelen bal, yağ, un ve diğer zahire bu Haliç üzerindeki iskelelerde boşaltılır, gelen erzakın depolanması ve işlenmesiyle uğraşan esnaf da bu iskelelerin çevresinde faaliyet gösterirdi. Bugünkü Tahtakale depolama, alışveriş gibi limana bağımlı faaliyetlerin en çok yoğunlaştığı yerdi. Bugünkü Eminönü, 15-17. yüzyıllarda liman merkezi fonksiyonlarına sahipti. Mısır'dan ve uzak adalardan gelen gemiler burada gümrük eminliği önünde durup, kontrol için beklerdi.
Bugün hâlâ aynı adı taşıyan Unkapanı, şehrin buğday ve un ihtiyacını temin eden ambarların, değirmenlerin ve fırınların bulunduğu mühim bir merkez idi. Evliya Çelebi, 600 neferden ibaret olan uncu esnafının 400 adet dükkanının birçoğunun "Unkapanı'nın iç tarafında" olduğunu ifade etmektedir. Şehrin ekmek ihtiyacını temin etmek için biriktirilen buğday ve hububat demir kapılı ve çok kalın duvarlarla yapılmış depolarda saklanır ve üç senede bir yenileştirilirdi.
18. Mısır Çarşısı: IV. Mehmet'in validesi Turhan Sultan'ın yaptırdığı bu kapalı çarşı, özellikle Mısır'dan getirilen baharatın satıldığı yer olduğu için "Mısır Çarşısı" olarak adlandırılmıştır. 1660 senesinde Mısır Çarşısı'nın ahşap dükkanları, içlerindeki mallarla beraber tamamen yanmış, yangında büyük zarar meydana gelmiştir. Mısır çarşısının iki kubbesinden birisinin altında birçok ecza dükkanları ve ilaç satıcıları, diğerinde tülbend satıcıları bulunurdu.
19. Sahaflar Çarşısı: Sahaf, kitap alıp-satan, kitapçı yerine kullanılan bir tabirdir. Eskiden kapalı çarşının içinde birçok sahaf dükkanı vardı. Sahaflar çarşısı, eskiden kapalı çarşıda kitapçıların bulunduğu yere verilen addı. Sonradan sahaf esnafi Beyazıt camii etrafına taşınmışlardır. Halen bu adla bilinmektedir.
20. Saraçhane: At takınılan, araba koşumlanyla deri ve meşinden muhtelif eşya yapılan ve satılan yere verilen addır. Halk tarafından saraç olarak kullanılan "Sarraç" at vesair hayvanlara, eyer, yular, koşum vb. eşyalar yapan sanatkâr demektir. Saraçhane'nin ilk olarak Fatih tarafından yaptırıldığı ve vakfedildiği bilinmektedir. 1908 yılında Fatih yangını Saraçhane'yi tamamen yaktı. Fakat bu semt hâlâ Saraçhane adıyla bilinmektedir.
21. Simkeşhane: Gümüş ve altın teller çeken esnafin bulunduğu yere verilen addır. Önceleri Çorlulu Ali Paşa camii ve medresesinin yerinde iken sonradan Beyazıt'dan Aksaray'a giden cadde üzerindeki binaya nakledilmiştir. İlk İstanbul darphanesi simkeşhanenin içinde idi. Sonradan nakledildi.
Simkeşhane çarşısı olarak bilinen bina 1707 yılında sultan III. Ahmet'in başkadını Ümmetullah Hatun tarafından sebil, çeşme ve mektep ilavesiyle "Simkeşhane-i Âmire" olarak inşa edilmiştir. Cephelerinde dükkânları ile bu bina altın ve gümüş sırma çeken esnaf ve sanatkârların çalıştıkları yerdi.
22. Tülbentçi: Tülbent Ağası, Padişahın sarık ve çamaşırlarını muhafaza, temizleme ve padişahı giydirme vazifeleriyle görevli memurun unvanıdır. Ayrıca Hırka-i Şerif dairesinin temizliğine de bakardı. Tülbend Ağalığı 1833 yılında lağvedilmiştir. Bugün Eminönü'nde Tülbentçi Hüsamettin adında bir mahalle bulunmaktadır.
Genel Değerlendirme
Yukarıda da işaret edildiği gibi, İstanbul büyük bir tarihi miras taşımaktadır. Bu mirasın izlerini çeşitli dönemlere ait sanat eserleri, kalıntılar, mabedler gibi tarihî eserlerde görmek mümkündür.Yine bu kentin mahalle ve semt adları üzerinde yapılacak bir inceleme de bu konuda ilginç sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.Bütün önemine karşılık İstanbul'la ilgili yapılan araştırmalar yeterli düzeyde değildir. Benzer şekilde İstanbul'un semt ve mahalle adları üzerine de bir iki makale dışında araştırma yapılmamıştır. Halbuki, özellikle Eski İstanbul olarak bilinen suriçi bölgesi ve Üsküdar gibi eski yerleşim bölgelerinde mahalle, sokak ve semt isimleri büyük oranda tarihî bir anlam taşımaktadır.
İstanbul'un mahalle ve semt adlarının önemli bir kısmı askeri şahıslar, ordu ile ilgili hizmet sınıfları ve kavramlar, esnaf grupları, ayak esnafı, ordu esnafı ve saray hizmetinde bulunan çeşitli sınıfların isimleri başta olmak üzere Osmanlı döneminden gelmektedir. Bunların her biri müstakil bir çalışmanın konusu olabilecek kapsamdadır. Bu çalışmada ismini esnaf grupları ve çarşılardan alan semt ve mahalleler konu edinilmiştir.
İstanbul mahalle ve semtlerinin önemli bir kısmı ismini, o mahalle veya semtteki muayyen bir esnaf ya da pazaryerinden almaktadır. Bu konunun incelenmesinde Osmanlı'da üretimin düzenlenişi, esnafın tabi olduğu kurallar ve üretim yapısı da ele alınmalıdır. Böylelikle belli esnaf gruplarının bir sokakta toplanması ve o sokak ya da mahallenin aynı isimle anılması gibi hususlar daha da açıklık kazanabilecektir. Bu yoğunlaşmanın başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan biri, aynı meslek dalındaki zanaatkarlar ile dükkancılar arasındaki gayr-i meşru rekabeti önlemek, diğeri de kadı ile muhtesibin denetimini kolaylaştırmaktır. Bu yoğunlaşma ayrıca esnafın dayanışma ve birlik kavramını da güçlendirmekteydi. Bu durum tüketici açısından ise ihtiyaçlarını karşılamada büyük kolaylık sağlıyordu.Bu çalışmada ismini esnaf gruplarından alan mahalle veya semtlerin en bilinen örneklerine değinilmekle yetinilecek-tir. Dolayısıyla bu çalışma tüketici olma iddiasında değildir. Bu konudaki çalışmaların zamanla geliştirilmeleri ve derin-leştirilmeleri mümkün, hatta zorunludur.Kentin ticari semtleri Haliç kıyıları, Bedesten ve Beyazıt semti, Mahmutpaşa Caddesi ve Uzun Çarşı caddesinin oluşturdukları büyük damarlarda yoğunlaşıyordu. Başlıca çarşılar, ambarlar, depolar, bedestenler ile dükkanların çoğu ve hanlar bu caddelerin sınırladığı dörtgenin içinde yer almaktaydı.
Bu çerçevede ismini esnaf gruplarından alan ve bu çalışmada değinilecek semtler şöylece sıralanabilir:
1. Arakiyeci Mahalleleri: Arakiye kavuğun ve daha sonra fesin altına giyilen takkenin adıydı. Pamuktan, tiftikten, yünden yapılanları vardı. Üsküdar'da iki mahalle, ismini buradan almıştır. Bu mahalleler Arakiyeci Hacıcafer ve Arakiyeci Hacımehmet mahalleleridir.
2. Arpa Emini: Büyük arpa ambarı ve Arpa Emininin dairesi bu civarda bulunuyordu. Şehrin arpacı dükkanları bu yol üzerinde toplanmıştı. Bu semtte bulunan camiye Arpacılar Mescidi adı verilmişti. Arpa Emini bugün Fatih'te bir mahallenin adıdır.
3. Bakırcılar Çarşısı: Eski Harbiye nezareti, şimdiki Üniversite Merkez binası bahçesinin doğu ve kuzey duvarları altında bir sıra dükkan halindedir. Burada çeşitli bakır işler levha bakırdan döğme olarak elle yapılmakta ve kazan, tencere, kuşhane, sahan, tava, taş, leğen, ibrik, güğüm, bakraç, kova, maşraba, sini, mangal, şamdan, bakırdan gülabdan olarak satılmaktadır. İlk Bakırcılar çarşısı Fatih devrinde Suku Nuha-sın adıyla Eminönü Yenicami yerinde idi.
4. Bit Pazarı: Haraç ve Mezad eski şeyler satılan yere "Bat Pazarı" denir. Galatı bit pazarı dır. Bu pazarlar İstanbul'un çeşitli semtlerinde bulunuyordu. Üsküdar'da Yeni Valide Camii'nin kuzeybatısındaydı. Burada elli kadar dükkan vardı. Bu dükkanlar Rum Mehmet Paşa'nın vakfının gelirleri arasında idi. Meydan açılırken bunlar yıkılmıştır.
5. Çakmakçılar: İstanbul'un meşhur yokuşlarından ve ayrıca çarşılarından birinin adıdır. Bu yokuş üstünde İstanbul'un meşhur hanları bulunmakta, halen çakmakçı esnafı burada yoğunlaşmaktadır.
6. Çubukçular: Çubuk, tütün içmeğe mahsus bir ucunda tütün veya sigara koymaya mahsus lüle, öteki ucunda ağıza alnan ve imame denilen ağızlık bulunan içi delik, üstü huni şeklinde uzunca alete verilen addır. Çubuklar kiraz ve yaseminden yapılırdı. Çubuk yapan esnafa "çubukçu" lüle yapanlara da "lüleci" esnafı denilirdi.
7. Debbağlar: Meşin, kösele yapmak için hayvan derilerini işleyen sanat erbabı için kullanılan bir tabirdir. Halk dilinde "tabak" olarak kullanılır. Halen Üsküdar'da Debbağlar adıyla bir mahalle bulunmaktadır.
8. Divitçiler: Divit, medrese talebelerinin, kâtiplerin, günlük işlerinde yazı yazmak mecburiyetinde kişilerin üzerlerinde taşıdıkları birbirine perçinlenmiş bir mürekkep hokkası ile yazı kalemi mahfazasından oluşan yazı takımına verilen addır. Divitçi esnafının dükkanları çoğunlukla Beyazıt civarında bulunurdu. Adım bu esnaf grubundan alan Divitçiler caddesi ve Divitçiler çıkmazı Üsküdar'da bulunmaktadır.
9. Düğmeciler: Eski Türk giyiminde düğme büyük önem taşıyordu. Düğme gördüğü fonksiyon yanında bir süs eşyası ve varlık göstergesi olarak da değer taşıyordu. Eski Türk düğmeleri el tezgahlarında yapılırdı. 19. yüzyılın ikinci yarısında piyasaya fabrika ürünü Avrupa düğmeleri hakim oluncaya kadar düğmeci sanatkârlar Eyüp'de toplanmışlardı. Günümüzde o mahalle hâlâ Düğmeciler adını taşımakta; o semtte bulunan mescid de Düğmeciler mescidi ismi ile bilinmektedir.
10. Fermeneciler: Fermene, kolsuz işlemeli bir nevi yeleğin adıdır. Palto, ceket, şalvar ve poturlara sırma ve koytandan yapılan işlere de bu ad verilir. Fermeneci ise, sırma ve koytanla işlemeli işler yapan esnaf hakkında kullanılır bir tabirdir. Galata'da bu türlü elbise yapıp satanlara hâlâ fermeneciler denilir. Büyük çarşı içinde de bu sanatı yapanlar vardı. Vaktiyle Fermeneciler gedikli idiler. 1860 yılına kadar gediklilerden başkası bu sanatı yapamazdı.
11. Fincancılar: Sultanhamamı Meydanı ile Uzunçarşı Caddesi arasında bulunan İstanbul'un büyük anayollarından birinin bir parçasının adıdır. Bir ticaret merkezi ve çarşı boyudur, hanlar ve mağazalar arasından geçer.
12. Fodlacı: Fodla, yassı pide şeklinde yapılan bir nevi ekmeğin adı idi. Özlü undan yapılmazdı. Çünkü özlü un yumuşak olur ve çabuk parçalanırdı. Fodla, saraylılar için yeni sarayda harici fırında, yeniçeriler için ocağa bağlı fırınlarda yapıldığı gibi, hayır müesseseleri olan imaretlerin ilgasına kadar oralarda da yapılırdı. Ocak fırınlarında yapılan fodlalar ocaktaki muayyen şahıslarla av köpeklerine, imaretlerde yapılanlar da vakıf şartları gereğince hak sahiplerine verilirdi. Medrese talebesine vermek üzere imaretlerde yapılan fodlalar yeniçerilerin tam ve yarım ekmekleri gibi doksandört yahut kırkbeş dirhemdi. Medreseye giren öğrencinin kıdemine göre istihkakı arttırılırdı. Fodlacı ismi halen Fatih'de bir sokağın adıdır.
13. Galata: Galata adının menşei tartışmalı bir husustur. Bu adın ortaya çıkışına ilişkin çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre. İstanbul'un sütünü temin eden ahırların burada bulunmasından dolayı Galata adı, süt manasında olan Grekçe "gala" kelimesinden çıkmıştır.
14. Hakkaklar Çarşısı: Hâk Arapça'da kazmak, oymak demektir. Hakkak mühür ve resim hakkeden sanatkâra verilen addır. Eskiden yazı bilsin bilmesin herkes mühür kullandığı için hakkâklık kârlı sanatlardandı. Ve İstanbul'da Hakkaklar çarşısı adıyla bir çarşı bulunuyordu.
15. Kâğıthane: Eskiden bu semtte kâğıt imal edilirdi. Fakat masrafı çıkarılamadığından kapanmıştır. Bu mevkiye verilen Kâğıthane adı ise bugüne kadar kalmıştır.
16. Kapalıçarşı (Kapalı Çarşı / Büyük Çarşı): İstanbul'un en faal semti Kapalıçarşı veya Büyükçarşı olarak adlandırılan alanın civarı idi. Bu çarşı iki bedesten, hanlar, çok sayıda dükkan ve imalathaneden oluşmaktaydı. İstanbul Kapalıçarşı sı, Tahran, Halep ve Şam'dakilerle birlikte Ortadoğu'nun en ünlülerinden biridir. Mahdut bir alanda her biri oraya yerleşmiş esnafın adını taşıyan 67 sokak bulunmaktadır. Bazı sokakların kesişme noktalarında meydanlar oluşmuştur. Esnaf mensupları sabahlan burada birlikte dua etmektedirler. Kapalıçarşının içinde 5 cami, 7 çeşme vardır. Çarşının gün batarken kapatılan 18 kapısı vardır. Bu bütünün içinde 3000 ve civar hanlarda 1000'den fazla dükkan vardır ki, bunlar İstanbul'daki tüm dükkanların onda birini meydana getirmekteydiler. Buradaki ticari yoğunlaşma çok büyüktür. Kapalıçarşının hemen yakınlarında Bit Pazarının, Sahaflar Çarşısının ve çeşitli yiyecek pazarlarının yer aldığı hatırlanırsa, diğer çeşitli mallar satılan bedesten lerle birlikte, İstanbul'da bulunabilecek hemen tüm malların burada satıldığı anlaşılacaktır.
Bu bedesten 1461 yılında Fatih zamanında ahşap olarak yapılmış, Büyükçarşı denen kısım da Kanuni Süleyman zamanında ilave edilmiştir. Her ikisinin 1701 ve daha sonraları harabolmaları üzerine 1898'de bu sefer taştan yapılmıştır.
Bu çarşıda bulunan ve ismini orada faaliyet gösteren esnaftan alan sokakların isimleri şöyle sıralanabilir.
a) Kumaş ve Esvap Çarşısı: Halı, kumaş, ipek, kaşmir, şal vb. şeyler satılırdı.
b) Çubukçular Çarşısı: Tütün tabakaları, yasemin, kiraz, akçaağaç ve gül ağacından yapılmış çubuk destekleri, ağızlıklar, güzel nargileler bulunurdu.
c) Itriyatçılar Çarşısı: Çeşitli kokular, sakızlar, gül yağları, Çeşitli sabunlar, ağdalar, sürmeler, kına bulunurdu.
d) Kuyumcular Çarşısı: Gerdanlıktan taçlar, takılar ve altın işleri yapılırdı.
e) Kavaflar Çarşısı: Ayakkabı, terlik, nalın gibi şeyler bulunurdu.
f) Silah Çarşısı: Kılıç, pala, hançer, topuz, miğfer, yatağan, gürz, zırh gibi şeyler bulunurdu.
g) Bit Pazarı: Eski elbise ve eşyaların satıldığı çarşıdır. II. Mahmut zamanında fesin milli serpuş haline getirilmesi üzerine bu sokağa "Fesçiler" denmeğe başlanmıştır.
h) Kalpakçılar Çarşısı: Fes, serpuş, hotoz gibi şeyler bulunurdu.
ı) Kürkçüler Çarşısı: kaftan, kürk gibi şeylerin satıldığı sokaktır.
Diğer sokakların isimleri ise Bıçakçılar, Simkeşler, Nakışçılar, Bakırcılar, Terziler, Çömlekçiler şeklinde sayılabilir.
17. Kapanlar: Kapan yiyecek ve giyecek şeylerin toptan satıldığı yerler hakkında kullanılan bir tabirdir. Balkapanı, Unkapanı, Yağkapanı gibi, satılan şeylerin isimleriyle birlikte kullanılırdı. Vaktiyle yağ, bal, un, erzak, hububat, kahve, tütün, enfiye, ipek pamuk ve mensucat kapan, mizan, mengene ve çardaklara getirilir, oralardaki emin ve naibler tarafından bunlardan ihtisab, imaliyye, ruhsatiyye ve resm-i munzam gibi adlarla devlet namına vergi tahsil olunduğu gibi narh da tayin olunurdu.Kapanların İstanbul'da fetihden itibaren mevcudiyeti bilinmektedir. Özellikle İstanbul'a dışarıdan ithal edilen mal, eşya önce kapanlara getirilir, her birisinde naib namıyla İstanbul Kadısının bir vekili bulundurularak işlemler onun nezareti altında yapıldığı gibi; dağıtım sırasında kapan katibi ile beraber esnafın kethüda, yiğitbaşıları ve ihtiyarları da hazır bulunurdu. Sonradan tüccarların içinden ve muteberlerinden biri nazır nasbedilmiştir. Kapanların ihdasından maksat vergi ve rüsumun toplanmasıyla beraber şehir halkının muhtaç oldukları şeyleri ihtikâra mahal bırakmayacak ve birtakımının isteklerini alabilmelerine mukabil bir kısmının mahrum kalmalarına meydan verilmeyecek şekilde tevziini temin etmekti. O arada saray ihtiyaçları da esnafa dağıtılmadan evvel o günkü narh üzerinden tedarik olunurdu.İstanbul'da Sirkeci'den Haliç içlerine kadar Liman'daki boşaltma işlemlerinde mekan düzeyinde bir uzmanlaşmanın varlığı bilinmektedir. Yemiş Pazarı İskelesi, Unkapanı, Yağkapanı, Odun Pazarı İskelesi, Balat ayrı tüketim maddelerinin boşaltıldığı iskelelerdi. İstanbul'a Kırım, Tuna ve Karadeniz'den gelen bal, yağ, un ve diğer zahire bu Haliç üzerindeki iskelelerde boşaltılır, gelen erzakın depolanması ve işlenmesiyle uğraşan esnaf da bu iskelelerin çevresinde faaliyet gösterirdi. Bugünkü Tahtakale depolama, alışveriş gibi limana bağımlı faaliyetlerin en çok yoğunlaştığı yerdi. Bugünkü Eminönü, 15-17. yüzyıllarda liman merkezi fonksiyonlarına sahipti. Mısır'dan ve uzak adalardan gelen gemiler burada gümrük eminliği önünde durup, kontrol için beklerdi.
Bugün hâlâ aynı adı taşıyan Unkapanı, şehrin buğday ve un ihtiyacını temin eden ambarların, değirmenlerin ve fırınların bulunduğu mühim bir merkez idi. Evliya Çelebi, 600 neferden ibaret olan uncu esnafının 400 adet dükkanının birçoğunun "Unkapanı'nın iç tarafında" olduğunu ifade etmektedir. Şehrin ekmek ihtiyacını temin etmek için biriktirilen buğday ve hububat demir kapılı ve çok kalın duvarlarla yapılmış depolarda saklanır ve üç senede bir yenileştirilirdi.
18. Mısır Çarşısı: IV. Mehmet'in validesi Turhan Sultan'ın yaptırdığı bu kapalı çarşı, özellikle Mısır'dan getirilen baharatın satıldığı yer olduğu için "Mısır Çarşısı" olarak adlandırılmıştır. 1660 senesinde Mısır Çarşısı'nın ahşap dükkanları, içlerindeki mallarla beraber tamamen yanmış, yangında büyük zarar meydana gelmiştir. Mısır çarşısının iki kubbesinden birisinin altında birçok ecza dükkanları ve ilaç satıcıları, diğerinde tülbend satıcıları bulunurdu.
19. Sahaflar Çarşısı: Sahaf, kitap alıp-satan, kitapçı yerine kullanılan bir tabirdir. Eskiden kapalı çarşının içinde birçok sahaf dükkanı vardı. Sahaflar çarşısı, eskiden kapalı çarşıda kitapçıların bulunduğu yere verilen addı. Sonradan sahaf esnafi Beyazıt camii etrafına taşınmışlardır. Halen bu adla bilinmektedir.
20. Saraçhane: At takınılan, araba koşumlanyla deri ve meşinden muhtelif eşya yapılan ve satılan yere verilen addır. Halk tarafından saraç olarak kullanılan "Sarraç" at vesair hayvanlara, eyer, yular, koşum vb. eşyalar yapan sanatkâr demektir. Saraçhane'nin ilk olarak Fatih tarafından yaptırıldığı ve vakfedildiği bilinmektedir. 1908 yılında Fatih yangını Saraçhane'yi tamamen yaktı. Fakat bu semt hâlâ Saraçhane adıyla bilinmektedir.
21. Simkeşhane: Gümüş ve altın teller çeken esnafin bulunduğu yere verilen addır. Önceleri Çorlulu Ali Paşa camii ve medresesinin yerinde iken sonradan Beyazıt'dan Aksaray'a giden cadde üzerindeki binaya nakledilmiştir. İlk İstanbul darphanesi simkeşhanenin içinde idi. Sonradan nakledildi.
Simkeşhane çarşısı olarak bilinen bina 1707 yılında sultan III. Ahmet'in başkadını Ümmetullah Hatun tarafından sebil, çeşme ve mektep ilavesiyle "Simkeşhane-i Âmire" olarak inşa edilmiştir. Cephelerinde dükkânları ile bu bina altın ve gümüş sırma çeken esnaf ve sanatkârların çalıştıkları yerdi.
22. Tülbentçi: Tülbent Ağası, Padişahın sarık ve çamaşırlarını muhafaza, temizleme ve padişahı giydirme vazifeleriyle görevli memurun unvanıdır. Ayrıca Hırka-i Şerif dairesinin temizliğine de bakardı. Tülbend Ağalığı 1833 yılında lağvedilmiştir. Bugün Eminönü'nde Tülbentçi Hüsamettin adında bir mahalle bulunmaktadır.
Genel Değerlendirme
Yukarıda da işaret edildiği gibi, İstanbul büyük bir tarihi miras taşımaktadır. Bu mirasın izlerini çeşitli dönemlere ait sanat eserleri, kalıntılar, mabedler gibi tarihî eserlerde görmek mümkündür.Yine bu kentin mahalle ve semt adları üzerinde yapılacak bir inceleme de bu konuda ilginç sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.Bütün önemine karşılık İstanbul'la ilgili yapılan araştırmalar yeterli düzeyde değildir. Benzer şekilde İstanbul'un semt ve mahalle adları üzerine de bir iki makale dışında araştırma yapılmamıştır. Halbuki, özellikle Eski İstanbul olarak bilinen suriçi bölgesi ve Üsküdar gibi eski yerleşim bölgelerinde mahalle, sokak ve semt isimleri büyük oranda tarihî bir anlam taşımaktadır.
İstanbul'un mahalle ve semt adlarının önemli bir kısmı askeri şahıslar, ordu ile ilgili hizmet sınıfları ve kavramlar, esnaf grupları, ayak esnafı, ordu esnafı ve saray hizmetinde bulunan çeşitli sınıfların isimleri başta olmak üzere Osmanlı döneminden gelmektedir. Bunların her biri müstakil bir çalışmanın konusu olabilecek kapsamdadır. Bu çalışmada ismini esnaf grupları ve çarşılardan alan semt ve mahalleler konu edinilmiştir.