Aşk ve Sevgi hakkında Arşivlik Mevzuular

papatya ve kelebeğin aşkı

Günlerden bir gün,evrenin bir noktasında,küçük bir tırtıl gözlerini yaşama açtı.Doğal içgüdüleriyle hemen beslenmeye başladı.Ne bulursa yedi.Bir süre sonra,yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup,bir koza örmeye başladı.Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıktı.
Minik kelebek,uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başladı.Dağlar tepeler aştı,ormanın her yerini dolaştı.
Derken rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye geldi.Çevresine şaşkın şaşkın bakarken,vadinin öbür ucunda bir papatya gördü.
İçinden "Ne muhteşem bir çiçek"diye geçirdi.Zaman kaybetmeden yüzlerce renkli,hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında aldı soluğu.
"Merhaba"dedi papatyaya."Sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim."
Nazlı papatya şöyle bir baktı konuğuna ve "Merhaba"dedi."Ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."
Kelebek ona yaşam öyküsünü,nerede dünyaya geldiğini,geçtiği ormanı,tepeleri anlattı.Papatya da ona kendinden söz etti.
Gece olunca birlikte yıldızları ve ateşböceklerinin danslarını seyrettiler.Gündüz olunca kelebek,kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korudu.
Minik kelebek papatyayı çok sevdi.O kadar çok sevdi ki,bür türlü onun yanından ayrılamadı.Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyordu.Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyemedi bir türlü.

Onu kırmaktan,incitmekten,bu yüzden kaybetmekten korktu.Papatya da kelebeği çok sevdi ama o da bir türlü söyleyemedi sevgisini.Duygularının karşılığının olmayacağından,bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korktu.
Böylece saatler saatleri kovaladı.Günler geçip de,kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca,papatyaya döndü ve "Üzgünüm,ama senden ayrılmam gerecek"dedi.Papatya buna bir anlam veremedi ve "Neden?"diye sordu."Yoksa benim yanımda mutsuz musun?"
"Hayır"dedi kelebek."Sen benim yaşamıma anlam kattın.Fakat biz kelebeklerin ömrü yalnızca 3 gündür ve ben de ömrümü tamamladım.artık kelebeklerin ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzüldü ama yapacak bir şey yoktu.Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını,daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde,son bir çabayla papatyaya "Seni seviyorum"diyebildi ancak.Papatya donakaldı.Yalnızca "Bende..."diyebildi kelebeğin arkasından.Ardından da gözyaşlarına boğuldu.
İçinden "Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim"diye geçirdi.Papatya,sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamadı.Bir süre sonra yaprakları önce soldu,sonra da dökülmeye başladı.Her düşen yaprakta papatya,içinden "Seviyormuş" diye geçirdi.
İşte o günden bu yana, bunu bilen aşıklar,sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sordu."Seviyor mu,sevmiyor mu?"diye....
 
Sevmek, sevilmek, sevdirmek..

İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışı nedir?’ Eflatun;

Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler.

Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.

Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü ne de yarını yaşarlar.

Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.

Peki sen ne öneriyorsun?’ demişler. Bilge yine sıralamış;

Kimseye kendinizi ‘sevdirmeye’ kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye’ bırakmaktır.

Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.

Sevmek, sevilmek, sevdirmek..
 
Sevgi kirlenmesi

Sevgisiz hiç birşey güzel ve anlamlı değildir. Gerçek sevginin yolu yürekten, yüreğin yolu da beyinden geçer. Beynin yolu iyi niyetten, temiz ve ahlaklı olmaktan geçer. Sevgi ahlak dışı hiç bir ima, hiç bir duygu kabul etmez.

En kutsal sevgi karşılık beklemeyen sevgidir. Karşılık bekleyen sevgi gerçek ve asıl sevgi değildir; çıkarcıdır, ucuz günübirlik yaşanan sevgidir. Kirlidir, maddiyatı ve çıkarı fazilet sayar. Asıl sevginin hilesiz, çıkarsızı kutsal ve asıl olandır.

Çağımızda temiz,erdemli, kirlenmeden yaşamak zor ve çileli bir yoldan geçmeyi gerektirir. Ama bu yol temizdir, insanidir, kutsaldır. Derinliği, güzelliği, anlamı olan bir yaşam biçimidir. Gerçek sevginin özlemini duyarak ve bu duyuda kendini bulan insan nereye giderse gitsin, nerede yaşarsa yaşasın insan kalır. Çünkü insanın insan olarak kalması, insanın sevgisinden, dürüstlüğünden ödün vermemesi, ben kalması gerekiyor. Sevgi, özlem, bilinç, kişilik derinliği yaratır insanda. Mağazalar, lüks arabalar, günübirlik sevgiler değil... En eski ve zamanın yok edemediği tek yüceliktir sevgi, unutmayın...

Her sabah uyandığınızda ince bir sevda yakmıyorsa yüreğinizi, vicdanınızda bakabileceğiniz bir yüzünüz yoksa aynalarda; Yüreğinizde merhamet, gözlerinizde rahmet akmıyorsa sevda denizlerine ve yakmıyorsa içinizi incecik bir merhamet ateşi...

Satın gitsin! Bu dünyada benim dediğiniz neyiniz varsa; Ağlarken gül dökmüyürsa gözlerinizin altı.

Sevgiler kirleniyor sevgilim
uygarlık adına, çağdaşlık adına
umutlar kirleniyor sevgilim
havalar soğuk mu soğuk

insanlar eceliyle ölmüyor artık
radyosyonlu ölümler
kokainli ölümler
kanserli ölümler
aidisli ölümler kol geziyor
dünya çaresiz mi çaresiz
insanlık ölüyor sevgilim
tabiat ölüyor
güzellik ölüyor
kötülükler boy veriyor
zaman hain mi hain

oysa
bir çiçek olmalı umut
açmalı yaralı topraklarda
çocuklar yarınlara güvenle bakmalı
sevinçler yeşermeli yapraklarda

nefretler sevgiye dönüşmeli sevgilim
acılar sevince
dostluklar yücelmeli insan sevince
insan sevince yalanlar küçülmeli
dağlar küçülmeli çocuklar büyümeli
ırmaklar ağlamalı, çocuklar gülmeli

savaşlar bitmeli sevgilim
acılar bitmeli, açlıklar bitmeli
sevgileri kirletenler
bu diyardan gitmeli

bunca kan
bunca gözyaşı
dünyamıza yetmeli

insan bu dünyada ya sevmeli ya da ölmeli
 
Vicdan kalbin terazisidir

Daha önceki yazılarımda da üstüne basa basa vurguladığım gibi, dünyada en kutsal, en değerli şey nedir diye sorsalardı bana, herhalde hiç tereddütsüz “sevgidir”, “ merhamettir” derdim. “İnsanın sevildiğini bilmesidir.” derdim. “Daha da güzeli sevmeyi ve sevilmeyi bilmesidir.”

Sevmenin bir çılgınlık, ağlamanın bir zaafiyet ya da, bir zayıflık olduğunu düşünenlere acıyorum. Oysa ki sevmek, güçlü olmak, insan tarafımızı bulmak demektir. Sevmek; dünyaya, insana, hayvanlara, bitkilere yani doğaya hilesiz bakmak, doğayı ve doğadakileri her halleriyle benimsemek demektir. Vicdanımız ve dürüstlüğümüzdür sevgi. Hayata umutlu bakışımız, yaşama sevgiyle sarılışımızdır. Bir kuşun kanadının kırılışına yüreğimizin titreyişidir, yanışıdır.

Sevenlere değil, asıl dünyada sevmeyen, sevemeyen, sevilmeyen ve sevmesini bilmeyenlere acımalı. Sevebilen insan yaşamı, yaşamın derinliğini, kendini ve ruhunun iç derinliğini keşfeden insandır. Aşk değil midir insanı erdemleştiren, güzelleştiren dostlar? Derinliğimiz, güzelliğimiz aşktan değil mi? Oysaki aldığımız kültür, içinde yaşadığımız sistem ve zaman o kadar sahte ki... Gülüşler, dokunuşlar, bakışlar sevgi sözleri bile hepsi sahte geliyor insana.

“Benliği hor ve hakir kılıp, insanı yükselten aşk ve sevgidir. Onsuz bütün beden tamahtan ibarettir. Tamah ise alçaltandır. Sevgi ve şefkat insanın, öfke ve şefkat ise hayvanın temel hasletleridir. Sevgi güneştir, ama kusurları örtmede gece gibi olun!” der Mevlana.

Aşk hilesiz sevmektir dostlar ve sevgiyi taa ruhunun derinlerinde hissedebilmektir. Bence sevebilen insan talihli insandır, güzel insandır, erdemli ve saygın insandır. Saygınlığı ve sevilmeyi hak eden insandır.

Güzelliklerin, inceliklerin öz kaynağı değil midir sevgi! Karda, kışta bile olsa insanın içini ısıtan, şiir duygusunu yeşerten, sevdaların mana tezgahında dokunan ve bakınca gözlerde kutsal şiir gibi okunan, derin bir mana değil midir sevgi! Sevgi, yüreğini güzelliklerle beslemek, ruhunu kinden, fesattan, hasetten, iftiradan yalandan, kıskançlıklardan, kötülüklerden arındırmak değil midir?

Yönünü sevgiye çeviren insan çevresine sevgiyle, saygıyla bakmasını, yüreğini düşmanlıklardan, kirlerden; kinlerden arındırmasını da bilir. Çünkü insanın içindeki canavarı dizginleyen bir güçtür sevgi. İçinde sevgi, merhamet taşımayan insanın, acıma duygusu da olmaz, düş kuramaz, düşünemez.. Dolayısıyla içinde sürekli başkalarına karşı kin, nefret, kötülük besler. Merhametsiz, acımasız ve zalim olur. Oysa ki, insan olarak her insanın mutlak sevmesi, düş kurması, düşünmesi, gülmesi ağlaması gerekmiyor mu? Hani ünlü bir söz vardır ” Yürek yanmayınca göz yaşarmaz.” derler ya, işte onun gibi bir şey.

Ben insanın maddiyatına ve mevkisine değil, insanın kişiliğine, insani değerine önem ve değer verilmesinden yanayım. Görünüşe ve şakşaklara aldanmamak gerekir. İnsanın insani değerleri içinde, ruhunda ve gözlerinde saklıdır. İçinde çirkinlikler besleyen insanı hangi makam, hangi maske, hangi elbiseyle donatırsanız donatın çirkinliğini gözlerinden görürsünüz, bakışlarından anlarsınız.

İnsanın niteliklerini ve sevme yetilerini geliştirerek tırmanacağı yüksek düzeye; nitelik ve erdem basamaklarına ancak sevgiyle çıkılabilir. Sevgisiz bir insan, vicdanını devreden çıkardığında yapamayacağı haksızlık, yapamayacağı vicdansızlık, düşünemeyeceği kötülük kalmaz. Yani sevgiyi, merhameti yüreğinden dışlayan bir insan, alçalmayı seçmiş demektir. Vicdan devreden çıkartıldığında, insani hiç bir parıltı, hiç bir değer kalmaz insanda ve o insan alçalmayı seçmişse zaten ineceği düzeyin de sınırı olmaz, alçaldıkça alçalır. Bu tür insanları genelde karakol yada hapishanelerde insanlara salt işkence yapmak için tutarlar. Eski dönemlerde de bunlara cellat denirdi.

En sevmediğim insan tipi çıkarcı, yalancı, iftiracı, içten pazarlıklı, hani derler ya saman altından su yürüten yada yılan gibi yanına yaklaşıp gizlice sokan, insani hiç bir nitelik taşımayan yalaka tiplerdir. Hani kendisinden güçlü gördü mü “Elini öp’im abi !” deyip, önünde doksan derece eğilen. Zayıfı gördüğünde kabadayılığı tutan ve gücü yettiğince ezmeye çalışan, biraz zoru gördüğünde ise sahtekarca milliyetçi ya da dindar ayaklarına bürünen vicdansız, merhametsiz, acımasız insan tipidir. Bu tip insanlar her yerde mevcut. İhtiraslarına ulaşmak için izledikleri yol, yöntem ve entrikalarla alçalabildikleri kadar alçalırlar. Hayatım boyunca bu tip insanlardan hep kaçmaya, uzak durmaya çalışmışımdır. Onlarla aynı ortamı, aynı havayı soluduğumda hep tedirgin olurum. Sevgisizlikleri, kirlilikleri üzerime bulaşır diye..

Sevgiden ve kitaplardan korkmamalıdır insan. Sevgiden ve kitaplardan korkan kimseler, içlerinde aydınlık taşıyamazlar. Çağı da yakalayamazlar. Günümüz insanının ve gençliği; bir tuzağa düşürülmek isteniyor.Ucuz tv programlarıyla (kitaptan ve gerçek sevgiden uzak), günübirlik aşk dedikodularıyla insanlar uyuşturuluyor. Kendilerine ucuz, kalitesiz tv programları izlettirerek, insanlar okumaktan uzaklaştırılıyor.Kitaptan yoksun yaşamak ise, insanlarının doğruyu bulmalarını zorlaştırıyor. Oysa herkes biliyor ki, tarihte yükselmenin, gelişmenin ve aydınlanmanın yaşandığı zamanlar; yüreklerin kitapla ve sevgiyle beslendiği çağlardır. Savaş, karanlık, cehalet ve düşmanlık dünyanın ve insanın başına sürekli felaketler, belalar getirmiştir.

Çağı yakalamak, çağdaşlaşmak ve çağlar öncesini anlamak için öncelikle insanın yüreğini sevgiye ayarlaması, kini ve nefreti Kaf Dağının ötesine kovalaması, insanı erdemli insan kılan zeka ve sevgiyi ön plana alması gerekir.

İnsan sevmediği birine malını verebilir belki, parasını verebilir ama en değerlisi olan sevgisini, sevmediği birine verebilir mi? Cebindeki parayı, üstündeki eşyayı vermek, sanıldığı kadar önemli de değildir bence. Çünkü bunlar sevdikleriniz kadar kıymetli de değildir. Ama insan sevmediği birine en değerli şeyini veremez, yüreğini, sevgisini
veremez.

Malını ya da kumarda parasını kaybeden de çok şey kaybetmiş sayılmaz. Çünkü onları yeniden kazanma şansı var. Herhangi bir kaza ya da olayda cesaretini yahut ümidini kaybeden de çok şey kaybetmemiştir. Onları yavaş yavaş yeniden kazanabilir. Ama onurunu, haysiyetini, insanlığını kaybeden kişi her şeyini kaybetmiş sayılmaz mı? Onun bir daha kazanma şansı mümkün müdür?... Sevgi ve vicdanınızla başbaşa kalın diyorum...


Ben Yokum

Güzellik bu denli ucuzsa
ve bu denli çirkinse yaşamak
nankörse emek
çıkarsa her kapının anahtarı
ben yokum

ben yokum
bir gecelik ilişkiler kadar değersizse aşk
parayla ölçülüyorsa dostluklar
ihanetler, savaşlar, karanlıklar üzmüyorsa
ve utandırmıyorsa yoksulluklar
ben yokum

erdem bu denli küçükse
ve bu denli büyükse yalanlar
hayaller yoksa
umutlar yoksa
çiçek açmıyorsa sevda bahçeleri
özlemi anlatmıyorsa karanfil
ben yokum

yaşam dediğiniz
zamanı tüketmek
maviyi kirletmek
yiyip içip yan gelip geğirmekse
küfretmekse sizden olmayana ana avrat
doğru dostum ben aykırıyım

varsın sizin olsun
marklar, arabalar, dolarlar
sizin olsun, konfor lüks
şan, şöhret, mevki

bana bir dilim şiir
bir nebze sevgi yeter

yeter
bir içten gülüş
bir tutam düş
ve güneşin yedirengi
 
Dostluk gülü

“Güller, laleler, karanfiller bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır. Ama gerçek dostluk ne solar, ne kırılır” Nietzsche

Bir gün evinizden çıkıp bir gül bahçesine girin, dokunun ellerinizle bir güle. Ama koparmayın sakın, yalnızca dokunun ve okşayın . Sevin, sadece sevin ve sevgisini tutup koyun gönlünüze.
Dalında duran bir gülün nasıl buram buram hasret, aşk en önemlisi de dostluk koktuğunu göreceksiniz.

Güllerin üzerindeki çiy damlalarına bakın! sevinç ve hasret gözyaşlarıdır onlar, dostluk gözyaşlarıdır. Sevdiği için dökülmüştür, dostu için. Sevgiyle okşadığınızda bakın nasıl özlemle yanar elleriniz, yüreğiniz nasıl da aşkla çarpar, sevgiyle tutuşur. Onu koparmaya varmaz eliniz. Kalbiniz titrer.

Dokunun bir güle, koparmayın; sadece dokunun. Ne kadar katı olursanız olun, katı yüreğinizin nasıl yumuşadığını göreceksiniz. Sevginin, dostluğun sıcaklığı kalbinize nasıl dolduğunu hissedeceksiniz.

Ve o an başınızı kaldırıp uçsuz, bucaksız gökyüzüne bakın, göğün mavisindeki ferahlığa. O an belki, sevdalı bir kuş gelip konacak saçlarınıza, ürpererek ve ürkerek gözlerinize bakacak. Avuçlarınızın içine alıp kalp atışlarını dinleyin. Salın sonra gökyüzündeki özgürlüğe ve derin bir nefes alın. Havada özgürce kanat çırpınışının güzelliğini doldurun içinize. Dostluğun, vefanın, sevginin, özgürlüğün eşsiz güzelliğini yaşayın.

“Gül verenin elinde gül kokusu kalır” der bir Çin atasözü. Bende gül koklayanın yüreğinde gül kokusu kalır diyorum. Bir gül ancak bir dostun elinden verilince, iç bayıltıcı güzelliğini algılar ve anlarız. Buram buram kokladığımızda dostluğun ağırlığını hissederiz.

Vefalı bir dostumuzu kaybettiğimizde yada ondan ayrıldığımızda nasıl da sancır yüreğimiz, gecelerce uykusuz kalır gözyaşı dökeriz. Sevgimizin, dostluğumuzun ölçüsünü ancak o zaman anlarız, ama ne yazık ki, bazen iş işten geçmiş olur. Çünkü geç kalmışızdır.

Bilir misiniz? nice köklü dostluklar, ayrılık tokatını beklermiş, anlaşılmak için?. İnsan bazen dostluğun önemini, değerini ve bir dostunu ne kadar çok sevdiğini ancak iş işten geçince anlar.

Balıklar engin denizde suyun kıymetini ancak ondan uzak kalınca farkına varır ab-ı hayatın ne olduğunun.

Dostluklar öylesine güzel, öylesine derin, anlamlı, incelikli, içtenlikli ki; bir güneş kadar sıcak, toprak gibi vefalı, su gibi temizdir.

Vefanın, dilin, duygunun, yüreğin el ele, yüz yüze, iç içe girdiği, gönül gönüle birleştiği, bir gül bahçesinin güneşlenmesidir dostluk. Fırtınalarda, boranda yüreğimizin ısınmasıdır. İşte o nedenle, her şeye rağmen sizinde bir dostluk gülünüz olsun yüreğinizde...

Her şeye rağmen, yaşamak şey güzel yine de. Önemli olan kimseyi düşürmeden, düşmeden, tutunabilmemiz hayatın bir yerlerine. İnsanların biribirini seviyor olması, dostluk kurması ne güzel. Ne güzel karların yağması, karların erimesi, uçuşması kelebeklerin, açması çiçeklerin her bahar ne güzel. Yüreğimizin çarpması sevgiyle, dostlukla, annelerin sevgisi, çocukların gülmesi ne güzel...

Siz de bir güle dokunun ve sadece koklayın göreceksiniz ki, dostluklar, sevgiler ne kadar önemli ve değerlidir.

Dostluk öyle bir şey ki, hep tazelenmek ister. Hatırlanmak ister. Dost olun sizde, şu üç beş günlük ömrünüzde kimseye kötülük etmeyi düşünmeyin. Size kötülük etseler bile. Vicdanı rahat, yüreği temiz olun. Dostluğun aydınlığını, sıcaklığını ve lezzetini tadın. İliklerinize dek hissederek yaşayın.

"Dostlarınızla öyle yaşayın ki,düşman olduğunuzda, söyleyecek şeyleri olmasın.
Düşmanlarınızla öyle yaşayın ki, dost olduğunuzda, yüzü kızarmasın."

Yeri geldiğinde sararıp solun, düşen bir kuru yaprak olun, ama asla soldurmayın, sarartmayın dostluk gülünüzü...

Unutmayın, hayata hiçbir şeyiniz olmasa dahi, yüreğinizi ısıtacak hep bir dostluk gülünüz olsun... Barışla, dostlukla kalın...
 
Yüreğini sevgiye ayarla

Sevgi asıl söylemedende anlaşılabilendir. İnsanın derinlerinden gelen bir sestir. Sevgi erdemdir, kutsal bir değerdir. Eğer gerçekten seviyorsa biri ve bu eylemde haklı buluyorsa kendini, sevmenin elbet bir bedeli, çilesi de olacaktır. Seven insan haklı olarak sevgisini bir madalya gibi göğsünde taşımanın gururunu da yaşayacaktır.

Sevgi benim için önleyemiyeceğim ve her gün biraz daha büyüyen bir tutkudur. Bana göre doğanın gerçek, kökü hiç bir zaman sökülüp atılamıyacak tek yasasıdır. Bütün yaratıcılıklarda aşk vardır. Her şeye rağmen nasıl ki, insan umutsuz yaşayamıyorsa ve yüreğinde bir umut taşıma zorunluluğu duyuyorsa. Bence insan sevgisizde yaşayamaz, sevgiyi de yüreğinde taşımak zorundadır.

Sevgidir insanı insan kılan, ululuyan, insanı insanlığı da mutlu, onurlu, erdemli kılan. İnsan sevmeden yaşayabilir mi? doğayı, toprağı, suyu, havayı en önemlisi de insanı sevmeden nasıl yaşar..İnsanla beraber sevgi de var olmadı mı yeryüzünde? Bu anlamda sevgi ve sevginin kökeni en az insanınki kadar eski değil midir?.

İnsanoğlunun sahip olduğu sevgi duygusu bütün zenginliklerin üstündedir. İnsanın, insan olduğunun doğal bir tezahürüdür. Sevginin olmadığı yerde iyi ve güzel olan hiç bir şey yaşayamaz... Onun içindir ki, zamanın içinde ne geçmişi silik bir ayna gibi durmalıyız, ne de duygularımızı yüzeyselliğin gergefine kurban etmeliyiz. Bu nedenledirki, sevgiyi yüzeysel ucuz değerler kavramıyla sınırlayamayız. Sevgi duygusu bütün zamanların derinliğini içinde barındıran, insanın iç değerlerinin derinliğiyle ilintilidir.

Diğer anlamda bilgi yada alışkanlıklar, sonradan edinilmiş tarihsel bir arka plana sahip olabilirler. Ne kadar da yeni olurlarsa olsunlar, bizden önce yaşamış olanlar üzerinden geçerek bize ulaşan bir yanı vardır elbette.

Bütün bilgiler alışkanlıklar davranışlar kolektiftir. herkese ait bir yanı vardır. Bilgi, duygu ancak harcadığımız zaman sahip olabileceğimiz şeydir. Bu sadece onu söylemekle değil, onu aynı zamanda eylemsel olarak da gerçekleştirebildiğimiz zaman anlam kazanır. Kendimize sakladığımız bilginin, duygunun kime ne faydası olabilir. Bir insan sevgisini, saygısını davranışlarıylada karşı tarafa yansıtırsa ancak bu o zaman gerçeklilik kazanır. İşte bu zihince düşündüğünü pratikte yapma eylemidir.

Tabi ki, her düşündüğümüzü söylemek ve söylediğimizi yapmak çok kolay da değil. Ama bizim sevgi dediğimiz budur. Eğer insanın evrensel ve insani boyutu olan sevgi, saygı yaşamla insan davranışında bir yeri yoksa bir aldatmacadır. Sadece dilde kalır. eylemde gerçekleşemez. Bu demektir ki, biz birey yada toplum olarak eğer sevginin düşüncesini, sözü ve eylemini bir arada gerçekleştiremezsek, toplum yada birey olarak sevgi, saygı, hoşgörüde fazla ileri gitme şansımız yoktur.

Sevginin gücü olmadan hayat yolunda yolumuzu bulabilir miyiz?
Aklımızı başımızda alsa da sevgi aynı zamanda yol gösterir ve de korur bizi.
Sevgi, sevdiğimiz kimselerden uzak kaldığımızda büyülü bir çığ gibi önümüzdeki yolu dümdüz eder; Kuralları, engelleri, uzakları, ayrılıkları dümdüz edip çıkmazlara, çilelere, korkulara, kuşkulara sabırla ve inatla dayanmamızı sağlar.

O sevgi ki, gücü olmadan dizimizde derman, halimizde aman kalmaz.. O sevginin gücü olmadan sıkıntı denizlerinde rüzgarsız kalmış tekneler gibi oluruz denizlerin ortasında...
 
Mendilim nerde anne:(

Bir varmııış,bir yokmuuuş...
Böyle başlardı bildiğim tüm masallar.Hep bir gençkız ve birde deli kanlı olurdu içinde.Sevdalanırlardı birbirlerine,o zamanalar kara sevda derlerdi bunun adına.Bilmiyorum belki kavuşurlardı,mutlu biterdi sonu,bense gözlerimi kapatır uykumda kendimi o masalın kahramanı yapardım.Bazen kavuşamazdı sevdalılar,üzülürdüm,neden? diye sorardım saçlarımı okşayan sana 'mutluluk kadar hüznüde barındırır sevdalar..' derdin acı bir gülümsemeyle hatırlıyor musun Anne ? O acı tebessüm yer ederdi çocuk aklımda,gözlerimde kurumuş iki damla ile dalardım uykularıma.Ama o zaman sonu hüzünlü biten masalların rüyama girmesini istemezdim,çünkü ne zaman girseler koşar adım ağlayarak yanına gelirdim.Hiç mutsuz biten bir sevda masalının kahramanı yapmadım kendimi.Peki şimdi bu yüzden mi mutsuzluğum?O zamanlarda , o kahramanlardan birinin yerine kendimi koysaydım,alıştırabilir miydim kendimi acaba? Şimdi kendi masalımı yaşıyorum,biraz mutlu,genelde hüzünlü..Üstelik bu sefer masalın sonunu bilmiyorum,bu acı veriyor bana,canım öyle yanıyor ki Anne.. Neden sonu bilinmeyen masalların akibetinide anlatmadın sanki.. Hiç mi aklına gelmedi,saçlarını okşayarak masal anlatarak uyuttuğun kızının bir gün büyüyeceğini ve sevdalanacağını ? Peki o zaman da biliyor muydun,küçük kızının sevdasının önünde bend olacağını ? Ruhum daralıyor Anne, Boğazımda yabancı bir el var hiç acımıyor , sıkıp bırakıyor.Bazen 'bir sıkımlık canım var zaten,öldür artık , işkence etme bana..' diyorum..Öldür müyorda Anne... Böyle bir masal anlatmıştın bana hatırlıyorum.Genç kız kara sevdaya tutulmuştu,Delikanlı ölesiye seviyordu hani.. Hatırladın mı? Genç kızın bir annesi vardı,tek korkusu kızının kendisini bırakıp uzaklara gitmesiydi hani..Sevdalıların umutlarına taş,kavuşmamaları için bu yola baş koyuyordu.. İnsan öz yavrusunun acı çekmesine dayana bilir mi? Masalda ki kızın annesi dayanıyordu işte..Senin gibi Anne !!!
Peki sonunu hatırlıyor musun o masalın? Ben hiç unutmadım oysa.. Hani Sevdalılar birbirlerine 'KADERİM' demişlerdi..Hani birbirlerine 'SENİN OLMADAN ÖLMEYECEĞİM ' demişlerdi hatırlıyor musun? Ama annelerine söz geçirememişlerdi.. Genç kız kanlı bir mendil yollamıştı sevdiğine,bir de : 'SABAH OLDUĞUNDA GÖKYÜZÜNE BAK,SANA ORDAN GÜNAYDIN DİYECEĞİM,BAŞKA TÜRLÜ UMUTSUZ SEVDAMA KAVUŞAMAM' diye yazan notunu iliştirmişti.Delikanlı anlamıştı sevdiğinin ne demek istediğini ve : 'GECENİN KARANLIĞI GÖZLERİMDE YİTTİĞİNDE,YERYÜZÜ YENİ GÜNEŞİNE KAVUŞTUĞUNDA,BEN SEMADA SENİNLE KAKVUŞACAĞIM..' yazıp göndermişti sevdiğine.Sabah genç sevdalıları odalarında bulmuşlardı,sevdalılar ise semadan onları izliyor ve 'OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE' diyorlardı.. Benim masalımda mı böyle bitecek Anne ? O halde söyle , getir nereye kaldırdıysan, mendilim nerde..?
yukselden is offline Alıntı ile Cevapla
 
Badem ve güneş

Nisan ayının başlarıydı. Doğa üstündeki miskinliği yavaş yavaş atmaya başlıyordu. Uzak diyarlarda tatilde olan Güneş geri dönmüş. Çapkınca tüm tabiata göz kırpıyordu. Tabiatta buna kayıtsız kalmıyordu. Sümbüller açıyor,çiğdemler bende buradayım diyordu. Tüm tabiat Güneşin kendilerine ilgi göstermesi için bütün güzelliğini ortaya seriyordu. Güneşse bu ilgiden et mutlu , ışıl ışıl ve heybetli duruşuyla tabiatla cilveleşiyordu.

Bir gün Güneşin dikkatini çelimsiz, kuru bir ağaç dikkatini çekti. Dalları yeni yeni filizleniyordu. O kadar ürkek ve nazlı duruyordu ki... Daha fazla dayanamayan Güneş ona ismini sordu. Ağaçta tüm ürkekliğiyle sessizce Badem diyebildi. İlerleyen günlerde Güneş tüm ilgisini ve sıcaklığını Bademe vermeye başladı. Bu ilgi karşısında Bademde yavaş yavaş açılıyor, ürkekliğini üzerinden atıyordu. Güneşin sevgisiyle dallarındaki filizler yerini rengarenk çiçeklere bırakıyordu.

Badem ve Güneşin aşkını tabiatta da ki diğer ağaçlar,çiçekler ve gökyüzünde ki bulutlar, yıldızlar kıskançlıkla izliyordu.

Tabiatta Badem arkadaşları tarafından dışlanmış hatta onu Güneşin yalancı ilgisine kandığı için ağaçların aptalı seçmişlerdi. Ama bunların hiçbiri bademin umurunda değildi. Ve Güneşin sevgisine inanıyordu. Badem bunları yaşarken Güneşin durumu da farksız değildi. Gökyüzü de Güneşin Bademe olan aşkına inanmıyordu. Güneşin her zaman ki gönül eğlencelerinden biri olarak düşünüyorlardı. Ama değildi. Güneş Bademe gerçekten aşıktı. Her güzel şey sonsuza dek sürmez. Burada da böyle oldu. Bulutlar kıskançlıktan kapkara renge bürünüp gökyüzünü kaplayıp Güneşle Bademin birbirlerini görmelerini engelliyorlardı .Her yeni günde Badem ve Güneş birbirlerini görmek için çırpınıyorlardı. Ama kara bulutlar buna izin vermiyorlardı. Badem Güneşin sıcaklığını ve ilgisini hissedemediği her gün çiçekleri biraz daha soluyordu.Üşüyordu, korkuyordu.

Diğer ağaçlar biz sana demiştik.



Sen ağaçların en aptalısın. Güneşin sahte sıcaklığına kandın hemen çiçeklerini açtın gördün mü bak bırakıp gitti seni diyorlardı.

Ama Badem tükenmeyen umuduyla Güneşi bekliyordu. Gelecekti O.Günler geçti ama Güneş gelmedi gelemedi.Artık Bademin dayanacak gücü kalmamıştı.Dalında son bir çiçek kalmıştı. Bu sırada Güneş bulutları atlatarak en güzel ışığıyla Bademe ulaştı. Ama artık çok geçti. Badem Güneşi görmenin sevinciyle tüm gücünü toplayarak

‘bu dünyaya tekrar gelsem yine sana aşık olur yine seni severdim’ dedi.Ve dalındaki son çiçekte toprakla buluştu.



Ve Badem sözüne sadık kalırcasına her bahar Güneşin sahte sıcaklığına aldanır ve erkenden açar çiçeklerini o güzel aşkı yaşamak için, sonu ölüm olsa bile...



Aziz Nesin’ in 'Arkadaşım Badem Ağacı' adlı şiirinde dediği gibi

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların

Seni kandırır havalar

Beni sevdalar
 
Aşka Dair Kim Ne Dedi?



Ünlü düşünürlerin, bilim insanlarının, sanatçıların, politikacıların aşk üzerine düşünceleri. Ancak derlemenin bir zaafı var: Çoğu erkek!

W. Shakespeare:
"Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir... Aşk gözle değil ruhla görülür."

Mevlana:
"Bir aşkı başka aşk söndürebilir. Aşkta ne yükseklik, ne alçaklık, ne de akıllılık ve akılsızlık vardır. Hafızlık, şeyhlik, müritlik yoktur. Sadece kepazelik, aşağılık ve rintlik vardır. İnsanın toprağını aşk şebnemi ile yoğurdukları için alemde yüzlerce fitne ve kargaşalık peyda olur. Aşkın yüzlerce neşteri, ruhun damarlarına sokuldu ve oradan gönül adı verilen bir damla aldı.. Aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı."

Cenap Şehabettin:
"Kadın olsun, kitap olsun cildine aldanmayıp içindekilere bakılmalıdır."

Aristo:
"Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yanlız sevilmenin hiçbir zevki yoktur."

Augustinus:
"Sevgi ruhun güzelliğidir."

Franz Xaver Von Baader:
"Özgürlük aşk değildir, yalnız aşkın kapısıdır."

Baysal Von Hakans:
"Bence aşk .....dır onu sevmektir.”

François Bacon:
"Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aşka kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük işler aşkla uzlaşmaz"

Bailey:
"Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır."

Balzac:
"Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar"

Basta:
"Erkek az fakat sık sever, kadın ise çok ancak bir kez sever"

Jeremy Bentham:
"Aşk hazzı, dostlukla duyu hazlarından yoğrulmuştur"

Bulor:
"Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır"

Antoine Bret:
"Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur"

Jacob Boehme:
"İstek, hareket, genişleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiğinde aşk olur"

Baysal Von Hakans:
"Bence hala aşk ......yı sevmektir. Fikrimde değişiklik yok"

La Cordaire:
"Aşk her şeyin başlangıcı, ortası ve sonudur"

Dante:
"Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yaşam, zihinsel yaşam... Hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği güç oranında erdeme yaklaşmış olur... Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir, aşka düşmezler”

Eugene De Lacroix:
"Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister"

Descartes:
"Bir şey kendimiz için iyi, yani uygun gibi sunulmuşsa ona karşı aşk duyarız."

Duclos:
"Aşk bıkılmayandır. Her şeyden bıkılabilir ama aşktan ... hayır"

Epiktet:
"Hareket etmenin nedeni 'istek' ve 'sevmektir', bu ise düşünmektir. Aşk tutkudur. İyi ya da kötünün ne olduğunu fark edemeyen insan nasıl sevebilir"

Epikür:
"Bilge olan evlenmez. Evlense bile aşkın vehimlerine kapılmaz... Bir uygarlığın yetkinliği ve insanlığı ancak kardeşlik ve sevgiyle olasıdır."

Baysal Von Hakans:
"Bak bir daha sorma kardeşim ben ......yı seviyorum kimse düşüncemi değiştiremez ..... dahi değiştiremez o beni sevsin sevmesin ben onu seviyorum"

Douglas Ferrola:
"Aşk kızamığa benzer, insan ne kadar geç yakalanırsa o kadar ağır geçer"

Faulkner:
"Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı."

Fenelon:
"Sevmeden yaşamak yaşamak değildir. Az sevmek ise sürüklenmektir."

Feuerbach:
"Varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir" "... En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur."

Baysal Von Hakans:
"Aşk arada 6000 km mesafeye rağmen evimin buğulu penceresine onun adını yazdığımda ve oradan bakınca onu gördüğümde aşktır. Ben onu görüyorum....... yanımda ona sarılıyorum... "

Costance Foster:
"Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir"

François M. C. Fourier:
"1) Geçici ya da keyif verici aşklar ki, bu oyuncular, kahpeler, arsızlık aşkları gibi şekillere ayrılır. 2) Az çok bir süresi fakat kısır aşklar ki, bunlar gözde aşklardır. 3) Yalnız bir çocuk doğurtan geçici aşklar ki, bunları dölleyen aşklardır. 4) Karılar ve kocalar aşkıdır ki, bu iki tarafın isteği ile yıllarca sürer ve bir çok çocuk doğurturur. Fakat bunlar birbirleriyle yaşayıp yaşamamakta serbesttir." "Her erkek bütün kadınlara ve bir kadın bütün erkeklere sahiptir."
Freud:
"Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır"

Geraldy:
"Erkeğin yaradılışında sevmek yoktu. Ona aşkı öğreten kadındır"

Baysal Von Hakans:
"İnanılmaz bir şekilde aşkım katlanarak büyüyor. Ben ......yı seviyorum"

Geothe:
"Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir"

Efes'li Heraklitos:
"Duyu organları akılsız ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samanı altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur."

Victor Hugo:
"Aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır."

Paul Henri D. Holbach:
"İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa, doğruluk, iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir"

Holty:
"Aşk kulubeyi altından bir saraya benzetir."

Albert Hubbart:
"Aşk yaşamdır deriz, ancak umutsuz inançsız aşk ölümden beterdir."

Baysal von hakans:
"Aşk sen soğuk karların içindeyken içini ısıtan ateştir. İçimi yakan aleve sonsuz teşekkürler. "

Konfüçyus:
"İnsel erdem, insanlığı sevmekle olanaklıdır. Bu sevgi hissi, aileden toplumdan hükümete dek karşılıklı olarak uzamalıdır"

François La Rocheffoucauld:
"Tüm duygularımız ve tutkularımız rastlantı ve çıkarın eseridir ve bizim erdem, aşk, karşılık beklemezlik dediğimiz şeyler de hoşgörülerden başka bir şey değildir. Adalet aşkı nedir? Adaletsizlik ıstırabından korkmaktır. Aşk sahip olduklarımızın bizden alınması korkusudur. Aşk duyuların bir hummasıdır."

Baysal Von Hakans:
"Aşk gözlerini kapattığında onun kokusunu duyabilmektir. Onu hissediyorum"

Moliere:
"Kadınların büyük tutkusu aşkı ilham etmektir. İnsanı aşkın güzellikleri yaşatır."

Baysal Von Hakans:
"Aşk.aşk. aşk bu seni seviyorum .... "

Montaigne:
"Aşk utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır."

Mu-Ti:
"Kim başkasını severse kendisi de sevilecektir. Başkalarını kazandırmış olan kendisi de kazanmış olacaktır. Tüm insanlar kendileri arasında karşılıklı bir sevgi hissederlerse, güçlüler zayıfları avlayamazlar, sayıları çok olanlar daha az sayıdakileri, baskıları altına alamazlar. Zenginler yoksulları asla baskıları altına alamazlar, usta olanlar da beceriksizlerle alay edemezler. Sevgide tarafsızlık, kişisel sevgide yanılmayı önler; tarafsız sevgi kişisel sevginin de güvencesidir."

Newton:
"Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yanlız kalırlar."

Robert Owen:
"İnsana karşı sonsuz bir sevgi ve şefkat duyabilmek için dinsel inançlardan kurtulmak gerekir."

Pascal:
"Aşk iradenin ereğidir. Her çeşit dışsal emir ve baskılardan çok usa uymak gerekir. İradenin gereği olan bu aşktan başlayıp tutkuda sona eren bir yaşam mutludur. Bunlardan birini seçmem gerekse aşk'ı yeğ tutarım. Biz aşk karakteri ile doğarız. Aşk ruhumuz yetkinleştikçe gelişir ve bizi güzel görünen şeye sürükler. Bundan sonra artık bizim bu alemde sevmekten başka bir şey için var olduğumuzdan kim kuşkulanır? ... Aşkın konusu güzelliktir ve insan evrenin en güzel nesnesi olduğu için dışarıda aradığı bu güzelliğin örneğini kendi içinde bulması gerekir. Bu itibarla insan ancak kendisine benzeyeni ve olabildiği kadar kendisine yaklaşanı sever. Sevmeye başlayınca eskisinden bambaşka bir insan olduğumuzu anlarız. Aşktan söz ede ede insan aşık olur."

Baysal Von Hakans:
"İspata hazırım inanmanız için ne gerekiyorsa yaparım.pişman değilim ........yı sevmekte,aşık olmakta ne kadar haklı oldugumu tarih size anlatırken ........da bende tarih olmuş olacağız.”

J. J. Rousseau:
"Aşk mutluluğunu evlendikten sonra da sürdürebilseydik, dünya cennet olurdu. Duygulu gönüller sevginin her türlüsü için duygulu değil mi?"

Madame De Scudery:
"İnsan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar."

Baysal Von Hakans:
"Bak kardeşim artık bana sorma ben aşık adamım ve aşkımdan uzaktayım kavuşunca beraber anlatırız aşkı sana"

Schiller:
"Ey aşk, güzel ve kısasın... Aşk insanı birliğe, bencillik yalnızlığa götürür."

Seneca:
"Yalnız akıllı bir insan sevmesini bilir. Sevip de yitirmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir."

Stendal:
"Aşk, coşku ve tutku olduktan sonra insan hiç sarsılmaz, bunlar olmayınca yaşam neye yarar"

Mark Twain:
"Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz."

Voltaire:
"Aşk bir tablodur, onu doğa çizmiş ve hayal süslemiştir. Tanrı kadınları erkekleri evcilleştirmek için yarattı."

Oscar Wilde:
"Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar da erkeklerin son aşkı olmak ister."
 
> > > >> >Yaşa Sen
> > > >> >>
> > > >> >>Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
> > > >> >>Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...
> > > >> >>
> > > >> >>Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
> > > >> >>yazmışsın bana...
> > > >> >>
> > > >> >>Her şeye boşver ve aşkı yaşa...
> > > >> >>İlle de büyük aşk olması gerekmez;
> > > >> >>yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...
> > > >> >>
> > > >> >>Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
> > > >> >>günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...
> > > >> >>
> > > >> >>Sevgide geleceği düşünürsen aşkı mahfedersin . Sakın haaa...
> > > >> >>Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...
> > > >> >>
> > > >> >>Her şeye boşver; öylesine sev ki,
> > > >> >>sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev,
> > > >> >>bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
> > > >> >>
> > > >> >>Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
> > > >> >>sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...
> > > >> >>
> > > >> >>Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
> > > >> >>- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.
> > > >> >>
> > > >> >>Aslolan aşktır yaşamda...
> > > >> >>
> > > >> >>Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
> > > >> >>aşkı yaşayarak sev...
> > > >> >>
> > > >> >>İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme... İster
> > > >> >>sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki....
> > > >> >>
> > > >> >>Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın... Sonunda
> > > >> >>elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme; çünkü aynı
> > > >> >>zamanda kazanmışsındır da...
> > > >> >>
> > > >> >>Anılar kazanıyorsun daha ne...
> > > >> >>İç o zaman, sarhoş ol...
> > > >> >>
> > > >> >>Yüce şeyler düşünme severken,
> > > >> >>sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin
> > > >> >>kendisinden daha yüce bir şey olamaz..
> > > >> >>
> > > >> >>Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
> > > >> >>
> > > >> >>Sakın kuşkulara kapılma.
> > > >> >>Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...
> > > >> >>
> > > >> >>Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
> > > >> >>Sakın bu aptallığı yapma...
> > > >> >>
> > > >> >>Severken yirmi yıl sonrasını değil,
> > > >> >>
> > > >> >>yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
> > > >> >>sevinin içine edersin...
> > > >> >>
> > > >> >>An an yaşa, derin derin hem de...
> > > >> >>Afferin sana...
> > > >> >>
> > > >> >>Çok sevindim. İşe güce boşver.
> > > >> >>Artık sana ne Surname'yi,
> > > >> >>ne de başka şeyi soruyorum.
> > > >> >>
> > > >> >>Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
> > > >> >>sevilmeyince de tastamam boşver ve
> > > >> >>o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...
> > > >> >>
> > > >> >>O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
> > > >> >>ve sonunda onun koynuna girmek için
> > > >> >>kendi kollarımızla kendimizi sararız...
> > > >> >>
> > > >> >>O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
> > > >> >>Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
> > > >> >>günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
> > > >> >>ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
> > > >> >>
> > > >> >>Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!
> > > >> >>
> > > >> >>Hadi, sevgiyle öperim.
> > > >> >>Yaşa sen! ...
> > > >> >>
Aziz Nesin
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top